Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

>> Tasavvufun Gayesi << (2 Kullanıcı)

İLK VAHİY

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 May 2009
Mesajlar
619
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
Web Sitesi
www.tevbequran.com
83fe7bc9a521e9a1d4596c2kj6.jpg


Tasavvufu yaşadığını zanneden birtakım liyâkatsiz veya kötü niyetli insanların tatbikâtına bakarak onu anlamak imkânsızdır. Zîrâ Tasavvuf, her kantarın çekebileceği bir yük olmadığından, ehil olmayan kimselerin davranışlarında ortaya çıkan muhtevâ ile işin aslı arasındaki muazzam fark, insaf ve mantık ölçüleriyle bakıldığında sathî bir nazarla bile kavranabilir.

Tasavvufu, kaba ölçülerle anlamak imkânsızdır. Zîrâ Tasavvuf, gönül ufkuna âit bir hâdise olup temel harcı aşk ve muhabbettir. Muhabbetten nasîbsiz kimselere o ne kadar anlatılsa fayda vermez. Bu, tıpkı doğuştan gözleri görmeyen bir insana renk târif etmek gibi faydasız bir çaba olur.

İnsan, ne kadar kendi iç âleminin tefekküründen uzaklaşırsa, o nisbette otomat ve taklitçi olmaya mahkûmdur. İçindeki rûhânî âleme güçlü olarak dalamayan, onu tanımayan ve feyz mahrûmu bir insan, etrâfındakileri taklîd eder. Umûmî cereyâna kendini kaptırır. Bir şahsiyet ve karakter vaz edemez.

İlâhî vuslata nâiliyet, gönlü servet, şöhret ve dünyevî endişelerden vazgeçirebilmekle mümkündür.

Tasavvufun hedefi ise, kemâl sıfatlarla muttasıf, noksan sıfatlardan münezzeh ve müteâl olan Allâh'ı kalben de tanıyabilmek, yâni mârifetullâhtır.

>> Tasavvufun Gayesi <<


Tasavvuf, dünyanın süsünden yüz çevirmek, insanların meyil edegeldiği geçici lezzetlerden korunmak, halk ile beraber, Hakka yönelmektir.
Tasavvufun gayesi Hakk'ın rızâsını kazanmak için nefisleri temizlemekten, güzel ahlâk sahibi olmaya çalışmaktan, kısaca Allah ve Resûlünün ahlâkiyle ahlâklanmaktan ibarettir.

Önceleri tasavvufun zuhûrunden maksat, ahlâkı güzelleştirmek, nefsi terbiye etmek, yani nefsi dine râm, dini nefs için vicdan kılmak, nefsi dinin hükmü altına sokmak, sâlih ameller ve güzel ahlâk ile süslenmekti.

Hazret-i Peygamber Efendimiz hâtemül-enbiyâ olarak gönderilmelerinin sebebini kendileri bizzat şöyle buyurmuşlardır: Ben mekârim-i ahlâkı tamamlamak için gönderildim. (Muvatta, Hüsnül-Huluk 8 )

Binâenaleyh tasavvufun ulaşmak istediği gaye, ahlâkın kemâl mertebesine varmak için her hususta Peygamberimizin gittiği ve gösterdiği yoldan yürüyüp, iç ve dış olgunluğu itibariyle insanlığın kemâline en güzel örnek olan Fahr-i Kâinatın hakikî vârisi olmaktır

Yine tasavvufta gâye, istîdâdı olanları zühd ve takvâ yolunda istîdâdları nisbetinde tekâmül ettirerek insan-ı kâmil, mükerrem insan, kendini ve Rabbini hakkıyla bilen, Hakk'a yakınlık neşvesini tadan, nefsin düşmanlıklarına mukâvemetle Rabb'e dost olan insan olma yolunda merhaleler kat etmeye teşvik etmektir.

Kur'ân-ı Kerîm'de:
"Biz emâneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (mes'ûliyetinden) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o, çok zâlim ve çok câhildir." (el-Ahzâb, 72) âyetinde buyurulduğu üzere fısk içinde bocalayan insanı "zulm" ve "cehâlet" sıfatından kurtarıp kâmil insan hüviyetine kavuşturmaktır. "Zulm"ün zıddı "adl"dir. Yâni kulun amelinin sâlih olmasıdır. "Cehl"in zıddı ise "ilim"dir. Gerçek âlim olabilmek için zâhirî ilme olduğu kadar, bâtınî ilme de sâhib olmak gerekir.

İmam Gazâlî -rahmetullâhi aleyh-:
"Veresetü'l-enbiyâ, zâhir ve bâtın (kalbî) ilme sâhip olanlardır." buyurmuştur.

İnsanın kurtuluşa ermesi, nefsindeki kötü sıfatlardan arınmasına, böylece amellerinin "amel-i sâlih"e, ilminin de şahsiyet kazanmasına, yâni "irfan"a dönüşmesine bağlıdır. İşte tasavvuf, bunu temin edebilecek âdâb ve erkânın kavranıp yaşanmasını gâye edinir.

Bu gâyeyi gerçekleştiren evliyâ, yani Cenâb-ı Hakk'ın kendisine dost edindiği velîleri, îmân ve takvâda kemâli yaşayan müstesnâ insanlardır. Cenâb-ı Hak onlardan şöyle bahseder:

"Bilesiniz ki, Allâh'ın dostlarına korku yoktur. Onlar, mahzun da olmayacaklardır. Onlar îmân edip de takvâya ermiş olanlardır." (Yûnus, 62-63)

Kalbde tezâhür eden îmân, kulu bütün bâtıl inançlardan kurtarıp Hakk'a yaklaştırırken, takvâ da kalbi mâsivâdan arındırır. Böyle bir kulun kalbi artık bir nazargâh-ı ilâhî vasfını kazanır. İlâhî hikmet ve esrârın tecellî mekânı olur.
>> Musa Toptaş <<
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt