Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"Suret-i Haktan Görünenler" (1 Kullanıcı)

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Bir yangını söndürmek için diyarlar aşan civanmertlere bedel, bunlar kılını bile kıpırdatmadan yanında yöresinde ne varsa kara delik gibi yutmaya çalışır.


“Görkemi”, istismar etmeye çalıştığı çevreyi uyutabilmek için bir cümlede bir düzine yalanı art arda dizmekten ve dizdiği yalanlara uygun şekiller almaktan gelir. “Kütüklüğü” ise gerçekler ortaya çıkınca belli olur.

‘Gidiyoruz… Bana bir dünya haritası getir evlat!’

Nerede mazlum, mağdur, kimsesiz ya da terkedilmiş bir insan varsa onun ıstırabını duyar duymaz, çılgına dönen mesuliyet şuuruna sahip kişileri anlatıyor bu cümle. Ve yürek taşıyan herkesi aynı sorumluluk altında buluşmaya çağırıyor…

Tıpkı merhum Mehmet Akif Ersoy Bey’in dediği gibi:

“Kanayan bir yara görsem yanıyor ta yüreğim/ Onu dindirmek için tekme yerim çifte yerim/ Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım” hassasiyetine sahip insanlara sesleniyor.

***

Âdem oğullarının insaniyetine yapılan çağrılar zaman tünelinde yankılanır çok zaman… bir aksi sada arar.

“Kim var?” diye sağına soluna bakınmadan, “Ben varsam, başkasını aramaya ne hacet!”, düşüncesiyle hemen harekete geçenler vardır bir de…

Engellere aldırmadan, hiçbir şeye takılmadan, hatta bahsini bile etmeyi israf kabul edip, sadece hedefe kilitlenirler.

“Karşımda bir yangın var. Alevi göklere yükseliyor. İçinde evladım tutuşmuş yanıyor. (Ya da dünya tutuşmuş yanıyor.) Onu kurtarmaya koşarken birileri beni kösteklemeye kalkmış ne ehemmiyeti var!” cümlelerinde ifadesini bulan şahlanmış ruhlar gibi…

***

Bir de yangını çıkartanlar, zulmü irtikâp edenler, mazlumu inletenler vardır. Tabii olarak bunlar, yaptıklarını engellemek isteyenlere geçit vermemek üzere her türlü tedbiri alır aynı zamanda.

Ama bir de…

Evet, bir de sureti haktan görünenler vardır.

Abi kadar, kardeş kadar yakın…

Komşu kadar kapı kapıya…

Ama sınırları aşan, diyarları geçen hassas insanların ocağına ateş düşürmek, sırtına hançer saplamak üzere her saniye fırsat kollayan…

Mahremine göz dikip, ganimet sayan…

Pişkin mi pişkin…

Gözünü zayıflara diken…

Kendi küçük problemlerinde boğulmuş, mümin ferasetiyle bakmaya mecali kalmamış çaresizleri avlamak, içine kâğıt doldurup, vitrininde sergilemek üzere ağını germiş…

“Görkemli kütükler” vardır.

İşte şimdi onların dünyasına bir göz atacağız. Daha doğrusu kapı aralığından, yalancı dünyalarından sadece bir kesitini alıp, geçeğiz.

***

Öncelikle bunlar Allah’ın rızasını kazanabilmek için her şeyini ortaya koyabilen, rahmete mazhar olmuş insanların karşıtıdır.

Yani hiçbir şey ortaya koymayan, rahmetten nasipsiz tipler…

Bütün hünerleri, güzel sözler sarf ederek ortama en uygun görüntüleri vermekten ibarettir.


İslam tarihinin ilk örneğini oluşturanlar Hz. Peygamber’in huzurunda bile yalan söyleme cesareti göstermiş, inanmadıkları halde bir de Allah’ı şahit tutarak imanlarını ikrar emiştir. Gizli gündemlerinde ise insanları Allah’tan uzaklaştırma planlarından başka bir şey bulunmaz.



Ve bu tipler tarih boyunca isimleri, dönemleri ayrı ayrı da olsa aynı vasıfları sergileyerek her devirde varlığını sürdürmüştür.

***

Vatan, millet, devlet, egemenlik, din yahut milli kültür…

Revaçta olan ne ise onun içine girer, en güzel cümlelerle o işin misilsiz, nazirsiz adamlarından biri olduğunu her fırsatta dile getirir.

Bir hiç için tarifi imkânsız dolaplar çevirir. Sözleriyle hayran bırakır; kılık-kıyafet ve duruşuyla göz kamaştırır.

Bir el uzansa, bu kartondan dünyayı dürtüverse, makyajlı yüz hemen bozuluverir.

Ardından ne gizli ajandalar çıkar!

Kültürü bozmaya, birlikleri parçalamaya, dirliği dağıtmaya... hasılı nesli bozup, geleceği tehdit etmeye varıncaya kadar, planın bin bir türlüsü dökülmeye başlar.

***

Bir yangını söndürmek için diyarlar aşan civanmertlere bedel, bunlar kılını bile kıpırdatmadan yanında yöresinde ne varsa kara delik gibi yutmaya çalışır.


“Görkemi” istismar etmeye çalıştığı çevreyi uyutabilmek için bir cümlede bir düzine yalanı art arda dizmekten ve dizdiği yalanlara uygun şekiller almaktan gelir.

“Kütüklüğü” ise gerçekler ortaya çıkınca belli olur.

Aklını olup-biten şeyleri kavramakta güçlük çekenlerin istismarında ve onların arkasına gizlenerek maksadını gerçekleştirmekte kullananların bilmediği bir şey vardır.



Tarih denilen arşivde sayılamayacak kadar “görkemli kütük” bulunur. Bunların toz kaldırma, gürültü çıkarma mahareti yer alır. Ağlattığı, inlettiği kavimler kabileler sıralanır; çökerttiği devletler birer ibret levhası oluşturur.

Ama hepsinden daha gerçek olan şudur ki, dünya bu görkemli kütüklerden hiç birine kalmamıştır. Dünyada da dünya sonrasında da akıbet insan olmanın hakkını verebilmek için tir tir titrercesine dikkatli yaşayanlarındır.

Ve bir gerçek daha vardır: Zayıf olduklarında yalanlarla sarmalanmış bin bir suratlı görüntü sergilemeleri, güçlendikleri zaman zulmün envai çeşidini uygulamaları aynı kökten kaynaklanır:

Aslında görkemli bir kütükten başka bir şey olmadıklarını gizleyebilme telaşı!

Ve o korku ile her sesi, her soluğu, her çıtırtıyı kendi aleyhinde zannetmekten doğan cinnet hali…

Saadet asrında bunların sembol ismi İbn Selül’ün oğlundan geliyordu. Kıyamete kadar da “Selüloğulları” olarak anılmaktan kurtulamayacaklardır.

***

İbn Selül’ün oğlu ne yapardı?

Mescitte Müslüman görünürken, dışarıda organizasyonlar yapar, Mekkelilerle ya da Yahudilerle diyaloglar geliştirerek Hz. Peygamber’i arkadan vurmaya çalışırdı. Selüloğulları tayfası ganimeti görünce en acı cümlelerle hak davasında bulunur; düşmanı görünce kaçmanın türlü türlü yollarını arardı.



Sadece kaçmak da değil, Hz. Peygamber’i düşmanlarla baş başa bırakıp hayatlarını kurtarmaya bakmaları istikametinde Medine halkını kışkırtmaya çalışırdı.

Kendisini aziz görür dünyanın en aziz insanlarını aşağılamaya çalışırdı.

Geçen zaman gösterdi ki, Hz. Peygamber ve ashabı azizlerden azizmiş.

Selüloğulları ise zelillerden de zelil…​


Selam ve dua ile...




 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Güncelleme







“Kanayan bir yara görsem yanıyor ta yüreğim/ Onu dindirmek için tekme yerim çifte yerim/ Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım”

 

Regenbogen

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eyl 2008
Mesajlar
22
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Bir yangını söndürmek için diyarlar aşan civanmertlere bedel, bunlar kılını bile kıpırdatmadan yanında yöresinde ne varsa kara delik gibi yutmaya çalışır.


“Görkemi”, istismar etmeye çalıştığı çevreyi uyutabilmek için bir cümlede bir düzine yalanı art arda dizmekten ve dizdiği yalanlara uygun şekiller almaktan gelir. “Kütüklüğü” ise gerçekler ortaya çıkınca belli olur.

‘Gidiyoruz… Bana bir dünya haritası getir evlat!’

Nerede mazlum, mağdur, kimsesiz ya da terkedilmiş bir insan varsa onun ıstırabını duyar duymaz, çılgına dönen mesuliyet şuuruna sahip kişileri anlatıyor bu cümle. Ve yürek taşıyan herkesi aynı sorumluluk altında buluşmaya çağırıyor…

Tıpkı merhum Mehmet Akif Ersoy Bey’in dediği gibi:

“Kanayan bir yara görsem yanıyor ta yüreğim/ Onu dindirmek için tekme yerim çifte yerim/ Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım” hassasiyetine sahip insanlara sesleniyor.

***

Âdem oğullarının insaniyetine yapılan çağrılar zaman tünelinde yankılanır çok zaman… bir aksi sada arar.

“Kim var?” diye sağına soluna bakınmadan, “Ben varsam, başkasını aramaya ne hacet!”, düşüncesiyle hemen harekete geçenler vardır bir de…

Engellere aldırmadan, hiçbir şeye takılmadan, hatta bahsini bile etmeyi israf kabul edip, sadece hedefe kilitlenirler.

“Karşımda bir yangın var. Alevi göklere yükseliyor. İçinde evladım tutuşmuş yanıyor. (Ya da dünya tutuşmuş yanıyor.) Onu kurtarmaya koşarken birileri beni kösteklemeye kalkmış ne ehemmiyeti var!” cümlelerinde ifadesini bulan şahlanmış ruhlar gibi…

***

Bir de yangını çıkartanlar, zulmü irtikâp edenler, mazlumu inletenler vardır. Tabii olarak bunlar, yaptıklarını engellemek isteyenlere geçit vermemek üzere her türlü tedbiri alır aynı zamanda.

Ama bir de…

Evet, bir de sureti haktan görünenler vardır.

Abi kadar, kardeş kadar yakın…

Komşu kadar kapı kapıya…

Ama sınırları aşan, diyarları geçen hassas insanların ocağına ateş düşürmek, sırtına hançer saplamak üzere her saniye fırsat kollayan…

Mahremine göz dikip, ganimet sayan…

Pişkin mi pişkin…

Gözünü zayıflara diken…

Kendi küçük problemlerinde boğulmuş, mümin ferasetiyle bakmaya mecali kalmamış çaresizleri avlamak, içine kâğıt doldurup, vitrininde sergilemek üzere ağını germiş…

“Görkemli kütükler” vardır.

İşte şimdi onların dünyasına bir göz atacağız. Daha doğrusu kapı aralığından, yalancı dünyalarından sadece bir kesitini alıp, geçeğiz.

***

Öncelikle bunlar Allah’ın rızasını kazanabilmek için her şeyini ortaya koyabilen, rahmete mazhar olmuş insanların karşıtıdır.

Yani hiçbir şey ortaya koymayan, rahmetten nasipsiz tipler…

Bütün hünerleri, güzel sözler sarf ederek ortama en uygun görüntüleri vermekten ibarettir.


İslam tarihinin ilk örneğini oluşturanlar Hz. Peygamber’in huzurunda bile yalan söyleme cesareti göstermiş, inanmadıkları halde bir de Allah’ı şahit tutarak imanlarını ikrar emiştir. Gizli gündemlerinde ise insanları Allah’tan uzaklaştırma planlarından başka bir şey bulunmaz.



Ve bu tipler tarih boyunca isimleri, dönemleri ayrı ayrı da olsa aynı vasıfları sergileyerek her devirde varlığını sürdürmüştür.

***

Vatan, millet, devlet, egemenlik, din yahut milli kültür…

Revaçta olan ne ise onun içine girer, en güzel cümlelerle o işin misilsiz, nazirsiz adamlarından biri olduğunu her fırsatta dile getirir.

Bir hiç için tarifi imkânsız dolaplar çevirir. Sözleriyle hayran bırakır; kılık-kıyafet ve duruşuyla göz kamaştırır.

Bir el uzansa, bu kartondan dünyayı dürtüverse, makyajlı yüz hemen bozuluverir.

Ardından ne gizli ajandalar çıkar!

Kültürü bozmaya, birlikleri parçalamaya, dirliği dağıtmaya... hasılı nesli bozup, geleceği tehdit etmeye varıncaya kadar, planın bin bir türlüsü dökülmeye başlar.

***

Bir yangını söndürmek için diyarlar aşan civanmertlere bedel, bunlar kılını bile kıpırdatmadan yanında yöresinde ne varsa kara delik gibi yutmaya çalışır.


“Görkemi” istismar etmeye çalıştığı çevreyi uyutabilmek için bir cümlede bir düzine yalanı art arda dizmekten ve dizdiği yalanlara uygun şekiller almaktan gelir.

“Kütüklüğü” ise gerçekler ortaya çıkınca belli olur.

Aklını olup-biten şeyleri kavramakta güçlük çekenlerin istismarında ve onların arkasına gizlenerek maksadını gerçekleştirmekte kullananların bilmediği bir şey vardır.



Tarih denilen arşivde sayılamayacak kadar “görkemli kütük” bulunur. Bunların toz kaldırma, gürültü çıkarma mahareti yer alır. Ağlattığı, inlettiği kavimler kabileler sıralanır; çökerttiği devletler birer ibret levhası oluşturur.

Ama hepsinden daha gerçek olan şudur ki, dünya bu görkemli kütüklerden hiç birine kalmamıştır. Dünyada da dünya sonrasında da akıbet insan olmanın hakkını verebilmek için tir tir titrercesine dikkatli yaşayanlarındır.

Ve bir gerçek daha vardır: Zayıf olduklarında yalanlarla sarmalanmış bin bir suratlı görüntü sergilemeleri, güçlendikleri zaman zulmün envai çeşidini uygulamaları aynı kökten kaynaklanır:

Aslında görkemli bir kütükten başka bir şey olmadıklarını gizleyebilme telaşı!

Ve o korku ile her sesi, her soluğu, her çıtırtıyı kendi aleyhinde zannetmekten doğan cinnet hali…

Saadet asrında bunların sembol ismi İbn Selül’ün oğlundan geliyordu. Kıyamete kadar da “Selüloğulları” olarak anılmaktan kurtulamayacaklardır.

***

İbn Selül’ün oğlu ne yapardı?

Mescitte Müslüman görünürken, dışarıda organizasyonlar yapar, Mekkelilerle ya da Yahudilerle diyaloglar geliştirerek Hz. Peygamber’i arkadan vurmaya çalışırdı. Selüloğulları tayfası ganimeti görünce en acı cümlelerle hak davasında bulunur; düşmanı görünce kaçmanın türlü türlü yollarını arardı.



Sadece kaçmak da değil, Hz. Peygamber’i düşmanlarla baş başa bırakıp hayatlarını kurtarmaya bakmaları istikametinde Medine halkını kışkırtmaya çalışırdı.

Kendisini aziz görür dünyanın en aziz insanlarını aşağılamaya çalışırdı.

Geçen zaman gösterdi ki, Hz. Peygamber ve ashabı azizlerden azizmiş.

Selüloğulları ise zelillerden de zelil…​


Selam ve dua ile...












cumanız mübarek olsun
Selam ve dua ile.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt