Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Subhanallah Bir Cennet Kokusudur (3 Kullanıcı)

adi_yok

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Ağu 2006
Mesajlar
66
Tepki puanı
0
Puanları
0
Eski zamanların birinde saf mı saf temiz mi temiz, her şeye ve herkese kanan bir adam yaşarmış. Tüm muradı insanlara hizmet edip Rabbinin rızasını kazanmakmış. Fakat bazı kendini bilmez insanlar, onun bu saflığından yararlanıp, ona kötü şakalar yaparlar, üzerlermiş. Gel zaman git zaman, bu saf adamın köyünden bir grup insan umre ziyareti yapmaya karar verirler. Giderlerken bu adamcağızı da yanlarında götürmeye karar verirler. "Yolda biraz takılırız, zaman geçiririz." diye. <
Nihayet uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra yüce Allah'ın evi Beytullah tüm heybetiyle görünmüş. Müslümanlar ve bizim iyilik timsali saf adamımız, heyecan ve sevinçle ona koşmuş ve umre vazifelerini yerine getirmişler. Yaklaşık on gün burada ibadet ve taatla meşgul olan kafile artık toparlanıyormuş. Şimdi Resûlullah'a varma zamanı gelmişti. Nur şehir Medine'ye gitmek için yola koyulmuşlardı. Mekke'den bir mil mesafe ayrılmışlardı ki, içlerinden biri çantasından birtakım kâğıtlar çıkarmış, acele ile arkadaşlarına dağıtmaya başlamış. "Bu nedir?" diyenlere: <
"Susun, sessiz olun. Bizim saf adam duymasın, ona müthiş bir oyun hazırladım." demiş. <
Kafilede olan herkese dağıtmış. O kâğıtlardan sadece saf adama vermemiş. Arkadaşları dayanamamış, "Çabuk anlat, oyunun nedir?" demişler. Adam: <


"Bakın, birazdan saf adam gelecek. Bizlere ellerimizdeki kâğıtların ne olduğunu soracak."
"Eee, biz ne diyeceğiz?" diye atılmış arkadaşları.
"Diyeceğiz ki, bu kâğıtlar bize cennetten gelmiştir. Umre ziyaretimizi kabul eden Allah, bizlere beraatlarımızı gönderdi." diyeceğiz.
Arkadaşlarından bazıları:
"Fakat bu çok ağır bir şaka." dedilerse de bu işi yapmaya karar verdiler.
Biraz sonra saf adam yanlarına gelmişti. Birde ne görsün, herkesin elinde birtakım kağıtlar, onu öpüp kokluyorlar. Dayanamadı:
"Ey benim arkadaşlarım! Nedir o elinizdeki öpüp kokladığınız kâğıtlar?" diye sordu.
Hepsi birbirlerine kaş göz edip gülüşmüşlerdi. Bu oyunu hazırlayan zat ona:
"Aaa, senin bu kâğıtlardan haberin yok mu?"
"Hayır, yok."
"Ama nasıl olur, bak, hepimize gönderildi bundan."
"Fakat anlamıyorum, nedir onlar? Kim gönderdi?"
"Kim olacak, umremizi ve ibadetlerimizi beğenip kabul eden Allah gönderdi."
Saf adam âdeta beyninden vurulmuştu. Son baharda yaprakları dökülüp en ufak bir rüzgârda titreyen bir gül ağacı yaprağı gibiydi. Dudakları: "Rabbim! Rabbim! diye kıpırdıyordu.
Aniden yönünü Mekke'ye çevirdi. Kâbe karşısındaydı; birden olanca kuvvetiyle koşmaya başladı. Arkadaşlarının "Dur, gitme! Şaka yaptık." sözlerini duymuyordu bile. Onun gönlü yanmıştı, hem de nasıl bir yangın? Belki Nil nehri oraya aksa, söndüremeyecekti. Düşüyor, kalkıyor, ağlıyordu. Sonunda kavuşmuştu Beytullah'a. Ona öyle bir sarıldı ki, gözyaşlarını, Kâbe'nin örtüsü içine çekiyordu. Kalbini âlemlerin Rabbi olan Allah'a bağlamış haykırıyordu:
"Ey yüceler yücesi Allah'ım! Ey benim Rabbim! Niye benim beraatımı vermedin, ne kusur ettim? Allah'ım! Arkadaşlarım öyle mutlu ve sevinçli, ben böyle boynu bükük yetim kaldım. Rabbim! Sana yalvarıyorum! Benim de beratımı ver. Ne olur Allah'ım, beratımı ver!"
O, böyle yalvarırken, kafasına bir şeyin değip yere düştüğünü hissetti. Bir de ne görsün, arkadaşlarının ellerindeki kâğıtlardan çok daha güzel bir kâğıt. Hemen aldı, sevinçten ne yapacağını şaşırmıştı. Hemen kalktı kafilesine doğru koşmaya başladı. Bir yandan da bağırıyordu:
"Aldım! Aldım! Ben de beratımı aldım!?"
Arkadaşlarının hepsi şaşırmıştı. Adam yanlarına gelince, hemen elindeki kağıdı aldılar. O da neydi? Bu kâğıt nasıl da güzel kokuyordu! Hayatlarında hiç bu kadar güzel bir koku koklamamışlardı. Üstelik çok garip harika desenli bir kâğıttı. Şimdi hepsi telaşlanmışlardı, işin içinde bir iş vardı. Hiç vakit kaybetmeden hemen Mekke'ye döndüler ve o devrin büyük âlimi bir büyük zata gittiler. Kâğıdı ona verdiler. O âlim zat kâğıdı eline alır almaz, ayağa kalktı.
"Sübhanallah! Bu cennet kokusudur." dedi. Kâğıdı açınca hayret ve dehşeti arttı:
"Bu," dedi, "bu bir berattır. Falan adama yazılmıştır. Hem de nur mürekkeple yazılmıştır."
Hepsi donmuşlardı. Kimileri hüngür hüngür ağlıyordu. Âlim o saf adamı kucaklamış sakallarından, yüzünden, ellerinden öpüyordu.
"Ne olur bana dua et!" diye rica ediyordu.
Allah, bu saf kuluna rahmet etmiş, ona nazar edip mükâfatlandırmış ve arkadaşlarına da bir ders vermişti...
 

