Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tek Çare İslam Şeriatı-KONFERANSA DAVET... (1 Kullanıcı)

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com



Buhran’ın bir kavram vezninde ifade edilmesi, devrimizin kurtarıcı fikirden ne kadar mahrum olduğunu ispata kâfidir.

KONFERANS:

Prof. Dr. Teoman DURALI

“İyi, doğru ve güzel”…

“Varlık, şuur ve zaman”…

“Madde, kâinat ve hayat”…

“Akıl, bilgi, dil ve hürriyet”…

Bütün bunların toplamı ve toplamından daha fazlası hâlinde; “İNSAN”…

Hepsi; bir ‘bütün’e nispetle hecelenerek ‘bizce’sinin ortaya koyulması ve kitaplık çapta ele alınıp sarahate erdirilmesi gereken en temel mevzulardır…

Bu fikir hamlesi son derece hayatî olsa da yerine getirildiği pek söylenemez, -“bomboş bir devirdeyiz”…

İçinde bulunulan ve ‘Yeni’ye devredecek olan devir, o kadar boş ki; devrimizi, öncekilerle birlikte tanımlayan en önemli kelime; ‘buhran’dır…

‘Buhran’ın bir kavram vezninde ifade edilmesi, devrimizin kurtarıcı fikirden ne kadar mahrum olduğunu ispata kâfidir. ‘Buhran’ın bir kavram hâlini alması; mutlak bir ‘iyi, güzel ve doğru’ya duyulan hasretin ifadesidir aynı zamanda.

Peki;

‘İyi, doğru ve güzel’e duyduğumuz iştiyak nereden geliyor?

Cevap belli, ve kat’î:

İnsan olma memuriyetimizi yerine getirmekle mükellef oluşumuzdan…

Bu memuriyeti idrak ve şartlarına icap; tenkidî şuurun şuurlaşmasıyla mümkün.

Ama nasıl?

Bu soruya;

“Fert ve toplum meselelerini bir ‘bütün’e nispetle ele alan, şümullü ve tezatsız bir dünya görüşüyle…” şeklinde bir cevap verilebilir belki.

Peki;

Sistem çapında olan, şümullü ve tezatsız bir bütünlük arzeden o ‘bütün ve kurtarıcı fikir’ nerede?

Yaşadığımız buhranın izini sürdüğümüzde karşımıza çıkacak olan değerler skalasının sahibine; aksülâmellerden ibaret bir fikir tarihi olan Batı’ya baktığımızda, ondan çok da ümitvâr olamıyoruz.

Zira Batı, meselelerin en temel zeminini teşkil eden ahlâk, hukuk ve hürriyet mevzularını tam mânâsıyla vuzuha erdirebilmiş değil…

Her şey bir tarafa, derin bir münasebet ve müşterekliği olan ve bu yüzden de ayrılmadan tefrik edilmesi gereken hukuk ve ahlâk bahsi var ortada.

Bu bahis, öyle bir bahistir ki, Batılı fikir adamları için; sistem sahibi olma iddiasını taşıyan filozofların getirdiği sistemlerin ne denli sarih ve tezatsız olduğunu görmek için bir nevi kriterdir. Zaten o yüzdendir ki Batılı bir fikir adamı (Jherinq) bu meseleyi çok tehlikeli bir kayalığa benzetir ve bir çok sistemin bu kayalığa çarparak battığını söyler…

Batı’nın hâli bu.

Peki Batı’ya mukabil en basitinden bir fikir geleneği dahi olmayan bizde durum nedir?!.

