nihalim
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 3 Eki 2006
- Mesajlar
- 2,593
- Tepki puanı
- 2
- Puanları
- 0
- Yaş
- 45
- Konum
- *meftun*
- Web Sitesi
- www.hatim-online.com
Suskun dilinle yorma beni
Kapı önündeki ayakkabılarımı hüzne çevirdim.
Gözlerimdeki ıslak sisleri güze çevirdim.
Sıklaştırdım sevdana tutsak adımlarımı,
Ayak seslerimdeki yürek atışlarını duymanı diledim.
Yeniden düşerken karanlıklara, sözcüklerimin yabancılığı ilişti kağıtlarıma. Hiçbiri benim olmayacak kadar umutsuz cümlelerime eğildim. Deniz yanıyordu gözlerimde… Mavilerin en güzeli dökülürken alev alev yanaklarıma; fırtınayı, boranı gözyaşımın rahmetinde dindirdim. Kirpiklerinin arasındaydı dünyam hep onu bildim, onu söyledim.
Her dem sonbahardım lakin son sevilen değildim gözünde… Benden bile yakınken bana, terkedilmiş bir yürekle yıkıldım önünde… Küskün sözcüklerimi çıkardım heybemden uluorta ayrılığı salıverdim şiirlerin üzerine. Senli anlamlar yükledim udumun tellerinden dökülen hicazkar nağmelere…
Tozlu yollarına en sevdalı güllerimi serdiğim,
Düşünüyorum da mutluluk ne denli hızla gelip geçti yanımızdan. Acılı bir sevginin kavuşulmaz özlemi kanatıyor yüreğimi şimdilerde. Sonu gelmeyen yangınların acıları kuşatıyor sıtmalı gecelerimi. Birlikte yürüdüğümüz her kaldırım taşından can kırıklarımı topluyorum her gece yarısı ben… Yalnızlığın sesinde kimliksizim caddelerde, ellerim bomboş, ay bulanık ve bütün mevsimler güz. Her elimi attığım yalan… Ölüm arifesinde adını heceliyorum içimde kilitli yalnızlığa… Peşimde hüznün alfabesi… Soyadın yok adımın gölgesinde… İki ayrı evde aynı yürek yarası… Sular gibi durgunum şimdi canım yanıyor… Biliyorum… Düş kıyılarında yaban bir toprağa gömülecek senli muradım…
Ey suskunluğun ince sızısı,
Yazdığım her satır arasında söylenmemiş söz oluyorsun. Yağmura yazdığım mutluluklarıma gülümsüyorsun uzaklardan gözlerindeki mavi kuşlarla. Verdiğin sözleri sorsam hatırlar mısın… Çorak olsa da topraklarımız, yıldızlardan salıncak yapacaktın avuçlarımızdan saldığımız gülümseyen çocuklarımıza… En parlak yıldızı saçlarıma iliştirirken, ilkyazları çağıracaktın ayak uçlarımıza… Sevdamızla yağmur yağmur dökülürken solgun yapraklara, yorulduk mu yani… Kedere boyun büken ıslak kelimelerle yalnızlığı öpmek de mi vardı alnımızın yazgısında.
Ey avuç içlerimdeki mürekkebin sessizliği,
Siyah beyaz fotoğraf karelerinde hayata tutunurken sen, kirpiklerinin arasındaki hayata vurulurdum ben… Ömrünün neşesi, gönlünün gülüydüm hani. Şimdi zemheri gecelerin bana ettiğini bilsen yaralarıma sürer miydin gözlerinin zamansızlığını bilmem… İçimde senden gayrı neyim varsa aldın benden. Hasretinin kıyametiyle ölmekteyim her nefeste. Sense umut ekmektesin başka başka bahçelere… Sonbaharımın hazanı karışırken gecenin matemine, görülmedik bir gül yaprağının kırmızında açıyor gamzelerim… Hasretimin çiçeklerine kapama gözlerini, korkuyorum… Bir fotoğraf karesinde donsa da hayat, günlerime çöreklenen karanlığın zulmünü sonlandır tek bir sözünle… Ya sevdiğince sus… Ya da hep söylediğim gibi yandığınca koş bana…
Ey rüzgarın hırçın dili,
Her şeye inat gözlerimdeki sonbaharsın sen baharda yeşermeyi reddeden yaşam kaynağım. Saçlarımdaki asi rüzgarsın, tenimden başka yurt bilmeyen aydınlığım. Dudaklarının susuzluğuna yağmurum ben, damla damla sızı, avuçlarının içinde sana eriyen…
Sen ya da ben…
Günlerin yağmurunda
Tam da “Biz” olmuşken…
Sevmek en güzel suçsa
Yaşamadık mı…
Şimdi haykırıyorum güneşe doğru
“Hala seni seviyorum”
Dünyaya çarparak yankılanıyorken sesim
Harfler kara sözcüklere hazırlanıyor yar
Suskun dilinle yorma kendini
Ayak izlerinin ardında,
Tek kelime “ölüm”…
Ayşegül TEZCAN
Kapı önündeki ayakkabılarımı hüzne çevirdim.
Gözlerimdeki ıslak sisleri güze çevirdim.
Sıklaştırdım sevdana tutsak adımlarımı,
Ayak seslerimdeki yürek atışlarını duymanı diledim.
Yeniden düşerken karanlıklara, sözcüklerimin yabancılığı ilişti kağıtlarıma. Hiçbiri benim olmayacak kadar umutsuz cümlelerime eğildim. Deniz yanıyordu gözlerimde… Mavilerin en güzeli dökülürken alev alev yanaklarıma; fırtınayı, boranı gözyaşımın rahmetinde dindirdim. Kirpiklerinin arasındaydı dünyam hep onu bildim, onu söyledim.
Her dem sonbahardım lakin son sevilen değildim gözünde… Benden bile yakınken bana, terkedilmiş bir yürekle yıkıldım önünde… Küskün sözcüklerimi çıkardım heybemden uluorta ayrılığı salıverdim şiirlerin üzerine. Senli anlamlar yükledim udumun tellerinden dökülen hicazkar nağmelere…
Tozlu yollarına en sevdalı güllerimi serdiğim,
Düşünüyorum da mutluluk ne denli hızla gelip geçti yanımızdan. Acılı bir sevginin kavuşulmaz özlemi kanatıyor yüreğimi şimdilerde. Sonu gelmeyen yangınların acıları kuşatıyor sıtmalı gecelerimi. Birlikte yürüdüğümüz her kaldırım taşından can kırıklarımı topluyorum her gece yarısı ben… Yalnızlığın sesinde kimliksizim caddelerde, ellerim bomboş, ay bulanık ve bütün mevsimler güz. Her elimi attığım yalan… Ölüm arifesinde adını heceliyorum içimde kilitli yalnızlığa… Peşimde hüznün alfabesi… Soyadın yok adımın gölgesinde… İki ayrı evde aynı yürek yarası… Sular gibi durgunum şimdi canım yanıyor… Biliyorum… Düş kıyılarında yaban bir toprağa gömülecek senli muradım…
Ey suskunluğun ince sızısı,
Yazdığım her satır arasında söylenmemiş söz oluyorsun. Yağmura yazdığım mutluluklarıma gülümsüyorsun uzaklardan gözlerindeki mavi kuşlarla. Verdiğin sözleri sorsam hatırlar mısın… Çorak olsa da topraklarımız, yıldızlardan salıncak yapacaktın avuçlarımızdan saldığımız gülümseyen çocuklarımıza… En parlak yıldızı saçlarıma iliştirirken, ilkyazları çağıracaktın ayak uçlarımıza… Sevdamızla yağmur yağmur dökülürken solgun yapraklara, yorulduk mu yani… Kedere boyun büken ıslak kelimelerle yalnızlığı öpmek de mi vardı alnımızın yazgısında.
Ey avuç içlerimdeki mürekkebin sessizliği,
Siyah beyaz fotoğraf karelerinde hayata tutunurken sen, kirpiklerinin arasındaki hayata vurulurdum ben… Ömrünün neşesi, gönlünün gülüydüm hani. Şimdi zemheri gecelerin bana ettiğini bilsen yaralarıma sürer miydin gözlerinin zamansızlığını bilmem… İçimde senden gayrı neyim varsa aldın benden. Hasretinin kıyametiyle ölmekteyim her nefeste. Sense umut ekmektesin başka başka bahçelere… Sonbaharımın hazanı karışırken gecenin matemine, görülmedik bir gül yaprağının kırmızında açıyor gamzelerim… Hasretimin çiçeklerine kapama gözlerini, korkuyorum… Bir fotoğraf karesinde donsa da hayat, günlerime çöreklenen karanlığın zulmünü sonlandır tek bir sözünle… Ya sevdiğince sus… Ya da hep söylediğim gibi yandığınca koş bana…
Ey rüzgarın hırçın dili,
Her şeye inat gözlerimdeki sonbaharsın sen baharda yeşermeyi reddeden yaşam kaynağım. Saçlarımdaki asi rüzgarsın, tenimden başka yurt bilmeyen aydınlığım. Dudaklarının susuzluğuna yağmurum ben, damla damla sızı, avuçlarının içinde sana eriyen…
Sen ya da ben…
Günlerin yağmurunda
Tam da “Biz” olmuşken…
Sevmek en güzel suçsa
Yaşamadık mı…
Şimdi haykırıyorum güneşe doğru
“Hala seni seviyorum”
Dünyaya çarparak yankılanıyorken sesim
Harfler kara sözcüklere hazırlanıyor yar
Suskun dilinle yorma kendini
Ayak izlerinin ardında,
Tek kelime “ölüm”…
Ayşegül TEZCAN