Siyah Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eyl 2006
Mesajlar
23
Tepki puanı
0
Puanları
0
Subhanallah, Bu Cennet Kokusudur !!!!!!

Subhanallah, Bu Cennet Kokusudur !!!!!!

Eski zamanların birinde saf mı saf temiz mi temiz, her şeye ve herkese kanan bir adam yaşarmış. Tüm muradı insanlara hizmet edip Rabbinin rızasını kazanmakmış. Fakat bazı kendini bilmez insanlar, onun bu saflığından yararlanıp, ona kötü şakalar yaparlar, üzerlermiş. Gel zaman git zaman, bu saf adamın köyünden bir grup insan umre ziyareti yapmaya karar verirler. Giderlerken bu adamcağızı da yanlarında götürmeye karar verirler. "Yolda biraz takılırız, zaman geçiririz." diye. <
Nihayet uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra yüce Allah'ın evi Beytullah tüm heybetiyle görünmüş. Müslümanlar ve bizim iyilik timsali saf adamımız, heyecan ve sevinçle ona koşmuş ve umre vazifelerini yerine getirmişler. Yaklaşık on gün burada ibadet ve taatla meşgul olan kafile artık toparlanıyormuş. Şimdi Resûlullah'a varma zamanı gelmişti. Nur şehir Medine'ye gitmek için yola koyulmuşlardı. Mekke'den bir mil mesafe ayrılmışlardı ki, içlerinden biri çantasından birtakım kâğıtlar çıkarmış, acele ile arkadaşlarına dağıtmaya başlamış. "Bu nedir?" diyenlere: <
"Susun, sessiz olun. Bizim saf adam duymasın, ona müthiş bir oyun hazırladım." demiş. <
Kafilede olan herkese dağıtmış. O kâğıtlardan sadece saf adama vermemiş. Arkadaşları dayanamamış, "Çabuk anlat, oyunun nedir?" demişler. Adam: <


