HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 60
Suriye kıyamı ve Türkiye'deki İslami hareketlerin pasifliği
Müslüman kişilikli bir cemaat her zaman Vahy'in denetiminde olan öz eleştiriye açık olmak zorundadır. Nitekim iyiliği emr etmek, kötülükten men etmek, hakkı ve sabrı tavsiye etmek her mü'minin yapması ve dinlemesi gereken bir vazifedir. Zira Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
‘وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ' 'Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir.' Tevbe 71
Bu ayetin ışığında hakkı ve sabrı tavsiye etmek amacıyla genelde dünyada ve özelde de Türkiye'deki yüzlerce sözde İslami cemaat, grup, kuruluş, ve derneklerin başta Suriye kıyamı olmak üzere İslam dünyasında cereyan etmekte olan katliamlar ve din kırımları hakkındaki cılız tutumu, pasifliği ve sessizliği bütün şeri çizgileri ve dini hakları aşarak devam ediyor. Bu durum İslam merceği ve insaf ölçüsüne göre asla kabul edilemez. İşin acı tarafı da İslam alemeninin kalbi olan Suriye kıyamı ve orada işlenen katliamlar gündemlerinde bile yer almamaktadır. Suriye'de yaklaşık 18 aydan beri hala devam eden vahşete hiç bir şey söylememekte ve en azından Cuma namazında bile yer verilmemektedir. O kadar ki sanki Suriye katliamı ve vahşeti başka gezegende cereyan ediyor!!! Hakka tabi olmak erdemlik olduğu kadar onu söylemek ise bi o kadar acıdır.
Peki bu garip durumu nasıl açıklayacaklar? İslam aleminde bütün ayaklanmalar özellikle Suriye mübarek kıyamı kimin samimi ve ciddi, kimin de ideolojik ve sloganik grup olduğunu göstermekle birlikte aynı zamanda İslami olarak geçinen bütün cemaatler için ‘Furkan' nitelikli bir sınavdı, hepsi de Suriye sınavında sınıfta kaldılar ve ‘Arap Baharı' denilen ayaklanmaların son durağı Suriye hakkında sıfırın üstüne çıkmayarak oldukça marjinal bir rol oynamakta ısrar ediyorlar. Keşke bu ayetten ibret alsalar da:
‘وَإِذْ قَالَتْ أُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا اللَّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا قَالُوا مَعْذِرَةً إِلَى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ' 'İçlerinden bir topluluk: "Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?" dedi. (Öğüt verenler) dediler ki: Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz).' A'raf 164
Peki ‘إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ' 'Müminler ancak kardeştirler.' Hucurât 10 değil miydi? Bu kardeşliğin gereği olarak onlara yardım etmek, sahip çıkmak ve onları yalnız bırakmamak ve İslam dünyasındaki bu sıcak gelişmelere önem vermek gerekmiyor muydu? Orada zulme maruz kalan ve vatanları ve kanlarıyla yine zulme karşı sıcak bir mücadele veren Suriye halkı bizden ve 1,5 milyarlık İslam ümmetinden bir parça değil mi? Niçin susuyorlar ve seslerini çıkarmıyorlar? Bu ölüm sessizliği niçin? Niçin o dertli Müslümanların dertleriyle dertlenmeyip dertlerine derman olmuyorlar? Peki bu teşkilatların dehşet verici vahşete ve katliamlara maruz kalan bacılarımız, kundaktaki çocuklarımız ve yaşlılarımız ‘Ey Müslümanlar! Allah aşkına gelin bizi kurtarın' diye feryad ederek bizden yardım isterken onlara sahip çıkıp yardım etmeleri imanın ve İslam kardeşliğinin borcu değil miydi? Niçin bu İslami teşkilat ve şahıslar hiç bir tepki göstermiyorlar ve Suriye kıyamından hiç bahs etmiyorlar? Başlarına bir zulüm geldiği zaman onlara hiçbir Müslümanın yardım etmeyeceğini ve onları yalnız bırakacağını hesaba katmıyorlar mı? Allah-u Teala'nın şu buyruğunu hiç mi okumuyorlar: ‘وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ' ‘Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, (o müslümanlara) yardım etmek üzerinize borçtur.' Enfal 72 Suriye halkı kaç kez zalimden kaçarak sizden yardım istedi fakat siz ne yaptınız? Uzakta olan Arakan Müslümanlarına bu kadar duyarlı davranırken yakın olan Suriye Müslümanlarına niçin hiçbir duyarlılık yok? Ey Türkiye'deki İslami teşkilat ve şahıslar! Unutmayın ki bu kusurlarınızdan, İslam'ın gerektirdiği müdahaleyi yapmadığınızdan ve Türkiye Müslümanları Suriye kıyamı hakkında aydınlatarak doğru bir şekilde yönlendirmediğinizden ötürü her gün Suriye'de ölen çocuklarımız ve rahiminde bulunan çocuğuyla birlikte hunharca öldürülen bacılarımız ‘Büyük İlahi Mahkemesi'nde yakanıza yapışacak ve Allah'ın huzurunda ‘Ya Rab! Biz yakın Müslüman kardeşlerimizden yardım istedik fakat onlar yardımımıza koşmadılar' diyecekler, yıkılan camilerimiz ve yakılan Kur'an'larımızın hesabı sizden sorulacaktır. Bu Eshab-ı Kehf uykusu daha ne zamana kadar devam edecek? Yıllardır bahsettiğiniz iman duyarlılığı niçin bir türlü tecelli etmiyor ve Allah için, ümmet için ve namus için niçin kızmıyorsunuz? Hani münkeri buğz etmek imanın en zayıfı, o da yok!!
Ayrıca ne zamandan beri İslami teşkilat olmak camilere yardım toplamak veya çocukları Kur'an kurslarına göndermek veyahut televizyon kanallarında edebiyat keserek namazın ve Kur'an'ın faziletlerinden uzun uzun bahs edip sonra etlisine sütlüsüne karışmadan kenara çekilmekten ibaret oldu?! Şu iyi bilinmelidir ki İslami cemaat olmak ağır bir sorumluluk ve bütün İslam ümmetinin sorunlarını omuzlayarak üstlenmeyi gerektiren bir iştir. Zira Rasulullah (صلى الله عليه وسلم) daha Peygamberliğin ilk günlerinde Mekke'de İslami bir teşkilat kurmaya ve bu doğrultuda ilk Vahiy inmeye başladığında şu ayet nazil olmuştur: ‘إِنَّا سَنُلْقِي عَلَيْكَ قَوْلًا ثَقِيلًا'‘Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahyedeceğiz.' Müzzemmil 5 Oysa bu gün çalışan İslami teşkilatların kendisinde olması gereken en belirgin özellik ve vasıf ne pahası olursa olsun ‘Hak Söz'ü söylemek ve Müslümanların sorunlarına sahip çıkmaktır. Bu ayetler bu gerçeği haykırmıyor mu? ‘فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ. إِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِئِينَ' ‘Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir! (Seninle) alay edenlere karşı biz sana yeteriz.' Hicr 94-95
Ancak Türkiye'deki söylemsel ve sloganik teşkilat ve cemaatler ister sistem içinde olsun ister sistem dışında olsun ve hatta isterse radikal söylemlerle heşhur olan teşkilatlar olsun hepsi zaman içinde -baştan Tağutu şiddetle red ettikleri bu-sistemin çarkında dönen bir dış hale geldi, sisteme farkına varmadan hizmet eder duruma geldi. Zira onlar böylece bu Vahiy çizgisinden oldukça uzak duruyorlar. Bahaneye gelince kimi arap memleketlerinde cereyan eden ‘Arap Baharı' Amerika ve Batı'nın kışkırtmasıyla yapay olarak meydana gelen bir olay dolayısıyla bizim bu işin içine dahil olmamız doğru olmaz diyor!! Kimi kardeş-kardeş öldürüyor bunun neresi İslami kıyam diyor! kimi de AKP hükümeti sanki İslami bir hükümetmiş gibi Türkiye kesinlikle el altından onlara yardım ediyordur diyor!! AKP hükümetinin yardım ettiği kesin, ancak Suriye Müslümanlarına, kıyam gerçekleştiren kahraman ve imanlı gençlere ve ‘Biz artık Demokrasi, Laiklik, Arap Milliyetçiliği, BM, Arap birliği, Obama, Sarkozy ve Erdoğan'ın yardımını istemiyoruz. Biz sadece ve sadece Allah'ın yardımını ve İslam Devleti istiyoruz' diyen Suriye bilinçli halkına değil onu vahşice öldüren Esad rejimine yardım ediyor. Nasıl mı? Amerika'nın Suriye ile ilgili bütün iğrenç ve sinsi planlarını harfiyen uygulamayasıyla, kıyamın yanındaymış gibi göstermelik sinsi bir tavır sergileyip aynı zamanda Esad'a sürekli zaman kazandırarak hiç bir şekilde müdahale etmemesiyle ve Suriye halkı biz sadece rejimi değiştirmeyeceğiz, aksine yerine Nübüvvet üzere Raşidi Hilafet Devleti istiyoruz dediği halde Erdoğan bey efendi aldığı emirler doğrultusunda Suriye halkının bu isteğini ters seslendirerek ‘Suriye halkı dikte rejimden kurtulup bir an önce demokrasi sürecine girmesi gerekir' deyip büyük bir ihanet içinde Allah'ın samimi kullarına adeta iftira etmesi ve Türkiye Müsslümanlarını aldatmasıyla.
Belli ki İslami cemaatler ve kanaat önderlerin bu siyasi görüşü gerçek duruma çelişkili olmakla birlikte uluslararası ve yerel medyanın etkisi altında kalmıştır. Her İslami cemaatin bir tabanı ve tavanı vardır. Söz konusu olan kanaat önderleri ve tavandakiler tabanın özündeki umud ve beklenti dışına çıkarsa işte o zaman taban zincirlemesi çözülmeye başlıyor demektir.
Bir cemaatin İslami olabilmesi için tavan ve tabandakilerin Müslüman olması yeterli değildir. Bir cemaatin İslami olabilmesi için belirleyici olan İslam'ın gerekli kıldığı başlıca şartların en önemlisi şunlardır:
1-Bütünüyle İslam akidesine dayalı olması ve bunun dışında başka ideoloji, akide, nizam, ve tağutu açık olarak red ederek onlarla bütün bağları koparmaktır. Ayrıca küfür sistemi içinde çalışmayı şiddetle red etmesi gerekir. Zira bu bir siyasi intihardır.
2- İslami hareketlerin siyasi projesi bakımından var olan küfür rejimi temelinden söküp atması ve yerine insanların günlük hayatlarıyla ilgili İslam'ın çözümlerini uygulayacak İslam devleti kurmak aracılığıyla İslami hayatı başlatması hususunda siyasi ve fikri olarak ciddi bir şekilde çalışması gerekir. Aksi takdirde İslami (!) hareketler laik düzene ve demokrat yaşam tarzına dokunmaksızın çalıştığı sürece var olan bu sistemin ömrünün uzatılmasına başka bir işe yaramaz.
3- Bu siyasi projenin ‘Yol Haritası' olarak Rasulullah (صلى الله عليه وسلم)'in takip ettiği güzergaha adım adım uyması gerekir.
4- Nerede olursa olsun ve şartlar ne olursa olsun hak sözü haykırarak söylemesi ve onu hiç bir şekilde gizlememesi gerekir. Aksi takdirde geçmiş milletlerin hak sözü sakladıkları için (yahudiler gibi) başlarına bir takım ilahi tokatın onların da başlarına gelebileceğini unutmamaları gerekir.
5- Her zaman zalima karşı olup mazlumlar ve haklılardan yana ve Müslümanları ilgilendiren bütün mesele ve sorunlarını üstlenerek desteklemesi ve onlara sahip çıkması gerekir. Zira Allah Rasulu (صلى الله عليه وسلم) şöyle buyurmuştur: (Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulm etmez, onu -düşmanına- teslim etmez. Onu aşağılamaz). Çünkü kendi varlığını ve özel çıkarlarını ön plana çıkararak bahane edip Müslümanları yalnız bırakmak hem büyük bir ihanet hem de büyük bir günah olduğunu idrak etmesi gerekir.
6- Vahy'in önüne geçecek şekilde kanaat önderlerine bir ‘kutsallık' vasfını kazandırmak, onlara körü körüne itaat etmek ve taassupluktan artık vaz geçip sadece va sadece Şeri hükme tabi olması gerekir.
7- Oto kontrol mekanizması yani iç muhasebe yaparak diğer Müslümanların kendilerine yaptığı hayırlı ve faydalı nasihatlara kulak açması gerekir.
Son olarak başta Türkiye'deki İslami cemaat ve kanaat önderleri olmak üzere bütün Müslümanlara samimi bir şekilde seslenmek istiyorum. Allah-u Teala'nın şu buyruğunu hatırlayın (ولاتكونوا كالتي نقضت غزلها من بعد قوة انكاثاً) Aranızda bir fesat aracı edinerek ipliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan - o kadın- gibi olmayın. Nahl 92. Bu nedenle Tütkiye'deki İslami cemaatleri, kendilerine çeki düzen verip ‘İslami cemaat' diye başta verdiği sözü tutmaya davet ediyorum. Başta Suriye meselesi olmak üzere İslam aleminde cereyan eden bütün gelişmeler hakkındaki pasif tutumunu tekrar gözden geçirmesini içtenlikle istirham ediyorum. İş işten geçtikten sonra ne hayırlı nasihat fayda verecek ne de bir pişmanlık ve tevbe işe yarayacaktır. Zira İslam ve Müslümanlarla ilgili meseleler ve sorunlar şu veya bu İslami cemaatin işi değil bütün Müslümanları ilgilendiren meselelerdir. Suriye'deki Müslümanlar İman-Küfür, Hak-Batıl, Hilafet-demokrasi ve var olmak-yok olmak mücadelesini mücadelesini vermektedirler. Siz de bu mücadelenin neresindesiniz? Doğru seçim yaptığınız zaman hem Allah'ın rızasını hem de sonuna kadar ümmetin sevgisini kazanacaksınız, yok eğer yanlış seçim yaparsanız hem Allah'ın gazabına hem de ümmetin lanetine uğrayacaksınız maazallah.
Fuad Hamidoğlu
Müslüman kişilikli bir cemaat her zaman Vahy'in denetiminde olan öz eleştiriye açık olmak zorundadır. Nitekim iyiliği emr etmek, kötülükten men etmek, hakkı ve sabrı tavsiye etmek her mü'minin yapması ve dinlemesi gereken bir vazifedir. Zira Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
‘وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ' 'Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir.' Tevbe 71
Bu ayetin ışığında hakkı ve sabrı tavsiye etmek amacıyla genelde dünyada ve özelde de Türkiye'deki yüzlerce sözde İslami cemaat, grup, kuruluş, ve derneklerin başta Suriye kıyamı olmak üzere İslam dünyasında cereyan etmekte olan katliamlar ve din kırımları hakkındaki cılız tutumu, pasifliği ve sessizliği bütün şeri çizgileri ve dini hakları aşarak devam ediyor. Bu durum İslam merceği ve insaf ölçüsüne göre asla kabul edilemez. İşin acı tarafı da İslam alemeninin kalbi olan Suriye kıyamı ve orada işlenen katliamlar gündemlerinde bile yer almamaktadır. Suriye'de yaklaşık 18 aydan beri hala devam eden vahşete hiç bir şey söylememekte ve en azından Cuma namazında bile yer verilmemektedir. O kadar ki sanki Suriye katliamı ve vahşeti başka gezegende cereyan ediyor!!! Hakka tabi olmak erdemlik olduğu kadar onu söylemek ise bi o kadar acıdır.
Peki bu garip durumu nasıl açıklayacaklar? İslam aleminde bütün ayaklanmalar özellikle Suriye mübarek kıyamı kimin samimi ve ciddi, kimin de ideolojik ve sloganik grup olduğunu göstermekle birlikte aynı zamanda İslami olarak geçinen bütün cemaatler için ‘Furkan' nitelikli bir sınavdı, hepsi de Suriye sınavında sınıfta kaldılar ve ‘Arap Baharı' denilen ayaklanmaların son durağı Suriye hakkında sıfırın üstüne çıkmayarak oldukça marjinal bir rol oynamakta ısrar ediyorlar. Keşke bu ayetten ibret alsalar da:
‘وَإِذْ قَالَتْ أُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا اللَّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا قَالُوا مَعْذِرَةً إِلَى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ' 'İçlerinden bir topluluk: "Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?" dedi. (Öğüt verenler) dediler ki: Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz).' A'raf 164
Peki ‘إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ' 'Müminler ancak kardeştirler.' Hucurât 10 değil miydi? Bu kardeşliğin gereği olarak onlara yardım etmek, sahip çıkmak ve onları yalnız bırakmamak ve İslam dünyasındaki bu sıcak gelişmelere önem vermek gerekmiyor muydu? Orada zulme maruz kalan ve vatanları ve kanlarıyla yine zulme karşı sıcak bir mücadele veren Suriye halkı bizden ve 1,5 milyarlık İslam ümmetinden bir parça değil mi? Niçin susuyorlar ve seslerini çıkarmıyorlar? Bu ölüm sessizliği niçin? Niçin o dertli Müslümanların dertleriyle dertlenmeyip dertlerine derman olmuyorlar? Peki bu teşkilatların dehşet verici vahşete ve katliamlara maruz kalan bacılarımız, kundaktaki çocuklarımız ve yaşlılarımız ‘Ey Müslümanlar! Allah aşkına gelin bizi kurtarın' diye feryad ederek bizden yardım isterken onlara sahip çıkıp yardım etmeleri imanın ve İslam kardeşliğinin borcu değil miydi? Niçin bu İslami teşkilat ve şahıslar hiç bir tepki göstermiyorlar ve Suriye kıyamından hiç bahs etmiyorlar? Başlarına bir zulüm geldiği zaman onlara hiçbir Müslümanın yardım etmeyeceğini ve onları yalnız bırakacağını hesaba katmıyorlar mı? Allah-u Teala'nın şu buyruğunu hiç mi okumuyorlar: ‘وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ' ‘Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, (o müslümanlara) yardım etmek üzerinize borçtur.' Enfal 72 Suriye halkı kaç kez zalimden kaçarak sizden yardım istedi fakat siz ne yaptınız? Uzakta olan Arakan Müslümanlarına bu kadar duyarlı davranırken yakın olan Suriye Müslümanlarına niçin hiçbir duyarlılık yok? Ey Türkiye'deki İslami teşkilat ve şahıslar! Unutmayın ki bu kusurlarınızdan, İslam'ın gerektirdiği müdahaleyi yapmadığınızdan ve Türkiye Müslümanları Suriye kıyamı hakkında aydınlatarak doğru bir şekilde yönlendirmediğinizden ötürü her gün Suriye'de ölen çocuklarımız ve rahiminde bulunan çocuğuyla birlikte hunharca öldürülen bacılarımız ‘Büyük İlahi Mahkemesi'nde yakanıza yapışacak ve Allah'ın huzurunda ‘Ya Rab! Biz yakın Müslüman kardeşlerimizden yardım istedik fakat onlar yardımımıza koşmadılar' diyecekler, yıkılan camilerimiz ve yakılan Kur'an'larımızın hesabı sizden sorulacaktır. Bu Eshab-ı Kehf uykusu daha ne zamana kadar devam edecek? Yıllardır bahsettiğiniz iman duyarlılığı niçin bir türlü tecelli etmiyor ve Allah için, ümmet için ve namus için niçin kızmıyorsunuz? Hani münkeri buğz etmek imanın en zayıfı, o da yok!!
Ayrıca ne zamandan beri İslami teşkilat olmak camilere yardım toplamak veya çocukları Kur'an kurslarına göndermek veyahut televizyon kanallarında edebiyat keserek namazın ve Kur'an'ın faziletlerinden uzun uzun bahs edip sonra etlisine sütlüsüne karışmadan kenara çekilmekten ibaret oldu?! Şu iyi bilinmelidir ki İslami cemaat olmak ağır bir sorumluluk ve bütün İslam ümmetinin sorunlarını omuzlayarak üstlenmeyi gerektiren bir iştir. Zira Rasulullah (صلى الله عليه وسلم) daha Peygamberliğin ilk günlerinde Mekke'de İslami bir teşkilat kurmaya ve bu doğrultuda ilk Vahiy inmeye başladığında şu ayet nazil olmuştur: ‘إِنَّا سَنُلْقِي عَلَيْكَ قَوْلًا ثَقِيلًا'‘Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahyedeceğiz.' Müzzemmil 5 Oysa bu gün çalışan İslami teşkilatların kendisinde olması gereken en belirgin özellik ve vasıf ne pahası olursa olsun ‘Hak Söz'ü söylemek ve Müslümanların sorunlarına sahip çıkmaktır. Bu ayetler bu gerçeği haykırmıyor mu? ‘فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ. إِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِئِينَ' ‘Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir! (Seninle) alay edenlere karşı biz sana yeteriz.' Hicr 94-95
Ancak Türkiye'deki söylemsel ve sloganik teşkilat ve cemaatler ister sistem içinde olsun ister sistem dışında olsun ve hatta isterse radikal söylemlerle heşhur olan teşkilatlar olsun hepsi zaman içinde -baştan Tağutu şiddetle red ettikleri bu-sistemin çarkında dönen bir dış hale geldi, sisteme farkına varmadan hizmet eder duruma geldi. Zira onlar böylece bu Vahiy çizgisinden oldukça uzak duruyorlar. Bahaneye gelince kimi arap memleketlerinde cereyan eden ‘Arap Baharı' Amerika ve Batı'nın kışkırtmasıyla yapay olarak meydana gelen bir olay dolayısıyla bizim bu işin içine dahil olmamız doğru olmaz diyor!! Kimi kardeş-kardeş öldürüyor bunun neresi İslami kıyam diyor! kimi de AKP hükümeti sanki İslami bir hükümetmiş gibi Türkiye kesinlikle el altından onlara yardım ediyordur diyor!! AKP hükümetinin yardım ettiği kesin, ancak Suriye Müslümanlarına, kıyam gerçekleştiren kahraman ve imanlı gençlere ve ‘Biz artık Demokrasi, Laiklik, Arap Milliyetçiliği, BM, Arap birliği, Obama, Sarkozy ve Erdoğan'ın yardımını istemiyoruz. Biz sadece ve sadece Allah'ın yardımını ve İslam Devleti istiyoruz' diyen Suriye bilinçli halkına değil onu vahşice öldüren Esad rejimine yardım ediyor. Nasıl mı? Amerika'nın Suriye ile ilgili bütün iğrenç ve sinsi planlarını harfiyen uygulamayasıyla, kıyamın yanındaymış gibi göstermelik sinsi bir tavır sergileyip aynı zamanda Esad'a sürekli zaman kazandırarak hiç bir şekilde müdahale etmemesiyle ve Suriye halkı biz sadece rejimi değiştirmeyeceğiz, aksine yerine Nübüvvet üzere Raşidi Hilafet Devleti istiyoruz dediği halde Erdoğan bey efendi aldığı emirler doğrultusunda Suriye halkının bu isteğini ters seslendirerek ‘Suriye halkı dikte rejimden kurtulup bir an önce demokrasi sürecine girmesi gerekir' deyip büyük bir ihanet içinde Allah'ın samimi kullarına adeta iftira etmesi ve Türkiye Müsslümanlarını aldatmasıyla.
Belli ki İslami cemaatler ve kanaat önderlerin bu siyasi görüşü gerçek duruma çelişkili olmakla birlikte uluslararası ve yerel medyanın etkisi altında kalmıştır. Her İslami cemaatin bir tabanı ve tavanı vardır. Söz konusu olan kanaat önderleri ve tavandakiler tabanın özündeki umud ve beklenti dışına çıkarsa işte o zaman taban zincirlemesi çözülmeye başlıyor demektir.
Bir cemaatin İslami olabilmesi için tavan ve tabandakilerin Müslüman olması yeterli değildir. Bir cemaatin İslami olabilmesi için belirleyici olan İslam'ın gerekli kıldığı başlıca şartların en önemlisi şunlardır:
1-Bütünüyle İslam akidesine dayalı olması ve bunun dışında başka ideoloji, akide, nizam, ve tağutu açık olarak red ederek onlarla bütün bağları koparmaktır. Ayrıca küfür sistemi içinde çalışmayı şiddetle red etmesi gerekir. Zira bu bir siyasi intihardır.
2- İslami hareketlerin siyasi projesi bakımından var olan küfür rejimi temelinden söküp atması ve yerine insanların günlük hayatlarıyla ilgili İslam'ın çözümlerini uygulayacak İslam devleti kurmak aracılığıyla İslami hayatı başlatması hususunda siyasi ve fikri olarak ciddi bir şekilde çalışması gerekir. Aksi takdirde İslami (!) hareketler laik düzene ve demokrat yaşam tarzına dokunmaksızın çalıştığı sürece var olan bu sistemin ömrünün uzatılmasına başka bir işe yaramaz.
3- Bu siyasi projenin ‘Yol Haritası' olarak Rasulullah (صلى الله عليه وسلم)'in takip ettiği güzergaha adım adım uyması gerekir.
4- Nerede olursa olsun ve şartlar ne olursa olsun hak sözü haykırarak söylemesi ve onu hiç bir şekilde gizlememesi gerekir. Aksi takdirde geçmiş milletlerin hak sözü sakladıkları için (yahudiler gibi) başlarına bir takım ilahi tokatın onların da başlarına gelebileceğini unutmamaları gerekir.
5- Her zaman zalima karşı olup mazlumlar ve haklılardan yana ve Müslümanları ilgilendiren bütün mesele ve sorunlarını üstlenerek desteklemesi ve onlara sahip çıkması gerekir. Zira Allah Rasulu (صلى الله عليه وسلم) şöyle buyurmuştur: (Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulm etmez, onu -düşmanına- teslim etmez. Onu aşağılamaz). Çünkü kendi varlığını ve özel çıkarlarını ön plana çıkararak bahane edip Müslümanları yalnız bırakmak hem büyük bir ihanet hem de büyük bir günah olduğunu idrak etmesi gerekir.
6- Vahy'in önüne geçecek şekilde kanaat önderlerine bir ‘kutsallık' vasfını kazandırmak, onlara körü körüne itaat etmek ve taassupluktan artık vaz geçip sadece va sadece Şeri hükme tabi olması gerekir.
7- Oto kontrol mekanizması yani iç muhasebe yaparak diğer Müslümanların kendilerine yaptığı hayırlı ve faydalı nasihatlara kulak açması gerekir.
Son olarak başta Türkiye'deki İslami cemaat ve kanaat önderleri olmak üzere bütün Müslümanlara samimi bir şekilde seslenmek istiyorum. Allah-u Teala'nın şu buyruğunu hatırlayın (ولاتكونوا كالتي نقضت غزلها من بعد قوة انكاثاً) Aranızda bir fesat aracı edinerek ipliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan - o kadın- gibi olmayın. Nahl 92. Bu nedenle Tütkiye'deki İslami cemaatleri, kendilerine çeki düzen verip ‘İslami cemaat' diye başta verdiği sözü tutmaya davet ediyorum. Başta Suriye meselesi olmak üzere İslam aleminde cereyan eden bütün gelişmeler hakkındaki pasif tutumunu tekrar gözden geçirmesini içtenlikle istirham ediyorum. İş işten geçtikten sonra ne hayırlı nasihat fayda verecek ne de bir pişmanlık ve tevbe işe yarayacaktır. Zira İslam ve Müslümanlarla ilgili meseleler ve sorunlar şu veya bu İslami cemaatin işi değil bütün Müslümanları ilgilendiren meselelerdir. Suriye'deki Müslümanlar İman-Küfür, Hak-Batıl, Hilafet-demokrasi ve var olmak-yok olmak mücadelesini mücadelesini vermektedirler. Siz de bu mücadelenin neresindesiniz? Doğru seçim yaptığınız zaman hem Allah'ın rızasını hem de sonuna kadar ümmetin sevgisini kazanacaksınız, yok eğer yanlış seçim yaparsanız hem Allah'ın gazabına hem de ümmetin lanetine uğrayacaksınız maazallah.
Fuad Hamidoğlu