Muhtazaf
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2008
- Mesajlar
- 9,591
- Tepki puanı
- 957
- Puanları
- 113
- Yaş
- 66
- Web Sitesi
- www.aydin-aydin.com
Ali Bulaç
Tarihin çözdüğü ihtilaflar
Sünnilerle Şiiler arasındaki ihtilafların bir bölümünün bugün için bir değeri kalmamıştır, başka bir deyişle, söz konusu ihtilaflar tarih tarafından fiilen hükümsüz bırakılmıştır.
Bu konuların başında Şii öğretinin ana sabitesi hükmünde olan "imamet" meselesi gelmektedir. İmamet meselesinde üç ana husus önemlidir. Şia'ya göre:
a. Kur'an'ın manevi yorumunda nihai otorite ve siyasi toplumun başı imamdır. İmam bu göreve Allah tarafından "tayin" edilmiş ve Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından "vasiyet"le belirlenmiştir. Bu göreve getirilecek kişiyi seçme veya tayin etme işi Müslüman ümmetin yetkisi dâhilinde değildir.
b. İmam, bu önemli ve hassas konumu dolayısıyla Peygamber gibi "masum"dur, her türlü günah, yanılma ve şaşırma tehlikesine karşı ilahi koruma altındadır. 12 imam için de hüküm aynıdır.
c. İmam, Hz. Peygamber'in (s.a.s.) temiz soyundan, yani Ehl-i Beyt'tendir. 12. İmam gözden kaybolmuş olup beklenen (muntazar) el-Mehdi'dir (h. 260/ m. 873). Zulüm, cefa, baskı ve adaletsizliğin doruğa çıktığı ve Allah'ın takdir ettiği bir zamanda zuhur edecek, ümmeti kurtaracaktır. Zuhur zamanına kadarki bütün siyasal otoriteler ve dünyevi iktidarlar ilke olarak gayr-ı meşru olsa da, bizzarure ve konjonktürel şartlar açısından gereklidir.
Şüphesiz altı çizilmesi gereken başka konular var. Sözgelimi, tarihsel olarak Şia'nın kendini ümmetin ana gövdesinden ayırması, kendi üstüne kapanması, tecritçi kimliği ve buna bağlı olarak geliştirdiği "takiyye" görüşü vs. Kelam açısından Mutezile'ye yakınlığı, mebde ve mead görüşü, rücu (veya rec'at) meselesi, fıkıh usulü bağlamında kaynak olarak "kıyas"ı kabul etmeyip yerine "aklı" ikame etmesi -ki lafız olarak bir fark olarak altı çizilse bile, Sünni fıkıh usulündeki kıyas da nihayetinde akli çabanın ürünüdür-, fıkıh alanında çok sayıda içtihat farkı vs. Ancak iki mezhep arasındaki fıkhi ihtilaflar kadar, Sünni fıkıh mezhepleri arasında da ihtilaflar, farklılıklar var, dolayısıyla bu kategoridekiler "dinin usulü"yle ilgili değil, 'füru'a ait meselelerdir. Ben bunları iki mezhebin öğretilerinde "belirleyici" değil, "etkileyici" kabul ettiğimden ayrı bir kategoride ele almadım.
İhtilafın temeli olan imamet konusuna ve ilk dönem siyasi olaylara bakacak olursak, zannımca birinci kategoridekiler, bugünkü Sünni ve Şii Müslümanlar tarafından çok önemsendikleri halde, tarihin pratiği içinde "giderilemez ihtilaf" olma vasıflarını kaybetmiştir. Şöyle ki;
1. İmamet, Vasiyet, Masumiyet ve Mehdi: Hz. Peygamber'in (s.a.s.) bu dünyadan irtihali üzerine çıkan tartışmanın boyutlarını hepimiz biliyoruz. Bunu iki kısma ayırırsak; ilkinde, Hz. Ali mi, yoksa Hz. Ebu Bekir mi imam olmalıydı tartışmasının bugün için pratik bir değeri kalmamıştır. Şiiler, "İmamet hakkı Ali'ye aitti, Beni Sakife'de bu hak Ebu Bekir'e verildi" der. Sünnilere göre Hz. Ali'nin bu yönde hiçbir talebi olmadı, Ebu Bekir halife seçilince ona hür iradesiyle biat etti. Allah'tan başka kimseden korkusu olmayan Hz. Ali'nin kendisinden önceki üç halifeye rızasıyla biat ettiğini biliyoruz. Konu, Hz. Ali'nin (r.a.) ameli ve sireti açısından ele alındığında, bu tarihi hakikat Hz. Ebu Bekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.) ve Hz. Osman'ın (r.a.) hilafetlerinin meşru olduğunu gösterir ki, bugün bu görüşü bazı Şii bilginler de kabul ediyor. Hz. Ali sadece üç halifeye biat etmekle kalmamış, onlara siyasi ve fıkhi danışmanlık yapmış, destek vermiş, en zor zamanlarında yanlarında yer almıştır (Ridde savaşlarında, Irak'ın fethinde Sevad arazilerinin statüsü meselesinde vs.). Pekiyi, Hz. Ali'nin amel ve içtihadı neden onu izleyenlerin ameli ve sireti olmasın! Biz Sünniler, 12 imamı "masum" kabul etmesek bile, 12'sine de sonsuz hürmetimiz var, onlar temiz Ehl-i Beyt'tendirler, Efendimiz'in (s.a.s.) pâk torunlarıdır, onlardan sahih olarak gelen her bilgi ve rivayet bizim için referanstır.
2. "Hz. Ali-Muaviye çatışması": Bu konuda genelde Sünni dünya zaten Hz. Ali'yi haklı bulmaktadır; bu konuda ciddi bir ihtilaf söz konusu değildir, hilafeti saltanata dönüştüren Muaviye ve oğlu Yezid'i haklı gören muteber tek bir İslam bilgini yoktur. Çocuğuna bu iki zatın ismini veren dahi yoktur. Zamanın tedavi ettiği yaraları deşmemek lazım.
Tarihin çözdüğü ihtilaflar
Sünnilerle Şiiler arasındaki ihtilafların bir bölümünün bugün için bir değeri kalmamıştır, başka bir deyişle, söz konusu ihtilaflar tarih tarafından fiilen hükümsüz bırakılmıştır.
Bu konuların başında Şii öğretinin ana sabitesi hükmünde olan "imamet" meselesi gelmektedir. İmamet meselesinde üç ana husus önemlidir. Şia'ya göre:
a. Kur'an'ın manevi yorumunda nihai otorite ve siyasi toplumun başı imamdır. İmam bu göreve Allah tarafından "tayin" edilmiş ve Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından "vasiyet"le belirlenmiştir. Bu göreve getirilecek kişiyi seçme veya tayin etme işi Müslüman ümmetin yetkisi dâhilinde değildir.
b. İmam, bu önemli ve hassas konumu dolayısıyla Peygamber gibi "masum"dur, her türlü günah, yanılma ve şaşırma tehlikesine karşı ilahi koruma altındadır. 12 imam için de hüküm aynıdır.
c. İmam, Hz. Peygamber'in (s.a.s.) temiz soyundan, yani Ehl-i Beyt'tendir. 12. İmam gözden kaybolmuş olup beklenen (muntazar) el-Mehdi'dir (h. 260/ m. 873). Zulüm, cefa, baskı ve adaletsizliğin doruğa çıktığı ve Allah'ın takdir ettiği bir zamanda zuhur edecek, ümmeti kurtaracaktır. Zuhur zamanına kadarki bütün siyasal otoriteler ve dünyevi iktidarlar ilke olarak gayr-ı meşru olsa da, bizzarure ve konjonktürel şartlar açısından gereklidir.
Şüphesiz altı çizilmesi gereken başka konular var. Sözgelimi, tarihsel olarak Şia'nın kendini ümmetin ana gövdesinden ayırması, kendi üstüne kapanması, tecritçi kimliği ve buna bağlı olarak geliştirdiği "takiyye" görüşü vs. Kelam açısından Mutezile'ye yakınlığı, mebde ve mead görüşü, rücu (veya rec'at) meselesi, fıkıh usulü bağlamında kaynak olarak "kıyas"ı kabul etmeyip yerine "aklı" ikame etmesi -ki lafız olarak bir fark olarak altı çizilse bile, Sünni fıkıh usulündeki kıyas da nihayetinde akli çabanın ürünüdür-, fıkıh alanında çok sayıda içtihat farkı vs. Ancak iki mezhep arasındaki fıkhi ihtilaflar kadar, Sünni fıkıh mezhepleri arasında da ihtilaflar, farklılıklar var, dolayısıyla bu kategoridekiler "dinin usulü"yle ilgili değil, 'füru'a ait meselelerdir. Ben bunları iki mezhebin öğretilerinde "belirleyici" değil, "etkileyici" kabul ettiğimden ayrı bir kategoride ele almadım.
İhtilafın temeli olan imamet konusuna ve ilk dönem siyasi olaylara bakacak olursak, zannımca birinci kategoridekiler, bugünkü Sünni ve Şii Müslümanlar tarafından çok önemsendikleri halde, tarihin pratiği içinde "giderilemez ihtilaf" olma vasıflarını kaybetmiştir. Şöyle ki;
1. İmamet, Vasiyet, Masumiyet ve Mehdi: Hz. Peygamber'in (s.a.s.) bu dünyadan irtihali üzerine çıkan tartışmanın boyutlarını hepimiz biliyoruz. Bunu iki kısma ayırırsak; ilkinde, Hz. Ali mi, yoksa Hz. Ebu Bekir mi imam olmalıydı tartışmasının bugün için pratik bir değeri kalmamıştır. Şiiler, "İmamet hakkı Ali'ye aitti, Beni Sakife'de bu hak Ebu Bekir'e verildi" der. Sünnilere göre Hz. Ali'nin bu yönde hiçbir talebi olmadı, Ebu Bekir halife seçilince ona hür iradesiyle biat etti. Allah'tan başka kimseden korkusu olmayan Hz. Ali'nin kendisinden önceki üç halifeye rızasıyla biat ettiğini biliyoruz. Konu, Hz. Ali'nin (r.a.) ameli ve sireti açısından ele alındığında, bu tarihi hakikat Hz. Ebu Bekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.) ve Hz. Osman'ın (r.a.) hilafetlerinin meşru olduğunu gösterir ki, bugün bu görüşü bazı Şii bilginler de kabul ediyor. Hz. Ali sadece üç halifeye biat etmekle kalmamış, onlara siyasi ve fıkhi danışmanlık yapmış, destek vermiş, en zor zamanlarında yanlarında yer almıştır (Ridde savaşlarında, Irak'ın fethinde Sevad arazilerinin statüsü meselesinde vs.). Pekiyi, Hz. Ali'nin amel ve içtihadı neden onu izleyenlerin ameli ve sireti olmasın! Biz Sünniler, 12 imamı "masum" kabul etmesek bile, 12'sine de sonsuz hürmetimiz var, onlar temiz Ehl-i Beyt'tendirler, Efendimiz'in (s.a.s.) pâk torunlarıdır, onlardan sahih olarak gelen her bilgi ve rivayet bizim için referanstır.
2. "Hz. Ali-Muaviye çatışması": Bu konuda genelde Sünni dünya zaten Hz. Ali'yi haklı bulmaktadır; bu konuda ciddi bir ihtilaf söz konusu değildir, hilafeti saltanata dönüştüren Muaviye ve oğlu Yezid'i haklı gören muteber tek bir İslam bilgini yoktur. Çocuğuna bu iki zatın ismini veren dahi yoktur. Zamanın tedavi ettiği yaraları deşmemek lazım.