Azerbaycan_li
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 8 Ocak 2010
- Mesajlar
- 1,201
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 37
Bugün Kur’anî kavramlar içerisinde kendisinden bütünüyle habersiz kalınan ve aynı zamanda büyük bir tahrif ve istismara uğrayan kavramlardan bir tanesi de hiç şüphesiz tağut kavramıdır. Öyle ki; kendilerini Müslüman olarak isimlendiren insanların büyük bir kısmı tağut kavramını hayatlarında bir kere dahi olsa hiç duymamışlardır. Çok küçük bir kesim ise, tağut kavramını duymakla beraber, ya bu kavram hakkında hiçbir bilgiye sahip değiller, ya da azda olsa bu noktada bilgi sahibi olsalar bile bu bilginin pratiğe nasıl aktarılacağı hususunda büyük bir cehalet içerisindedirler. Bu cehaletin doğal bir sonucu olarak, hayatlarının her alanında tağutlara ibadet etmektedirler. Halbuki tağut kavramı Kur’ani kavramlar içerisinde en önemli kavramlardan bir tanesidir. Çünkü bütün resullerin getirmiş olduğu tek hak din olan İslam dininin ilk şartı, tağutu reddetme şartıdır. Allahu Tealâ fertlerin ya da toplumların İslam dairesi içerisine girebilmelerini öncelikle tağutu reddetme şartına bağlamıştır. Tağutun reddi olmadan Müslüman ismine sahip olabilmek bu noktada asla mümkün gözükmemektedir. Nitekim Allahu Tealâ Bakara Suresi’nin 256. ayetinde şöyle buyurmaktadır:
“Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”
Yine aynı şekilde tağutu reddetme şartı, tüm resullerin gönderilme ve kitapların indirilme gayesidir. Tüm resuller öncelikle Allah’a ibadet etme ve tağutu reddetme gerekliliğini insanlara tebliğ etmek için gönderilmişlerdir. Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır:
“Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik. Allah onlardan kimini doğru yola iletti, onlardan kimine de (kendi iradeleri sebebiyle) sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün.” (16, Nahl/36)
Tağutun her türlüsünü reddedebilmek ve halis bir tevhid inancına sahip olabilmek için ise, tağut kavramının ve özellikle zamanımızın tağutlarının en iyi şekilde bilinmesi gerekmektedir.
Tağut kelimesi “tağa” kökünden türetilmiştir. Lügatte haddini aşmak, azgınlaşmak anlamına gelmektedir. Lisan’ül Arap’ta tağut kelimesi hakkında şu bilgiler yer almaktadır: Tağut: küfürde haddini aşan manasına da gelmektedir.
Allah’tan başka ibadet edilen her şey tağuttur. Tağut, putlardan olabildiği gibi cin ve insanlardan da olabilir.
İbn-i Cerir Et’Taberi tağut kelimesi hakkında şöyle demektedir: “Tağut; Allah’a karşı isyankar olup zorla, zorlama ile veya gönül rızasıyla kendisine tapınılıp mabud tutulan, gerek insan, gerek şeytan, gerek put, gerek dikili taş ve gerekse diğer herhangi bir şey demektir. Bunun tefsirinde şeytan veya sihirbaz, yahut kâhin ya da insanların ve cinlerin, inat edip büyüklük taslayanları veya Allah’a karşı mabut tanınıp buna razı olan Firavun ve Nemrud gibiler veya putlar diye çeşitli rivayetlere rastlanır.”
Müfessirlerden Kurtubi ise bu kavram hakkında şunları söylemektedir: “Tağutu reddedin demek, şeytan, kahin, put, ve bunlar gibi Allah’tan başka ibadet edilen ve sapıklığa çağıran her şeyi terk edin demektir.”
Yine tağut kavramı hakkında Mücahid şunları demektedir: “Tağut kendisine muhakeme oldukları ve emirlerine itaat ettikleri insan görünümündeki şeytanlardır.”
İbn-i Kayyim El’Cevziyye ise şunları söylemektedir:
“Tağut; kendisine ibadet edilme, bağlanılma ve itaat edilme noktasında haddini aşan kul demektir. İnsanların tağutu, Allah ve Resulü’nün kanunlarıyla hükmetmeyen, Allah’tan başka kendisine muhakeme olunan, ibadet edilen ve Allah’ın emrine dayanmaksızın, Allah’a itaat etmeksizin kendisine tabii olunanlardır. Bunları düşünür ve insanların durumlarına bakarsan, insanların çoğunun Allah’a değil tağutlara ibadet ettiğini, Allah ve Resulü’nün hükümlerine değil tağutların hükümlerine muhakeme olduklarını, Allah ve Resulüne değil, tağuta itaat edip tabii olduklarını görürsün.”
Seyyid Kutub ise tağut kavramı hakkında şunları söylemektedir:
“Tağut, sağduyuya ters düşen, gerçeği çiğneyen, Allah’ın kulları için çizdiği sınırı aşan düşünce, sistem ve ideoloji anlamına gelir. Bu düşüncenin, sistemin ve ideolojinin Allah’a inanmaktan, O’nun koyduğu şeriatından kaynaklanan bağlayıcı bir kuralı bulunmaz. İlkelerini yüce Allah’ın direktiflerine dayandırmayan her sosyal sistem, yüce Allah’ın buyruklarından kaynaklanmayan her kurum, her düşünce, her edep kuralı ve her gelenek bu kategoriye girer, bu kavramın kapsamına girer.”
“Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”
Yine aynı şekilde tağutu reddetme şartı, tüm resullerin gönderilme ve kitapların indirilme gayesidir. Tüm resuller öncelikle Allah’a ibadet etme ve tağutu reddetme gerekliliğini insanlara tebliğ etmek için gönderilmişlerdir. Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır:
“Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik. Allah onlardan kimini doğru yola iletti, onlardan kimine de (kendi iradeleri sebebiyle) sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün.” (16, Nahl/36)
Tağutun her türlüsünü reddedebilmek ve halis bir tevhid inancına sahip olabilmek için ise, tağut kavramının ve özellikle zamanımızın tağutlarının en iyi şekilde bilinmesi gerekmektedir.
Tağut kelimesi “tağa” kökünden türetilmiştir. Lügatte haddini aşmak, azgınlaşmak anlamına gelmektedir. Lisan’ül Arap’ta tağut kelimesi hakkında şu bilgiler yer almaktadır: Tağut: küfürde haddini aşan manasına da gelmektedir.
Allah’tan başka ibadet edilen her şey tağuttur. Tağut, putlardan olabildiği gibi cin ve insanlardan da olabilir.
İbn-i Cerir Et’Taberi tağut kelimesi hakkında şöyle demektedir: “Tağut; Allah’a karşı isyankar olup zorla, zorlama ile veya gönül rızasıyla kendisine tapınılıp mabud tutulan, gerek insan, gerek şeytan, gerek put, gerek dikili taş ve gerekse diğer herhangi bir şey demektir. Bunun tefsirinde şeytan veya sihirbaz, yahut kâhin ya da insanların ve cinlerin, inat edip büyüklük taslayanları veya Allah’a karşı mabut tanınıp buna razı olan Firavun ve Nemrud gibiler veya putlar diye çeşitli rivayetlere rastlanır.”
Müfessirlerden Kurtubi ise bu kavram hakkında şunları söylemektedir: “Tağutu reddedin demek, şeytan, kahin, put, ve bunlar gibi Allah’tan başka ibadet edilen ve sapıklığa çağıran her şeyi terk edin demektir.”
Yine tağut kavramı hakkında Mücahid şunları demektedir: “Tağut kendisine muhakeme oldukları ve emirlerine itaat ettikleri insan görünümündeki şeytanlardır.”
İbn-i Kayyim El’Cevziyye ise şunları söylemektedir:
“Tağut; kendisine ibadet edilme, bağlanılma ve itaat edilme noktasında haddini aşan kul demektir. İnsanların tağutu, Allah ve Resulü’nün kanunlarıyla hükmetmeyen, Allah’tan başka kendisine muhakeme olunan, ibadet edilen ve Allah’ın emrine dayanmaksızın, Allah’a itaat etmeksizin kendisine tabii olunanlardır. Bunları düşünür ve insanların durumlarına bakarsan, insanların çoğunun Allah’a değil tağutlara ibadet ettiğini, Allah ve Resulü’nün hükümlerine değil tağutların hükümlerine muhakeme olduklarını, Allah ve Resulüne değil, tağuta itaat edip tabii olduklarını görürsün.”
Seyyid Kutub ise tağut kavramı hakkında şunları söylemektedir:
“Tağut, sağduyuya ters düşen, gerçeği çiğneyen, Allah’ın kulları için çizdiği sınırı aşan düşünce, sistem ve ideoloji anlamına gelir. Bu düşüncenin, sistemin ve ideolojinin Allah’a inanmaktan, O’nun koyduğu şeriatından kaynaklanan bağlayıcı bir kuralı bulunmaz. İlkelerini yüce Allah’ın direktiflerine dayandırmayan her sosyal sistem, yüce Allah’ın buyruklarından kaynaklanmayan her kurum, her düşünce, her edep kuralı ve her gelenek bu kategoriye girer, bu kavramın kapsamına girer.”