‘İktisadî ve teknolojik terakkî’ telâkkisini yegâne terakkî telâkkisi olarak gören anlayışa mukabil, asıl terakkînin “ahlâkî terakkî” olduğuna inanan Yeni Devir Hukukçular Derneği’nin düzenlediği konferansta konuşacak olan İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Teoman DURALI ile bu vb. sorulara cevap arayacağız…

‘Yaşanmaya değer hayat ne?’ suâline cevap arayan herkesi

bekleriz…


Av. Ali Rıza YAMAN



Yeni Devir Hukukçular Derneği Başkanı
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Uluslararası Hukuk ve Terörizm-KONFERANS


Yeni Devir Hukukçular Derneği düzenlediği konferanslara bir yenisini daha ekliyor.Uluslararası Hukuk ve Terörizm kavramlarının konuşulacağı konferansa Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Hasan KÖNİ katılıyor
Uluslararası Hukuk ve Terörizm
Konferans

Fert ve cemiyet sayısınca siyaset yapma tarzı vardır, denilebilir.
Mesele; hangi siyaset yapma tarzının câri hâle geleceğidir.
Bir siyaset yapma tarzını mahallî olmaktan kurtarıp alemşümûl hâle getiren; ahlâk, hukuk, hürriyet ve alâkalı mevzulara dair sahip olduğu fikir
hamûlesidir.
Müesses nizâm; işte bu fikir hamûlesine nispetle iyi, doğru ve güzele cevap verir, soru ve sorunlara çözüm üretir, hukukunu tatbik eder.
‘Hukuku tatbik etmek’e içkin olan iki mefhum vardır: ‘Güç’ ve ‘cebir’.
‘Güç’e ve ‘cebir’e mânâ ve mahiyet kazandıran; hukukun üzerinde yükseldiği ahlâkî zemindir.
Hukuk; bu ahlâkî zeminde pıhtılaşır.

Devlet; bu zeminde pıhtılaşan hukuku yürütür. Yürütürken de icabında cebir kullanır.
Mutlak bir iyi, doğru ve güzele nispetle beliren ahlâkî zemin, kendini devletlik çapta ortaya koyamadığı her vakit; hukuk, şiddet ve işgali
meşrulaştıran bir şey hâline gelir.
Her şeyin zemini olan ahlâk ise bir tercihtir...
Tercih edilen ahlâkın; ‘en yüksek iyi’yle bir ünsiyeti yoksa şayet, orada ‘yok kanun, yap kanun’ anlayışı egemendir.
Bu anlayışın egemen olduğu yerde de çarpık güç telâkkilerinin belirmesi, fütursuzca cebrin kullanılması, devlet başta olmak üzere hemen her
şeyin belirleyeninin ‘şiddet’ olması kaçınılmaz sondur.
Bu anlayışa güzel bir misâl;
“Biz Romalılar, kılıçla hâlledemediğimiz mevzuları hukukla hâllederiz.”
Bu kafa yapısının hâkim olduğu her yerde işgal ve katliamlar, hukuk adına ve son derece ‘hukukî’ gerekçelerle gerçekleştirilmektedir.
En son yarım asrın meşrulaştırıcı unsuru; ‘Uluslararası toplumun en üst hukuk normu’ olarak nitelendirilen Birleşmiş Milletler Sözleşmesi olmuştur.
‘Uluslararası toplum’dan kastedilen; ‘en ziyâdeye mahzar devletler’dir.
‘En üst hukuk normu’ndan kastedilen ise; güçlü olanı haklı kılan sözleşmelerdir.
Herkesin eşit ve fakat birilerinin daha eşit olduğu, güçlü olanların haklı kılındığı bir vasatta, ihlâli hâlinde ne gibi bir yaptırımın olduğunun
belirtilmediği bir anlaşmaya istinaden, kimyevî silahların varolması şüphesini uyandırdığı gerekçesiyle ‘uluslararası toplum’un güçleri tarafından bir
ülke (=Irak) 18 yıl boyunca işgal edilir.
yenidevir.jpg

Neticede 5 milyon insan ölür.
Aynı ülkenin, işgal edilmesinden 10-12 yıl önce İran’ın hardal gazı saldırısına maruz kaldığını, bu durum karşısında aynı ‘uluslararası toplum’un
BM üyesi olan Irak’a niçin sahip çıkmadığını hukukun haysiyet kazanması adına sormak durumundayız.
Dış yüzden bakıldığında Körfez saldırısı son derece ‘hukukî’dir aslında…
Zira ‘uluslararası toplumun en üst hukuk normu’na göre bir BM üyesi başka bir ülkeyi işgal ederse ‘uluslararası toplum’, duruma askerî olarak da
müdahale edebilir. Bu müdahale, toprak işgaline kadar bile varabilir.
Şimdi;
Irak, BM üyesiydi… Başka bir ülkeyi işgal etmişti... Kuveyt, ‘uluslararası toplum’dan yardım istemişti... Ve son derece ‘meşru’ ve ‘hukukî’ olan
yardım, askerî olarak gecikmeden gelmişti.
‘Savaşların anası’ olarak tavsif edilen II. Körfez Savaşı’nda da hukuk aynı seyirde devam etmeli ve hâdiseler şöyle gelişmeliydi:
Irak, BM üyesi bir devletti...
Bu devletin kimyasal silah geliştirdiği şüphesi vardı…
Irak, ‘uluslararası toplum’un şüphesini gidermek adına, kapılarını denetimcilere açmış, ülkede herhangi bir kimyasal silah bulgusuna rastlanmamış,
bu husus, raporlarda da belirtilmişti…
Buna rağmen Amerika, içine birçok şerhler düşerek en son imzaladığı ve zaten ihlâli hâlinde müeyyidesinin ne olduğunun belirtilmediği bir
sözleşmeye istinaden ve BM’nin izni olmadan Irak’ı işgal etmişti...
BM Barış Gücü, BM üyesi olan Irak’ın işgali karşısında derhal toplanmalı ve ‘uluslararası toplumun en üst hukuk normu’nun esasları gereğince,
gerek işgal edilen topraklar olan Irak’ta ve gerekse Amerika’da Amerika’ya müdahale etmeliydi…
Ama olmadı.
Hukuk, hak ihlâlinin bizatihî kendisi oldu.
İşin bu noktasında, yine hukukun haysiyet kazanması adına, şu basit soruyu sormak durumundayız:
BM, niçin BM üyesi olduğu hâlde işgale uğrayan Irak’a ‘uluslararası toplumun en üst hukuk normu’ adına sahip çıkmadı?
En başa dönüyoruz:
‘Fert ve cemiyet sayısınca siyaset yapma tarzı vardır! Mesele; hangi siyaset yapma tarzının câri hâle geleceğidir!’
Bu doğruyu başa alır ve hâdiseleri bu doğruya nispetle değerlendirirsek cevaplanması gereken sorular kendiliğinden belirir:
1- Niçin benim değil de onların aklı?
2- Niçin benim değil de onların siyaset yapma tarzı câri ve hâkim?
3- Niçin hukuk benim değil de onların ahlâk ve kafa yapılarına göre şekilleniyor?
4- Niçin ben kan, nefret ve gözyaşı ile malûl olan onların hukukuna tâbi olup, işgalleri görünmez kılayım ki?
5- Niçin benim, aklımın, ahlâkımın, hukukumun, siyaset yapma tarzımın ve bütün bunların toplamı olan devletlik çapta bir sistem teklifim
yok?
Varsa nerede?

Bu vb. hayatî suâllerin cevapları; toplam hâlinde bir ‘hayat tarzı’nı işaret eder.
‘Mevcut hayat tarzı, yaşanması gereken midir? Yoksa yaşamaya mecbur bırakıldığımız bir hayat tarzı mıdır? Ve uluslararası hukuk bu hayatî meselenin neresindedir?’ suâllerine Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan KÖNİ ile birlikte cevap arayacağız.Herkesi bekleriz.

Av. Ali Rıza YAMAN
Yeni Devir Hukukçular Derneği Başkanı


Tarih: 11 Ekim Pazar 2009 Saat: 16.00
Yer: Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi
İstiklâl Cad. Tünel, Beyoğlu/ İstanbul.

yenidevirhukukculardernegi@*******.com
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt