Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Televizyon ve Zihin Tembelliği (1 Kullanıcı)

makbergulu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2007
Mesajlar
467
Tepki puanı
0
Puanları
0
Televizyon ve Zihin Tembelliği

ÖZELLİKLE yaşlı insanlardan şu sözleri çok sık duyarsınız: ?Televizyon çıkalı eski muhabbetler kalmadı.? Biz bu haklı sözleri değiştirerek şöyle diyoruz: ?Televizyon çıkalı anne babalar çocuklarına eskisi kadar zaman ayıramaz oldu.? Anne gündüz televizyon izlerken eteğine yapışan çocuğu başından savmak için ?git oyuncaklarınla oyna, görmüyor musun televizyon izliyorum? der. Baba işten dönüp akşam yemeğini yedikten sonra koltuğuna oturur, eline kumandayı alır, saatlerce şu kanal senin bu kanal benim dolaşır durur. Baba özlemi çeken çocuğuna yarım saatini ayırmaz.

Geliri yerinde, okumuş ailelerin çoğu çocuk odasına da televizyon almaktadır. Alırken çocukla bir anlaşma yapar ve söz vermesini isterler: ?Ancak ödevini yapıp dersini çalıştıktan sonra televizyon izleyeceksin.? Çocuk hiç düşünmeden söz verir. Aslında bu anlaşmada iki taraf da birbirini aldatmaktadır. Anne babanın amacı çocuktan kurtulmak, çocuğun da amacı televizyon sahibi olmaktır. Araştırmalar, odasına televizyon alınan çocukların, beklenenin aksine okul başarısında düşme olduğunu göstermektedir. Çocuk, televizyon izleyebilmek için ödevlerini çala kalem yapmakta, derslerine yeterince çalışmamakta ve sınavlara iyi hazırlanamamaktadır.

Çocuklarda televizyon seyretme alışkanlığı sadece okul başarısını etkilemekle kalmıyor; fiziksel, sosyal, zihinsel ve duygusal gelişimlerini de yavaşlatıyor. Çocuk, televizyon başında yeterince hareket etmediği ve biriken enerjisini harcayamadığı için devamlı kilo almaktadır. Sokakta arkadaşlarıyla oyun oynayan ve koşan bir çocuk birikmiş vücut enerjisini boşalttığı için rahatlamakta; eve sakinleşmiş olarak dönmektedir. Halbuki televizyonun karşısında saatlerce oturan bir çocuk enerjisini boşaltmak şöyle dursun, aksine bu cihazlardan yayılan elektronlara maruz kalmakta ve vücudundaki statik elektrik yükü artmaktadır. Bu sebeple, televizyon bağımlısı çocuklar daha sinirli ve daha saldırgandır. Yaşlarına uygun olmayan programları izlemeleri halinde kafaları karışır, ruh sağlıkları bozulur.

Televizyona düşkün çocuklarda sosyal beceriler zayıflamaya ve içe dönük bir kişilik gelişmeye başlar. Ailesiyle, arkadaşlarıyla ve diğer insanlarla sosyal ilişki kurmada isteksiz davranırlar. Televizyon izleyen bir çocuk, kendisi birşey üretmemekte, sadece başkaları tarafından üretilen şeyleri izlemekte veya oynamaktadır. Hazırı kullanmaya alışmış bu çocuklarda el becerileri ve motor hareketler gelişmez, büyüklerin yardımı olmadan kendi başlarına bir iş beceremezler. Zihinsel ve duygusal gelişimleri de normal değildir. Olaylar arasında sebep-sonuç ilişkisi kuramaz, bilgiyi yorumlayamazlar. Kitap okumak ve ders çalışmak gibi zihinsel çaba gerektiren işlerden hoşlanmazlar. Televizyon karşısında daima alıcı durumunda oldukları için konuşmaya ihtiyaç duymamakta, dolayısıyla dil becerileri gelişmemektedir. Dil becerileri zayıf olduğu için başkalarıyla diyalog kuramaz, duygularını ve düşüncelerini doğru ifade edemezler.


Küçük yaştan itibaren televizyon izlemeye alışan çocuklarda gelişim bozuklukları daha belirgin ve daha ciddidir. Bu çocuklar akranlarına nazaran daha geç yürür ve daha geç konuşurlar. Konuşulanları ve kendilerine verilen direktifleri anlamakta güçlük çekerler. Dil becerileri gelişmediği için isteklerini büyüklerin elinden tutarak veya işaret ederek anlatmaya çalışırlar. Anneye aşırı bağımlıdırlar. Yabancılarla duygusal ilişkiye giremezler. Öpülmekten ve kucaklanmaktan hoşlanmazlar. İsimleriyle çağırıldıkları zaman tepki vermezler. Yaşıtlarıyla oyun oynamayı ve oyun kurmayı beceremezler. Ellerini ve parmaklarını iyi kullanamazlar. Çarşı, pazar, toplu taşıma araçları gibi kalabalık yerlerde bulunmaktan hoşlanmaz, huysuzluk gösterirler. Doğuştan zihin geriliği olan ve fazla televizyon izleyen çocuklarda otizm belirtileri artmakta, bu çocukları eğitmek daha da zorlaşmaktadır.

Çocuklarınıza Zaman Ayırın

Çocukları televizyon bağımlılığından kurtarmanın tek çaresi onlara zaman ayırmaktır. Anne baba olarak öncelikli görevimiz çocuklarımıza iyi bir eğitim kazandırmaktır. Hiçbir işimiz çocuk eğitiminden daha önemli değildir. Eğer çocukların yapmaktan zevk alacakları müzik, resim, spor, kitap okumak gibi faydalı bir becerileri yoksa; anne babaların televizyonu yasaklamaları problemi çözmeyecek, daha da ağırlaştıracaktır.

Çocuğunun inatçılığından, söz dinlememesinden, aşırı televizyon izlemesinden ve okuldaki başarısızlığından yakınan bir babaya ?çocuğunuza zaman ayırın? tavsiyesinde bulunduğumuzda, ?her akşam en az bir saat beraber ders çalışıyoruz, ödevlerine yardım ediyorum, ama değişen bir şey yok? demişti. Gülerek: ?Hayır, dedim, bizim kastettiğimiz beraberlik bu değil. Çocuk bu beraberlikten zevk almaz, aksine bir an önce bitmesini ister. Siz çocuğunuza zaman ayırmıyorsunuz, ona ders çalıştırıyorsunuz.?

Çocuğunuza ayırdığınız zamanın süresi değil, kalitesi önemlidir. Eğer bu beraberlikten iki taraf da zevk alıyorsa, kaliteli bir beraberlik var demektir. Birlikte yürüyüşe çıkmak, çocuk parkına gitmek, piknik yapmak, akşam yemeğinden sonra ailece çaylı-pastalı sohbet etmek, birlikte televizyonda kaliteli bir film veya program izlemek, uyku saatinde çocuğunuza masal veya kısa bir hikaye okumak ilk anda aklımıza gelebilen kaliteli beraberliklerdir.

Çocuğunuzla birlikte iken iyi bir dinleyici olmalısınız. Çocuk duygularını, hayallerini, düşüncelerini, endişelerini, korkularını çekinmeden dile getirmeli ve sizinle paylaşmalıdır.

Çocuklarını dinlemeyen anne babalar onları tanımakta güçlük çekerler. Çocuğunuzu ne kadar çok tanırsanız, yetenekleri konusunda beklentileriniz o kadar gerçekçi olur.

Yazar: Ali Çankırılı
 

makbergulu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Tem 2007
Mesajlar
467
Tepki puanı
0
Puanları
0
Kusura bakmayın yeni olunca böyle oluyor.bu yazının bir kısmı daha öncede yayınlanmış bilemediğim için tekrarlamışım....:(( yinede yorumlarınızı bekliyorum.sizleri bir hocamın sözleriyle selamlıyorum.
.ettekraru ahsen velev kane yüz seksen...
(tekrar güzeldir isterse 180 defa olsun)
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
BÜYÜK EMEKLER ve yüksek fiyatlarla ele geçen bir nimetin değerini herkes takdir eder. Fakat hiçbir fiyat ödemeksizin doğuştan sahip olduğumuz nimetler, dünyadaki herşeyden daha değerli olmalarına rağmen, lâyık oldukları itinâyı nedense görmezler. Böyle nimetleri mirasyediler gibi harcamakta birbirimizle âdetâ yarışırız.
televizyon.jpg

İşin en garip tarafı da, bu nimetlerin en değerlisinin en hoyrat bir şekilde israf edilmesidir. Bu nimet sayılıdır, sınırlıdır, her an hızlanan bir tükenişle eriyip gitmektedir ve bir daha geri gelmeyecektir. Zaman tünellerine belki filmlerde, hikâyelerde ve rüyalarda girebilirsiniz—ama gerçek hayatta asla. Bir hastalık sonrası sağlığın geri dönüşü gibi kayıp zamanlar hiçbir zaman tekrar ele geçmez.
Zaman deyince, onun en büyük düşmanı ister istemez akla geliyor: televizyon. Bu âletin ömrümüze maliyetini hiç hesapladınız mı?
Gelin, beraber hesaplayalım. Birinci soru: Günde kaç saatiniz televizyon başında geçiyor? Ortalama—belki de iyimser—bir hesapla 3 saat diyelim. İlk başta pek ürkütücü gelmiyor. Ancak günler damlaya damlaya hafta olur, ay olur, yıl olur, sonunda bir ömür olur, biter. Eğer televizyonun günde 3 saatten bir yılda yiyip bitirdiği zamanı hesaplarsak, 1095 saat eder. Bu da gecesiyle, gündüzüyle 45 gün demektir—televizyon başında geçen 45 gün ve 45 gece. Arta kalanlar ise, dizilerin, gevezeliklerin, daha bir yığın lehviyat ve fuhşiyatın günah izleri. Belki araya tesadüfen bir iki bilgi kırıntısı da sıkışmış olabilir; ama bunun da fiyatı herhalde 1095 saatlik insan ömrü değildir! 10 bin lira için, dolu dolu 8 saatlik mesai ile 5,5 ay çalışır mıydınız?
*
ŞİMDİ ikinci soru: Televizyon canavarının pençesinde can veren bu 1095 saat bize neler kazandırabilirdi?
Bu rakam, bir öğrencinin bütün bir öğretim yılı boyunca gördüğü ders saatlerinden daha da büyük bir yekûndur. Demek ki, en azından kayıp bir öğretim yılı var orta yerde.
1095 saat içerisinde bir yabancı dili iyi seviyede öğrenmek mümkündür. Bu demektir ki, televizyon her yıl bize bir yabancı dil kaybettiriyor.
Kitap okumayı tercih ederseniz, ağır bir okuyuşla, 25 bin sayfalık kitabı bu müddet içinde bitirmeniz mümkündür. Hızlı okuyanlar ise bu rakamı yüz binlere çıkarabilirler. Ama bırakın yüz binleri, bırakın on binleri, senede birkaç bin sayfa okuyabilenler—”aydınlarımız” da dahil—toplumumuzun acaba yüzde kaçlık bir kesimini teşkil ediyor?
Eğer herbir harfi en az 10 bâki sevap meyvesi veren Kur’ân okuyacak olsanız, bu 1095 saat, 10 tane hatim eder. (Ağır okuyanlar üzülmesin; onlara zaten çifte sevap müjdesi var.) Veya bu müddetin sadece üçte birini kazâ namazlarına ayırmakla, 3 yıllık borcu defterden silebilirsiniz.
Bunlar birkaç misalden ibaret. Artık herkes kendi tercihine göre bir liste yaparak maliyet hesaplarına girişebilir. Eğer bu hesaplar uzun ve karmaşık geliyorsa, televizyonun sadece bir tek ezan vaktindeki maliyetini düşünün. Bu, yeryüzünde Kâbe’ye yönelerek halka halka saf tutmuş yüz milyonlarca Müslümanın arasına katılıp onların dualarına ve âminlerine iştirak etmek gibi bir fırsatı tepmek mânâsına gelir. Tek bir namaz vaktindeki bu kaybı dünyada hangi şey telâfi edebilir?
Lâkin ins ve cin şeytanları insanı boş bırakmaz ki, alın teri dökerek kazandığımız parayı yakıp külünü savurur gibi harcadığımız ömür sermayesinin hesabını çıkaralım. Onların işi, “merak” denen zayıf damarından insanı yakalayarak “Hangimiz daha çok saptıracağız?” diye, birbirleriyle yarışıp durmak... Kur’ân ise, âdetâ önümüzdeki aptal kutusunu anlatan tasvirleriyle, bizi ikaz edip duruyor:
“İnsanlardan öylesi vardır ki, halkı fark ettirmeden ve hiçbir bilgiye dayanmaksızın Allah yolundan saptırmak ve dini alaya almak için boş söz ve eğlencelere müşteri çıkar. İşte onlar için hor ve hakir edici bir azap vardır.” 1
“İblis dedi ki: ‘Madem ki insan yüzünden Sen beni rahmetinden uzaklaştırdın; ben de Senin doğru yolunda insanların önüne oturup yollarını keseceğim. Sonra önlerinden ve arkalarından, sağlarından ve sollarından onların üzerine varacağım. Sen de onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.’” 2
“Kâfirler, ‘Bu Kur’ân’ı dinlemeyin; onun ikazlarını tesirsiz bırakmak için şamata yapın. Belki böylece ona üstün gelirsiniz’ derler. Biz o kâfirlere pek şiddetli bir azabı tattıracak ve yaptıklarının en kötüsüyle onları cezalandıracağız.” 3
Hesabı bir daha baştan almaya ne dersiniz?
(Bu yazının yazılışından daha sonraki yıllarda yapılan anketler, Türkiye’de günlük ortalama televizyon izleme süresini 4 saat olarak belirlemiş bulunuyor. Bu ise, 1460 saatimizin, yani geceli gündüzlü iki ayımızın, yani iki öğretim yılının her sene televizyon başında geçmekte olduğu anlamına geliyor. Bu genel manzaranın içinde, herkes, kendi izleme süresini esas alarak, kendi hayatıyla ilgili tabloyu çıkarabilir; bu durumda belki bir kısmımız diğerlerine oranla biraz daha talihli çıkabiliriz—eğer günde sadece bir veya iki saatimizi televizyon başında geçirmek bir talih olarak adlandırılacaksa! Toplum olarak içinde bulunduğumuz durum ise, ne yazık ki, çekilen fotoğrafta görüldüğü gibidir!)
1. Lukman Sûresi, 6.
2. A’râf Sûresi, 17.
3. Fussılet Sûresi, 26-
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt