TERÖR ÖRGÜTÜ NATO
Tuncay AKSOY
suç şebekesinin kuruluşunu kutlayacak
olması.
NATO üyelerinden Fransa-Almanyasınırında yapılan bu zirvenin iki temel özelliği var: Birincisi, yukarıda bahsettiğimiz gibi, NATO’nun 60. yılını kutlaması. Diğeri ise, emperyalist kapitalist sistemin yaşadığı ekonomik kriz koşullarında NATO’nun izleyeceği stratejinin tartışılması.
Kuşkusuz ABD’nin “dünyayı yönetme”si için ödenek temini ve askerlerinin yetersizliği, NATO bünyesindeki diğer ülkeleri de bu işgallerde kullanmasına vesile teşkil etmektedir.
NATO’nun kuruluş amacı, 2. Dünya Savaşı sonrası Soyvetler Birliği’nin Avrupa’daki
etkisini artırma çabalarına ve komünizm tehdidinin yayılmasına karşı çıkmaktı. 1991’de Sovyetler dağıldı ve ABD küresel tek süper güç olma avantajını kazandı.
1993 yılında ise, tek küresel güç ABD’nin küresel amaçları için ortam hazırlamakla görevli ABD stratejistlerinden S. Huntington, İslâm ülkelerinin topraklarındaki enerji kaynaklarını ele geçirmek için ‘medeniyetlerin niçin savaşacağını’ açıklarken, Fukuyama ise, ‘Batı değerlerinin galip geldiği ideolojik savaşın bittiğini ve bu nedenle de tarihin sona erdiğini’ açıkladı. Brezinski ise, “İslâm ülkelerinin enerji kaynaklarını ele geçirme projesi”nin jeostratejik haritasını çiziyordu.
1949’da 12 üyeyle kurulan NATO, Soyvetler Birliği’nin 1991’de dağılması sonrası hedefsiz kalmıştı. Ancak, kurulu olan bu ittifak, o tarihten bu yana savunma rolünü “alan dışı” faaliyetlerde de kullanmaya başladı. ABD’nin “yeni bir dünya düzeni” kurma amaçlı olan bu projelerinin uygulanabilmesi için de NATO’ya çok önemli işler düşmekteydi.
11 Eylül saldırısı tüm dünya için olduğu gibi NATO için de bir dönüm noktası oldu. 11 Eylül hadisesinden sonra dönemin NATO genel sekreteri, NATO’nun meşhur 5. Maddesini yürürlüğe sokacak ve “ABD’ye yapılan saldırı bütün üyelere yapılmıştır” diyerek NATO’nun yeni stratejik konseptini belirleyecekti.
MADDE 5
“Taraflar, Kuzey Amerika’da veya Avrupa’da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldırı olursa BM Yasası’nın 51. Maddesinde Tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını kullanarak , Kuzey Atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerleri ile birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan Taraf ya da Taraflara yardımcı olacakları konusunda anlaşmışlardır.”
Aslında bu kurgu Uluslararası Terör Örgütü NATO’nun tamamen işlevi dışına çıktığı ve emperyalist devletlerin silahlı gücü ve baskı aracı olarak kullanıldığının da kanıtıdır. 5. Madde’de yazan ‘silahlı saldırıdan’ kasıt tamamen kendi hegemonyalarını kurmak amacı ile yöneldikleri, sömüreceği ülkeleri işgal etme amacı güden NATO için zemin hazırlamaktan başka bir şey değildir. Buna en güzel örnek ise, bugün hâlâ daha NATO katliamlarına direnen Afganistan’dır diyebiliriz. NATO, başta ABD emperyalizmi olmak üzere, emperyalist devletlerin bir terör makinesi, katliam aracıdır. Bunu dün Bosna vesilesi ile soykırıma tabi tutulan Müslümanlar üzerinde seyretmiştik, bugün de hususen Afganistan’da seyrediyoruz.
Afganistan operasyonu NATO’nun kuruluşundan bugüne uluslararası alanda yaşanan değişimler nedeniyle pek çok ilki ifade etmektedir. Öncelikle 11 Eylül Hadisesinin ardından, 4 Nisan 1949’da ABD’nin Başkenti Vaşington’da imzalan ve NATO’nun Anayasası olarak nitelendirilen anlaşmanın 5. maddesi ilk kez Afganistan için devreye sokulmuştur.
Aslında Afganistan için Emperyalistler arası çıkar çatışmalarının sergilendiği bölge de diyebiliriz. Bu çıkar çatışmaları sadece NATO üyesi ülkeler arasında değil, ABD-Rusya çekişmesi üzerinden de seyredilebilir: Rusya’nın kendini toparladığı ve daha da sertleştiği Rusya-Gürcistan Savaşı ile kendini göstermişti. Ardından Doğu Avrupa’ya füze kalkanı konuşlandırılması gündeme oturmuştu. Münih’teki NATO konferansında bu sorun da emperyalistler arası pazarlığın konusu oldu.