HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
TEBÜK SAVAŞI
Resulullah (sas)'e, Rumların Kuzey Arab beldelerine karşı savaşmak için Mute'de İslâm ordusunun mahirâne geri çekilişini unutturacak büyük bir ordu hazırladığı haberi ulaştı. Bu haber oldukça doğru bir şekilde ulaşmıştı. Resulullah bu kuvvete bizzat kendisinin karşı koymasını kararlaştırdı. Düşmanın müslümanlara karşı savaş ve taarruz ümitlerini kökünden yok edecek bir plan hazırladı. Mevsim yaz sonları ve güz başlarıydı. Yazın en şiddetli sıcağı yaşanıyordu. Medine'den çıkıp Şam'a kadar gitmek uzun bir sıkıntıya katlanmayı gerektiriyordu. Kuvvetli olmaya, yiyecek ve suya gerek vardı. Bundan dolayı bu hususta halkın görüşünü almak, bunu onlardan gizlememek gerekiyordu. Halka, Rumlara karşı savaşa karar verildiğini açıkca anlatması lazımdı. Ancak bu davranış, Resulullah'ın daha önceki savaşlarda yaptığına uymuyordu. Çünkü, önceleri savaş için gidilecek yön gizli tutuluyordu. Düşmanı şaşırtmak için çoğu kez kasdettiği tarafa ordusuyla başka yoldan yönelirdi. Ta ki, düşman onun takip ettiği yoldan ve plandan haberdar olmasın. Fakat bu sefer Rum sınırlarında Rumlarla savaşmak istediğini ilk gün ve fırsatta ilân etti.
Büyük bir ordu temin etmek ve savaşa hazırlık için bütün kabilelere elçiler gönderdi. Müslümanların zenginlerine de, daha fazla ordu ve azık temin etmek için, Allah'ın fazlından kendilerine vermiş olduğu maldan infak etmelerini bildirdi. Orduya katılmak için bütün müslümanları teşvik etmeye başladı. Müslümanlar bu davete değişik şekillerde cevap verdiler. Kalbleri hidayet ve nur ile dolmuş olarak İslâm'a yönelenler süratle Allah Resulü'nün davetine hemen icabet ettiler. Bunlardan bir kısmı üzerine binecek bir hayvan dahi bulamıyacak kadar fakir, bir kısmı Allah yolunda isteyerek bütün malını ortaya koyabilecek kadar samimi zenginlerdi. Bunlar, Allah yolunda şehid olmayı büyük bir şevk ile isteyerek nefislerini ortaya koydular. Fakat hem istereyerek hem de çekinerek İslâm'a girenler yani savaş ganimetini isteyerek müslümanların da gücünden çekindiklerinden dolayı İslâm'ı kabul edenler ise, işi ağırdan aldılar. Özürler beyan edip kendi aralarında fısıldaşmaya başladılar. Kendilerini yakıcı mevsimde uzak savaşa çağırdığı için bu davetle alay etmeye başladılar. Bunlar, münafık olanlardı. Birbirlerine, "Bu sıcakta sefere çıkmayın" diyorlardı. Bunun üzerine Allahu Teâlâ şu ayeti indirdi:
"Bu sıcakta sefere çıkmayın, dediler. De ki; Cehennem ateşi daha sıcaktır, eğer kavrayabilseler. Artık onlar kazandıklarının bir cezası olarak az gülsünler çok ağlasınlar." (Tevbe 81-82)
Resulullah (sas), Beni Seleme kabilesinden olan Cedd b. Kays'e şöyle dedi:
"Beni Asfer ile (Rumlar) cihada çıkmak ister misin?" Cedd, "Ya Resulullah, bu hususta bana izin ver, beni fitneye düşürme. Kadınlara olan fazla düşkünlüğümü benim kavmim de bilir. Beni Asfer kadınlarını gördüğüm zaman onlara karşı sabrımın taşacağından korkarım" dedi. Resulullah ondan yüz çevirdi. Bunun üzerine bu adam hakkında şu ayet indi:
"Onlardan bir kısmı bana izin ver ve beni fitneye düşürme der. Dikkat edin, zaten onlar fitneye düşmüşlerdir. Cehennem, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır." (Tevbe 49)
Münafıklar, sadece savaşa gitmeyi ağırdan almalarının ötesinde halkın savaştan geri kalmaları için propagandalara giriştiler. Resulullah, bu durum karşısında onlara karşı şiddet kullanmayı uygun gördü. Bu sırada bir gurub insanın halkı savaşa gitmekten alıkoymak için Yahudi olan Süveylim'in evinde toplandıkları haberi Peygamber'e ulaştı. Orada halkın savaş hakkındaki morallerini bozuyor ve geri kalmalarına uğraşıyorlardı. Bu haber üzerine Resulullah (sas), bir gurub ashabı ile birlikte Talha b. Ubeydullah'ı göndererek Süveylim'in evini yaktılar. Onlardan birinin damdan düşerek ayağı kırıldı. Diğerleri canlarını ateşten zor kurtararak kaçtılar.
Bu olay, bir daha böyle bir işe cüret etmek isteyenlere büyük bir ders olmuştu. Ordunun hazırlanmasında Resulullah'ın takip ettiği şiddetin etkisi oldu. Müslümanlardan otuzbin kişilik bir ordu hazırlandı. Bu orduya "Usre Ordusu" (Zorluk Ordusu) denildi. Yazın en sıcak gününde Medine'den bir hayli uzakta büyük bir düşman ordusu ile karşılaşılacağı için buna "Zorluk Ordusu" denmiştir. Böylesi bir orduyu donatmanın büyük harcamaları gerektirdiği de gerçektir. Ordu toplandı. Ebu Bekir, imam olup halka namazı kıldırdıktan sonra Resul (sas)'in kendisinin bulunmadığı zaman Medine'yi idare etme işini düzenleyip dönmesini beklemeye koyuldular.
Resulullah (sas), Medine'yi idare etmek üzere yerine Muhammed b. Mesleme'yi tayin etti. Ali (ra)'a ehli beytine bakmak üzere onların arasında kalmayı emretti. Uygun gördüğü emirleri verdikten, gerekli tedbirleri aldıktan sonra komutasını icra etmek üzere orduya döndü. Emir vererek orduyu hareket ettirdi. Tozlar kalkıyor, atlar kişniyordu. Ordu Medine halkının önünden geçerken kadınlar evlerin damlarına çıkmış Sahra'yı yırtarcasına Şam tarafına yönelmiş, Allah yolunda ölümü hor gören orduyu müşahade ediyorlardı. İslâm ordusunun önünde 10.000 atlısıyla düşman beldelerine doğru hareket ediş manzarası, ordudan geri kalmak isteyen birçoğunun gelip katılmalarını sağladı.
Ordu, Tebük'e doğru yola çıktı. Rum ordusu orada karargahını kurmuş, müslümanlar ile savaş hazırlığı yapıyordu. İslâm ordusunun durumu, gücü ve sayısının çokluğundan haberdar olan Rum ordusu, müslümanların Mute'deki savaşını, bu güç ve sayıya sahip olmadığı halde haiz oldukları cesareti hatırladılar. Resul (sas)'in, bu ordunun başında bulunmuş olması, onları büsbütün korkutmuştu. Bundan dolayı emniyetlerini garantiye almak için Rum ordusu; Sahra tarafındaki bütün Şam hudutlarını terk ettiği gibi Tebük'ü de terk edip Şam'ın içerisine doğru çekilmeyi planladı. Resulullah, Rum ordusunun içeriye doğru çekildiğini, onların kapıldığı korkuyu öğrenince Tebük'e kadar yürüdü. Tebük'ü fethedip orada karargahını kurdu. Bu sırada Şam beldeleri içerisinde bulunan Rum kuvvetlerini takip etmeyi gerekli görmedi.
Resulullah, bu mıntıkada kendisiyle karşılaşacak kimseleri bekleyerek bir ay kadar bir zaman kaldı. Rum İmparatorluğuna tabi olan kabile ve şehir emirlerine mektublar gönderdi. Eyle sahibi Reume oğlu Yahanna'ya, Cerba halkına ve Ezrah halkına müslüman olmak veya savaş hususunda bir tercih yapmayı ihtiva eden mektublar gönderdi. Kendilerine mektublar gönderilenler İslâm'ın otoritesini ve itaatı kabul etmişlerdir. Cizyelerini vermek üzere Peygamber'e gelerek anlaşma akdettiler.
Medine'ye dönen Resulullah, kendisinin Medine'den uzak kalmasını fırsat bilen münafıkların zehirlerini kustuklarını, müslümanlara ihanet etmek için güçlerini bir araya getirdiklerini gördü. Münafıklar Medine'ye bir saat mesafede Zı Evan denilen yerde bir mescid bina ettiler. Allah'ın kelâmını tahrif etmek, bununla mü'minlerin aralarını açmak, onlara zarar verip küfrü yaymak için oraya gidiyorlardı. Mescidi yapan bu cemaat, Tebük savaşından önce Resulullah'ı orada namaz kılmak için davet etmişti. Allah Resulü ise, Tebükt'en dönünceye kadar kendisine mühlet vermelerini istemişti. Tebük'ten dönüp münafıkların bu savaş sırasında döndürdükleri entrikaları öğrenince, mescid hakkındaki ayet de kendisine vahyedilip onun bir Dırar Mescidi olduğu anlaşılınca, oraya ne için davet edildiğini idrak etti. Bunun için mescidin yıkılmasını emretti. Bu olay, münafıklara pek ağır geldi. Bütün fırsatlarını ve planlarını alt üst eden bu olay, onlara büyük bir darbe oldu. Bu olaydan büyük endişe ve korkuya kapılan münafıklar, köşelerine çekilip bir daha müslümanların aleyhine herhangi bir ayaklanmaya girişme gücünü kaybettiler.
Tebük savaşının bitimiyle, Allah’ın Nizamının hakimiyeti bütün Arab Yarımadası'nda tamamiyle sağlandı. Resulullah (sas) artık oraya vaki olacak bütün tecavüzlerden emin oldu. Artık her taraftan müslümanlıklarını ilân ederek itaatlarını bildiren Arab heyetleri Peygamber'e gelmeye başladılar.
Resulullah (sas)'e, Rumların Kuzey Arab beldelerine karşı savaşmak için Mute'de İslâm ordusunun mahirâne geri çekilişini unutturacak büyük bir ordu hazırladığı haberi ulaştı. Bu haber oldukça doğru bir şekilde ulaşmıştı. Resulullah bu kuvvete bizzat kendisinin karşı koymasını kararlaştırdı. Düşmanın müslümanlara karşı savaş ve taarruz ümitlerini kökünden yok edecek bir plan hazırladı. Mevsim yaz sonları ve güz başlarıydı. Yazın en şiddetli sıcağı yaşanıyordu. Medine'den çıkıp Şam'a kadar gitmek uzun bir sıkıntıya katlanmayı gerektiriyordu. Kuvvetli olmaya, yiyecek ve suya gerek vardı. Bundan dolayı bu hususta halkın görüşünü almak, bunu onlardan gizlememek gerekiyordu. Halka, Rumlara karşı savaşa karar verildiğini açıkca anlatması lazımdı. Ancak bu davranış, Resulullah'ın daha önceki savaşlarda yaptığına uymuyordu. Çünkü, önceleri savaş için gidilecek yön gizli tutuluyordu. Düşmanı şaşırtmak için çoğu kez kasdettiği tarafa ordusuyla başka yoldan yönelirdi. Ta ki, düşman onun takip ettiği yoldan ve plandan haberdar olmasın. Fakat bu sefer Rum sınırlarında Rumlarla savaşmak istediğini ilk gün ve fırsatta ilân etti.
Büyük bir ordu temin etmek ve savaşa hazırlık için bütün kabilelere elçiler gönderdi. Müslümanların zenginlerine de, daha fazla ordu ve azık temin etmek için, Allah'ın fazlından kendilerine vermiş olduğu maldan infak etmelerini bildirdi. Orduya katılmak için bütün müslümanları teşvik etmeye başladı. Müslümanlar bu davete değişik şekillerde cevap verdiler. Kalbleri hidayet ve nur ile dolmuş olarak İslâm'a yönelenler süratle Allah Resulü'nün davetine hemen icabet ettiler. Bunlardan bir kısmı üzerine binecek bir hayvan dahi bulamıyacak kadar fakir, bir kısmı Allah yolunda isteyerek bütün malını ortaya koyabilecek kadar samimi zenginlerdi. Bunlar, Allah yolunda şehid olmayı büyük bir şevk ile isteyerek nefislerini ortaya koydular. Fakat hem istereyerek hem de çekinerek İslâm'a girenler yani savaş ganimetini isteyerek müslümanların da gücünden çekindiklerinden dolayı İslâm'ı kabul edenler ise, işi ağırdan aldılar. Özürler beyan edip kendi aralarında fısıldaşmaya başladılar. Kendilerini yakıcı mevsimde uzak savaşa çağırdığı için bu davetle alay etmeye başladılar. Bunlar, münafık olanlardı. Birbirlerine, "Bu sıcakta sefere çıkmayın" diyorlardı. Bunun üzerine Allahu Teâlâ şu ayeti indirdi:
"Bu sıcakta sefere çıkmayın, dediler. De ki; Cehennem ateşi daha sıcaktır, eğer kavrayabilseler. Artık onlar kazandıklarının bir cezası olarak az gülsünler çok ağlasınlar." (Tevbe 81-82)
Resulullah (sas), Beni Seleme kabilesinden olan Cedd b. Kays'e şöyle dedi:
"Beni Asfer ile (Rumlar) cihada çıkmak ister misin?" Cedd, "Ya Resulullah, bu hususta bana izin ver, beni fitneye düşürme. Kadınlara olan fazla düşkünlüğümü benim kavmim de bilir. Beni Asfer kadınlarını gördüğüm zaman onlara karşı sabrımın taşacağından korkarım" dedi. Resulullah ondan yüz çevirdi. Bunun üzerine bu adam hakkında şu ayet indi:
"Onlardan bir kısmı bana izin ver ve beni fitneye düşürme der. Dikkat edin, zaten onlar fitneye düşmüşlerdir. Cehennem, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır." (Tevbe 49)
Münafıklar, sadece savaşa gitmeyi ağırdan almalarının ötesinde halkın savaştan geri kalmaları için propagandalara giriştiler. Resulullah, bu durum karşısında onlara karşı şiddet kullanmayı uygun gördü. Bu sırada bir gurub insanın halkı savaşa gitmekten alıkoymak için Yahudi olan Süveylim'in evinde toplandıkları haberi Peygamber'e ulaştı. Orada halkın savaş hakkındaki morallerini bozuyor ve geri kalmalarına uğraşıyorlardı. Bu haber üzerine Resulullah (sas), bir gurub ashabı ile birlikte Talha b. Ubeydullah'ı göndererek Süveylim'in evini yaktılar. Onlardan birinin damdan düşerek ayağı kırıldı. Diğerleri canlarını ateşten zor kurtararak kaçtılar.
Bu olay, bir daha böyle bir işe cüret etmek isteyenlere büyük bir ders olmuştu. Ordunun hazırlanmasında Resulullah'ın takip ettiği şiddetin etkisi oldu. Müslümanlardan otuzbin kişilik bir ordu hazırlandı. Bu orduya "Usre Ordusu" (Zorluk Ordusu) denildi. Yazın en sıcak gününde Medine'den bir hayli uzakta büyük bir düşman ordusu ile karşılaşılacağı için buna "Zorluk Ordusu" denmiştir. Böylesi bir orduyu donatmanın büyük harcamaları gerektirdiği de gerçektir. Ordu toplandı. Ebu Bekir, imam olup halka namazı kıldırdıktan sonra Resul (sas)'in kendisinin bulunmadığı zaman Medine'yi idare etme işini düzenleyip dönmesini beklemeye koyuldular.
Resulullah (sas), Medine'yi idare etmek üzere yerine Muhammed b. Mesleme'yi tayin etti. Ali (ra)'a ehli beytine bakmak üzere onların arasında kalmayı emretti. Uygun gördüğü emirleri verdikten, gerekli tedbirleri aldıktan sonra komutasını icra etmek üzere orduya döndü. Emir vererek orduyu hareket ettirdi. Tozlar kalkıyor, atlar kişniyordu. Ordu Medine halkının önünden geçerken kadınlar evlerin damlarına çıkmış Sahra'yı yırtarcasına Şam tarafına yönelmiş, Allah yolunda ölümü hor gören orduyu müşahade ediyorlardı. İslâm ordusunun önünde 10.000 atlısıyla düşman beldelerine doğru hareket ediş manzarası, ordudan geri kalmak isteyen birçoğunun gelip katılmalarını sağladı.
Ordu, Tebük'e doğru yola çıktı. Rum ordusu orada karargahını kurmuş, müslümanlar ile savaş hazırlığı yapıyordu. İslâm ordusunun durumu, gücü ve sayısının çokluğundan haberdar olan Rum ordusu, müslümanların Mute'deki savaşını, bu güç ve sayıya sahip olmadığı halde haiz oldukları cesareti hatırladılar. Resul (sas)'in, bu ordunun başında bulunmuş olması, onları büsbütün korkutmuştu. Bundan dolayı emniyetlerini garantiye almak için Rum ordusu; Sahra tarafındaki bütün Şam hudutlarını terk ettiği gibi Tebük'ü de terk edip Şam'ın içerisine doğru çekilmeyi planladı. Resulullah, Rum ordusunun içeriye doğru çekildiğini, onların kapıldığı korkuyu öğrenince Tebük'e kadar yürüdü. Tebük'ü fethedip orada karargahını kurdu. Bu sırada Şam beldeleri içerisinde bulunan Rum kuvvetlerini takip etmeyi gerekli görmedi.
Resulullah, bu mıntıkada kendisiyle karşılaşacak kimseleri bekleyerek bir ay kadar bir zaman kaldı. Rum İmparatorluğuna tabi olan kabile ve şehir emirlerine mektublar gönderdi. Eyle sahibi Reume oğlu Yahanna'ya, Cerba halkına ve Ezrah halkına müslüman olmak veya savaş hususunda bir tercih yapmayı ihtiva eden mektublar gönderdi. Kendilerine mektublar gönderilenler İslâm'ın otoritesini ve itaatı kabul etmişlerdir. Cizyelerini vermek üzere Peygamber'e gelerek anlaşma akdettiler.
Medine'ye dönen Resulullah, kendisinin Medine'den uzak kalmasını fırsat bilen münafıkların zehirlerini kustuklarını, müslümanlara ihanet etmek için güçlerini bir araya getirdiklerini gördü. Münafıklar Medine'ye bir saat mesafede Zı Evan denilen yerde bir mescid bina ettiler. Allah'ın kelâmını tahrif etmek, bununla mü'minlerin aralarını açmak, onlara zarar verip küfrü yaymak için oraya gidiyorlardı. Mescidi yapan bu cemaat, Tebük savaşından önce Resulullah'ı orada namaz kılmak için davet etmişti. Allah Resulü ise, Tebükt'en dönünceye kadar kendisine mühlet vermelerini istemişti. Tebük'ten dönüp münafıkların bu savaş sırasında döndürdükleri entrikaları öğrenince, mescid hakkındaki ayet de kendisine vahyedilip onun bir Dırar Mescidi olduğu anlaşılınca, oraya ne için davet edildiğini idrak etti. Bunun için mescidin yıkılmasını emretti. Bu olay, münafıklara pek ağır geldi. Bütün fırsatlarını ve planlarını alt üst eden bu olay, onlara büyük bir darbe oldu. Bu olaydan büyük endişe ve korkuya kapılan münafıklar, köşelerine çekilip bir daha müslümanların aleyhine herhangi bir ayaklanmaya girişme gücünü kaybettiler.
Tebük savaşının bitimiyle, Allah’ın Nizamının hakimiyeti bütün Arab Yarımadası'nda tamamiyle sağlandı. Resulullah (sas) artık oraya vaki olacak bütün tecavüzlerden emin oldu. Artık her taraftan müslümanlıklarını ilân ederek itaatlarını bildiren Arab heyetleri Peygamber'e gelmeye başladılar.