kalbin zümrüt tepesi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 17 Ocak 2007
- Mesajlar
- 395
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 44
Aşk’ta son yoktur. Çünkü Allah (c.c.) sonsuz’dur. O zaman Aşk son değildir.”
İki Hakk âşığı ve kâmil-i insan olan Mevlânâ hazretleri ile Şems hazretleri’nin birbirlerinin gözlerinde parlak bir yol buluşları ve o yola düşerek orada kendilerini bulmalarındaki sırrını aralamaya çalışacağız. Şems-i Tebrizi hazretlerinin ansızın şüpheli kayboluşunun ardından Mevlânâ hazretlerinin bu “ezeli” dostunu arayışında engin firâseti ile Şems hazretlerini dışarıda değil içinde araması gerektiği anlayacaktı.
Hazreti Mevlânâ’nın ezeli dostu ile ayrılığı Allah’ın takdiriydi. Şems hazretleri ele avuca sığmayan bir rûh alemine sahipti. İki dost yıllarca birbirlerine ayna olacak bir insan-ı kamil arayışı içindeydiler ve niyazların sonucu Allah’ın ihsânıyla iki dost kavuşup halvete girmeleri ile vuslat denizinde kaybolmuşlardı…Ama vuslat son menzil değildi onlar için! Konya halkı, ailesi ve öğrencileri dahi herkes bir mana veremedikleri ve kimi zaman kendileri için fitne olarak gördükleri bu dostluğu anlatmak gerekliydi hatta bunu asırlar sonraki gelecek olanlara dahi anlatabilecek ve daha önce söylenmemiş sözler olmalıydı. Bu söz “Ayrılık” olacaktı!
Mevlânâ hazretleri kendi alemini seyrettiği Şems hazretleri artık yoktu! Mevlânâ hazretlerinin buyurdukları gibi; “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerinin gönüllerindedir.” Ârif-i Billâh olan Mevlânâ hazretleri artık ezeli dostunu kalbine gömmüştü. Unutmak için değil! Kalbinin dışına taşırmak için.
Mevlânâ hazretleri Hazreti Şemsin aynasında kendi özünü gördü ve sırlar aleminin kapısını aralamıştı. Artık alemi bir ayna olarak gören Mevlânâ hazretleri aynaya mana yükleyenin asıl kendisi olduğunu anlamıştı. Şems hazretleri gözü kamaştıran güneş misali aynaya ışık vermiş ve ayna tüm ihtişamıyla güzelliği kendinde toplamış ve yansıtmıştı.
Âyineyi misal olan Mevlânâ hazretleri anlatılamayanı anlatmak için şiiri seçmişti. Gönlünde dönüp duran sırrı ifşa ettiğinde Divân-ı Şems-i Tebrîzî yani Dîvan-ı Kebîr gibi bir eser ortaya çıkmıştı. Artık Şems’in yokluğuna alışmış olan Hazret-i Pîr gönül aynasında ezeli dostunu görüntüsünü zaman geldi Selahattin Zerkubi hazretlerinde kimi zaman ise Hüsamettin Çelebi hazretlerinde zuhur ettiğini görünce bu seferde Kur’ân-ı Kerimin tefsiri olan Mesnevî Şerif gibi bir eser vücut buldu…
Çelebi Hüsamettin Çelebi
İki Hakk âşığı ve kâmil-i insan olan Mevlânâ hazretleri ile Şems hazretleri’nin birbirlerinin gözlerinde parlak bir yol buluşları ve o yola düşerek orada kendilerini bulmalarındaki sırrını aralamaya çalışacağız. Şems-i Tebrizi hazretlerinin ansızın şüpheli kayboluşunun ardından Mevlânâ hazretlerinin bu “ezeli” dostunu arayışında engin firâseti ile Şems hazretlerini dışarıda değil içinde araması gerektiği anlayacaktı.
Hazreti Mevlânâ’nın ezeli dostu ile ayrılığı Allah’ın takdiriydi. Şems hazretleri ele avuca sığmayan bir rûh alemine sahipti. İki dost yıllarca birbirlerine ayna olacak bir insan-ı kamil arayışı içindeydiler ve niyazların sonucu Allah’ın ihsânıyla iki dost kavuşup halvete girmeleri ile vuslat denizinde kaybolmuşlardı…Ama vuslat son menzil değildi onlar için! Konya halkı, ailesi ve öğrencileri dahi herkes bir mana veremedikleri ve kimi zaman kendileri için fitne olarak gördükleri bu dostluğu anlatmak gerekliydi hatta bunu asırlar sonraki gelecek olanlara dahi anlatabilecek ve daha önce söylenmemiş sözler olmalıydı. Bu söz “Ayrılık” olacaktı!
Mevlânâ hazretleri kendi alemini seyrettiği Şems hazretleri artık yoktu! Mevlânâ hazretlerinin buyurdukları gibi; “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerinin gönüllerindedir.” Ârif-i Billâh olan Mevlânâ hazretleri artık ezeli dostunu kalbine gömmüştü. Unutmak için değil! Kalbinin dışına taşırmak için.
Mevlânâ hazretleri Hazreti Şemsin aynasında kendi özünü gördü ve sırlar aleminin kapısını aralamıştı. Artık alemi bir ayna olarak gören Mevlânâ hazretleri aynaya mana yükleyenin asıl kendisi olduğunu anlamıştı. Şems hazretleri gözü kamaştıran güneş misali aynaya ışık vermiş ve ayna tüm ihtişamıyla güzelliği kendinde toplamış ve yansıtmıştı.
Âyineyi misal olan Mevlânâ hazretleri anlatılamayanı anlatmak için şiiri seçmişti. Gönlünde dönüp duran sırrı ifşa ettiğinde Divân-ı Şems-i Tebrîzî yani Dîvan-ı Kebîr gibi bir eser ortaya çıkmıştı. Artık Şems’in yokluğuna alışmış olan Hazret-i Pîr gönül aynasında ezeli dostunu görüntüsünü zaman geldi Selahattin Zerkubi hazretlerinde kimi zaman ise Hüsamettin Çelebi hazretlerinde zuhur ettiğini görünce bu seferde Kur’ân-ı Kerimin tefsiri olan Mesnevî Şerif gibi bir eser vücut buldu…
Çelebi Hüsamettin Çelebi