nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Ey aziz kardeşim, bütün açıklamalarımızdan anlarız ki: Ce-nab-ı Hak, kuluna, yaşama ve ibadet etme gücünü verecek miktardaki rızkını tekeffül etmiştir. Gerektiği zaman ona O, rızkı verir. O halde Allah'ın, vadinde sâdık olduğuna, tekeffül ettiği rızkı mutlaka vereceğine inan. Ona güven ve ondan başka hiç bir varlığa dayanma. Seni kurtaracak gibi gözüken bir çok faniî varlıklara ve geçici şeylere yaslanma. Çünkü onlar, gerçek kurtarıcı olamazlar. Kalbini, rızkın sebeplerini arama şaşkınlığından, nefsini onun yorgunluğundan kurtar. Sebepler, yalnız birer vasıtadır. Allah, dilediği zamanda ve dilediği şekilde rızkını gönderir. Sana yemeğini yediren, suyunu içiren, sindiren ve lüzumsuzunu dışarı attıran ve böylece vücuduna yaşama gücünü kazandıran O’dur. Seni bu suretle beslenecek, kuvvet alıp yaşıyacak bir bedenle yarattı. Akıllara hayret veren vücudun yapısı, onun kudretini, sanatının benzersiz inceliğini gösterdiği büyük eseridir. İsterse bu vücudu, gıdasız, (Melekler gibi) yaşatır. O halde vazifen, bu eserin Yaradıcısına, kudretinin büyüklüğüne inanmak ve yalnız O’na güvenmektir.
Seni ilgilendiren yapabildiğin şeyleri yap gerisini kâinatın sahibine (Allah) bırak.Bilmediğin, aklının ermediği şeylerin düşüncesiyle kafanı yorma, “Şu işim olursa çok iyi olur” “şu olmazsa çok fena”.. gibi fikirlerle beyhude uğraşma. Çünkü bu gibi düşünce ve kuruntuların hepsi de sana vakit kaybettirmekten, lüzumsuz yere uğraşmaktan başka bir şeye yaramaz. Çünkü dilediklerin olmayabilir. O zaman boş geçen vaktine acırsın, Ömrünü de lüzumsuz yere tüketmiş olursun.
Bazı Erenler der ki: Olacak olur. Yâni: Allah'ın ezelden takdir ve hükmettiği mutlaka olur. O halde şu böyle olsa idi veya olmasaydı daha iyi , diye kafanı yorma. Her iş, tayin edilen zamanda olur, ne önce ne de sonra. O halde beyhude sıkıntı ve zahmetlere girip vaktini lüzumsuz yere harcama. Bazan ümit ettiğin olmaz. Bazan korktuğun olmaz. O halde senin arzuna değil, Onun (Allah'ın) iradesine bağlıdır.
Ey aziz, nefsine öğüd ver ve de ki: Ey nefs, Allah, bana ne takdir etmişse o olacaktır. Benim için en hayırlısını ve en faydalısını O bilir. Benim Rabbım, hâlıkım O'dur. O bana yeter. Vekilim Odur. Her şey'e kudreti yeten, Kâinata hükmeden Odur. Onun merhametinin sınırı yoktur. Bu sıfatlara sahip olandan başka kime tevekkül edebilirsin? Tevekküle, güvenmeye lâyık Odur. O halde ey nefs, her şeyi bilen, kudreti her şey'e yeten halikımızın bize takdir ve hükmettiği şeyde (ki sonuç bizce bilinmiyor) muhakkak bir hayır vardır. Diye inanıp kabullenmelisin ki huzura kavuşasın.
Ey nefs, olacak olur. Kader yerini bulur. O halde kaderdeki bir felâket olduğu zaman sızlanmak, öfkelenmek, sıkılmak bağırıp çağırmak lüzumsuzdur. Çünkü bunlar, sonucu değiştiremez. Allah'a inanıyorsan (ki inanmışsın) onun takdir ve hükmüne boyun eğeceksin. Karar onun, hüküm onundur. Senin vazifen, bu hüküm ve karara itaattir.
Başına bir felâket gelince sızlanma, ağlayıp çırpınma, şikâyet etme. Bilhassa felâketin ilk anlarında çok dikkatli ol. Çünkü o anda nefis hemen ağlayıp bağırmaya başlar. Onu susturmak için kendisine: Ey nefs, bu belâ, senin kaderindir. Onu defetmeğe gücün yetmez. Sızlanıp ağlamaktan da bir şey eline geçmez. O halde bari sabret sevap kazan. Beterin beteri vardır. Buna şükret, Sabretmezsen çok şey kaybedersin sabredersen çok şey kazanırsın.
Felâket anında: Allah'a sığındığını ve ondan yardım dilediğini ifade eden sözler söyle. Kafana, onun merhametini, kudretini ve sabredenlere verdiği ecrin derecesini düşünmekle meşgul et. Peygamberlerin, Velilerin maruz kaldıkları belâ ve musibetlere nasıl katlandıkları, sabır ve metanetlerini hatırla ve bunlarla oyalanarak kalbini üzüntüden kurtar, ferahlık duy.
Eğer fakirlikten, yoksulluktan sıkıntıya düşersen yine nefsine de ki: Ey nefs, Allah, senin halini senden daha iyi bilir. O sana, senden daha çok merhametli ve şefkatlidir. Hiç bir yaratığı, hatta kâfiri, imansızı rızıksız bırakmaz. O rahim ve kudret sahibi Allah, senin rızkını kesmez. Bunda senin bilmediğin bir gerçek bir sır vardır. Böyle olmasında mutlaka senin için büyük bir fayda vardır.
Allah her güçlükten sonra bir kolaylık verir. Bunun sana hayırlı olduğunu sonradan. anlıyacaksın.
Bu hususta Kâmil zatlar şöyle buyuruyorlar: İlahi takdirin sonunu bekle. Bir musibetle karşılaşınca hemen üzülüp düşünme. Çünkü gayp âleminde nice garip şeyler var ki bilinmez.
İşte bütün bu anlattıklarımızı tamamiyle öğrenir ve tatbik edersen tâat ve ibadet etmeni önleyen dört büyük engeli muvaffakiyetle atlatmış olursun. Bundan sonra musibetlere karşı sabırlı, Allah'ın hüküm ve takdirine razı olursun. Bu tevekkülün, seni huzur ve rahata kavuşturur. Âhirette sevabını görürsün. Böylece hem dünya ve hem de âhiretde mutlu olursun. Bu çetin geçidi geçtikten sonra artık ibadetini rahat yapabilirsin. Sabreden ve tevekkül edenler mertebesine yetişip veliler ve kâmiller zümresine girersin. Ce-nab-ı Haktan dileğimiz bizi ve sizi, bütün mü'minleri işlerinde tevekkül edenlerden, belâ anlarında sabreden ve şükreden kullarından etsin. Amin.
Seni ilgilendiren yapabildiğin şeyleri yap gerisini kâinatın sahibine (Allah) bırak.Bilmediğin, aklının ermediği şeylerin düşüncesiyle kafanı yorma, “Şu işim olursa çok iyi olur” “şu olmazsa çok fena”.. gibi fikirlerle beyhude uğraşma. Çünkü bu gibi düşünce ve kuruntuların hepsi de sana vakit kaybettirmekten, lüzumsuz yere uğraşmaktan başka bir şeye yaramaz. Çünkü dilediklerin olmayabilir. O zaman boş geçen vaktine acırsın, Ömrünü de lüzumsuz yere tüketmiş olursun.
Bazı Erenler der ki: Olacak olur. Yâni: Allah'ın ezelden takdir ve hükmettiği mutlaka olur. O halde şu böyle olsa idi veya olmasaydı daha iyi , diye kafanı yorma. Her iş, tayin edilen zamanda olur, ne önce ne de sonra. O halde beyhude sıkıntı ve zahmetlere girip vaktini lüzumsuz yere harcama. Bazan ümit ettiğin olmaz. Bazan korktuğun olmaz. O halde senin arzuna değil, Onun (Allah'ın) iradesine bağlıdır.
Ey aziz, nefsine öğüd ver ve de ki: Ey nefs, Allah, bana ne takdir etmişse o olacaktır. Benim için en hayırlısını ve en faydalısını O bilir. Benim Rabbım, hâlıkım O'dur. O bana yeter. Vekilim Odur. Her şey'e kudreti yeten, Kâinata hükmeden Odur. Onun merhametinin sınırı yoktur. Bu sıfatlara sahip olandan başka kime tevekkül edebilirsin? Tevekküle, güvenmeye lâyık Odur. O halde ey nefs, her şeyi bilen, kudreti her şey'e yeten halikımızın bize takdir ve hükmettiği şeyde (ki sonuç bizce bilinmiyor) muhakkak bir hayır vardır. Diye inanıp kabullenmelisin ki huzura kavuşasın.
Ey nefs, olacak olur. Kader yerini bulur. O halde kaderdeki bir felâket olduğu zaman sızlanmak, öfkelenmek, sıkılmak bağırıp çağırmak lüzumsuzdur. Çünkü bunlar, sonucu değiştiremez. Allah'a inanıyorsan (ki inanmışsın) onun takdir ve hükmüne boyun eğeceksin. Karar onun, hüküm onundur. Senin vazifen, bu hüküm ve karara itaattir.
Başına bir felâket gelince sızlanma, ağlayıp çırpınma, şikâyet etme. Bilhassa felâketin ilk anlarında çok dikkatli ol. Çünkü o anda nefis hemen ağlayıp bağırmaya başlar. Onu susturmak için kendisine: Ey nefs, bu belâ, senin kaderindir. Onu defetmeğe gücün yetmez. Sızlanıp ağlamaktan da bir şey eline geçmez. O halde bari sabret sevap kazan. Beterin beteri vardır. Buna şükret, Sabretmezsen çok şey kaybedersin sabredersen çok şey kazanırsın.
Felâket anında: Allah'a sığındığını ve ondan yardım dilediğini ifade eden sözler söyle. Kafana, onun merhametini, kudretini ve sabredenlere verdiği ecrin derecesini düşünmekle meşgul et. Peygamberlerin, Velilerin maruz kaldıkları belâ ve musibetlere nasıl katlandıkları, sabır ve metanetlerini hatırla ve bunlarla oyalanarak kalbini üzüntüden kurtar, ferahlık duy.
Eğer fakirlikten, yoksulluktan sıkıntıya düşersen yine nefsine de ki: Ey nefs, Allah, senin halini senden daha iyi bilir. O sana, senden daha çok merhametli ve şefkatlidir. Hiç bir yaratığı, hatta kâfiri, imansızı rızıksız bırakmaz. O rahim ve kudret sahibi Allah, senin rızkını kesmez. Bunda senin bilmediğin bir gerçek bir sır vardır. Böyle olmasında mutlaka senin için büyük bir fayda vardır.
Allah her güçlükten sonra bir kolaylık verir. Bunun sana hayırlı olduğunu sonradan. anlıyacaksın.
Bu hususta Kâmil zatlar şöyle buyuruyorlar: İlahi takdirin sonunu bekle. Bir musibetle karşılaşınca hemen üzülüp düşünme. Çünkü gayp âleminde nice garip şeyler var ki bilinmez.
İşte bütün bu anlattıklarımızı tamamiyle öğrenir ve tatbik edersen tâat ve ibadet etmeni önleyen dört büyük engeli muvaffakiyetle atlatmış olursun. Bundan sonra musibetlere karşı sabırlı, Allah'ın hüküm ve takdirine razı olursun. Bu tevekkülün, seni huzur ve rahata kavuşturur. Âhirette sevabını görürsün. Böylece hem dünya ve hem de âhiretde mutlu olursun. Bu çetin geçidi geçtikten sonra artık ibadetini rahat yapabilirsin. Sabreden ve tevekkül edenler mertebesine yetişip veliler ve kâmiller zümresine girersin. Ce-nab-ı Haktan dileğimiz bizi ve sizi, bütün mü'minleri işlerinde tevekkül edenlerden, belâ anlarında sabreden ve şükreden kullarından etsin. Amin.
Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!.