Takdirine Hayran, Tedbirine Kurban
Avam, sabreder; havas, razı olur;
has, seyreder; mukarreb, tedbir eder!
Ahmed Hulûsi /Skype’dan Mesajlar
Emre Ümit Tuncel
Birkaç ay önce, okuduğumda beni çok etkileyen iki vecizeyi yazıp bilgisayarımın masa üstüne koymuştum.Her gün görüp okuyayım da, belki bir gün bir şeyler açılır inşaallah diye…
1) Nefs, kendini tanımadıkça azâbdan kurtulmaz.
Nefsin aslî vasıflarıdır; hayat, ilim, irade, kudret, kelâm, algılama, değerlendirme.
Nefs, zâtı itibariyle, “salt şuur”dur. (AH)
2) Rasûller ve vârisleri velîler, “mele-i âlâ”nın yani Esmâ kuvvelerinin yeryüzündeki dilleridir! (AH)
Demek azaptan kurtulabilmek için nasipte var ise, ”Bilincini Arındır” mak, ”Kendini Tanı” yabilmek, ve ”Öz Ben” ine ulaşmak gerekiyor.
Bu amaçla yola çıkan yolcunun, geçilecek durakları iyi bilmesi ve kendi halini bu duraklara göre sorgulayarak devamlı değerlendirmesi gerekiyor :
Avam : Ego’su bir dağ gibi yüksektir.Bir ”Tanrı” sı vardır, uzaklarda bir yerlerden onu izler.
Zaman zaman, bela ve sıkıntılı olaylar gönderir.Ama bu olaylarda hep kendisi haklıdır.Mecburen acı ve sıkıntı çekmektedir.Tanrı’sı haksızdır.
Bu sıkıntıları gönderdiği için sürekli tanrısını suçlar.”Cehennem’dedir.Yanar”…
Sabredip, zamanla bu acının ve sıkıntının geçmesini bekler.
Gelen azaptan kendine ders çıkarmaz.Hep bildiğini okur.
Alemini ”Vehim” gözlüğü ile çokluk halinde seyreder.
Havas : Ego ufalmış, ama daha kalkmamıştır.
Yaptığı ilerleme sonucu Tanrı’sından Allah kabulüne geçerken, aldığı yeni bilgilerle bilincindeki şartlanmalardan oluşan Tanrı kavramını, Allah ismi ile güncellemiştir.
Dışarıdaki Allah’ına tapmaktadır.
Dindar’dır.
Azap duyma halinde acı ve sıkıntı verse de, Allah’tan gelen her şeye razıdır.
Yorumsuz olarak azabın bitmesini bekler.
Gelen azaptan kendine ders çıkarır, aynı hatayı bir daha yapmamaya çalışır.
Alemini ”Vehim” gözlüğü ile çokluk halinde seyreder.
Has : Ego yok edilmiş, ”La İlahe” gerçeği yaşanmaya başlamıştır.
Benlik kalmadığından ve varlığın ”Tek” olduğunu ilim ve basiret gözlükleri ile idrak ettiğinden, gelen her şeye yorumsuz olarak rıza gösterir.
Sıkıntı ve acı gelirse ”Kendim ettim, kendim buldum” der.
Yanması bitmiştir.
”Vehim” kalkmamıştır.
Alemini çokluk halinde ”Seyr” eder.
Olaylara müdahalesi yoktur.
Mukarrebun : Ego’nun kırıntısı kalmamış, ”Attığında sen atmadın Allah attı” ayeti bu mahalde yaşanmıştır.
Dışarıdan bakıldığında ”Ben de sizin gibi bir beşerim” olarak görülürken, enfüsi olarak bütün perdeleri (Vehim) kalkmış, ”İllallah” Hakikati ile ”İlminde, ilmini, ilmiyle” salt şuur seyri (Tek’lik) yaşanmaktadır.
Kendinden gayrı hiç bir şey olmadığından sabır, rıza, rızasızlık gibi çokluk kavramları burada düşer.
Zati sıfatlar olan hayat, ilim, irade, kudret, kelâm, algılama, değerlendirme bu mahalde tecelli eder.
Bütün Esmalar bu mahalde değerlendirilir.
”Tek”, bir tanrı olmadığı için ve bütün vehmi oluşlar ”Ahad Us Samed” in ”Dununda” olduğu için bu oluşlarda ”Tek” in ”Tedbir ve Tasarruf” u ( görünenin arkasını görmesi ve olayları yönlendirmesi) Zati sıfatları ve Esma kuvveleri olarak Mukarrebun’dan açığa çıkar,
Şüphesiz doğrusunu Allah (CC), Rasulü (SAV), ve Ehli bilir.
Selam ve hürmetlerimle,
EMRE ÜMİT TUNCEL
Avam, sabreder; havas, razı olur;
has, seyreder; mukarreb, tedbir eder!
Ahmed Hulûsi /Skype’dan Mesajlar
Emre Ümit Tuncel
Birkaç ay önce, okuduğumda beni çok etkileyen iki vecizeyi yazıp bilgisayarımın masa üstüne koymuştum.Her gün görüp okuyayım da, belki bir gün bir şeyler açılır inşaallah diye…
1) Nefs, kendini tanımadıkça azâbdan kurtulmaz.
Nefsin aslî vasıflarıdır; hayat, ilim, irade, kudret, kelâm, algılama, değerlendirme.
Nefs, zâtı itibariyle, “salt şuur”dur. (AH)
2) Rasûller ve vârisleri velîler, “mele-i âlâ”nın yani Esmâ kuvvelerinin yeryüzündeki dilleridir! (AH)
Demek azaptan kurtulabilmek için nasipte var ise, ”Bilincini Arındır” mak, ”Kendini Tanı” yabilmek, ve ”Öz Ben” ine ulaşmak gerekiyor.
Bu amaçla yola çıkan yolcunun, geçilecek durakları iyi bilmesi ve kendi halini bu duraklara göre sorgulayarak devamlı değerlendirmesi gerekiyor :
Avam : Ego’su bir dağ gibi yüksektir.Bir ”Tanrı” sı vardır, uzaklarda bir yerlerden onu izler.
Zaman zaman, bela ve sıkıntılı olaylar gönderir.Ama bu olaylarda hep kendisi haklıdır.Mecburen acı ve sıkıntı çekmektedir.Tanrı’sı haksızdır.
Bu sıkıntıları gönderdiği için sürekli tanrısını suçlar.”Cehennem’dedir.Yanar”…
Sabredip, zamanla bu acının ve sıkıntının geçmesini bekler.
Gelen azaptan kendine ders çıkarmaz.Hep bildiğini okur.
Alemini ”Vehim” gözlüğü ile çokluk halinde seyreder.
Havas : Ego ufalmış, ama daha kalkmamıştır.
Yaptığı ilerleme sonucu Tanrı’sından Allah kabulüne geçerken, aldığı yeni bilgilerle bilincindeki şartlanmalardan oluşan Tanrı kavramını, Allah ismi ile güncellemiştir.
Dışarıdaki Allah’ına tapmaktadır.
Dindar’dır.
Azap duyma halinde acı ve sıkıntı verse de, Allah’tan gelen her şeye razıdır.
Yorumsuz olarak azabın bitmesini bekler.
Gelen azaptan kendine ders çıkarır, aynı hatayı bir daha yapmamaya çalışır.
Alemini ”Vehim” gözlüğü ile çokluk halinde seyreder.
Has : Ego yok edilmiş, ”La İlahe” gerçeği yaşanmaya başlamıştır.
Benlik kalmadığından ve varlığın ”Tek” olduğunu ilim ve basiret gözlükleri ile idrak ettiğinden, gelen her şeye yorumsuz olarak rıza gösterir.
Sıkıntı ve acı gelirse ”Kendim ettim, kendim buldum” der.
Yanması bitmiştir.
”Vehim” kalkmamıştır.
Alemini çokluk halinde ”Seyr” eder.
Olaylara müdahalesi yoktur.
Mukarrebun : Ego’nun kırıntısı kalmamış, ”Attığında sen atmadın Allah attı” ayeti bu mahalde yaşanmıştır.
Dışarıdan bakıldığında ”Ben de sizin gibi bir beşerim” olarak görülürken, enfüsi olarak bütün perdeleri (Vehim) kalkmış, ”İllallah” Hakikati ile ”İlminde, ilmini, ilmiyle” salt şuur seyri (Tek’lik) yaşanmaktadır.
Kendinden gayrı hiç bir şey olmadığından sabır, rıza, rızasızlık gibi çokluk kavramları burada düşer.
Zati sıfatlar olan hayat, ilim, irade, kudret, kelâm, algılama, değerlendirme bu mahalde tecelli eder.
Bütün Esmalar bu mahalde değerlendirilir.
”Tek”, bir tanrı olmadığı için ve bütün vehmi oluşlar ”Ahad Us Samed” in ”Dununda” olduğu için bu oluşlarda ”Tek” in ”Tedbir ve Tasarruf” u ( görünenin arkasını görmesi ve olayları yönlendirmesi) Zati sıfatları ve Esma kuvveleri olarak Mukarrebun’dan açığa çıkar,
Şüphesiz doğrusunu Allah (CC), Rasulü (SAV), ve Ehli bilir.
Selam ve hürmetlerimle,
EMRE ÜMİT TUNCEL