Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tasavvufun gayesi nedir? (1 Kullanıcı)

özyurdum

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Ağu 2008
Mesajlar
237
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
--------------------------------------------------------------------------------

Tasavvuf, İslâmın bildirdiği hedeflere ulaşmada etkili bir yoldur. Bu hedeflerden bir kısmını şu şekilde sıralayabiliriz:
Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak. (1) Yani kalp ve ruhunu, Cenab-ı Hakk’ın razı olduğu sıfatlarla donatmaya çalışmak. İlahi ahlak, en kısa ifadesiyle, “Kur’an ahlakıdır:”

Sünnet-i seniyyeye ittiba. Yani, Resulullah’ın hayatını örnek almak, Onun gibi yaşamaya çalışmaktır. Sünnete ittiba, velayet yolları içinde en güzeli, en müstakimi, en parlağı, en zenginidir. (2) Kur’ân’ın ifadesiyle Hz. Peygamber, “usve-i hasene”dir (Ahzab, 51) Yani, model insandır, en güzel örnektir.

Nefsi terbiye. Tabiatında günahlara meyil bulunan nefis, terbiye ile güzel bir vaziyet kazanabilir. Nefis, ilk haliyle ham petrole benzer. Arındırılmazsa bir işe yaramaz, hatta zarar verir. Fakat iyi bir terbiyeden geçerse, ondan çok istifade edilir.

Kesb-i kemal, seyr-i cemâl. (3) Bedenen büyüyen insan, ruhen de büyümelidir. “Büyük insan bedenen büyük olan değil, manen büyük olandır. Çekirdeğin ağaç olmaya çalışması gibi, insanın da hedefi, insan-ı kâmil derecesine ulaşmak olmalıdır. Bu dereceye gelen insan, İlâhi san’at eserlerini seyir ve temaşadan büyük bir haz ve lezzet alır. Kainat kitabının anlayışlı bir mütalaacısı olur.

Allah’a kurbiyet. Yani, Allah’a yakınlık kazanmak. Şüphesiz, bu kurbiyet, mekanî bir yakınlık değildir. (4) Bir subayın rütbece ilerlediğinde padişaha daha yakın olması, veya bir talebenin ilimde ilerledikçe hocasına daha iyi muhatab olması şeklindedir.

İhsan mertebesine ulaşmak. Hz. Peygamberin (asm.) tarifinde ihsan, “Allah’ı görür gibi ibadet etmektir.” (5) Bu mertebedeki mümin, kendini Allah’ın huzurunda görür, huzur içinde yaşar. Daha cennete gitmeden, iç aleminde cennetin lezzetlerini hisseder.

İhlası elde etmek. İhlas, yapılan amelin Allah emrettiği için yapılmasıdır. Kurtuluş, ancak ihlas iledir. İhlasın zıddı, riyadır. Riya ise, yapılan işin gösteriş için yapılmasıdır. Kendi haline bırakılan nefis, riyaya yönelir. Terbiye edilen nefis ise, böyle aşağı şeylere tenezzül etmez; doğrudan doğruya Allah’a müteveccih olur.

Kaynaklar:
1. Nursî, Sözler, Sözler Yay. İst. 1987, s. 508
2. Nursî, Mektubat, s. 450
3. Eraydın, Tasavvuf ve Tarikat, s. 89
4. Eraydın, Tasavvuf ve Tarikat, s. 90
5. Buhâri, İman, 37; Müslim, İman, 1
 

özyurdum

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
31 Ağu 2008
Mesajlar
237
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
.................................................
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
--------------------------------------------------------------------------------


Allah’a kurbiyet. Yani, Allah’a yakınlık kazanmak. Şüphesiz, bu kurbiyet, mekanî bir yakınlık değildir. (4) Bir subayın rütbece ilerlediğinde padişaha daha yakın olması, veya bir talebenin ilimde ilerledikçe hocasına daha iyi muhatab olması şeklindedir.

İhsan mertebesine ulaşmak. Hz. Peygamberin (asm.) tarifinde ihsan, “Allah’ı görür gibi ibadet etmektir.” (5) Bu mertebedeki mümin, kendini Allah’ın huzurunda görür, huzur içinde yaşar. Daha cennete gitmeden, iç aleminde cennetin lezzetlerini hisseder.

İhlası elde etmek. İhlas, yapılan amelin Allah emrettiği için yapılmasıdır. Kurtuluş, ancak ihlas iledir. İhlasın zıddı, riyadır. Riya ise, yapılan işin gösteriş için yapılmasıdır. Kendi haline bırakılan nefis, riyaya yönelir. Terbiye edilen nefis ise, böyle aşağı şeylere tenezzül etmez; doğrudan doğruya Allah’a müteveccih olur.

" nasıl bu kadar dönüyorsunuz"
sünnete sarılmaktan söz ediyorsunuz ,tasavvufta sünnete ek olarak budizm amelleri var,
sünnete sarılmaktan söz ediyorsunuz , şeyhler zenginlik içinde nebi öylemiy di
sünnete sarılmaktan söz ediyorsunuz , subay gibi rütbe atlamaktan bahsedip allaha yaklaşmaktan dem vuruyorsunz. Subay ve padişah insandır, subay en snunda kral olabilir, ama insan Allah olamaz, gerçi sizin şeyhlerde sonuçta ben allahım diyor ya. Yamuk bakınca yamuk görülüyor, kardeşim dine resulün gözünden,sünnetten bakın,yunan sofist zırvalarına abdest aldırıp ,islami diye insanlara yutturmayın.
 

-SEVBAN-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Ocak 2010
Mesajlar
208
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
--------------------------------------------------------------------------------


Allah’a kurbiyet. Yani, Allah’a yakınlık kazanmak. Şüphesiz, bu kurbiyet, mekanî bir yakınlık değildir. (4) Bir subayın rütbece ilerlediğinde padişaha daha yakın olması, veya bir talebenin ilimde ilerledikçe hocasına daha iyi muhatab olması şeklindedir.

İhsan mertebesine ulaşmak. Hz. Peygamberin (asm.) tarifinde ihsan, “Allah’ı görür gibi ibadet etmektir.” (5) Bu mertebedeki mümin, kendini Allah’ın huzurunda görür, huzur içinde yaşar. Daha cennete gitmeden, iç aleminde cennetin lezzetlerini hisseder.

İhlası elde etmek. İhlas, yapılan amelin Allah emrettiği için yapılmasıdır. Kurtuluş, ancak ihlas iledir. İhlasın zıddı, riyadır. Riya ise, yapılan işin gösteriş için yapılmasıdır. Kendi haline bırakılan nefis, riyaya yönelir. Terbiye edilen nefis ise, böyle aşağı şeylere tenezzül etmez; doğrudan doğruya Allah’a müteveccih olur.

" nasıl bu kadar dönüyorsunuz"
sünnete sarılmaktan söz ediyorsunuz ,tasavvufta sünnete ek olarak budizm amelleri var,

Evvel bu sizin kendi görüşünüzdür veyahut sağdan soldan duyduğunuz bir kaç düşünce yoksulu tahrifatçının fikirleridir.Bunun nedenlerinden biriside Hindistanda bulunan Mevlana Halid ksa in orda irşada başladığından etkilenmiş olabliceği düşüncesidirki bu sadece cehalet ve fitnenin düşüncesidir.

sünnete sarılmaktan söz ediyorsunuz , şeyhler zenginlik içinde nebi öylemiy di

Resulullah s.a.v asla fakir değildi bunu unutmayın Ayriyeten O nebiydi ama Resul vasfı daha evveldir.Bir Resul nebi olabilir ama nebi Resul olamaz sizinde Efendimize s.a.v verdiğiniz değer zaten ortada ...Siz zaten Resulullahı s.a.v bir elçiden ibaret görürsünüz buda ayrı bir muamma , Resulullahın s.a.v fakir olduğunu düşünmeniz bile çok incitici bir durumdur.Alemlere Rahmet olan bir kişi nasıl fakir olabilir.....?????

sünnete sarılmaktan söz ediyorsunuz , subay gibi rütbe atlamaktan bahsedip allaha yaklaşmaktan dem vuruyorsunz. Subay ve padişah insandır, subay en snunda kral olabilir, ama insan Allah olamaz, gerçi sizin şeyhlerde sonuçta ben allahım diyor ya. Yamuk bakınca yamuk görülüyor, kardeşim dine resulün gözünden,sünnetten bakın,yunan sofist zırvalarına abdest aldırıp ,islami diye insanlara yutturmayın.


Burada verilen bir örnektir.Şeriatta kim derseki BEN ALLAHIM haşa ve kella küfür erbabıdır.Şimdi bunu anlayammış olmanız size verilen telkinlerdendir.Eğer biraz araştırma yapsanız sizin kitaplarından beslendiğiniz İbn i Teymiyye gibi Şeyhülislamlarında bu konuda ki görüşlerinden faydalanır ve birşeyler öğrenirsiniz okuyun ....

Evet yamuk bakarsanız yamuk görürsünüz bunun için Kalbi dümdüz yola bağlamak lazım ....
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Evvel bu sizin kendi görüşünüzdür veyahut sağdan soldan duyduğunuz bir kaç düşünce yoksulu tahrifatçının fikirleridir.Bunun nedenlerinden biriside Hindistanda bulunan Mevlana Halid ksa in orda irşada başladığından etkilenmiş olabliceği düşüncesidirki bu sadece cehalet ve fitnenin düşüncesidir. DİYORSUNUZ;
HAYIR.rabıta yı bu gün yapılan şekliyle ashap ve resul yapmamıştır, Yapmışmı bu günkü yapılan şekliyle sevgili SEVBAN?

Resulullah s.a.v asla fakir değildi bunu unutmayın Ayriyeten O nebiydi ama Resul vasfı daha evveldir.Bir Resul nebi olabilir ama nebi Resul olamaz sizinde Efendimize s.a.v verdiğiniz değer zaten ortada ...Siz zaten Resulullahı s.a.v bir elçiden ibaret görürsünüz buda ayrı bir muamma , Resulullahın s.a.v fakir olduğunu düşünmeniz bile çok incitici bir durumdur.Alemlere Rahmet olan bir kişi nasıl fakir olabilir.....????? DİYORSUNUZ;

EVET o as fakirdi, öyleki bazen açlıktan karnına taş bağlardı, evinde aylarca tencere kaynamadığı olurdu. Hani bizim şeyhler sünnetten kıl kadar ayrılmazdı? Bu yaşam tarzı sünnet değil mi? Zor değil mi buna dayanmak, hele muktedirken fakirliğe razı olmak. Nerede ona dayanacak er kişi, söyle nerede SEVBAN?

Burada verilen bir örnektir.Şeriatta kim derseki BEN ALLAHIM haşa ve kella küfür erbabıdır.Şimdi bunu anlayammış olmanız size verilen telkinlerdendir.Eğer biraz araştırma yapsanız sizin kitaplarından beslendiğiniz İbn i Teymiyye gibi Şeyhülislamlarında bu konuda ki görüşlerinden faydalanır ve birşeyler öğrenirsiniz okuyun ....

Evet yamuk bakarsanız yamuk görürsünüz bunun için Kalbi dümdüz yola bağlamak lazım .... DİYORSUNUZ;

sÜNNETTEN BAŞKA YOL MU VAR SEVBAN? Varmı onun as ve ashabının hayatında bizim yaptığımız amaeller
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
hala tanımlıyorsun,etiketliyorsun, siz şundan okursunuz,bundan ders alırsınız diye! ve hiç birinde tutturamıyorsun. arkadaş ben sünnette var mı senin yaptıkların diyorum ,sen şunu okuyorsun ,bunu izliyorsun gibi sözler ediyorsun . Lütfen sorulara cevap ver:
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Tasavvuf yolu, bir çile yoludur. Kaba demir kızgın ateşe sokulmadan şekillendirilemez. Öyle de, çilesiz nefsi arıtmak mümkün değildir. Saadet sarayına meşakkat yolundan varılır. Tasavvuftaki “çile” ifadesi “kırk gün” anlamında Farsça bir kelime olup, Hz. Musa’nın Tur-i Sina’da Tevrat’ı almak için kırk gün riyazette kalmasından alınmıştır. (Resulullah’ın nübüvvet öncesi Hira’da itikafı da bu tarz bir durumdur.) (Eraydın, Tasavvuf ve Tarikat, s. 139)
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Tefekkürde, tezekkürde yoğunlaşmak için böyle bir uzlete ihtiyaç vardır. Aslında her talib-i hakîkatin, her sene hiç olmazsa bir ay münzevî kalması ve bu bir ayı tefekkür, tezekkür, nefis muhasebesi, ilim gibi yüce şeylerle değerlendirmesi, son derece yerinde olacaktır.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Çile dönemi, aynı zamanda bir riyazet dönemidir. Riyazet, şehvetlerle ve nefs-i emmâre ile mücadele planı, az yemek, mideyi doldurmamak ve bu suretle ruhu inceltmek ve rahat çalışabilmek için yapılan beden ve ruh terbiyesidir.( İz, Tasavvuf, s. 10)
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Tasavvufta, “kıllet-i taam, kıllet-i menam, kıllet-i kelâm” (az yemen, az uyumak, az konuşmak), riayet edilmesi gereken esaslardandır. Bunlara riayet, ruh sultanının beden ülkesinde hâkimiyetini sağlayacaktır. Yoksa, çok yiyen, çok uyuyan ve lüzumsuz çok konuşan bir kişide, ruh sultanı zindanda kalacaktır.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Maddiyatın kanunları olduğu gibi, maneviyatın da kanunları vardır. Mesela, cılız bir insan halter çalışmakla güçlü bir hale gelir. Onun gibi, riyazete riayet eden bir kişi de, ruhen güçlenir. Hemen her mistik akımda riyazet temel bir esastır. Öyle ki, bu riyazete riayet eden Hint fakirlerinde, şeklen keramete benzeyen harika haller görülebilmektedir.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Çilelere sabredenler, Allah’tan gelen her şeyin güzel olduğunu görürler. Şu dörtlük, onların dünyasını güzel tasvir eder:

Hoştur bana Senden gelen.
Ya gonca gül, ya da diken.
Ya hil’atu, ya da kefen.
Narın da hoş, nurun da hoş.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt