sivetok
Kayıtlı Kullanıcı
Geçenlerde e-mailime bir slayt düştü.
Öyle ilginç ve ibret verici ki, sizlere de tattırabilmek için slaytı önce kâğıda yazdım, sonra da makale olarak düzenlemeye çalıştım.
Umarım sizler de çok beğenirsiniz. Arz ediyorum.
******
...Annemin sadece bir gözü vardı. Öteki gözü çukurdu, yani yeri boştu.
Ondan nefret ediyordum. Çünkü bu durum beni arkadaşlarımın arasında utandırıyordu.
Babam, ben daha küçükken bir kazada öldüğünden, ailemizi geçindirmek de anneme kalmıştı. Bunun için okulda aşçılık yapıyordu.
İlk okulda iken bir gün annem bana “merhaba” demeye gelmişti. Sanki, yerin dibine geçmiştim. Bunu bana nasıl yapabilirdi.?
Onu görmezden geldim, ona nefretle bakarak oradan kaçtım...
Ertesi gün sınıfta bir arkadaşım bana, “..Senin annenin sadece bir gözü var. Diğeri ne biçim.!” Dedi. Diğerleri de gülüşüyorlardı.
O anda yerin dibine girmek ve de annemin ortadan kaybolmasını istedim.
Bu yüzden, o gün onunla karşılaşınca dedim ki:
-“Beni gülünç duruma düşüreceğine, ölsen daha iyi!..”
Annem karşılık vermedi. Sadece, tek gözüyle bana biraz baktı ve uzaklaştı gitti...
Dediklerim hakkında bir saniye bile düşünmemiştim, çünkü çok kızmıştım. Onun duyguları beni hiç ilgilendirmiyordu. Onu evde istemiyordum ama ev onun üzerineydi...
Çok çalıştım, kendime yeter oldum, sonunda Singapur’a okumaya gittim.
Bir süre sonra da evlendim. Birikimime borç ekleyerek kendime bir ev aldım.
Daha sonra çocuklarım oldu ve hayatımdan memnundum. Annemi unutmuştum...
...................
Bir gün annem bizi ziyarete gelmişti. Öyle ya, kaç yıldır beni görmemişti.
Kapıya gelince, çocuklarım tek gözlü birini görünce birden korktular, sonrada güldüler.
“Babaanneniz” diyemedim. İçeri girince ilk fırsatta ona:
-“Evime gelip çocuklarımı nasıl korkutabilirsin.? Buradan hemen git.!” Dedim.
Bu çıkışıma annem kısık bir sesle:
-“Kusura bakmayın, ben yanlış adrese geldim galiba.!” Dedi ve çıktı-gitti...
...................
Aradan yine uzun bir zaman geçmişti.
Bir gün “mezunlar toplantısı” için okulumdan bir mektup aldım.
Karıma; “..iş seyahatine gidiyorum” diye bahane uydurdum.
Mezunlar toplantısından sonra, birden aklıma düştü.‘Sadece meraktan’ eski evime gittim.
Eski komşularımıza sorduğumda, “annemin öldüğünü” söylediler.
Önce biraz sevinç duyar gibi oldum ama içimde bir burukluk ve sızı hissettim.
Ben şaşkınca beklerken, “bana verilsin diye annemin bir mektup bıraktığını” söylediler.
Açtım ve okumaya başladım:
-En sevgili oğlum... Her zaman seni düşündüm.
Singapur’a gelip çocuklarını korkuttuğum için üzüldüm...
Mezunlar gününde geleceksin diye çok sevindim ve bekledim.
Ama; “seni görmek için yataktan kalkabilir miyim” diye çok düşündüm...
Seni büyütürken, ‘tek gözümle’ sürekli bir utanç kaynağı olduğum için de üzgünüm...
Biliyor musun biricik oğlum.?
Sen küçücükken, babanla birlikte bir kaza geçirmiştin. Baban öldü fakat sen, bir gözünü kaybetmiştin. Bir anne olarak, senin tek bir gözle büyümene dayanamazdım...
Bu yüzden, babandan kalan tarlayı satarak, ameliyat masraflarına yatırdım.
İşte, şimdi o yeri boş olan gözüm var ya, onu sana vermiştim. Nakil çok başarılı geçmişti, hiç fark edilmiyordu. “O gözle, biricik oğlum görüyor ya...” diye çok mutlu oluyordum. Ana yüreği ya oğul, sana “sen benim gözümle görüyorsun” diyemedim...
Başarılarından dolayı seninle o kadar gurur duyuyordum ki, bu bana yetiyordu.
Her şeye rağmen, sen benim oğlumsun... Bütün sevgilerimle... Annen.
......................
Ben bu mektubu ayaküstü sessizce okurken, etrafımda toplanan komşularım gözlerini silerek, tek tek uzaklaşıyorlardı. Ortada öylece yalnız kala-kaldım...
*******
Evet saygı değer dostlarım. Bu olaydan biz ne anladık.?
Sadece, “..vah vaah,” “Tüh, yazıklar olsun böyle evlâda!..” “böyle evlâdın da..!” yada “..günaydın..!” ..gibi sitemler neye yarar ki?
Bütün anneleri yüce Allah c.c., duygusal, şefkat ve merhâmet yüklü olarak yaratmıştır.
Herhalde bu fedakârlıkları nedeniyle de, sevgili habîbi Hz. Muhammed s.a.v.’e, “Cennet annelerin ayakları altındadır” müjdesini verdirmiştir...
Ancak, böyle veya benzeri evlâtların sayısının, maalesef arttığı da acı bir vâkıadır.
Bali parası, kumar ve içki parası için anne ve babalarını dövenleri ve doğrayanları, haberlerde nefretle izliyoruz... “Anne-babanıza üff bile demeyin” gibi emirler unutulmuş yada unutturulmuş.
Diğer yandan da, mâsum evlâtlarını çöplerin arasına, cami duvarlarına, karakol kenarlarına ve sokaklara terk eden annelerin sayısı da, maalesef giderek artmaktadır.
17 aylık bebeğe tecâvüz ahlaksızlığını da, lütfen hatırlayınız!..
Acaba, 150-200 sene kadar önce ‘yoksulu incitmemek için’ paralarını sadaka taşlarına koyan zengin, “gerisi diğer muhtâçlara kalsın” diyerek, sadece az bir miktarını alacak kadar hassas bir yoksul... Kısacası, güvenli ve huzurlu bir toplum bu hâle, kimler tarafından, nasıl ve hangi entrikalarla getirildi?..
Bizler niçin bu tuzaklara düştük yada nasıl düşürüldük.?
Din ve ahlâk dersleri, niçin hâlâ çok pasif.? Çocuklarımızın çoğu niçin sokaklara terk ve Tv.’lara mahkûm?.. Hangi mâzeret evlâtlarımızdan ve geleceğimizden daha önemli?.. Bu sorular, sorunlar ve de sorumsuzluklar öyle çok ki.!
Bunları anlamak, anlatmak ve çözüm üretmek için,
gafleti üzerimizden atma zamanı gelmedi mi?..
HEPİNİZE SEVGİLER ve SAYGILAR SUNARIM.