İçinde yaşadığımız hayatın getirdiği birtakım vecibeler vardır. İhtiyaçların ziyadeleşmesi ve hayat pahalılığının günden güne artması insanın şahsiyetinde tehlikeler oluşturabilmektedir
bizler İslam büyüklerinin hayatlarına bakmak durumundayız. Onlar bu sıkıntıları nasıl karşılamışlar, bunu öğrenmek zorundayız. Efendimiz (a.s.m.) bu konuda bir ikazda bulunmuştur: "Ahirzamanda öyle bir durum olur ki erkeğin (aile reisinin) felaketi kadınının ve çocuklarının eliyle olur."
Sahabeler, "Hanım kocasının felaketini nasıl ister, çocuklar babasının felaketini nasıl ister, bunu nasıl yapar?" diye sorarlar. Efendimiz (a.s.m.) şöyle devam eder:
"Evet, hanım kocasının felaketini ister, çocuklar da babasının felaketini ister. Bu aile reisi mütevazi geliriyle ailesinin geçimini sağlarken, hanımı ve çocukları çevrede lüzumsuz şeyleri görürler, aşırı isteklere kapılırlar. Bundan dolayı kendisini rahatsız ederler. Baskılara dayanamayan aile reisi, istekleri karşılayabilmek için helal kazancını bırakıp, harama meyleder. Rüşvete, suistimalata ve benzeri gayrimeşru yollara başvurmak zorunda kalır. İşte çocukların, hanımın aile reisini felakete atmaları böyle olur."
Demek öyle bir zaman gelecek ki, hanımın ve çocukların istekleri çoğalacak, çevrede görenek belası artacak ve evin reisi helakete gidebilecek. Lüzumsuz diyoruz çünkü, onlarsız da yaşamak mümkün. Ama herkeste mevcut bulunduğundan, herkes ihtiyaç olarak kabul ettiğinden lüzumlu olmuştur. İşte bu aşın istekler beyi sıkıştırır. Öyleyse hanım ve çocuklar babanın helal rızkına göre hareket etmelidirler. Kısacası, ayaklarını yorganına göre uzatmalılar. İsraflı yaşayan laubalilere özenmemeliler, ölçüyü iyi tutmalılar.
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bunun ölçüsünü vermistir. Buyurmuştur ki: "Maddi konularda kendinizden aşağısına bakın, ancak dindarlıkta kendinizden yukarısına bakın. O zaman hayatınızdan zevk alırsınız, huzur bulursunuz."
İslam büyüklerinin hayatlarına baktığımızda, aşırılıklardan, fazla isteklerden ve isteklerinin yerine getirilmesinden korkmuşlardır. Öyle korkmalarına da bir ayet sebep olmuştur: "İnsan dünyada bir eli yağda, bir eli balda yaşarsa, tüm istekleri yerine gelirse, denilir ki, bu adam hiçbir şeyden mahrum kalmamış, herşeye nail olmuştur. Bu sebeble de İlahi huzura çıktığı zaman Rabbimiz ona der: 'Ey kulum, ben seni bir sıkıntı içinde bırakmadım, arzuların yerine getirildi, hiçbir şeyden mahrum bırakılmadın. Söyle bakalım sen bunlara karşılık şükür olarak ne yaptın? "
Efendimiz (a.s.m.) Hazretleri, maddi mahrumiyetler içerisinde de ibadette zirveye çıkıyordu. O kadar çok ibadet ediyordu ki, onun o halini görenler şaşırıyorlardı. Birgün Hz. Aişe validemiz kendisine, "Ya Resulallah, bu ne ibadet hali, namazda ayaklarınız şişiyor. Halbuki Kur'ân-ı Kerimde Rabbimiz sizin geçmiş ve gelecek günahlarınızı da affettiğini buyuruyor" der. Efendimiz (a.s.m.,) şöyle cevap verir:
"Şükreden bir kul olmayayım mı?"
Peki, Efendimiz (â.s.m.) neye şükrediyordu? Bizim gözümüzle bakacak olunsa, üzerinde şükredecek kadar bir zenginliği, serveti, nimeti yok. Çünkü bizim bakış açımıza göre, şükrü gerektiren şeyler, servettir, maldır ve zenginliktir. Para olmayınca sanki şükrü gerektiren birşey yok. Öyle zannediyoruz. Ama Efendimiz (a.s.m.), nice nimetler görüyor ki, şükrü gerektirmektedir. Bu sebeple ayakları şişinceye kadar ibadet etmektedir.
Biz de şükrü gerektiren şeyleri sadece para olarak kabul etmemeliyiz. Üzerimizde öyle nimetleri vardır ki, büyük şükürler gerektirmektedir ve o nimetleri hatırlamak bize lezzet verir, huzur verir ve hayatımıza neşe getirir.
Mesela gözünüzü düşünün. Bir sohbet ortamında birşey dikkatimi çekti. Birisi içeri gelince yanımdaki adam ayağa kalktı. Kendisine bunu niçin yaptığını sordum. Dedi ki: "O göz doktorudur. Benim gözümde bir rahatsızlık vardı. Yanına gittim, muayene etti ve bir ilâç verdi. Hemen iyileşti. Onun için kendisine saygı duyuyorum, ayağa kalkma gereğini hissediyorum."
Peki, var olan gözündeki bir rahatsızlıktan dolayı bir doktora teşekkür eder ve saygı için ayağa kalkarsın da, o yoktan var eden Allah'a nasıl teşekkür etmeli ve ona nasıl ibadet etmelisin? O gözü, o kulağı yoktan var eden Allah'a nasıl ibadet etmeli? O ayağı var eden Allah'a nasıl hamd etmeli? O kalbi yaratıp saat gibi çalıştıran Allah'a karşı nasıl bir minnettarlık içinde bulunmak lazım? O beyni çalıştıran Rabbe karşı nasıl bir ibadet halinde olmak lazım? Kısacası üzerimizde nice nimetler vardır ki, onları düşünmemiz gerekir.
Nimeti paradan ibaret saymak çok yanlıştır. Hastanelere bakın, orada hastalar göreceksiniz. Onlar ne para isterler, ne de mal-mülk. Sadece Cenab-ı Haktan sıhhat isterler. Sıhhatlerinin iadesini isterler. Ve derler ki: "Rabbimiz bize sıhhatimizi versin.
Muhakkak ki, evdeki ekonomik sıkıntıyı en başta hanımlar duyar. Mutfağa girince istediği malzemeleri bulamayınca yemek yapamaz veya iş yapamaz durumda kalırlar ve bu eksikliklerin ezikliğini ilk önce onlar hissederler. Ama şurası muhakkak ki, kendimizi gelirimize göre düzenlemeli, çevreye göre düzenlemek gibi bir yanlışa girmemeliyiz. Herkesin hayat anlayışı kendine göredir. Herkesin geliri de kendine göredir. Biz kendimizi kendimize göre ayarlamalıyız. Çoğu kez sıkıntılar da bundan ileri gelir. Burada yanılmaya maruz kalıyoruz.
Cenab-ı Hak içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntıları inşaallah kaldıracaktır üzerimizden. Bu imtihanı da inşaallah vereceğiz. Ne var ki yoklukta isyan edenler imtihanı kaybetmiş, ne kadar sabırlı, anlayışlı olduklarını ortaya koymuşlardır.
Sübhaneke duasında , “Allah’ı hamd, övgü, şükür ve takdir içerisinde tesbih ediyorum’’ dediğinde Rabbi, O’na ‘Ben de seni hamd, övgü, takdir ve şükür içerisinde anıyorum, seni övülmüş kullarımın içerisine katıyorum
Bana dost ve övülmüş kullarımla beraber senin ey kulum, iki cihanda dereceni yükseltiyorum’ müjdesini verir
SÜBHANEKE DUASI OKUYALIM MI?
bizler İslam büyüklerinin hayatlarına bakmak durumundayız. Onlar bu sıkıntıları nasıl karşılamışlar, bunu öğrenmek zorundayız. Efendimiz (a.s.m.) bu konuda bir ikazda bulunmuştur: "Ahirzamanda öyle bir durum olur ki erkeğin (aile reisinin) felaketi kadınının ve çocuklarının eliyle olur."
Sahabeler, "Hanım kocasının felaketini nasıl ister, çocuklar babasının felaketini nasıl ister, bunu nasıl yapar?" diye sorarlar. Efendimiz (a.s.m.) şöyle devam eder:
"Evet, hanım kocasının felaketini ister, çocuklar da babasının felaketini ister. Bu aile reisi mütevazi geliriyle ailesinin geçimini sağlarken, hanımı ve çocukları çevrede lüzumsuz şeyleri görürler, aşırı isteklere kapılırlar. Bundan dolayı kendisini rahatsız ederler. Baskılara dayanamayan aile reisi, istekleri karşılayabilmek için helal kazancını bırakıp, harama meyleder. Rüşvete, suistimalata ve benzeri gayrimeşru yollara başvurmak zorunda kalır. İşte çocukların, hanımın aile reisini felakete atmaları böyle olur."
Demek öyle bir zaman gelecek ki, hanımın ve çocukların istekleri çoğalacak, çevrede görenek belası artacak ve evin reisi helakete gidebilecek. Lüzumsuz diyoruz çünkü, onlarsız da yaşamak mümkün. Ama herkeste mevcut bulunduğundan, herkes ihtiyaç olarak kabul ettiğinden lüzumlu olmuştur. İşte bu aşın istekler beyi sıkıştırır. Öyleyse hanım ve çocuklar babanın helal rızkına göre hareket etmelidirler. Kısacası, ayaklarını yorganına göre uzatmalılar. İsraflı yaşayan laubalilere özenmemeliler, ölçüyü iyi tutmalılar.
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bunun ölçüsünü vermistir. Buyurmuştur ki: "Maddi konularda kendinizden aşağısına bakın, ancak dindarlıkta kendinizden yukarısına bakın. O zaman hayatınızdan zevk alırsınız, huzur bulursunuz."
İslam büyüklerinin hayatlarına baktığımızda, aşırılıklardan, fazla isteklerden ve isteklerinin yerine getirilmesinden korkmuşlardır. Öyle korkmalarına da bir ayet sebep olmuştur: "İnsan dünyada bir eli yağda, bir eli balda yaşarsa, tüm istekleri yerine gelirse, denilir ki, bu adam hiçbir şeyden mahrum kalmamış, herşeye nail olmuştur. Bu sebeble de İlahi huzura çıktığı zaman Rabbimiz ona der: 'Ey kulum, ben seni bir sıkıntı içinde bırakmadım, arzuların yerine getirildi, hiçbir şeyden mahrum bırakılmadın. Söyle bakalım sen bunlara karşılık şükür olarak ne yaptın? "
Efendimiz (a.s.m.) Hazretleri, maddi mahrumiyetler içerisinde de ibadette zirveye çıkıyordu. O kadar çok ibadet ediyordu ki, onun o halini görenler şaşırıyorlardı. Birgün Hz. Aişe validemiz kendisine, "Ya Resulallah, bu ne ibadet hali, namazda ayaklarınız şişiyor. Halbuki Kur'ân-ı Kerimde Rabbimiz sizin geçmiş ve gelecek günahlarınızı da affettiğini buyuruyor" der. Efendimiz (a.s.m.,) şöyle cevap verir:
"Şükreden bir kul olmayayım mı?"
Peki, Efendimiz (â.s.m.) neye şükrediyordu? Bizim gözümüzle bakacak olunsa, üzerinde şükredecek kadar bir zenginliği, serveti, nimeti yok. Çünkü bizim bakış açımıza göre, şükrü gerektiren şeyler, servettir, maldır ve zenginliktir. Para olmayınca sanki şükrü gerektiren birşey yok. Öyle zannediyoruz. Ama Efendimiz (a.s.m.), nice nimetler görüyor ki, şükrü gerektirmektedir. Bu sebeple ayakları şişinceye kadar ibadet etmektedir.
Biz de şükrü gerektiren şeyleri sadece para olarak kabul etmemeliyiz. Üzerimizde öyle nimetleri vardır ki, büyük şükürler gerektirmektedir ve o nimetleri hatırlamak bize lezzet verir, huzur verir ve hayatımıza neşe getirir.
Mesela gözünüzü düşünün. Bir sohbet ortamında birşey dikkatimi çekti. Birisi içeri gelince yanımdaki adam ayağa kalktı. Kendisine bunu niçin yaptığını sordum. Dedi ki: "O göz doktorudur. Benim gözümde bir rahatsızlık vardı. Yanına gittim, muayene etti ve bir ilâç verdi. Hemen iyileşti. Onun için kendisine saygı duyuyorum, ayağa kalkma gereğini hissediyorum."
Peki, var olan gözündeki bir rahatsızlıktan dolayı bir doktora teşekkür eder ve saygı için ayağa kalkarsın da, o yoktan var eden Allah'a nasıl teşekkür etmeli ve ona nasıl ibadet etmelisin? O gözü, o kulağı yoktan var eden Allah'a nasıl ibadet etmeli? O ayağı var eden Allah'a nasıl hamd etmeli? O kalbi yaratıp saat gibi çalıştıran Allah'a karşı nasıl bir minnettarlık içinde bulunmak lazım? O beyni çalıştıran Rabbe karşı nasıl bir ibadet halinde olmak lazım? Kısacası üzerimizde nice nimetler vardır ki, onları düşünmemiz gerekir.
Nimeti paradan ibaret saymak çok yanlıştır. Hastanelere bakın, orada hastalar göreceksiniz. Onlar ne para isterler, ne de mal-mülk. Sadece Cenab-ı Haktan sıhhat isterler. Sıhhatlerinin iadesini isterler. Ve derler ki: "Rabbimiz bize sıhhatimizi versin.
Muhakkak ki, evdeki ekonomik sıkıntıyı en başta hanımlar duyar. Mutfağa girince istediği malzemeleri bulamayınca yemek yapamaz veya iş yapamaz durumda kalırlar ve bu eksikliklerin ezikliğini ilk önce onlar hissederler. Ama şurası muhakkak ki, kendimizi gelirimize göre düzenlemeli, çevreye göre düzenlemek gibi bir yanlışa girmemeliyiz. Herkesin hayat anlayışı kendine göredir. Herkesin geliri de kendine göredir. Biz kendimizi kendimize göre ayarlamalıyız. Çoğu kez sıkıntılar da bundan ileri gelir. Burada yanılmaya maruz kalıyoruz.
Cenab-ı Hak içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntıları inşaallah kaldıracaktır üzerimizden. Bu imtihanı da inşaallah vereceğiz. Ne var ki yoklukta isyan edenler imtihanı kaybetmiş, ne kadar sabırlı, anlayışlı olduklarını ortaya koymuşlardır.
Sübhaneke duasında , “Allah’ı hamd, övgü, şükür ve takdir içerisinde tesbih ediyorum’’ dediğinde Rabbi, O’na ‘Ben de seni hamd, övgü, takdir ve şükür içerisinde anıyorum, seni övülmüş kullarımın içerisine katıyorum
Bana dost ve övülmüş kullarımla beraber senin ey kulum, iki cihanda dereceni yükseltiyorum’ müjdesini verir
SÜBHANEKE DUASI OKUYALIM MI?