Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sufilerin mahv ve fena iddiaları (1 Kullanıcı)

osman2536

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Şub 2007
Mesajlar
19
Tepki puanı
0
Puanları
0
Sufilerin mahv ve fena iddiaları


Gerçek olan şu ki:

Diri olan bir varlığın eğilim duyduğu bir, varlığa karşı sevgi, nefret ettiğine ise kin beslememesi düşünülemez.

Buna rağmen: "canlı olan bir varlığın yanında bütün ölçüler eşittir", derse bu kimse şöyle düşünen iki çeşit insandan birisidir:

- Bu kişi ya ne söylediğini düşünemeyecek kadar cahil bir kimsedir.

- Ya da kendisini büyük gören inatçı bir kimsedir.

Farzedilse ki insanın başına öyle bir hal geldi ki aklını yitirdi -böyle bir duruma ister mahv, ister fena, ister ğaşıy isterse da'f denilsin farketmez- bu durum insan benliğindeki duyuları tamamen yok etmez.

Bilâkis o kimse sevdiği varlığa karşı eğilim duyma, nefret ettiğine ise kin duyma hislerine sahiptir.

Bazı şeylere karşı beslediği insanî duygularda bir düşüş söz konusu olsa bile, bu, söz konusu insanın bütün insanî duyularını yitirdiği anlamına gelmez.

Kim, "rubûbiyetin tevhidini (birliğini) müşahede eden kimse cem ve fena makamına girer de artık bir şeyi diğerinden ayıramama makamı olarak bilinen "fark" makamını müşahede eder", diye inanırsa bu kimse yanılmıştır.

Durum ne olursa olsun, aksine bir şeyi diğerinden ayırt etme durumu mutlaka gereklidir; çünkü bu zorunlu olan bir husustur. Ne var ki, bir kimse şerî bir hususta farketme sınırlarını aşarsa bile, tabiî olarak farketme sınırlarında kalır.

Bu durumda Mevlâ'sına itaat eden birisi değil de hevâsına uyan bir kimse olur.

Bu "fark" meselesi Cüneyd (Bağdadî) ile dostları arasında gündeme gelince Cüneyd onlara "İkinci fark" makamını anlattı.

İkinci fark makamı: emredilenle sakıncalı olan, Allah'ın sevdiği ile hoş görmediği şeylerin arasını ayırdetme makamıdır.

Bu makamda olan kimsenin kapsayıcı kaderi (kader-i câmî) müşahede etmesiyle olur.

Bu makamda olan kimse kapsayıcı kader hususunda bir şeyi diğer bir şeyden ayırdetme yasasını müşahede eder.

Aksi takdirde emredilenle sakıncalı olan arasını ayırd edemeyen kimse İslâm dininden çıkar.

Bu "cem" konusunda konuşan kimseler (Cüneyd ve çevresi) şer'î fark sınırlarının dışına tamamen çıkamazlar.

Şayet şer'î farkın (şeriat ölçülerine göre bir şeyi diğerinden ayırdedebilme melekesi) dışına çıkarlarsa en şerli kâfirlerden olurlar.

Çünkü bu kimseler artık Resul ile diğerlerinin arasının aynı düzeyde olduğuna kanaat edecek, vahdet-i vücûd düşüncesini benimseyecek duruma gelmiş kimselerdir. Bu noktada yaratanla yaratılan arasını ayırd edememektedirler.

Ancak bu görüşte olan kimselerin tamamı işi "ilhad" noktasına vardırmamışlar, bilâkis bir durumdan diğerini ayırdetmişlerdir.

Böylelikle zaman zaman kıble ehli olan diğer normal müslümanların yaptığı gibi bazan Allah'a ve elçisine itaat ederken bazan da Allah'a ve elçisine âsî olmuşlardır.

Bu hususlar, başka konularda genişçe anlatılmıştır.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt