HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
ŞÛRA VEYA İSLÂM'DA GÖRÜŞ ALMAK
“Şûra” veya “görüş almak”, ya halife tarafından veya başkan, lider, komutan, sorumlu gibi herhangi bir yetki sahibi kimse tarafından gerçekleştirilir. Çünkü bunların hepsi emir konumundadırlar. Şûra, karı-koca arasında da olur. Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:
فَإِنْ أَرَادَا فِصَالاً عَنْ تَرَاضٍ مِنْهُمَا وَتَشَاوُرٍ "Ana baba aralarında danışarak ve anlaşarak sütten kesmek isterlerse…"[1]
İster devlet başkanı olsun, ister komutan olsun veya bunların dışında yetki sahibi bir kimse olsun, onun için görüş ortaya koymak gerekli bir iştir. Çünkü o bir nevi nasihattır. Müslümanların imamlarına ve geneline insanlara açıklanan meşru bir iştir.
Ancak devlet başkanı veya emir veya başkan gibi yetki sahibi bir kimsenin insanların görüşlerine müracaat etmesi konusu; özellikle demokratik mefhumlar Müslümanların aklını çeldikten ve aralarında yayıldıktan sonra dikkatle incelenmesi gereken karmakarışık bir konu haline geldi. "Rey/görüş" tabiri, İslâm'da "şûra" ve "müşavere" şeklinde kullanılan kelimelerin yerini aldı.
Müslümanların ve Müslüman olmayanların görüşlerini açıklamaları, ortaya koymaları caizdir. Çünkü Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem "Hılfu'l fudul" olayında ortaya konulan görüşü ikrar ederek şöyle demiştir:
ولو دعيت به لأجبت وما أحب أن أخيس به, وأن لي به حمر النعم "İslâm geldikten sonra bile çağrılsaydım ona icabet ederdim. Bu hilfe/ittifaka katılmak benim için kırmızı tüylülerden daha hayırlıdır."[2]
Oysa "Hılfu'l fudul" olayında ortaya atılan görüş müşrik kimselerin görüşüydü.
Ancak, görüşe başvurmak sadece Müslümanların hakkıdır. Yani şura/danışmak yalnızca Müslümanların hakkıdır. Çünkü Allahu Teâla Resulüne şöyle hitap etmektedir:
وَشَاوِرْهُمْ فِي الأمْرِ "İş hususunda onlara danış."[3] Yani Müslümanlara danış.
وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ "Onların işleri aralarında şura/danışma iledir."[4] Çünkü birinci ayet şöyle diyor:
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنْ اللَّهِ لِنْتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأمْرِ "Allah’ın rahmetinden dolayı sen, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet onlara mağfiret dile. İş hakkında onlara danış."[5]
Bunların tamamı ancak Resul ile Müslümanlar arasında olan işlerle ilgilidir. İkinci ayet ise şöyle demektedir:
وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلاةَ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ "Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namaz kılanlar için daha iyi ve daha süreklidir. Onların işleri aralarında danışma iledir."[6]
Bu ayetlerde anlatılan vasıflar ancak Müslümanlara ait niteliklerdir. Bu nedenle şûra yalnızca Müslümanlar arasında gerçekleşen bir olaydır.
Şûra, Kur'an-ı Kerim'de, hadisi şeriflerde ve Müslümanların sözlerinde meşhur ve bilinen bir şeydir.
Ebu Hüreyre Radıyallahu Anhum'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'den daha fazla arkadaşları ile görüş alışverişinde bulunan kimseyi görmedim."[7]
Hasan Radıyallahu Anhum'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Müşavere yapan her kavim işlerinin en doğrusuna ulaşır."
Böylece “görüş almak”, istişare yapmak veya şûra demektir ki bu Kur’an ve Hadisin nassı ile sabittir. Ancak birçoklarının bilemediği, vakıf olmadığı bir husus var:
Hangi konular hakkında şûra veya istişare yapılır? Yani hangi konu hakkında görüş alınır ve bu görüşün hükmü nedir? Doğru veya yanlış olup olmadığına bakılmaksızın çoğunluğun görüşünü almak gerekir mi? Yoksa çoğunluğun, azınlığın veya tek kişinin görüşü olup olmadığına bakmadan yalnızca doğru olan görüşü almak mı gerekir?
Bu sorulara cevap verebilmek için görüş alma olayının mahiyetini anlamak lazımdır. Yani görüş alınmak istenen olay nedir?
Görüş almakla ilgili tafsili Şer’î delilleri anlamak ve bu delilleri “görüş alma” ile ilgili olaya teşrii olarak tatbik etmek gerekir.
Ancak çevremizde görüş alma olayı ile karşı karşıya geleceğimiz konular dört noktanın dışına çıkamaz. Dünyadaki bütün görüşler aşağıda sıralanan dört görüşten biri ya da bu görüşlerden bir parçadır veya bu görüşlerin kapsamı altına girer. Bu dört görüş şunlardır:
1. Görüş Şer’î bir hüküm yani teşrii bir görüş olur.
2. Herhangi bir işi/şeyi tarif eden bir görüş olur. Ya Şer’î hükmün ne demek olduğunun tarifi gibi Şer’î bir tarif olur ya da aklın, toplumun ve bunlara benzer bir şeyin tarifi gibi vakıayı tarif eden bir görüş olur.
3. Bir konudaki düşünceye delalet eden bir görüş olur veya uzman kimselerin kavrayabileceği teknik bir işle alakalı düşünce hakkında bir görüş olur.
4. Yerine getirilmesi gereken amellerden birine işaret eden bir görüş olur.
Dünyadaki görüşlerin vakıası işte budur. Şûra acaba bu görüşlerin tamamının kapsamına giriyor mu yoksa bir kısmının kapsamına mı giriyor? Bu görüşler içinden doğru veya yanlış olup olmadığına bakılmaksızın sadece çoğunluğun görüşüne uygun olan görüş mü tercih edilir yoksa çoğunluğa bakılmaksızın doğru olan görüş mü tercih edilir?
Bu sorulara cevap verebilmek için önce Kur’an’da ve Hadislerde konu ile ilgili delilleri sunmamız sonra da bu delilleri bu görüşler üzerine tatbik etmemiz gerekir.
Kur'an-ı Kerim'deki nasslara baktığımız zaman şûranın bütün görüşleri kapsamına aldığına işaret ettiğini görürüz. Çünkü ayette Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:
وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ "Onların işleri aralarında şura iledir."[8]
وَشَاوِرْهُمْ فِي الأمْرِ "İş hususunda onlara danış."[9]
Buradaki ifade geneldir. أَمْرُهُمْ"Onların işleri" ifadesi Müslümanların işleri anlamına gelmektedir. Ki bu her işte geneldir. الأَمر “El-Emru” kelimesinin başındaki ال takısı cins içindir. Yani işin cinsi demektir. Tahsis edici herhangi bir delil olmadıkça bu ifadelerdeki umumilik/genellik devam eder. Buradaki ayette bir şeyde şûrayı tahsis eden bir delil geçmediği için ayet, her görüş hakkında genel olarak kalır.
Fakat şûra yolu ile alınan bir görüşün bağlayıcı olup olmadığı konusunda yani alınan görüşün doğru olup olmadığına bakılmaksızın çoğunluğun görüşünün tercih edilmesi veya çoğunluğa bakmadan doğru olan görüşün tercih edilmesi durumunda alınan görüşün bağlayıcı olup olmadığı konusuna gelince;
Bazı nasslar çoğunluğun görüşünü alıp kendi görüşünü bırakmanın gerektiğine delalet ederken bir kısım deliller ise çoğunluğun görüşünün bağlayıcı olmadığına delalet etmekte ve yetkili olan kimsenin hak/doğru olarak gördüğü görüşü çoğunluğa bakmadan uygulamaya koyabileceğine delalet etmektedir.
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Ebu Bekir ve Ömer’e şöyle diyor:
لَوِ اجْتَمَعْتُمَا فِي مَشُورَةٍ مَا خَالَفْتُكُمَا "Bir konu hakkındaki meşverette ittifak ettiğinizde ben size muhalefet etmem."[10]
Uhud'da çoğunluğun görüşünü kabul ediyordu. Zira Allahu Teâla Resulüne şöyle diyordu: وَشَاوِرْهُمْ فِي الأمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ "İş hakkında onlara danış, fakat karar verdin mi Subhenehû ve Teala’ya tevekkül et."[11]
Şimdi ne zaman çoğunluğun görüşünün bağlayıcı olduğunu ne zaman da bağlayıcı olmadığını öğrenebilmemiz için önce konu ile ilgili olarak Kur'an'da ve Sünnette geçen nassları sunmamız sonra da bu nassları dünyada var olan görüşler üzerine uygulamamız gerekir.
Konu ile ilgili olarak Kur'an'da yalnızca iki ayet vardır. Bunlardan biri şu ayettir:
وَشَاوِرْهُمْ فِي الأمْرِ "İş hususunda onlara danış."[12]
Bu ayet, Müslümanların görüşlerini alma hususunda Allah Subhanehû ve Teala'dan Resulüne bir emirdir. Ancak Allahu Teâla aynı ayette geçen: فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ "Karar verdin mi Allah’a tevekkül et " ifadesi ile konuyu tamamlayarak, görüşü seçim hakkını Resule vermektedir. Yani şûradan sonra bir şey üzerinde bir görüşte karara vardığın zaman seni en doğru olana irşad eden işin uygulanması hakkında Allah Subhenehû ve Teala’ya tevekkül et. Ayette Allahu Teâla; "Karar verdiğiniz zaman" demiyor "karar verdiğin zaman" diyerek son sözü Allah Subhenehû ve Teala’nın Resulüne bırakmaktadır.
İkinci ayet ise; وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ "Onların işleri aralarında şûra iledir."[13]
Bu ayette ise Allahu Teâla bir konu hakkında birbirlerine danışmadan ferdi görüşleri ile hareket etmedikleri için Müslümanları övmektedir. Her ne kadar ayet Müslümanları şûraya teşvik ediyorsa da ifade mücmeldir. Bunun için bu mücmeli tafsil eden Resulün fiillerini ve sözlerini bilmemiz yani Sünnete başvurmamız gerekir.
Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem'in sözlerine ve fiillerine başvurduğumuz zaman onun Ebu Bekir ve Ömer’e şöyle dediğini görürüz:
لَوِ اجْتَمَعْتُمَا فِي مَشُورَةٍ مَا خَالَفْتُكُمَا "Bir konu hakkındaki meşverette ittifak ettiğinizde ben size muhalefet etmem."[14]
Hadis, Ebu Bekir ve Ömer'in bir meşverette ittifak ettikleri zaman Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem'in onlara muhalefet etmeyeceğini ve onların görüşlerini kabul edeceğini göstermektedir. Böylece burada Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem, onlar iki kişi kendisi de tek olduğu zaman çoğunluğun görüşüne muhalefet edilmeyeceğini açıklamış olmaktadır.
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in Uhud savaşında Müslümanlardan ve İslam’a destek verenlerden görüş sahiplerini topladığını ve onların müşavere yaptığını görmekteyiz. Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem, Kureyş'i şehrin dışında bırakarak Medine'yi içerden savunma görüşünde idi. Münafıkların başı Abdullah b. Übey b. Selül'ün görüşü de buydu. Bu görüş aynı zamanda sahabenin büyüklerinin de görüşüydü. Bedir savaşında bulunmayan heyecanlı ve ateşli birçok gencin görüşü ise Medine'nin dışında düşmanla karşılaşmaktı. Gençlerin oluşturduğu grubun görüşünü benimseyenler çoğunlukta olunca Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem kendi görüşünü ve sahabenin büyüklerinin görüşünü terk ederek çoğunluğun görüşüne uydu. Bu olay Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in çoğunluğun görüşünü kabul ettiğine, kendi görüşünü ve sahabenin büyüklerinin görüşlerini terk ederek çoğunluğun görüşü ile amel ettiğine delalet eder. Hatta insanlar; biz Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'i zorladık bunu yapmak bizim için doğru değil diyerek yaptıklarından pişman olup Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e geldiler ona: "Seni zorladık bunu yapmak bize yakışmaz. Eğer istersen Medine'de kal" dediler. Fakat Sallallahu Aleyhi Vesellem onların kendi görüşüne ve sahabenin ileri gelenlerinin görüşüne dönmesi yönündeki isteklerini geri çevirerek çoğunluğun görüşünde ısrar etti.
Bunun yanında ise Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem'in Bedir'de doğru olan görüşü kabul ettiğini görmekteyiz. Doğru bulduğunda bir kişinin görüşünü almakla yetindi.
Nitekim Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem ve beraberindeki Müslümanlar Bedir suyundan uzak bir yere indiklerinde, Habbab b. Münzir bu konaklama yerinden hoşnut olmayarak Resule: "Ey Allah’ın Resulü. Bu yer, bir adım öteye veya bir adım geriye hareket edemeyeceğimiz Allah’ın seni indirdiği bir yer midir? Yoksa savaş ve hile türünden bir görüş müdür?" deyince Allah’ın Resulü; بل هو الرأي, والحرب, والمكيدة "Hayır bu harp ve hile türünden bir görüştür." dedi. Bunun üzerine Habbab; "Ya Resulullah burası konaklamaya uygun yer değildir." dedi ve sonra da kuyuların bulunduğu yeri işaret etti. Bunun üzerine Resul ve beraberindekiler oradan kalkıp Habbab'ın gösterdiği yerde konaklayarak Habbab'ın görüşüne uydular."[15]
Bu Hadiste Resul kendi görüşünü terk etti. Cemaatın görüşüne de müracaat etmeden doğru olan görüşe tabi oldu. Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem, kendisinin de belirttiği üzere, harp ve hile türünden bir konuda yalnızca bir kişinin görüşünü almakla yetindi.
Hudeybiye Gazvesinde ise Resulün yalnızca kendi görüşünde ısrar ederek Ebu Bekir ve Ömer'in görüşünü tamamen geri çevirdiğini görmekteyiz. Hatta bütün Müslümanların görüşünü reddederek onların öfkelenmelerine, kızmalarına rağmen onları ısrarla kendi görüşüne bağlanmaya zorlamıştır. Ve onlara şöyle demişti;
إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ وَلَسْتُ أَعْصِيهِ وَهُوَ نَاصِرِي "Muhakkak ki ben Allah’ın kulu ve rasulüyüm kesinlikle onun emrine isyan etmem. O, benim yardımcımdır."[16]
Bu dört Hadisi dikkatlice incelediğimiz zaman şunları görmekteyiz:
a. Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem, tek başına kendi görüşüne sarılıp, bütün görüşleri bir tarafa atıyor.
b. Doğru olan görüşe dönerek bir kişiye ait olan doğru görüşü alıyor, kendi görüşünü terk ediyor ve cemaatin görüşüne de bakmıyor.
c. Çoğunluğun görüşünün yanında yer alarak, çoğunluğun görüşüne müracaat edileceğine ve muhalefet edilmeyeceğine işaret ediyor.
Bu Hadislerin tamamını ve Hadislerin gerçekleştiği olayları dikkatlice incelediğimiz zaman şunları görürüz;
- Resul’ün Hudeybiye'de Şer’î delile yani vahye bağlandığını,
- Bedir'de doğru olan görüşe bağlandığını,
- Uhud'da da çoğunluğun görüşüne bağlandığını,
- Ebu Bekir ve Ömer'e muhalefet etmediğini.
Bu durumda Resulün fiili ve sözleri üç şeye işaret etmektedir:
1. Delil getiren kimsenin kuvvetli delile bağlanması insanlara bakmaması,
2. Çoğunluğa bakmadan bilakis mutlak olarak çoğunluğa itibar etmeden doğru olana bağlanması,
3. Doğru olup olmadığına bakmadan çoğunluğun görüşüne bağlanması.
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in fiillerinden ve sözünden istinbat edilen bu üç hükmü dünyada var olan görüşlere uyguladığımız zaman şu hususları görürüz.
1. Şer’î hüküm yalnızca delilin kuvvetine göre tercih edilir. Çünkü Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem Vahiy indiği zaman vahyi tercih etmiş ve onun dışındakileri kesinlikle reddetmiştir. Bu nedenle şöyle demiştir:
إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ وَلَسْتُ أَعْصِيهِ وَهُوَ نَاصِرِي "Muhakkak ki ben Allah’ın kulu ve Resulüyüm, kesinlikle onun emrine isyan etmem. O, benim yardımcımdır."[17]
Şer’î deliller; Kitap, Sünnet ve Kitap ve Sünnettin delil olduğuna delalet ettiği delillerdir. Çünkü Allah Subhanehû ve Teala’dan gelen emir ve yasaklara uyan odur.
Delilin kuvveti, insanların ıstılahlarına veya anlayışlarına göre değerlendirilemez. Delilin kuvveti, delil getirme yönü yalnızca onun anlayışına göre olsa veya yalnızca ona ait ıstılah olsa bile, şüphetüt delil/delil şüphesine dayalı olduğu sürece yalnızca delil getiren kimse nezdinde ortaya çıkar. Çünkü insanlar nezdinde delilin kuvveti, onların Şer’î delile bakış farklılıklarına, lügat ve Şer’î açıdan delilden anlayış keyfiyetine göre farklı olur. Yoksa delilin kuvvetli olması yalnızca Hadisin kuvvetli olması demek değildir. Bilakis delilin kuvvetli olması ister Kitaptan olsun ister Sünnetten olsun, rivayet, dirayet ve anlayış durumlarına göre değerlendirilir. Bu husus Müslümanların ihtilaf etmedikleri bir konudur.
“Şûra” veya “görüş almak”, ya halife tarafından veya başkan, lider, komutan, sorumlu gibi herhangi bir yetki sahibi kimse tarafından gerçekleştirilir. Çünkü bunların hepsi emir konumundadırlar. Şûra, karı-koca arasında da olur. Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:
فَإِنْ أَرَادَا فِصَالاً عَنْ تَرَاضٍ مِنْهُمَا وَتَشَاوُرٍ "Ana baba aralarında danışarak ve anlaşarak sütten kesmek isterlerse…"[1]
İster devlet başkanı olsun, ister komutan olsun veya bunların dışında yetki sahibi bir kimse olsun, onun için görüş ortaya koymak gerekli bir iştir. Çünkü o bir nevi nasihattır. Müslümanların imamlarına ve geneline insanlara açıklanan meşru bir iştir.
Ancak devlet başkanı veya emir veya başkan gibi yetki sahibi bir kimsenin insanların görüşlerine müracaat etmesi konusu; özellikle demokratik mefhumlar Müslümanların aklını çeldikten ve aralarında yayıldıktan sonra dikkatle incelenmesi gereken karmakarışık bir konu haline geldi. "Rey/görüş" tabiri, İslâm'da "şûra" ve "müşavere" şeklinde kullanılan kelimelerin yerini aldı.
Müslümanların ve Müslüman olmayanların görüşlerini açıklamaları, ortaya koymaları caizdir. Çünkü Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem "Hılfu'l fudul" olayında ortaya konulan görüşü ikrar ederek şöyle demiştir:
ولو دعيت به لأجبت وما أحب أن أخيس به, وأن لي به حمر النعم "İslâm geldikten sonra bile çağrılsaydım ona icabet ederdim. Bu hilfe/ittifaka katılmak benim için kırmızı tüylülerden daha hayırlıdır."[2]
Oysa "Hılfu'l fudul" olayında ortaya atılan görüş müşrik kimselerin görüşüydü.
Ancak, görüşe başvurmak sadece Müslümanların hakkıdır. Yani şura/danışmak yalnızca Müslümanların hakkıdır. Çünkü Allahu Teâla Resulüne şöyle hitap etmektedir:
وَشَاوِرْهُمْ فِي الأمْرِ "İş hususunda onlara danış."[3] Yani Müslümanlara danış.
وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ "Onların işleri aralarında şura/danışma iledir."[4] Çünkü birinci ayet şöyle diyor:
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنْ اللَّهِ لِنْتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الأمْرِ "Allah’ın rahmetinden dolayı sen, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet onlara mağfiret dile. İş hakkında onlara danış."[5]
Bunların tamamı ancak Resul ile Müslümanlar arasında olan işlerle ilgilidir. İkinci ayet ise şöyle demektedir:
وَالَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلاةَ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ "Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namaz kılanlar için daha iyi ve daha süreklidir. Onların işleri aralarında danışma iledir."[6]
Bu ayetlerde anlatılan vasıflar ancak Müslümanlara ait niteliklerdir. Bu nedenle şûra yalnızca Müslümanlar arasında gerçekleşen bir olaydır.
Şûra, Kur'an-ı Kerim'de, hadisi şeriflerde ve Müslümanların sözlerinde meşhur ve bilinen bir şeydir.
Ebu Hüreyre Radıyallahu Anhum'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'den daha fazla arkadaşları ile görüş alışverişinde bulunan kimseyi görmedim."[7]
Hasan Radıyallahu Anhum'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Müşavere yapan her kavim işlerinin en doğrusuna ulaşır."
Böylece “görüş almak”, istişare yapmak veya şûra demektir ki bu Kur’an ve Hadisin nassı ile sabittir. Ancak birçoklarının bilemediği, vakıf olmadığı bir husus var:
Hangi konular hakkında şûra veya istişare yapılır? Yani hangi konu hakkında görüş alınır ve bu görüşün hükmü nedir? Doğru veya yanlış olup olmadığına bakılmaksızın çoğunluğun görüşünü almak gerekir mi? Yoksa çoğunluğun, azınlığın veya tek kişinin görüşü olup olmadığına bakmadan yalnızca doğru olan görüşü almak mı gerekir?
Bu sorulara cevap verebilmek için görüş alma olayının mahiyetini anlamak lazımdır. Yani görüş alınmak istenen olay nedir?
Görüş almakla ilgili tafsili Şer’î delilleri anlamak ve bu delilleri “görüş alma” ile ilgili olaya teşrii olarak tatbik etmek gerekir.
Ancak çevremizde görüş alma olayı ile karşı karşıya geleceğimiz konular dört noktanın dışına çıkamaz. Dünyadaki bütün görüşler aşağıda sıralanan dört görüşten biri ya da bu görüşlerden bir parçadır veya bu görüşlerin kapsamı altına girer. Bu dört görüş şunlardır:
1. Görüş Şer’î bir hüküm yani teşrii bir görüş olur.
2. Herhangi bir işi/şeyi tarif eden bir görüş olur. Ya Şer’î hükmün ne demek olduğunun tarifi gibi Şer’î bir tarif olur ya da aklın, toplumun ve bunlara benzer bir şeyin tarifi gibi vakıayı tarif eden bir görüş olur.
3. Bir konudaki düşünceye delalet eden bir görüş olur veya uzman kimselerin kavrayabileceği teknik bir işle alakalı düşünce hakkında bir görüş olur.
4. Yerine getirilmesi gereken amellerden birine işaret eden bir görüş olur.
Dünyadaki görüşlerin vakıası işte budur. Şûra acaba bu görüşlerin tamamının kapsamına giriyor mu yoksa bir kısmının kapsamına mı giriyor? Bu görüşler içinden doğru veya yanlış olup olmadığına bakılmaksızın sadece çoğunluğun görüşüne uygun olan görüş mü tercih edilir yoksa çoğunluğa bakılmaksızın doğru olan görüş mü tercih edilir?
Bu sorulara cevap verebilmek için önce Kur’an’da ve Hadislerde konu ile ilgili delilleri sunmamız sonra da bu delilleri bu görüşler üzerine tatbik etmemiz gerekir.
Kur'an-ı Kerim'deki nasslara baktığımız zaman şûranın bütün görüşleri kapsamına aldığına işaret ettiğini görürüz. Çünkü ayette Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:
وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ "Onların işleri aralarında şura iledir."[8]
وَشَاوِرْهُمْ فِي الأمْرِ "İş hususunda onlara danış."[9]
Buradaki ifade geneldir. أَمْرُهُمْ"Onların işleri" ifadesi Müslümanların işleri anlamına gelmektedir. Ki bu her işte geneldir. الأَمر “El-Emru” kelimesinin başındaki ال takısı cins içindir. Yani işin cinsi demektir. Tahsis edici herhangi bir delil olmadıkça bu ifadelerdeki umumilik/genellik devam eder. Buradaki ayette bir şeyde şûrayı tahsis eden bir delil geçmediği için ayet, her görüş hakkında genel olarak kalır.
Fakat şûra yolu ile alınan bir görüşün bağlayıcı olup olmadığı konusunda yani alınan görüşün doğru olup olmadığına bakılmaksızın çoğunluğun görüşünün tercih edilmesi veya çoğunluğa bakmadan doğru olan görüşün tercih edilmesi durumunda alınan görüşün bağlayıcı olup olmadığı konusuna gelince;
Bazı nasslar çoğunluğun görüşünü alıp kendi görüşünü bırakmanın gerektiğine delalet ederken bir kısım deliller ise çoğunluğun görüşünün bağlayıcı olmadığına delalet etmekte ve yetkili olan kimsenin hak/doğru olarak gördüğü görüşü çoğunluğa bakmadan uygulamaya koyabileceğine delalet etmektedir.
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Ebu Bekir ve Ömer’e şöyle diyor:
لَوِ اجْتَمَعْتُمَا فِي مَشُورَةٍ مَا خَالَفْتُكُمَا "Bir konu hakkındaki meşverette ittifak ettiğinizde ben size muhalefet etmem."[10]
Uhud'da çoğunluğun görüşünü kabul ediyordu. Zira Allahu Teâla Resulüne şöyle diyordu: وَشَاوِرْهُمْ فِي الأمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ "İş hakkında onlara danış, fakat karar verdin mi Subhenehû ve Teala’ya tevekkül et."[11]
Şimdi ne zaman çoğunluğun görüşünün bağlayıcı olduğunu ne zaman da bağlayıcı olmadığını öğrenebilmemiz için önce konu ile ilgili olarak Kur'an'da ve Sünnette geçen nassları sunmamız sonra da bu nassları dünyada var olan görüşler üzerine uygulamamız gerekir.
Konu ile ilgili olarak Kur'an'da yalnızca iki ayet vardır. Bunlardan biri şu ayettir:
وَشَاوِرْهُمْ فِي الأمْرِ "İş hususunda onlara danış."[12]
Bu ayet, Müslümanların görüşlerini alma hususunda Allah Subhanehû ve Teala'dan Resulüne bir emirdir. Ancak Allahu Teâla aynı ayette geçen: فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ "Karar verdin mi Allah’a tevekkül et " ifadesi ile konuyu tamamlayarak, görüşü seçim hakkını Resule vermektedir. Yani şûradan sonra bir şey üzerinde bir görüşte karara vardığın zaman seni en doğru olana irşad eden işin uygulanması hakkında Allah Subhenehû ve Teala’ya tevekkül et. Ayette Allahu Teâla; "Karar verdiğiniz zaman" demiyor "karar verdiğin zaman" diyerek son sözü Allah Subhenehû ve Teala’nın Resulüne bırakmaktadır.
İkinci ayet ise; وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ "Onların işleri aralarında şûra iledir."[13]
Bu ayette ise Allahu Teâla bir konu hakkında birbirlerine danışmadan ferdi görüşleri ile hareket etmedikleri için Müslümanları övmektedir. Her ne kadar ayet Müslümanları şûraya teşvik ediyorsa da ifade mücmeldir. Bunun için bu mücmeli tafsil eden Resulün fiillerini ve sözlerini bilmemiz yani Sünnete başvurmamız gerekir.
Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem'in sözlerine ve fiillerine başvurduğumuz zaman onun Ebu Bekir ve Ömer’e şöyle dediğini görürüz:
لَوِ اجْتَمَعْتُمَا فِي مَشُورَةٍ مَا خَالَفْتُكُمَا "Bir konu hakkındaki meşverette ittifak ettiğinizde ben size muhalefet etmem."[14]
Hadis, Ebu Bekir ve Ömer'in bir meşverette ittifak ettikleri zaman Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem'in onlara muhalefet etmeyeceğini ve onların görüşlerini kabul edeceğini göstermektedir. Böylece burada Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem, onlar iki kişi kendisi de tek olduğu zaman çoğunluğun görüşüne muhalefet edilmeyeceğini açıklamış olmaktadır.
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in Uhud savaşında Müslümanlardan ve İslam’a destek verenlerden görüş sahiplerini topladığını ve onların müşavere yaptığını görmekteyiz. Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem, Kureyş'i şehrin dışında bırakarak Medine'yi içerden savunma görüşünde idi. Münafıkların başı Abdullah b. Übey b. Selül'ün görüşü de buydu. Bu görüş aynı zamanda sahabenin büyüklerinin de görüşüydü. Bedir savaşında bulunmayan heyecanlı ve ateşli birçok gencin görüşü ise Medine'nin dışında düşmanla karşılaşmaktı. Gençlerin oluşturduğu grubun görüşünü benimseyenler çoğunlukta olunca Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem kendi görüşünü ve sahabenin büyüklerinin görüşünü terk ederek çoğunluğun görüşüne uydu. Bu olay Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in çoğunluğun görüşünü kabul ettiğine, kendi görüşünü ve sahabenin büyüklerinin görüşlerini terk ederek çoğunluğun görüşü ile amel ettiğine delalet eder. Hatta insanlar; biz Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'i zorladık bunu yapmak bizim için doğru değil diyerek yaptıklarından pişman olup Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e geldiler ona: "Seni zorladık bunu yapmak bize yakışmaz. Eğer istersen Medine'de kal" dediler. Fakat Sallallahu Aleyhi Vesellem onların kendi görüşüne ve sahabenin ileri gelenlerinin görüşüne dönmesi yönündeki isteklerini geri çevirerek çoğunluğun görüşünde ısrar etti.
Bunun yanında ise Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem'in Bedir'de doğru olan görüşü kabul ettiğini görmekteyiz. Doğru bulduğunda bir kişinin görüşünü almakla yetindi.
Nitekim Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem ve beraberindeki Müslümanlar Bedir suyundan uzak bir yere indiklerinde, Habbab b. Münzir bu konaklama yerinden hoşnut olmayarak Resule: "Ey Allah’ın Resulü. Bu yer, bir adım öteye veya bir adım geriye hareket edemeyeceğimiz Allah’ın seni indirdiği bir yer midir? Yoksa savaş ve hile türünden bir görüş müdür?" deyince Allah’ın Resulü; بل هو الرأي, والحرب, والمكيدة "Hayır bu harp ve hile türünden bir görüştür." dedi. Bunun üzerine Habbab; "Ya Resulullah burası konaklamaya uygun yer değildir." dedi ve sonra da kuyuların bulunduğu yeri işaret etti. Bunun üzerine Resul ve beraberindekiler oradan kalkıp Habbab'ın gösterdiği yerde konaklayarak Habbab'ın görüşüne uydular."[15]
Bu Hadiste Resul kendi görüşünü terk etti. Cemaatın görüşüne de müracaat etmeden doğru olan görüşe tabi oldu. Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem, kendisinin de belirttiği üzere, harp ve hile türünden bir konuda yalnızca bir kişinin görüşünü almakla yetindi.
Hudeybiye Gazvesinde ise Resulün yalnızca kendi görüşünde ısrar ederek Ebu Bekir ve Ömer'in görüşünü tamamen geri çevirdiğini görmekteyiz. Hatta bütün Müslümanların görüşünü reddederek onların öfkelenmelerine, kızmalarına rağmen onları ısrarla kendi görüşüne bağlanmaya zorlamıştır. Ve onlara şöyle demişti;
إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ وَلَسْتُ أَعْصِيهِ وَهُوَ نَاصِرِي "Muhakkak ki ben Allah’ın kulu ve rasulüyüm kesinlikle onun emrine isyan etmem. O, benim yardımcımdır."[16]
Bu dört Hadisi dikkatlice incelediğimiz zaman şunları görmekteyiz:
a. Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem, tek başına kendi görüşüne sarılıp, bütün görüşleri bir tarafa atıyor.
b. Doğru olan görüşe dönerek bir kişiye ait olan doğru görüşü alıyor, kendi görüşünü terk ediyor ve cemaatin görüşüne de bakmıyor.
c. Çoğunluğun görüşünün yanında yer alarak, çoğunluğun görüşüne müracaat edileceğine ve muhalefet edilmeyeceğine işaret ediyor.
Bu Hadislerin tamamını ve Hadislerin gerçekleştiği olayları dikkatlice incelediğimiz zaman şunları görürüz;
- Resul’ün Hudeybiye'de Şer’î delile yani vahye bağlandığını,
- Bedir'de doğru olan görüşe bağlandığını,
- Uhud'da da çoğunluğun görüşüne bağlandığını,
- Ebu Bekir ve Ömer'e muhalefet etmediğini.
Bu durumda Resulün fiili ve sözleri üç şeye işaret etmektedir:
1. Delil getiren kimsenin kuvvetli delile bağlanması insanlara bakmaması,
2. Çoğunluğa bakmadan bilakis mutlak olarak çoğunluğa itibar etmeden doğru olana bağlanması,
3. Doğru olup olmadığına bakmadan çoğunluğun görüşüne bağlanması.
Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in fiillerinden ve sözünden istinbat edilen bu üç hükmü dünyada var olan görüşlere uyguladığımız zaman şu hususları görürüz.
1. Şer’î hüküm yalnızca delilin kuvvetine göre tercih edilir. Çünkü Resul Sallallahu Aleyhi Vesellem Vahiy indiği zaman vahyi tercih etmiş ve onun dışındakileri kesinlikle reddetmiştir. Bu nedenle şöyle demiştir:
إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ وَلَسْتُ أَعْصِيهِ وَهُوَ نَاصِرِي "Muhakkak ki ben Allah’ın kulu ve Resulüyüm, kesinlikle onun emrine isyan etmem. O, benim yardımcımdır."[17]
Şer’î deliller; Kitap, Sünnet ve Kitap ve Sünnettin delil olduğuna delalet ettiği delillerdir. Çünkü Allah Subhanehû ve Teala’dan gelen emir ve yasaklara uyan odur.
Delilin kuvveti, insanların ıstılahlarına veya anlayışlarına göre değerlendirilemez. Delilin kuvveti, delil getirme yönü yalnızca onun anlayışına göre olsa veya yalnızca ona ait ıstılah olsa bile, şüphetüt delil/delil şüphesine dayalı olduğu sürece yalnızca delil getiren kimse nezdinde ortaya çıkar. Çünkü insanlar nezdinde delilin kuvveti, onların Şer’î delile bakış farklılıklarına, lügat ve Şer’î açıdan delilden anlayış keyfiyetine göre farklı olur. Yoksa delilin kuvvetli olması yalnızca Hadisin kuvvetli olması demek değildir. Bilakis delilin kuvvetli olması ister Kitaptan olsun ister Sünnetten olsun, rivayet, dirayet ve anlayış durumlarına göre değerlendirilir. Bu husus Müslümanların ihtilaf etmedikleri bir konudur.