Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Tasavvuf bidat mi (2 Kullanıcı)

tevhit06

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Haz 2008
Mesajlar
31
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
69
Tasavvuf bidat mi
( Radyo sohbetinden alarak bilgisayara yazdım ve sizlerle paylaşmak isdedim)
Bazı kavramların sonradan çıkması kabul edilirse o zaman tasavvufa bidat demek gerekir ki bu ortalığı dağıtacak bir şeydir, sonradan çıkmış olduğu mümkün değil.Şöyle bir misal verelim biz kuranı kerimin kelamı kadim olduğuna inanıyormuyuz, evet peki Peygamber efendimize nazil olmadan önce kuranı kerim varmıydı ilmi ilahide evet. Onun için kelamı kadim diyoruz, ayetler deste deste nazil oldu. Peki Hz. Peygamber zamanında Musaf varmıydı , yoktu, Musaf bidat midir hadi buyurun bakalım, Madem Hz. Peygamber zamanında yoktu , bütün Mushafları kaldıralım.Yani kitaplandırılmış sahifeledirilmiş kitapları kaldıralım. Neden ,bidat. Böyle bir mantık olabilirmi.

-Mekke toplumunu tanımıyoruz, bunu kabul edelim bir vakti cahiliye sözünden; hareket ederek, Mekke toplumunun cahil, hiçbir şey bilmeyen ilkel insanlar, olduğu zannındayız.Böyle bir şey yok.biz cahili bu günkü manasında cahil ve ilkel olarak anlıyoruz . Halbuki Yunus Emre söylüyor cahil nedir ‘’ilim ilim bilmektir ilim kendini bilmektir sen kendini bilmezsen ha bir kuru emektir.’’
Ne kadar ilim sahibi olursanız olun, Allahı bilmiyorsanız cahilsiniz. Vakti cahiliyet demek; Allahı bilmemek dönemi demektir.Mekke toplumu; Sosyal olarak, içtimai olarak, ekonomik olarak. Cahil bir toplum değildir.Öyle bir yüksek devlet idaresi vardır ki; Mekke toplumunda o devlet idaresi yüksek bir medeniyetin sembolü dür . ve ilk vahiy geldiği zaman, Mekke toplumunda okuma yazma bilen sayısı 17 dir. Çünkü okuma yazma bilmek ilim öğrenmek için bir araçtır. Her okuma yazama bilen alim mi , değil.Düşünün ki okuma yazma bilmeyen, herhangi bir kabile muharebesi sırasında karşılıklı geçip bir saat bir buçuk saat şiir okuyabiliyorlar, o anda doğaçlanarak.Bu neyle olur çok yüksek bir kültürle,çok yüksek bir kelime haznesine sahip olmakla ve yüksek bir ritim duygusuna çünkü bunu kafiyeli vezinli olarak okuyor. Bunlar medeniyet ölçüsü değimlidir. Buna rağmen cahiliye toplumudur neden Allahı bilmiyor, mesele budur. Onun için çok yüksek bir topluma tebliğ edilmek üzere Efendimize, nazil olmuştur kuranı kerim. Efendimizin tebliğ edeceği toplum ilkel ve cahil bir toplum değildir.
-Hz. Peygamber zamanında olmayan her şey bidat midir Musaf bidat midir onun cevabını versinler ondan sonra tasavvufu konuşalım.
-Tavvufi hayatın bir başlangıcı vardır, kişide. Kişide dünyevi hayatında bir başlangıcı vardır.Bizim dünyevi hayatımız ne zaman başlar, Doğum dediğimiz hadisede bile başlamaz, ne zaman göbeğimiz kesilir, Annemizden. Göbeğimiz kesildiği anda Dünyanın nefesini alırız, ilk yaptığımız şey ağlamaktır. Dünyaya ağlayarak gelinir, İnşallah gülerek gideriz, Tasavvuf kısaca bu ilimdir. Ağlayarak gelinen dünyadan gülerek gitme sanatına tasavvuf denir.
-Hz. Peygamber döneminde olmayan her şey bidat değildir. Sonradan uydurulmuş ibadete, itikada, ibadetin mükellefiyet tarafına, bu çok önemli, ibadetin mükellefiyet tarafına bir şey bir nokta koymak,veya bir nokta çıkarmak,bidattir. Açık şöyleyim şahsi kanaatim küfürdür, kendini Allah yerine koymaktır. Mükellefiyet tarafına ekleme ve çıkarmada bulunmak asla, olamaz. Ne itikada ne amele, ancak muhabbetin tezahürü olan, nefafile istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz. Yani ben günde elli rekat daha Namaz kılacağım,kıl. buna kimse mani olamaz. Ramazanın dışında oruç tutabilirsin ama bayramın birinci günü tutamazsın. O günde tutacağım dersen olmaz. Sana bana tabi değiliz.Allah ve Resulüne tabiyiz. Yediğin yemeğe kimse karışmadığı gibi nefafile de kimse karışmaz.

- Mezhepler peygamber zamanında yoktu, canım sahibi şeriat varken içtihada hacet varmı. Evvela mezhebin ne olduğunu anlayalım,yanlışımız nerde, müslüman toplumu olarak, Mezhebimizi din edinmişiz, Din başka bir şeydir mezhep başka bir şeydir.Bunu anlamak lazımdır.

-Biz dünya hayatına göbeğimiz kesildiği anda başlarız.Tasavvuf hayatına doğuş ise; bir mürşitten inave almakla başlar. Yani bir mürşit size , cenabı Hakkın esmalarından. Nasıl bir mürit, mürşidin önünde cenabı Hakkın esmalarını talim etmek suretiyle Tasavvuf hayatına başlar ise; Hz. Adem a.s. ilk esmayı alan zat değil midir, öyleyse ilk şeyh Hz. Allah , ilk derviş Adem a.s. dır.Aksini iddia eden buyursun.
-Bakın cemiyetimizde şöyle bir yanlışlık daha var biz islamiyeti Muhammed Mustafa a.s. la başladı sanıyoruz. Hayır efendim öyle değildir açsınlar kuran okusunlar.İslam Adem a.s. la başladı Allah bir din birdir. Bir tane Allahın bin tane dini olmaz. Hz. Adem neyi söylediyse Hz.Muhammed Mustafa a.s. aynı şeyi söylemiştir, aradaki ismini bildiğimiz bilmediğimiz, hakim rivayete göre yüz yirmi dört bin adet olan peygamberanı kiram hazaratı aynı şeyi söylemiştir.
-Tasavvuf hayatı bir mürşitden esma almakla başlıyorsa ilk esma veren Hz Allah ilk esmayı alan Hz. Adem a.s. dır teknik tabirle, müesseseleşmiş tabiriyle söylersek ilk şeyh Hz. Allah, İlk derviş Adem a.s. dır.
-Gelelim Efendimizin zamanı sadetine, Ashabı soffeyi kim tanıyor, yetmiş milyon Türk Müslüman içinde, Asabı soffeyi tanıyı versinler, okusunlar, nedir kimlerdir.Ve hemen yanında ehli biati tanısınlar, biat nedir ehli biat kimlerdir ashabı kiram içinde.Akabe biatı nedir. Ağacın altında Allah sizden razı oldu diye, ayet gelecek kadar, Allah tarafından yüceltilen bu zevatı kiram kimlerdir,ve bu kurum bu müessese nedir.İşte Tasavvuf budur.Kim demiş Hz. Peygamber zamanında yoktu diye.
-Kuranı kerime hürmet, hükmünü yerine getirmektir.
-Hz. Abdulkadirin tarikatı diyorsun o tarikatı Muhammediyedir, Hz.Mevlananın tarikati diyorsun o da tarikati Muhammediyedir.Hz. Şahı Nakşıbent’in vesayir piranı kiram efendilerimiz hazaratının teessüs ettirdikleri değil, İçtihat buyurdukları, yollardır. Evvela içtihadın ne olduğunu bileceğiz. Tasavvufu anlamak için. Bakın fıkıhda bir kaide vardır, içtihat usulü fıkıhda değil; Füruhu fıkıhta yapılır. Yani detaylarda furuhatta yapılır. Asıllarda içhihata mesa yoktur, Boşluk bırakılmamıştır.Mesala Namaz kılarken kıyam etmek farzdır.Farz değildir diyen hiçbir imam yok, kıyamda mühim olan şey ayakta durmak değil, Tazim etmektir.Ululamaktır. İşte burada içtihatlar başlıyor, ben ayakta sakin durursam, bu ululamaktır en iyi ululamak bence budur diyor bir zatı şerif, bir zat diyor ki hayır öyle manzara seyreder gibi elini sallayarak değilde, elini kavuşturarak durmak daha tazimkardır ki Hz. Ömerde bu fikirdedir, Hz. Ömer şöyle diyor, seni biri uzaktan görürken, ayakta dururken görürse, Ellerinin bağlı olduğunu gördümü Namaz kılıyor bu adam der.Düm düz dururken bir yere bakıyor zannedebilir. Bu fikirde Hz. Ömer, İmamı azam Efendimizde bu fikirde.İmam malik kollarını bırakırsan daha tazimkar olur diyor. Şimdi burada bakın birleşilen nokta tazimdir.teferruat ise bağlama yeri göbeğinin altından tuttun altından tututun bileğini tuttun tüm bütün bunlar içtihada tabi şeylerdir, ancak Tevhit cenabı hakkın çok önem verdiği bir unsur olduğu için; Herkes her istediğini yapmasın, o kadarda serbest değil diye bir birliklik, birliktelik paylaşımı çoğaltmak, bakımından bir sistem konulmuş elini bileğinden tutacaksın, Göbeğinin altına bağlıyacaksın, Hanımlar göğüslerine bağlıyacaklar, bunu put edinmemek lazımdır. Asabı kiramın sayısı hakim rivayete göre yüz yirmidörtbin kişi aynen peygamber sayısı gibi, bunların içinde Ashabı soffe kaç kişi asahabı biat kaç kişi. İşte tasavvuf adı konmayıp müeseseleşmesede; Hz. Ademden bu yana vardır, Hz. Peygamber efendimiz zamanındada ashabı soffe ve ehli biat le müesseseleşmiştir.
Bunları içerisinde aynı zamanda aşereyi mübeşşereden olan, Sad bin Ebi Vakkas efendimizin çok önemli bir sözü vardır; habibi Kibriya efendimiz diyor, Sad bin ebi Vakkas hazretleri, biz ashabı soffe olarak, hepimize ayrı ayrı ve ayrı ayrı adetde esmalar verdi.
-Ruhlar alemindeyken rabbimize sen bizim rabbimizsin dedik ama hatırlamıyoruz, çünkü şuur yok, Biat ise şuur ile, el ele el hakka kaidesi gereğince Allaha ayrı bir söz vermektir.

Kaynak: Ö.Tuğrul İNANÇER Hoca Efendinin sohbetinden, Ramazan Kalaycı(tevhit06) tarafından derlenmiştir.
 

El_Kassam

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2009
Mesajlar
232
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Tasavvufa Bidat Diyen SAPIKTIR..!!

Tasavvuf : Allaha c.c 'e Giden En Kısa Yoldur...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54
Tasavvufa Bidat Diyen SAPIKTIR..!!

Tasavvuf : Allaha c.c Giden En Kısa Yoldur...
....ESSELAM GÖNÜLDAŞ..BEN OSMANGAZİ...NERELERDEYDİN...HOŞGELDİN...BÖYLE UZUN ZAMAN KARDEŞLERİN YALNIZ BIRAKILIRMI...Allahcc yar ve yardımcın olsun...BESMELE...SELAM...DUA...
 

El_Kassam

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2009
Mesajlar
232
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Ve Aleykum sELAM...

oyy Abim Benim...Mevlam seni Sadatlarla Haşr etsin inşaAllah...

Rabbim c.c Bizi Hiç Ayırmasın İnşaAllah..

Sen Ban Yiyince Bende Girmedim Daha Abi...Sonra Bi Bakayım Dedim..Mevlam Seni Çıkardı Karşıma Hamdolsun..

Dua Buyur Bu Aciz Sofi'ye İnşaAllah...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
54
Ve Aleykum sELAM...

oyy Abim Benim...Mevlam seni Sadatlarla Haşr etsin inşaAllah...

Rabbim c.c Bizi Hiç Ayırmasın İnşaAllah..

Sen Ban Yiyince Bende Girmedim Daha Abi...Sonra Bi Bakayım Dedim..Mevlam Seni Çıkardı Karşıma Hamdolsun..

Dua Buyur Bu Aciz Sofi'ye İnşaAllah...
....ESSELAM GÖNÜLDAŞIM...NE KADAR ÇOOK ARADIM SENİ BİLEMEZSİN....BENİM BAN YEME SEBEBİM KANUNİ MAHZURLAR DOLAYSIYLAYDI...EHLİ SÜNNETE ÇATAN MEŞHUR ZATLA DÜELLOLAŞTIK..ONU HEM ATTILAR HEM YAZILARINI SİLDİLER...BENİM YAZILARIM DURUYOR..SİTE SAHİBİ GÖNÜLDAŞLARDAN ALLAHCC RAZI OLSUN...AYRICA BİRÇOK GÖNÜLDAŞ EDİNDİM..HEPSİ CANİ GÖNÜLDAN...DELETE...NEVİN...ALİYE...NURU SECDE...MAVCİ...HUYELA...NAKŞIBENDİ...ABIHAYAT..BERAT..GÜLÜŞÜ YARALI...ALİSAY...TUBA...VE İSMİNİ SAYAMADIĞIM GÖNÜLDEN KARDEŞLERİM...HEPSİNDEN ALLAHCC RAZI OLSUN..EN BAŞTADA DAMLA GÖNÜLDAŞ-KARDEŞİM...EL KASSAM GÖNÜLDAŞ..BİR DAHA KAYBOLMA...ALLAHCC YAR VE YARDIMCIN OLSUN...Allahcc e emanet ol...BESMELE...SELAM...DUA...
 

Luvi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2009
Mesajlar
1,209
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Rahman ve Rahiym olan ALLAH'ın adıyla,

"--Tasavvuf denilince ne anlarsınız?" diye bir anket yapsam şuraya toplanmış kardeşlerime, ne cevaplar verebilirler diye ben onları kendim düşündüm akşam, şöyle sıraladım:

Meselâ içinizden bir kardeş diyebilir ki:

"--Tasavvuf nefis terbiyesi'dir. İnsanın vicdanını terbiye etmesidir. Nefsini zabt ü rabt altına almasıdır. Nefs-i emmâresini nefs-i razıye, merzıye gibi yüksek ve kaliteli bir nefis haline getirmesidir." diyebilir.

Doğrudur, öyledir gerçekten... Nefis terbiyesi meselesi tasavvufun önemli bir kısmıdır. Bu hususta Kur'an-ı Kerim'de ayetler de var:

(Ve emmâ men hàfe makàme rabbihî ve nehen nefse anil hevâ. Feinnel cennete hiyel me'vâ.) "Kim Rabbinin makamından korkarsa ve nefsini hevâ-yı nefsinin peşinde sürüklenmekten men edebilirse, işte cennet onun durağı ve yurdu olur." buyuruluyor.

Demek ki, nefsin hevâsını, şehevâtını insanın dizginlemesi lâzım!.. Dizginlenmesi gerektiğini ayet-i kerime söylüyor. Binâen aleyh, nefis terbiyesi meselesi tasavvufta çok büyük bir yer tutan meseledir. Kur'an-ı Kerim'in emridir. Binâen aleyh, tasavvuf bu yönüyle Kur'anî bir ilimdir.

Başka:
(Kad efleha men tezekkâ.) "Nefsini temizleyebilen, içini pâk eden kimse felâh bulacak!" buyuruluyor.

(Kad eflehâ men zekkâhâ. Ve kad hâbe men dessâhâ) "Kim nefsini temizleyebilirse; içini, egosunu, enesini temizleyebilirse, o cennetlik olacak, felâha erecek! Kim onu kirletirse; egosu pis, kirli; içi, kalbi fesat olarak kalırsa; o da hâib ve hasir, pişman ve perişan olacak, iki cihanda mahvolacak!" deniliyor.

Demek ki, nefsin terbiye edilmesi Kur'anî bir emir olduğu için, tasavvuf bu yönüyle Kur'ânîdir. Kimse tasavvufa yan gözle bakamaz!..

İkincisi: Tasavvuf deyince çok hatıra gelen bir şey, zikir'dir. Dervişin eli tesbihlidir, dili zikirlidir. Hattâ Yunus Emre'nin bir sözü var, çok hoşuma gidiyor. Bestesini de seviyorum, ilâhi olarak bestelenmiş:

Yunus sen bu dünyaya niye geldin?
Gece gündüz Hakk'ı zikretsin dilin!
Evliyaya uğramaz ise yolun,
Göçtü kervan kaldın dağlar başında...


Şimdi soruyor:
"--Yunus sen bu dünyaya niye geldin?"

Kendisi cevabı vermiş gibi yine kendisine emrediyor:

"--Gece gündüz Hakk'ı zikretsin dilin!"

Niye geldin sen bu dünyaya?.. Zikredeceksin, kulluk edeceksin... Gece gündüz Allah de, Hakk de, Hû de... Şimdi Hû demek de bir suç gibi... Hû, Allah'ı kasdederek "O" demek... "O... O... O..." derken bir aşk hasıl oluyor. Hû isminin zikrinden aşkullah, muhabbetullah hasıl olur dedikleri ondan...

(Evliyaya uğramaz ise yolun,) "Eğer Allah'ın bir sevgili kuluna tesadüf etmezsen; alim, fâzıl, mürşid-i kâmil kuluna uğramazsan, bu gerçekleri öğrenemezsen, gafil gezersen, cahil kalırsan; (Göçtü kervan kaldın dağlar başında...) o zaman, kervanı kaçırmış olursun. Dağın başında, kurtların kuşların arasında kalırsın."

Şeytan insanın kurdudur. Kuzuyu kurdun parçaladığı gibi, şeytan da insanı yakaladı mı, parçalar, perişan eder. Dağ başında yalnız, çobansız, silahsız yakalarsa, parçalar.

Evet, şek şüphe yok hepiniz, "Tasavvuf deyince ilk hatırınıza gelen kelimeyi söyleyin!" dersem, "Zikir" dersiniz. Belki, büyük ölçüde böyle dersiniz. Zikir de Kur'an-ı Kerim'dendir.

Ben lisedeyken bir sabah okula gittim, arkadaşlar beni mütebessim, şakacı bir şekilde karşıladılar. Etrafımı sardılar. "Bunlar bir şey yapacak ya, dur bakalım..." dedim. "Bir renk adı söyle!" dediler. Omuzumu kaldırdım, "Kırmızı..." dedim. Bir kahkaha kopardılar, yatıyorlar yerlere... "Ne var bunda gülünecek, kırmızı renk değil mi?" dedim. "Yok, ondan değil... Kime sorduysak, kırmızı diyor da ondan gülüyoruz." dediler. Demek ki, ilk akla gelen çarpıcı renk kırmızı imiş. Psikolojik bir şey...

Şimdi, "Tasavvuf deyince, söyle bakalım ilk hatıra gelen nedir?" desek, belki büyük bir kısmı, %75'i "Zikir" diyecek. Bir kısmı da, belki %25'i "Nefsin terbiyesi" diyecek. Ama zikri daha çok söylerler. Zikir de Kur'an'dan...

(Yâ eyyühellezîne âmenüzkürullahe zikren kesîrâ.) "Ey iman edenler, Allah'ı çok zikredin!"

(Fezkürisme rabbike bükreten ve esîlâ.) "Sabahleyin, akşamleyin Allah'ın ismini zikret!" İki zıt şeyi zikrederek dâimâ mânâsı verilir edebiyatta... Allah'ı zikret, Allah'ın ismini zikret!..

Sonra:
(Vez zâkirînallahe kesîran vez zâkirât, eaddallahu lehüm mağfireten ve ecren azîmâ.) "Allah'ı çok zikreden erkekler, Allah'ı çok zikreden kadınlar, diğer iyi işleri yapan müslümanlarla beraber bunlara Allah çok büyük mükâfatlar hazırlamıştır." buyuruluyor.

Kur'an-ı Kerim'de zikirle ilgili seksen kadar emir var... O halde tasavvuf, Kur'ânî bir faaliyettir. Nefis terbiyesi de Kur'an'dan, zikir de Kur'an'dan...

Sonra, bir kısmı da tasavvufu "güzel ahlâk" olarak tarif edebilir. "Mutasavvıf; kendi kötü huylarını temizlemiş, iyi ahlâka sahip olmuş, kâmil, olgun bir insandır." diyebilir. Bu da Kur'an-ı Kerim'de var...

Güzel ahlâk hakkında sayılamayacak kadar çok ayetler var... Allah bize Kur'an-ı Kerim'de sabrı tavsiye etmiyor mu, "Vasbir!" demiyor mu?.. Şükrü tavsiye etmiyor mu?.. Hamd etmeyi, merhameti, tevekkülü tavsiye etmiyor mu?.. Kadere rızâ göstermeyi, cömertliği, tevâzûu, halim selim olmayı tavsiye etmiyor mu ayetlerde?..

O halde tasavvufun ahlâkı güzelleştirme çalışması, Allah'ın Kur'an'daki bu emirlerini yaptırmak, öğretmek ve insanın içine yerleştirme çalışmasıdır. Binâen aleyh, bu da Kur'an'dandır.

Sonra, "Efendim, derviş adamdır, o ehli tariktir. Hiç harama bakmaz, hiç haram yemez; takvâ ehlidir." diyoruz. Takvâ vasfı nerdendir?.. Kur'andandır, Kur'an-ı Kerim'in emridir. Allah-u Teâlâ Hazretleri Kur'an-ı Kerim'in pek çok ayet-i kerimesinde:

(Yâ eyyühellezîne âmenüttekullah!) "Ey iman edenler! Allah'tan korkun!" diye emrediyor. Takvâ Kur'an-ı Kerim'den...

İhlâs; temiz kalbli olmak, iyi niyetli olmak... O da Kur'an-ı Kerim'den... "Bir amel, iyi niyetle, sırf kendisinin rızasını kazanmak için yapılmazsa, Allah-u Teâlâ Hazretleri o ameli kabul etmez!" buyuruyor Peygamber Efendimiz... "Allah insanların yüzlerine, sîmalarına, sûretlerine, mallarına bakmaz, aldırmaz; gönüllerine bakar, niyetlerine bakar, amellerine bakar." buyuruyor. İhlâs'ın önemini pek çok ayet-i kerimeden, hadis-i şeriften biliyoruz.

Sonra ihsân; ibâdeti güzel yapmak... Kur'an-ı Kerim'in pek çok ayeti buna dair... Hani derviş nedir?.. Gündüz sâim, gece kàim... Ne demek gündüz sâim, gece kàim?.. Gündüzleyin mübarek, sevap kazanmak için oruç tutuyor. Geceleyin mübarek, uykusunu terkediyor, seccâdesine duruyor, sabahlara kadar namaz kılıyor. Be adam, uyku uyumaz mısın!..

Bizim Ankara'da çok sevdiğimiz bir doktor kardeşimiz var... Sohbete otururuz, başı böyle düşer, uyur. Bizim fakülteden mezun, talebe cemiyeti başkanlığı yapmış, cin gibi bir talebemiz var... Ona demişler ki:

"--Allah için gece uyumaz da, tesbih çeker de, onun için uyukluyor."

Bizim talebe de hemen yapıştırmış:

"--Söyleyin ona, biraz da Allah için uyusun!" demiş. "Gece uykusuz kalıp da, gündüz sohbette uyuyacağına, söyleyin de biraz Allah için uyusun!" demiş.

Derviş ibadeti böyle yapar, çok yapar. Bu konuda da Kur'an-ı Kerim'de, "Namaz kılın, oruç tutun, zekât verin, hacca gidin!.." gibi bir çok emirler var...

(Mahmud Es'ad ÇOŞAN Hocaefendi'nin bir yazısı)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt