Tam koparacaktı ki!..
Ferîdüddîn Genc-i Şeker hazretleri, devrinin bir tekiydi. Henüz doğmamıştı ki, kerâmetleri görüldü.
Şöyle ki:
Annesi ona hâmile iken, bir komşusunun erik ağacına uzanmıştı bir gün.
Bir tâne “erik” koparıp yiyecekti.
Canı çekmişti zîra.
Elini uzatıp da tam koparacağı anda, şiddetli bir “ağrı” duydu karnında.
Büyük bir acı hissetti.
Ve vazgeçti onu koparmaktan.
Çok da memnun olmuştu koparmadığına. Zîra haram olurdu koparıp yeseydi eğer.
“HİÇ HARAM YEMEDİM”
Ferîdeddîn büyüyüp de delikanlı olunca, bir gün konuşuyorlardı annesiyle.
Kadıncağız;
- Oğlum, sana hep “helâl lokma” yedirdim, dedi. Haramdan tek bir lokma yemek nasîb olmadı bana da.
Ferîdeddîn gülümsedi:
- Anneciğim, hani sen bana hamile iken komşunun erik ağacına uzanmıştın da, tam koparacağın anda karnında bir ağrı hissedip vazgeçmiştin, hâtırladın mı?
Annesi düşünüp;
- Evet, dedi. Öyle bir şey olmuştu gerçekten.
- O ağrının sebebi neydi, anlamış mıydın peki?
- Hayır, nereden bileyim oğlum.
- Öyleyse ben söyleyeyim. Sana o rahatsızlığı ben vermiştim o gün. Haram yemeni istemediğim için, karnında iken acı verdim sana. Sen de vazgeçtin.
Annesi şaşırdı:
- Öyle mi oğlum.
- Evet anne. Bu, Rabbimizin bize büyük ihsânı olmuştu.
TAŞLAR ŞEKER OLDU
Bu büyük zât, uzun yaz günlerinde her gün oruç tutar, çoğu zaman yiyecek bulunmazdı evinde.
Açlığı artınca, ağzına “küçük taşlar” alırdı.
O taşlar, hikmeti ilâhîyle “Tatlı şeker” olurlardı bir anda.
Hem de çok lezzetli.
Hocası bunu görmüş ve;
- Bizim Ferîd, şeker hazînesidir, buyurmuştu...
Ferîdüddîn Genc-i Şeker hazretleri, devrinin bir tekiydi. Henüz doğmamıştı ki, kerâmetleri görüldü.
Şöyle ki:
Annesi ona hâmile iken, bir komşusunun erik ağacına uzanmıştı bir gün.
Bir tâne “erik” koparıp yiyecekti.
Canı çekmişti zîra.
Elini uzatıp da tam koparacağı anda, şiddetli bir “ağrı” duydu karnında.
Büyük bir acı hissetti.
Ve vazgeçti onu koparmaktan.
Çok da memnun olmuştu koparmadığına. Zîra haram olurdu koparıp yeseydi eğer.
“HİÇ HARAM YEMEDİM”
Ferîdeddîn büyüyüp de delikanlı olunca, bir gün konuşuyorlardı annesiyle.
Kadıncağız;
- Oğlum, sana hep “helâl lokma” yedirdim, dedi. Haramdan tek bir lokma yemek nasîb olmadı bana da.
Ferîdeddîn gülümsedi:
- Anneciğim, hani sen bana hamile iken komşunun erik ağacına uzanmıştın da, tam koparacağın anda karnında bir ağrı hissedip vazgeçmiştin, hâtırladın mı?
Annesi düşünüp;
- Evet, dedi. Öyle bir şey olmuştu gerçekten.
- O ağrının sebebi neydi, anlamış mıydın peki?
- Hayır, nereden bileyim oğlum.
- Öyleyse ben söyleyeyim. Sana o rahatsızlığı ben vermiştim o gün. Haram yemeni istemediğim için, karnında iken acı verdim sana. Sen de vazgeçtin.
Annesi şaşırdı:
- Öyle mi oğlum.
- Evet anne. Bu, Rabbimizin bize büyük ihsânı olmuştu.
TAŞLAR ŞEKER OLDU
Bu büyük zât, uzun yaz günlerinde her gün oruç tutar, çoğu zaman yiyecek bulunmazdı evinde.
Açlığı artınca, ağzına “küçük taşlar” alırdı.
O taşlar, hikmeti ilâhîyle “Tatlı şeker” olurlardı bir anda.
Hem de çok lezzetli.
Hocası bunu görmüş ve;
- Bizim Ferîd, şeker hazînesidir, buyurmuştu...