YOL GÖSTERİCİ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 29 Eyl 2008
- Mesajlar
- 99
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 68
Akıldan sonra Cenab-ı Allah’ın bize en büyük armağanı görmektir.
De ki: "Sizi oluşturan O'dur. O size, işitme gücü, gözler ve gönüller verdi. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!" MÜLK SURESİ 23.
Peki görme olayı nasıl gerçekleşir bilir misiniz ? Önce cismi görmemiz için ışık gereklidir.
Ve sonra da görmemiz gereken cismin bu ışığı yansıtması gereklidir.
Cenab-ı Allah ilk evvel melekleri nurdan yaratmıştır. Nur dediğimiz ışığın özüdür yani saf ışıktır. Bizim ışık diye bildiğimiz şey foton zerreciklerinden oluşur ve boşlukla hızla yol alırlar. Bu zerrecikler gittiği cisme çarpar ve yansır ve gözümüze gelip bir izdüşümü oluşturur. Ve görme siniri vasıtası ile beynimiz o cismin görüntüsünü algılar. Uzayda mesafeleri ölçmek için kullanılan ‘’ ışık hızı’’ tabiri işte bu foton zerreciklerinin boşlukta yayılma hızı ile oluşur. Oysa saf ışık yani ‘’nur’’ tabir ettiğimiz şey foton zerreciklerinden oluşmaz. Mahiyetini anlayamayacağımız çok daha farklı bir yapıya sahiptir ve boşlukta çok daha hızlı ilerler. İnsan gözünün bir cismi görmesi için, o cismin ışığı yansıtma özelliği olması gerekir.
Güneş ışığı bildiğimiz gibi yedi ana renkten oluşur. Cisimler ışığın içindeki yedi ana rengin bazılarını yansıtıp bazılarını yansıtmadığı için biz cisimleri renkli görürüz. Mesela karpuz, yeşil rengi yansıtıp diğerlerini yuttuğu için baktığımızda onu yeşil olarak görürüz. Oysa saf ışık foton zerreciklerinden oluşan ışığı kara delik gibi yutar. Bu yüzden saf ışığı insan gözünün kısıtlanmış görme yapısı ile görmesi mümkün değildir. Günümüzde Japonlar nanoteknolojiyi geliştirerek ışığı yutan moleküler yapıya sahip şeffaf diye adlandırılabilir polimer madde üretmeyi başarmışlardır.
Sonra Cenab-ı Allah özgür irade verdiği bedensiz varlıkları yani cinleri yaratmıştır. Cin taifesi insan ırkı gibi yaşam sürer, doğar, doğurur fakat bedenleri olmadığı için yemek yeme ihtiyacı duymazlar. Hak teala, onları dumansız ateşten yaratmıştır. Yani laser ışığı yada kozmik ışık benzeri bir şeydir. Ve ateş oldukları için yakıcıdır. Bunların ilk yaratılanların ırkına semum denilirdi.
Cini/İblis'i de daha önce kavurucu ateşten yaratmıştık. HİCR SURESİ 27.
Ve ilk yaratılanın adı Azazel’di. Eski Latin kaynaklarında bu isim Lucifer olarak geçer. Aslında başka isimleri de vardır. Bu diğerlerinin başı idi ve işte insana secde etmeyi ret eden bu cindir. Bunlarda ilk başlarda melekler ile birlikte göğün katlarında yaşıyorlardı.
Ve sonra Allah, maddesel yapıya sahip bedenli bir canlı olan insanı yaratmıştır.
Madde doğada üç halde bulunur; katı, sıvı ve gaz. Bir bardağın içindeki suyu sıvı haliyle görebilirsiniz. Fakat o bardağın altına ateş koyup, suyu buharlaştırdığınız takdirde, su buhar olur ve görünmez hale gelir. Eğer bardağın üzerine bir kapak tutarsanız, su buharı yoğunlaşarak tekrar sıvı haline gelir ve yine görünür olur. Bu maddesel ortamda gözümüz ile algılayamadığımızın çok basit bir örneğidir.
Bazı şeyleri gözlerimiz ile göremediğimiz halde varlığını kabul ederiz. Aklımızı göremediğimiz halde onun yapmış olduğu muazzam binalar insan aklının varlığının ispatıdır. Yine ayni şekilde ruh adını verdiğimiz biyoenerjiyi göremediğimiz halde, ölüm olayının gerçekleşmesi ile biraz önce konuşan hareket eden varlığın birden bire et yığınına dönüşüyor olması o bedenin canlılığını sağlayan bir unsurun yani ruhun varlığını kabul etmemiz için çarpıcı bir örnektir.
Suyun buharlaşması, katı maddelerin gaz, sıvı ve buhar haline dönüşmesi, atomun parçalanıp enerji dalgaları ve kuantlar haline gelmesi, yıldızların kara delikler halinde ortaya çıkmaları gibi, şu görülen âlemden görülmeyene doğru bir faaliyet, bir akış ve bir hamle mevcuttur. Bu İlahi icraatı tersine düşündüğümüzde ise, görülmeyenden görülene ve bilinmezden de madde olarak müşahede edilir hale gelmeye doğru bir akışın varlığını gözlemek mümkündür.
İşte, görünmeyen varlıklar olan melek, cin ve ruhaniler de, her ne kadar kendilerine has yapılarıyla bu alemde görülmeseler bile, bu aleme has vasıtaları kullanıp, kılıf ve elbise giyerek görünebilirler. Meleklerin ve cinlerin bu şekilde görünmelerine “temessül” denir.
Kur’an-ı Kerim, temessülü anlatırken “Melek, (Hz. Meryem’e) tastamam bir insan şeklinde temessül etti” der.
Kitap'ta Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir mekâna çekilmişti. Onlarla arasına bir perde çekmişti. Biz de ruhumuzu ona göndermiştik de o kendisine sapasağlam bir insan şeklinde görünmüştü. MERYEM SURESİ 16-17
Temessül iki şekilde olur. Birincisi insanın uyanık halinde tezahür eder. Buna ‘’yakazaten temessül’’ denir. İşte asıl temessül budur. Çünkü bu olayda görünmez, maddesel boyutta görünür hale geldiği için gözlerimiz vasıtası ile beynimizin algılayışıdır.
Bir de uyku halinde temessül vardır. Bunda ise gözlerimiz ile bir algılama değil direk olarak beynimizin algılaması söz konusudur. Normal şartlarda gün içinde zihnimiz yoğun olarak meşgul eden olayları uyku halinde rüya olarak görürüz. Oysa uykuda temessül rüya değildir. Âlem-i misalden çok farklı elektriksel dalgaların beynimiz tarafından algılanmasıdır. İşte buna ‘’ istihare yatmak’’ denir. İstihare yatmak ile Hz. Peygamberi görebilmek veya diğer âlemden bir takım görüntülerin beynimize yansıması mümkündür. Buna boyutlar arasında yansıma denilir.
Sana gösterdiğimiz o rüyayı da Kur'an'da lanetlenmiş bulunan o ağacı/soyu da insanları sınamak dışında bir sebeple göndermedik. İSRA SURESİ 60.
Eğer her şeyi gözleriniz ile görebildiğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü insan gözü belli bir görme aralığı ile sınırlandırılmıştır. Mesela kızıl ötesi ve mor ötesi ışınları gözleriniz ile göremezsiniz. Bunları ancak özel cihazlar vasıtası ile görmeniz mümkündür.
Yeryüzünde hiç dolaşmadılar mı ki, kalpleri olsun da onunla akıllarını çalıştırsınlar, kulakları olsun da onlarla duysunlar. Şu bir gerçek ki, kafadaki gözler kör olmaz ama göğüslerin içindeki gönüller körleşir. HAC SURESİ 46.
Allah cümlemizi gönül gözleri ile görenlerden eylesin.
(AKIN ÖRSMEN 3.6.2009)
YOL GÖSTERİCİ
De ki: "Sizi oluşturan O'dur. O size, işitme gücü, gözler ve gönüller verdi. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!" MÜLK SURESİ 23.
Peki görme olayı nasıl gerçekleşir bilir misiniz ? Önce cismi görmemiz için ışık gereklidir.
Ve sonra da görmemiz gereken cismin bu ışığı yansıtması gereklidir.
Cenab-ı Allah ilk evvel melekleri nurdan yaratmıştır. Nur dediğimiz ışığın özüdür yani saf ışıktır. Bizim ışık diye bildiğimiz şey foton zerreciklerinden oluşur ve boşlukla hızla yol alırlar. Bu zerrecikler gittiği cisme çarpar ve yansır ve gözümüze gelip bir izdüşümü oluşturur. Ve görme siniri vasıtası ile beynimiz o cismin görüntüsünü algılar. Uzayda mesafeleri ölçmek için kullanılan ‘’ ışık hızı’’ tabiri işte bu foton zerreciklerinin boşlukta yayılma hızı ile oluşur. Oysa saf ışık yani ‘’nur’’ tabir ettiğimiz şey foton zerreciklerinden oluşmaz. Mahiyetini anlayamayacağımız çok daha farklı bir yapıya sahiptir ve boşlukta çok daha hızlı ilerler. İnsan gözünün bir cismi görmesi için, o cismin ışığı yansıtma özelliği olması gerekir.
Güneş ışığı bildiğimiz gibi yedi ana renkten oluşur. Cisimler ışığın içindeki yedi ana rengin bazılarını yansıtıp bazılarını yansıtmadığı için biz cisimleri renkli görürüz. Mesela karpuz, yeşil rengi yansıtıp diğerlerini yuttuğu için baktığımızda onu yeşil olarak görürüz. Oysa saf ışık foton zerreciklerinden oluşan ışığı kara delik gibi yutar. Bu yüzden saf ışığı insan gözünün kısıtlanmış görme yapısı ile görmesi mümkün değildir. Günümüzde Japonlar nanoteknolojiyi geliştirerek ışığı yutan moleküler yapıya sahip şeffaf diye adlandırılabilir polimer madde üretmeyi başarmışlardır.
Sonra Cenab-ı Allah özgür irade verdiği bedensiz varlıkları yani cinleri yaratmıştır. Cin taifesi insan ırkı gibi yaşam sürer, doğar, doğurur fakat bedenleri olmadığı için yemek yeme ihtiyacı duymazlar. Hak teala, onları dumansız ateşten yaratmıştır. Yani laser ışığı yada kozmik ışık benzeri bir şeydir. Ve ateş oldukları için yakıcıdır. Bunların ilk yaratılanların ırkına semum denilirdi.
Cini/İblis'i de daha önce kavurucu ateşten yaratmıştık. HİCR SURESİ 27.
Ve ilk yaratılanın adı Azazel’di. Eski Latin kaynaklarında bu isim Lucifer olarak geçer. Aslında başka isimleri de vardır. Bu diğerlerinin başı idi ve işte insana secde etmeyi ret eden bu cindir. Bunlarda ilk başlarda melekler ile birlikte göğün katlarında yaşıyorlardı.
Ve sonra Allah, maddesel yapıya sahip bedenli bir canlı olan insanı yaratmıştır.
Madde doğada üç halde bulunur; katı, sıvı ve gaz. Bir bardağın içindeki suyu sıvı haliyle görebilirsiniz. Fakat o bardağın altına ateş koyup, suyu buharlaştırdığınız takdirde, su buhar olur ve görünmez hale gelir. Eğer bardağın üzerine bir kapak tutarsanız, su buharı yoğunlaşarak tekrar sıvı haline gelir ve yine görünür olur. Bu maddesel ortamda gözümüz ile algılayamadığımızın çok basit bir örneğidir.
Bazı şeyleri gözlerimiz ile göremediğimiz halde varlığını kabul ederiz. Aklımızı göremediğimiz halde onun yapmış olduğu muazzam binalar insan aklının varlığının ispatıdır. Yine ayni şekilde ruh adını verdiğimiz biyoenerjiyi göremediğimiz halde, ölüm olayının gerçekleşmesi ile biraz önce konuşan hareket eden varlığın birden bire et yığınına dönüşüyor olması o bedenin canlılığını sağlayan bir unsurun yani ruhun varlığını kabul etmemiz için çarpıcı bir örnektir.
Suyun buharlaşması, katı maddelerin gaz, sıvı ve buhar haline dönüşmesi, atomun parçalanıp enerji dalgaları ve kuantlar haline gelmesi, yıldızların kara delikler halinde ortaya çıkmaları gibi, şu görülen âlemden görülmeyene doğru bir faaliyet, bir akış ve bir hamle mevcuttur. Bu İlahi icraatı tersine düşündüğümüzde ise, görülmeyenden görülene ve bilinmezden de madde olarak müşahede edilir hale gelmeye doğru bir akışın varlığını gözlemek mümkündür.
İşte, görünmeyen varlıklar olan melek, cin ve ruhaniler de, her ne kadar kendilerine has yapılarıyla bu alemde görülmeseler bile, bu aleme has vasıtaları kullanıp, kılıf ve elbise giyerek görünebilirler. Meleklerin ve cinlerin bu şekilde görünmelerine “temessül” denir.
Kur’an-ı Kerim, temessülü anlatırken “Melek, (Hz. Meryem’e) tastamam bir insan şeklinde temessül etti” der.
Kitap'ta Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir mekâna çekilmişti. Onlarla arasına bir perde çekmişti. Biz de ruhumuzu ona göndermiştik de o kendisine sapasağlam bir insan şeklinde görünmüştü. MERYEM SURESİ 16-17
Temessül iki şekilde olur. Birincisi insanın uyanık halinde tezahür eder. Buna ‘’yakazaten temessül’’ denir. İşte asıl temessül budur. Çünkü bu olayda görünmez, maddesel boyutta görünür hale geldiği için gözlerimiz vasıtası ile beynimizin algılayışıdır.
Bir de uyku halinde temessül vardır. Bunda ise gözlerimiz ile bir algılama değil direk olarak beynimizin algılaması söz konusudur. Normal şartlarda gün içinde zihnimiz yoğun olarak meşgul eden olayları uyku halinde rüya olarak görürüz. Oysa uykuda temessül rüya değildir. Âlem-i misalden çok farklı elektriksel dalgaların beynimiz tarafından algılanmasıdır. İşte buna ‘’ istihare yatmak’’ denir. İstihare yatmak ile Hz. Peygamberi görebilmek veya diğer âlemden bir takım görüntülerin beynimize yansıması mümkündür. Buna boyutlar arasında yansıma denilir.
Sana gösterdiğimiz o rüyayı da Kur'an'da lanetlenmiş bulunan o ağacı/soyu da insanları sınamak dışında bir sebeple göndermedik. İSRA SURESİ 60.
Eğer her şeyi gözleriniz ile görebildiğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü insan gözü belli bir görme aralığı ile sınırlandırılmıştır. Mesela kızıl ötesi ve mor ötesi ışınları gözleriniz ile göremezsiniz. Bunları ancak özel cihazlar vasıtası ile görmeniz mümkündür.
Yeryüzünde hiç dolaşmadılar mı ki, kalpleri olsun da onunla akıllarını çalıştırsınlar, kulakları olsun da onlarla duysunlar. Şu bir gerçek ki, kafadaki gözler kör olmaz ama göğüslerin içindeki gönüller körleşir. HAC SURESİ 46.
Allah cümlemizi gönül gözleri ile görenlerden eylesin.
(AKIN ÖRSMEN 3.6.2009)
YOL GÖSTERİCİ