mutluluk yolcusu
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 13 Eki 2008
- Mesajlar
- 21
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 41
Muhterem okuyucular, bir fıkıh yazımızda daha sizlerle birlikte olduğumuz için Yüce Rabbimize sonsuz hamdeder şükrederiz.
Konumuz; TAKVA’NIN 7 SAFHASI
Şu anda ülkemizde 23 tane Kur’ân-ı Kerim meali bulunmaktadır. Bu meallerin hepsinde “takva” kelimesi lügat mânâsı ile kullanılmıştır. Takvanın lügat mânâsı, Allah’tan korkmak ve sakınmaktır. Bu mealleri hazırlayanlar, hangi âyette “takva” kelimesini görmüşlerse, onu “Allah’tan korkan, sakınan” olarak tercüme etmişlerdir. Oysa ki Allahû Tealâ, Kur’ân-ı Kerim’de takvayı 7 safhada ifade etmektedir.
1- Âmenûler takvası
2- Mü’minler takvası
3- Evvablar takvası
4- Muhsinler takvası
5- Muhlisler takvası
6- İrşad takvası (azîm takva)
7- Bihakkın takva
Takvanın 7 safhası da 14 asır evvel Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbe tarafından yaşanmıştır. Sahâbenin hepsi bihakkın takvaya ulaşmıştır. Bihakkın takva, zamanın imamına tâbî olarak irşada ulaşan, Allah’ın irşadla vazifeli kıldığı kişilerin sahip olduğu takvadır.
Günümüzde dîn, ne yazık ki Allah’ın Kitab’ı olan Kur’ân-ı Kerim’den öğrenilmemektedir. İnsanlar, el yazması kitaplardaki emaniyye bilgilerden dînlerini öğrenmektedirler. Bu emaniyye bilgilerle âmenû olmak mümkün değildir. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, âmenû olmayan insanlar için şöyle buyurmaktadır: “Öyle insanlar vardır ki; Kur’ân-ı Kerim okurlar; ama Kur’ân-ı Kerim kursaklarından geçmez.” Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in burada sözünü ettiği insanlar, dünya hayatında ruhen Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir.
Bu insanlar dünya hayatında ruhen Allah’a ulaşmayı dileselerdi, Allah’ın yardımına mazhar olup, Allah’tan 12 tane ihsan alacaklardı. Oysa bunlar ruhen Allah’a ulaşmayı dilemedikleri için hiçbir zaman hidayet istikametinde Allah’tan yardım alamazlar. Allahû Tealâ bu insanlara sadece Rahmân esmasıyla tecelli eder. Onlar Allah’tan hayatlarını idame ettirebilmeleri için gerekli olan herşeyi alacaklardır. Ama dünya hayatında ruhen Allah’a ulaşmayı dilemedikleri için, hanif dîninin muhtevası olan bu 7 takvadan nasiptar olamayacaklardır.
Bizimle Allah arasındaki 28 basamağın ilk 2 basamağında Allah’a ulaşmayı dilemeyenler yer alır. Bütün insanlar eşit şartlarda kulvara girerler. Herkes olayları yaşar ve değerlendirir. Herkesin ruhu, fizik bedeni, nefsi, serbest iradesi ve aklı vardır. İnsanlar yaşadıkları olaylar neticesinde iki gruba ayrılırlar;
1- Kendi heva ve hevesine uyarak, olayları negatif değerlendirenler.
2- Allah’ın ölçü sistemini kullanarak, olayları pozitif değerlendirenler.
Olayları bu dünya hayatı standartlarında değerlendirenlere göre kâr ve zarar vardır. Diyelim ki, bir hırsız bir başkasının arabasını çaldı. Arabayı çalan hırsız bu duruma sevinir. Çaldığı arabanın değeri kadar para sahibi olmuştur. Kendi enfüsî standartlarındaki değerlendirmeye göre kâra geçmiştir. Ama Allah’ın değerlendirme sistemine göre hırsız derecat kaybetmiştir. Arabası çalınan kişi de arabanın değeri kadar parayı kaybettiği için bu duruma üzülmüştür. Oysa Allah’ın ölçülerine göre, bu kişi kaybetmemiştir. Allahû Tealâ, hırsıza derecat kaybı vermiştir. Arabası çalınan kişinin ise parasını ahiret hayatının kazancına dönüştürmüştür.
Olayları Allah’ın ölçü sistemiyle değerlendirmek gerekmektedir. Bu değerlendirmede asıl olan derecat kaybetmek ya da kazanmaktır. Ölçü budur.
Olayları doğru değerlendirmenin ölçüsü, o olaydaki derecat kaybımız ya da kazancımızdır. Öncelikle Allah’ın bize yaşattığı her olayın, Allah’a ulaşmayı dilememize bir sebep teşkil ettiğini idrak etmemiz gerekir. 1. basamakta bütün insanlar olayları yaşar. 2. basamakta bütün insanlar olayları değerlendirir. Bu muhtevada Allahû Tealâ, bir kısım insanları seçer. Allah’ın seçtikleri, kendileri henüz Allah’a ulaşmayı dilemedikleri halde başkalarının dilemesine de mani olmayanlardır. Kısaca başkalarına kötülük yapmayanlardır. Allah tarafında seçilen bu insanlar, olayları Allah’ın ölçülerine göre değerlendirirler. Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
2/BAKARA-156: Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar ki; kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki; Allah içiniz (O’nun için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz (ulaşacağız).” dediler.
Bu insanlar, yaşadıkları musîbetlerden gerekli dersi çıkartabilenlerdir. Onlar Allah’a inanırlar. Yetmez! Ruhun dünya hayatında Allah’a ulaşacağına ve ölümle birlikte ruhun tekrar Allah’a döneceğine de inanırlar. Allah tarafından seçilen insanlardan kimler yaşadığı olaylardan gerekli mesajı çıkarır da resûllerin davetini kabul edebilirlerse, onlar Allah’a yönelen ve Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir:
42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), Allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
“Dîni ikame edin ve fırkalara ayrılmayın.” diye dîn olarak Nuh’a vasiyet ettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi, sizin için de şeriat kıldık. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin şey (Allah’a ulaşmayı dilemek) ağır geldi. Allah, kimi dilerse onu Kendisine seçer ve Kendisine yöneleni, O’na (Kendisine) ulaştırır.
Olayları negatif değerlendirenler ve başkalarına kötülük düşünenler, Allah’a ulaşmayı dilemedikleri gibi başkalarının dilemesine mani olanlar, Allah tarafından seçilmezler. Seçilenlerin içinden ise dünya hayatında yaşarken ruhun Allah’a ulaşacağı mesajını çıkartamayanlar vardır. Ne yazık ki böyle insanlar da seçildikleri halde seçilmişlerin yanında yer alamazlar. Allahû Tealâ bunu, Kur’ân-ı Kerim’de açıkça ifade etmektedir.
Allah ile insan arasındaki 28 basamaklık dizayn içerisinde Allah’a dünya hayatında ulaşmayı dilemeyenler, 1. ve 2. basamakta yer alanlardır. İlk 2 basamakta olanlar cehenneme gidecek olanlardır. Ondan sonraki 26 basamak, kurtuluş basamaklarıdır. Bu basamakta olanlar, Allah’ın ayrı ayrı 7 cennet katı ile müjdelediği insanlardır. Takvayı da bu muhteva içerisinde incelememiz lâzımdır.
1- ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEYEN KİŞİ, ÂMENÛLER TAKVASININ SAHİBİDİR.
Bu takvanın sahipleri, 3. basamakta ruhen Allah’a ulaşmayı dileyen kişilerdir. Kişinin kalbinde bu dileği gören Allahû Tealâ, Rahîm esması ile tecelli ederek, ona peşpeşe 12 tane ihsan verir.
1- Basar hassasının üzerindeki gışavet alınır.
12/YUSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü; nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki; Rabbim, mağfiret eden (günahları sevaba çevirendir). Rahîm (rahmet nurunu gönderen, rahmetiyle nefsleri tezkiye ve tasfiye eden)dir.
2- Kişinin gözlerindeki hicab-ı mesture kaldırılır.
17/İSRA-45: Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti hicâben mestûrâ(mestûren).
Sen Kur’ân’ı kıraat ettiğin (okuduğun) zaman, seninle ahirete (ölmeden evvel Allah’a ulaşmaya ve kıyâmet gününe) inanmayanlar arasına hicab-ı mesture kıldık (gözlerinin üzerine, görmelerini engelleyen bir perde koyduk).
17/İSRA-46: Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).
O’nu (Kur’ân’ı), fıkıh (idrak) etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler diye) kalplerinin üzerine (idrak etmeyi engellemek için) ekinnet ve onların kulaklarına vakra (işitme engeli) kıldık. Ve sen Kur’ân’da Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman, nefretle arkalarına döndüler.
3- Sem’î hassasının üzerindeki mühür açılır.
4- Vakra alınır.
5- Kalbin mührü açılır.
6- Kalpteki ekinnet alınır.
7- Kalbe ihbat konulur.
22/HAC-54: Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, resûlün, nebînin) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, ona îmân etmeleri, onların kalplerinin onu, (Allah’ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm’e hidayet edendir.
Âmenû takvasının sahipleri, Yunus Suresinin 63. âyet-i kerimesinde belirtilmektedir.
10/YUNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dilediler) ve takva sahibi olmuşlardır.
8- Kalbe hidayet konur.
64/TEGABUN-11: Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(bi iznillâhi), ve men yu’min billâhi yehdi kalbeh(kalbehu), vallâhu bikulli şey’in alîm(alîmun).
Allah izin vermedikçe, kimseye bir musîbet isabet etmez. Kim Allah’a âmenû olursa, Allah onun kalbine ulaşır. Ve Allah, herşeyi bilir.
9- Kalp, Allah’a döndürülür.
10- Kişinin göğsü yarılır ve göğsünden kalbine rahmet yolu açılır.
6/EN’AM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Artık Allah kimi hidayete erdirmeyi dilerse onun göğsünü teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.
11- Kalbe nur girer ve kişi huşû sahibi olur.
Allahû Tealâ buyuruyor ki:
39/ZUMER-22: E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah'ın, göğsünü İslâm'a açtığı ve Rabbinden (kalbine gelen) bir nur üzere olan kişi, kalbi kasiyet bağlamış (kararmış ve sertleşmiş) gibi midir? Vay onlara ki; kalpleri, kasiyet bağlamıştır, zikir sebebiyle, (zikir yapmadıkları için). Onlar, açık bir dalâlet içindedirler.
57/HADİD-16: E lem ye'ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne). Âmenû olanların kalplerinde, Allah’ın zikri ile (ve bu zikirle) Hakk’tan inen şeyle (nurla) huşûya ulaşmak (huşû sahibi olmak) zamanı gelmedi mi? Kendilerine kitap verilen ve sonra aradan uzun zaman geçen (ve bu zaman zarfında Allah’ı zikretmedikleri için) kalpleri kasiyet bağlayan (kalpleri zikirsizlikten kararan ve sertleşen ve hastalanan) kimseler gibi olmasınlar (zikretsinler ki kalpleri kararmasın). Onların çoğu fasıklardır (hidayete erdikten sonra yoldan çıkanlardır).
2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla yardım (istiane) isteyin. Fakat muhakkak ki bu (HACET NAMAZI ile kişiyi Allah’a ulaştıran MÜRŞİD’i sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarını ve (sonunda ölümle) mutlaka O’na döneceklerini bilirler. (Yakîn derecesinde inanırlar.)
12- Hacet namazıyla Allah kişiye mürşidini gösterir.
Görüyoruz ki, âmenûlar takvasının sahibi olan kişi, dünya hayatını yaşarken ruhunu Allah’a ulaştırmayı dileyen ve Allah’ın kendisine 12 tane ihsan verdiği kişidir.
2- MÜRŞİDİNE ULAŞARAK, ALLAH’TAN 7 TANE Nİ’MET ALAN KİŞİ, MÜ’MİNLER TAKVASININ SAHİBİDİR.
5/MAİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felâha erersiniz.
Maide-35’te, Allah mü’minler takvasının sahibi olun buyuruyor. Mürşidine tâbî olan mü’min, Allah’ın kalbine îmân yazdığı îmânı artan kişidir.12 tane ihsanla Allah’ın kendisine gösterdiği mürşide tâbî olan kişi, Allah’tan 7 tane de ni’met alır. Artık bu kişi mü’minler takvasının sahibidir.
1. ni’met, devrin imamının ruhu o kişinin başının üzerine gönderilir.
2. ni’met, Allah kişinin kalbine îmânı yazar.
3. ni’met, kişinin o güne kadar işlemiş olduğu günahlara Allah mağfiret eder. Kişiye, nefs tezkiyesi kademelerine paralel olarak, 1’e 100’den başlayan ve 1’e 700’e kadar varan yardımlarını verir. Ve günahlarını sevaba çevirir.
4. ni’met, kişinin ruhu fizik bedeninden ayrılır ve kişi Sıratı Mustakîm’e ulaşır.
5. ni’met, kişi nefs tezkiyesine başlar.
6. ni’met, kişinin fizik bedeni şeytana kul olmaktan kurtulup Allah’a kul olmaya başlar.
7. ni’met, kişinin iradesi güçlenir.
Mü’minler takvasının sahibi, Allah’ın 7 tane ni’metle desteklediği kişidir.
6/EN’AM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim Sıratı Mustakîmim’dir (fırkalara ayrılmayanların tek yolu olan Sıratı Mustakîm’dir). Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o (tâbi olduğunuz) yollar sizi, O’nun (Allah’ın) yolundan ayırır (fırkalara ayrılmış olursunuz). İşte böyle, size onunla vasiyet etti (emretti). Böylece takva sahibi olursunuz.
Bu âyet-i kerimede ifade edilen takva, mü’minler takvasıdır. Kur’ân-ı Kerim’de Allahû Tealâ: “Cennetimizi takva sahipleri için hazırladık.” buyurmaktadır. Öyleyse cennete takva sahipleri, cehenneme de füccurun sahipleri girer. Takvanın bir diğer adı da ebrar’dır.
Konumuz; TAKVA’NIN 7 SAFHASI
Şu anda ülkemizde 23 tane Kur’ân-ı Kerim meali bulunmaktadır. Bu meallerin hepsinde “takva” kelimesi lügat mânâsı ile kullanılmıştır. Takvanın lügat mânâsı, Allah’tan korkmak ve sakınmaktır. Bu mealleri hazırlayanlar, hangi âyette “takva” kelimesini görmüşlerse, onu “Allah’tan korkan, sakınan” olarak tercüme etmişlerdir. Oysa ki Allahû Tealâ, Kur’ân-ı Kerim’de takvayı 7 safhada ifade etmektedir.
1- Âmenûler takvası
2- Mü’minler takvası
3- Evvablar takvası
4- Muhsinler takvası
5- Muhlisler takvası
6- İrşad takvası (azîm takva)
7- Bihakkın takva
Takvanın 7 safhası da 14 asır evvel Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbe tarafından yaşanmıştır. Sahâbenin hepsi bihakkın takvaya ulaşmıştır. Bihakkın takva, zamanın imamına tâbî olarak irşada ulaşan, Allah’ın irşadla vazifeli kıldığı kişilerin sahip olduğu takvadır.
Günümüzde dîn, ne yazık ki Allah’ın Kitab’ı olan Kur’ân-ı Kerim’den öğrenilmemektedir. İnsanlar, el yazması kitaplardaki emaniyye bilgilerden dînlerini öğrenmektedirler. Bu emaniyye bilgilerle âmenû olmak mümkün değildir. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, âmenû olmayan insanlar için şöyle buyurmaktadır: “Öyle insanlar vardır ki; Kur’ân-ı Kerim okurlar; ama Kur’ân-ı Kerim kursaklarından geçmez.” Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in burada sözünü ettiği insanlar, dünya hayatında ruhen Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir.
Bu insanlar dünya hayatında ruhen Allah’a ulaşmayı dileselerdi, Allah’ın yardımına mazhar olup, Allah’tan 12 tane ihsan alacaklardı. Oysa bunlar ruhen Allah’a ulaşmayı dilemedikleri için hiçbir zaman hidayet istikametinde Allah’tan yardım alamazlar. Allahû Tealâ bu insanlara sadece Rahmân esmasıyla tecelli eder. Onlar Allah’tan hayatlarını idame ettirebilmeleri için gerekli olan herşeyi alacaklardır. Ama dünya hayatında ruhen Allah’a ulaşmayı dilemedikleri için, hanif dîninin muhtevası olan bu 7 takvadan nasiptar olamayacaklardır.
Bizimle Allah arasındaki 28 basamağın ilk 2 basamağında Allah’a ulaşmayı dilemeyenler yer alır. Bütün insanlar eşit şartlarda kulvara girerler. Herkes olayları yaşar ve değerlendirir. Herkesin ruhu, fizik bedeni, nefsi, serbest iradesi ve aklı vardır. İnsanlar yaşadıkları olaylar neticesinde iki gruba ayrılırlar;
1- Kendi heva ve hevesine uyarak, olayları negatif değerlendirenler.
2- Allah’ın ölçü sistemini kullanarak, olayları pozitif değerlendirenler.
Olayları bu dünya hayatı standartlarında değerlendirenlere göre kâr ve zarar vardır. Diyelim ki, bir hırsız bir başkasının arabasını çaldı. Arabayı çalan hırsız bu duruma sevinir. Çaldığı arabanın değeri kadar para sahibi olmuştur. Kendi enfüsî standartlarındaki değerlendirmeye göre kâra geçmiştir. Ama Allah’ın değerlendirme sistemine göre hırsız derecat kaybetmiştir. Arabası çalınan kişi de arabanın değeri kadar parayı kaybettiği için bu duruma üzülmüştür. Oysa Allah’ın ölçülerine göre, bu kişi kaybetmemiştir. Allahû Tealâ, hırsıza derecat kaybı vermiştir. Arabası çalınan kişinin ise parasını ahiret hayatının kazancına dönüştürmüştür.
Olayları Allah’ın ölçü sistemiyle değerlendirmek gerekmektedir. Bu değerlendirmede asıl olan derecat kaybetmek ya da kazanmaktır. Ölçü budur.
Olayları doğru değerlendirmenin ölçüsü, o olaydaki derecat kaybımız ya da kazancımızdır. Öncelikle Allah’ın bize yaşattığı her olayın, Allah’a ulaşmayı dilememize bir sebep teşkil ettiğini idrak etmemiz gerekir. 1. basamakta bütün insanlar olayları yaşar. 2. basamakta bütün insanlar olayları değerlendirir. Bu muhtevada Allahû Tealâ, bir kısım insanları seçer. Allah’ın seçtikleri, kendileri henüz Allah’a ulaşmayı dilemedikleri halde başkalarının dilemesine de mani olmayanlardır. Kısaca başkalarına kötülük yapmayanlardır. Allah tarafında seçilen bu insanlar, olayları Allah’ın ölçülerine göre değerlendirirler. Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
2/BAKARA-156: Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar ki; kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki; Allah içiniz (O’nun için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz (ulaşacağız).” dediler.
Bu insanlar, yaşadıkları musîbetlerden gerekli dersi çıkartabilenlerdir. Onlar Allah’a inanırlar. Yetmez! Ruhun dünya hayatında Allah’a ulaşacağına ve ölümle birlikte ruhun tekrar Allah’a döneceğine de inanırlar. Allah tarafından seçilen insanlardan kimler yaşadığı olaylardan gerekli mesajı çıkarır da resûllerin davetini kabul edebilirlerse, onlar Allah’a yönelen ve Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir:
42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), Allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
“Dîni ikame edin ve fırkalara ayrılmayın.” diye dîn olarak Nuh’a vasiyet ettiğimizi, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi, sizin için de şeriat kıldık. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin şey (Allah’a ulaşmayı dilemek) ağır geldi. Allah, kimi dilerse onu Kendisine seçer ve Kendisine yöneleni, O’na (Kendisine) ulaştırır.
Olayları negatif değerlendirenler ve başkalarına kötülük düşünenler, Allah’a ulaşmayı dilemedikleri gibi başkalarının dilemesine mani olanlar, Allah tarafından seçilmezler. Seçilenlerin içinden ise dünya hayatında yaşarken ruhun Allah’a ulaşacağı mesajını çıkartamayanlar vardır. Ne yazık ki böyle insanlar da seçildikleri halde seçilmişlerin yanında yer alamazlar. Allahû Tealâ bunu, Kur’ân-ı Kerim’de açıkça ifade etmektedir.
Allah ile insan arasındaki 28 basamaklık dizayn içerisinde Allah’a dünya hayatında ulaşmayı dilemeyenler, 1. ve 2. basamakta yer alanlardır. İlk 2 basamakta olanlar cehenneme gidecek olanlardır. Ondan sonraki 26 basamak, kurtuluş basamaklarıdır. Bu basamakta olanlar, Allah’ın ayrı ayrı 7 cennet katı ile müjdelediği insanlardır. Takvayı da bu muhteva içerisinde incelememiz lâzımdır.
1- ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEYEN KİŞİ, ÂMENÛLER TAKVASININ SAHİBİDİR.
Bu takvanın sahipleri, 3. basamakta ruhen Allah’a ulaşmayı dileyen kişilerdir. Kişinin kalbinde bu dileği gören Allahû Tealâ, Rahîm esması ile tecelli ederek, ona peşpeşe 12 tane ihsan verir.
1- Basar hassasının üzerindeki gışavet alınır.
12/YUSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü; nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki; Rabbim, mağfiret eden (günahları sevaba çevirendir). Rahîm (rahmet nurunu gönderen, rahmetiyle nefsleri tezkiye ve tasfiye eden)dir.
2- Kişinin gözlerindeki hicab-ı mesture kaldırılır.
17/İSRA-45: Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti hicâben mestûrâ(mestûren).
Sen Kur’ân’ı kıraat ettiğin (okuduğun) zaman, seninle ahirete (ölmeden evvel Allah’a ulaşmaya ve kıyâmet gününe) inanmayanlar arasına hicab-ı mesture kıldık (gözlerinin üzerine, görmelerini engelleyen bir perde koyduk).
17/İSRA-46: Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).
O’nu (Kur’ân’ı), fıkıh (idrak) etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler diye) kalplerinin üzerine (idrak etmeyi engellemek için) ekinnet ve onların kulaklarına vakra (işitme engeli) kıldık. Ve sen Kur’ân’da Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman, nefretle arkalarına döndüler.
3- Sem’î hassasının üzerindeki mühür açılır.
4- Vakra alınır.
5- Kalbin mührü açılır.
6- Kalpteki ekinnet alınır.
7- Kalbe ihbat konulur.
22/HAC-54: Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, resûlün, nebînin) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, ona îmân etmeleri, onların kalplerinin onu, (Allah’ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm’e hidayet edendir.
Âmenû takvasının sahipleri, Yunus Suresinin 63. âyet-i kerimesinde belirtilmektedir.
10/YUNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dilediler) ve takva sahibi olmuşlardır.
8- Kalbe hidayet konur.
64/TEGABUN-11: Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(bi iznillâhi), ve men yu’min billâhi yehdi kalbeh(kalbehu), vallâhu bikulli şey’in alîm(alîmun).
Allah izin vermedikçe, kimseye bir musîbet isabet etmez. Kim Allah’a âmenû olursa, Allah onun kalbine ulaşır. Ve Allah, herşeyi bilir.
9- Kalp, Allah’a döndürülür.
10- Kişinin göğsü yarılır ve göğsünden kalbine rahmet yolu açılır.
6/EN’AM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Artık Allah kimi hidayete erdirmeyi dilerse onun göğsünü teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.
11- Kalbe nur girer ve kişi huşû sahibi olur.
Allahû Tealâ buyuruyor ki:
39/ZUMER-22: E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah'ın, göğsünü İslâm'a açtığı ve Rabbinden (kalbine gelen) bir nur üzere olan kişi, kalbi kasiyet bağlamış (kararmış ve sertleşmiş) gibi midir? Vay onlara ki; kalpleri, kasiyet bağlamıştır, zikir sebebiyle, (zikir yapmadıkları için). Onlar, açık bir dalâlet içindedirler.
57/HADİD-16: E lem ye'ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne). Âmenû olanların kalplerinde, Allah’ın zikri ile (ve bu zikirle) Hakk’tan inen şeyle (nurla) huşûya ulaşmak (huşû sahibi olmak) zamanı gelmedi mi? Kendilerine kitap verilen ve sonra aradan uzun zaman geçen (ve bu zaman zarfında Allah’ı zikretmedikleri için) kalpleri kasiyet bağlayan (kalpleri zikirsizlikten kararan ve sertleşen ve hastalanan) kimseler gibi olmasınlar (zikretsinler ki kalpleri kararmasın). Onların çoğu fasıklardır (hidayete erdikten sonra yoldan çıkanlardır).
2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla yardım (istiane) isteyin. Fakat muhakkak ki bu (HACET NAMAZI ile kişiyi Allah’a ulaştıran MÜRŞİD’i sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarını ve (sonunda ölümle) mutlaka O’na döneceklerini bilirler. (Yakîn derecesinde inanırlar.)
12- Hacet namazıyla Allah kişiye mürşidini gösterir.
Görüyoruz ki, âmenûlar takvasının sahibi olan kişi, dünya hayatını yaşarken ruhunu Allah’a ulaştırmayı dileyen ve Allah’ın kendisine 12 tane ihsan verdiği kişidir.
2- MÜRŞİDİNE ULAŞARAK, ALLAH’TAN 7 TANE Nİ’MET ALAN KİŞİ, MÜ’MİNLER TAKVASININ SAHİBİDİR.
5/MAİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felâha erersiniz.
Maide-35’te, Allah mü’minler takvasının sahibi olun buyuruyor. Mürşidine tâbî olan mü’min, Allah’ın kalbine îmân yazdığı îmânı artan kişidir.12 tane ihsanla Allah’ın kendisine gösterdiği mürşide tâbî olan kişi, Allah’tan 7 tane de ni’met alır. Artık bu kişi mü’minler takvasının sahibidir.
1. ni’met, devrin imamının ruhu o kişinin başının üzerine gönderilir.
2. ni’met, Allah kişinin kalbine îmânı yazar.
3. ni’met, kişinin o güne kadar işlemiş olduğu günahlara Allah mağfiret eder. Kişiye, nefs tezkiyesi kademelerine paralel olarak, 1’e 100’den başlayan ve 1’e 700’e kadar varan yardımlarını verir. Ve günahlarını sevaba çevirir.
4. ni’met, kişinin ruhu fizik bedeninden ayrılır ve kişi Sıratı Mustakîm’e ulaşır.
5. ni’met, kişi nefs tezkiyesine başlar.
6. ni’met, kişinin fizik bedeni şeytana kul olmaktan kurtulup Allah’a kul olmaya başlar.
7. ni’met, kişinin iradesi güçlenir.
Mü’minler takvasının sahibi, Allah’ın 7 tane ni’metle desteklediği kişidir.
6/EN’AM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim Sıratı Mustakîmim’dir (fırkalara ayrılmayanların tek yolu olan Sıratı Mustakîm’dir). Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o (tâbi olduğunuz) yollar sizi, O’nun (Allah’ın) yolundan ayırır (fırkalara ayrılmış olursunuz). İşte böyle, size onunla vasiyet etti (emretti). Böylece takva sahibi olursunuz.
Bu âyet-i kerimede ifade edilen takva, mü’minler takvasıdır. Kur’ân-ı Kerim’de Allahû Tealâ: “Cennetimizi takva sahipleri için hazırladık.” buyurmaktadır. Öyleyse cennete takva sahipleri, cehenneme de füccurun sahipleri girer. Takvanın bir diğer adı da ebrar’dır.