"Bakın, birazdan saf adam gelecek. Bizlere ellerimizdeki kâğıtların ne olduğunu soracak."
"Eee, biz ne diyeceğiz?" diye atılmış arkadaşları.
"Diyeceğiz ki, bu kâğıtlar bize cennetten gelmiştir. Umre ziyaretimizi kabul eden Allah, bizlere beraatlarımızı gönderdi." diyeceğiz.
Arkadaşlarından bazıları:
"Fakat bu çok ağır bir şaka." dedilerse de bu işi yapmaya karar verdiler.
Biraz sonra saf adam yanlarına gelmişti. Birde ne görsün, herkesin elinde birtakım kağıtlar, onu öpüp kokluyorlar. Dayanamadı:
"Ey benim arkadaşlarım! Nedir o elinizdeki öpüp kokladığınız kâğıtlar?" diye sordu.
Hepsi birbirlerine kaş göz edip gülüşmüşlerdi. Bu oyunu hazırlayan zat ona:
"Aaa, senin bu kâğıtlardan haberin yok mu?"
"Hayır, yok."
"Ama nasıl olur, bak, hepimize gönderildi bundan."
"Fakat anlamıyorum, nedir onlar? Kim gönderdi?"
"Kim olacak, umremizi ve ibadetlerimizi beğenip kabul eden Allah gönderdi."
Saf adam âdeta beyninden vurulmuştu. Son baharda yaprakları dökülüp en ufak bir rüzgârda titreyen bir gül ağacı yaprağı gibiydi. Dudakları: "Rabbim! Rabbim! diye kıpırdıyordu.
Aniden yönünü Mekke'ye çevirdi. Kâbe karşısındaydı; birden olanca kuvvetiyle koşmaya başladı. Arkadaşlarının "Dur, gitme! Şaka yaptık." sözlerini duymuyordu bile. Onun gönlü yanmıştı, hem de nasıl bir yangın? Belki Nil nehri oraya aksa, söndüremeyecekti. Düşüyor, kalkıyor, ağlıyordu. Sonunda kavuşmuştu Beytullah'a. Ona öyle bir sarıldı ki, gözyaşlarını, Kâbe'nin örtüsü içine çekiyordu. Kalbini âlemlerin Rabbi olan Allah'a bağlamış haykırıyordu:
"Ey yüceler yücesi Allah'ım! Ey benim Rabbim! Niye benim beraatımı vermedin, ne kusur ettim? Allah'ım! Arkadaşlarım öyle mutlu ve sevinçli, ben böyle boynu bükük yetim kaldım. Rabbim! Sana yalvarıyorum! Benim de beratımı ver. Ne olur Allah'ım, beratımı ver!"
O, böyle yalvarırken, kafasına bir şeyin değip yere düştüğünü hissetti. Bir de ne görsün, arkadaşlarının ellerindeki kâğıtlardan çok daha güzel bir kâğıt. Hemen aldı, sevinçten ne yapacağını şaşırmıştı. Hemen kalktı kafilesine doğru koşmaya başladı. Bir yandan da bağırıyordu:
"Aldım! Aldım! Ben de beratımı aldım!?"
Arkadaşlarının hepsi şaşırmıştı. Adam yanlarına gelince, hemen elindeki kağıdı aldılar. O da neydi? Bu kâğıt nasıl da güzel kokuyordu! Hayatlarında hiç bu kadar güzel bir koku koklamamışlardı. Üstelik çok garip harika desenli bir kâğıttı. Şimdi hepsi telaşlanmışlardı, işin içinde bir iş vardı. Hiç vakit kaybetmeden hemen Mekke'ye döndüler ve o devrin büyük âlimi bir büyük zata gittiler. Kâğıdı ona verdiler. O âlim zat kâğıdı eline alır almaz, ayağa kalktı.
"Sübhanallah! Bu cennet kokusudur." dedi. Kâğıdı açınca hayret ve dehşeti arttı:
"Bu," dedi, "bu bir berattır. Falan adama yazılmıştır. Hem de nur mürekkeple yazılmıştır."
Hepsi donmuşlardı. Kimileri hüngür hüngür ağlıyordu. Âlim o saf adamı kucaklamış sakallarından, yüzünden, ellerinden öpüyordu.
"Ne olur bana dua et!" diye rica ediyordu.
Allah, bu saf kuluna rahmet etmiş, ona nazar edip mükâfatlandırmış ve arkadaşlarına da bir ders vermişti...
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
cennet kokusu

cennet kokusu

Eski zamanların birinde saf mı saf temiz mi temiz, her şeye ve herkese kanan bir adam yaşarmış. Tüm muradı insanlara hizmet edip Rabbinin rızasını kazanmakmış. Fakat bazı kendini bilmez insanlar, onun bu saflığından yararlanıp, ona kötü şakalar yaparlar, üzerlermiş. Gel zaman git zaman, bu saf adamın köyünden bir grup insan umre ziyareti yapmaya karar verirler. Giderlerken bu adamcağızı da yanlarında götürmeye karar verirler. "Yolda biraz takılırız, zaman geçiririz." diye. <
Nihayet uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra yüce Allah'ın evi Beytullah tüm heybetiyle görünmüş. Müslümanlar ve bizim iyilik timsali saf adamımız, heyecan ve sevinçle ona koşmuş ve umre vazifelerini yerine getirmişler. Yaklaşık on gün burada ibadet ve taatla meşgul olan kafile artık toparlanıyormuş. Şimdi Resûlullah'a varma zamanı gelmişti. Nur şehir Medine'ye gitmek için yola koyulmuşlardı. Mekke'den bir mil mesafe ayrılmışlardı ki, içlerinden biri çantasından birtakım kâğıtlar çıkarmış, acele ile arkadaşlarına dağıtmaya başlamış. "Bu nedir?" diyenlere: <
"Susun, sessiz olun. Bizim saf adam duymasın, ona müthiş bir oyun hazırladım." demiş. <
Kafilede olan herkese dağıtmış. O kâğıtlardan sadece saf adama vermemiş. Arkadaşları dayanamamış, "Çabuk anlat, oyunun nedir?" demişler. Adam: <


"Bakın, birazdan saf adam gelecek. Bizlere ellerimizdeki kâğıtların ne olduğunu soracak."
"Eee, biz ne diyeceğiz?" diye atılmış arkadaşları.
"Diyeceğiz ki, bu kâğıtlar bize cennetten gelmiştir. Umre ziyaretimizi kabul eden Allah, bizlere beraatlarımızı gönderdi." diyeceğiz.
Arkadaşlarından bazıları:
"Fakat bu çok ağır bir şaka." dedilerse de bu işi yapmaya karar verdiler.
Biraz sonra saf adam yanlarına gelmişti. Birde ne görsün, herkesin elinde birtakım kağıtlar, onu öpüp kokluyorlar. Dayanamadı:
"Ey benim arkadaşlarım! Nedir o elinizdeki öpüp kokladığınız kâğıtlar?" diye sordu.
Hepsi birbirlerine kaş göz edip gülüşmüşlerdi. Bu oyunu hazırlayan zat ona:
"Aaa, senin bu kâğıtlardan haberin yok mu?"
"Hayır, yok."
"Ama nasıl olur, bak, hepimize gönderildi bundan."
"Fakat anlamıyorum, nedir onlar? Kim gönderdi?"
"Kim olacak, umremizi ve ibadetlerimizi beğenip kabul eden Allah gönderdi."
Saf adam âdeta beyninden vurulmuştu. Son baharda yaprakları dökülüp en ufak bir rüzgârda titreyen bir gül ağacı yaprağı gibiydi. Dudakları: "Rabbim! Rabbim! diye kıpırdıyordu.
Aniden yönünü Mekke'ye çevirdi. Kâbe karşısındaydı; birden olanca kuvvetiyle koşmaya başladı. Arkadaşlarının "Dur, gitme! Şaka yaptık." sözlerini duymuyordu bile. Onun gönlü yanmıştı, hem de nasıl bir yangın? Belki Nil nehri oraya aksa, söndüremeyecekti. Düşüyor, kalkıyor, ağlıyordu. Sonunda kavuşmuştu Beytullah'a. Ona öyle bir sarıldı ki, gözyaşlarını, Kâbe'nin örtüsü içine çekiyordu. Kalbini âlemlerin Rabbi olan Allah'a bağlamış haykırıyordu:
"Ey yüceler yücesi Allah'ım! Ey benim Rabbim! Niye benim beraatımı vermedin, ne kusur ettim? Allah'ım! Arkadaşlarım öyle mutlu ve sevinçli, ben böyle boynu bükük yetim kaldım. Rabbim! Sana yalvarıyorum! Benim de beratımı ver. Ne olur Allah'ım, beratımı ver!"
O, böyle yalvarırken, kafasına bir şeyin değip yere düştüğünü hissetti. Bir de ne görsün, arkadaşlarının ellerindeki kâğıtlardan çok daha güzel bir kâğıt. Hemen aldı, sevinçten ne yapacağını şaşırmıştı. Hemen kalktı kafilesine doğru koşmaya başladı. Bir yandan da bağırıyordu:
"Aldım! Aldım! Ben de beratımı aldım!?"
Arkadaşlarının hepsi şaşırmıştı. Adam yanlarına gelince, hemen elindeki kağıdı aldılar. O da neydi? Bu kâğıt nasıl da güzel kokuyordu! Hayatlarında hiç bu kadar güzel bir koku koklamamışlardı. Üstelik çok garip harika desenli bir kâğıttı. Şimdi hepsi telaşlanmışlardı, işin içinde bir iş vardı. Hiç vakit kaybetmeden hemen Mekke'ye döndüler ve o devrin büyük âlimi bir büyük zata gittiler. Kâğıdı ona verdiler. O âlim zat kâğıdı eline alır almaz, ayağa kalktı.
"Sübhanallah! Bu cennet kokusudur." dedi. Kâğıdı açınca hayret ve dehşeti arttı:
"Bu," dedi, "bu bir berattır. Falan adama yazılmıştır. Hem de nur mürekkeple yazılmıştır."
Hepsi donmuşlardı. Kimileri hüngür hüngür ağlıyordu. Âlim o saf adamı kucaklamış sakallarından, yüzünden, ellerinden öpüyordu.
"Ne olur bana dua et!" diye rica ediyordu.
Allah, bu saf kuluna rahmet etmiş, ona nazar edip mükâfatlandırmış ve arkadaşlarına da bir ders vermişti...
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: cennet kokusu

RE: cennet kokusu

S.A. ABLAM,
HAYIRLI CUMALAR, HAYIRLI GÜNLER.
PAYLAŞIMIN O KADAR GÜZEL OLMUŞ Kİ, SÖYLEYECEK BİR ŞEY BULAMIYORUM.
BİZLERİNDE ZAMAN ZAMAN YAPTIĞI BÜYÜK BİR HATA DEĞİLMİ BU SİZCE. BİZDE ÇEVREMİZDE OLAN BU TİP İNSANLARI EĞLENCE ARACI OLARAK KULLANMIYORMUYUZ. ONLARIN SAF, GÜZEL DUYGULARINDAN FAYDALANIP, ONLARI İNCİTMİYORMUYUZ.
ALLAH C.C. CÜMLEMİZİ ISLAH ETSİN.
K.S.E.O.
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: cennet kokusu

RE: cennet kokusu

allah razı olsun..paylaşım için..selame ile..hayırlı cumalar..
 

tugba_m

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
606
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: cennet kokusu

RE: cennet kokusu

Selamun Aleykum Hayırlı cumalar
Allah razı olsun kardeşim
Çok güzel bir hikayeydi.Emeğine sağlık...
 

ireme

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Eyl 2006
Mesajlar
921
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: cennet kokusu

RE: cennet kokusu

SELAMUN ALEYKÜM...
CANIM KARDEŞİM ALLAH RAZI OLSUN...GÖZÜMÜ KIRPMADAN OKUDUM...EMEĞİNE,YÜREĞİNE SAĞLIK...RABBİM BİZLERİDE BERAAT EDEN KULLARINDAN EYLESİN....RABBİM CÜMLEMİZİ CENNET-İ ALA İLE MÜJDELESİN...SELAM VE DUA İLE...
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: cennet kokusu

RE: cennet kokusu

rabbim cümlemizden razı olsun inşallah
 

emengen

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Haz 2006
Mesajlar
121
Tepki puanı
0
Puanları
0
Bu Cennet kokusudur

Bu Cennet kokusudur

yüceler yücesi Allah'ım! Ey benim Rabbim! Niye benim beraatımı vermedin, ne kusur ettim? Allah'ım! Arkadaşlarım öyle mutlu ve sevinçli, ben böyle boynu bükük yetim kaldım. Rabbim! Sana yalvarıyorum! Benim de beratımı ver. Ne olur Allah'ım, beraatımı ver!

Eski zamanların birinde saf mı saf temiz mi temiz, her şeye ve herkese kanan bir adam yaşarmış. Tüm muradı insanlara hizmet edip Rabbinin rızasını kazanmakmış. Fakat bazı kendini bilmez insanlar, onun bu saflığından yararlanıp, ona kötü şakalar yaparlar, üzerlermiş. Gel zaman git zaman, bu saf adamın köyünden bir grup insan umre ziyareti yapmaya karar verirler. Giderlerken bu adamcağızı da yanlarında götürmeye karar verirler. "Yolda biraz takılırız, zaman geçiririz." diye.

Nihayet uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra yüce Allah'ın evi Beytullah tüm heybetiyle görünmüş. Müslümanlar ve bizim iyilik timsali saf adamımız, heyecan ve sevinçle ona koşmuş ve umre vazifelerini yerine getirmişler. Yaklaşık on gün burada ibadet ve taatla meşgul olan kafile artık toparlanıyormuş. Şimdi Resûlullah'a varma zamanı gelmişti. Nur şehir Medine'ye gitmek için yola koyulmuşlardı. Mekke'den bir mil mesafe ayrılmışlardı ki, içlerinden biri çantasından birtakım kâğıtlar çıkarmış, acele ile arkadaşlarına dağıtmaya başlamış. "Bu nedir?" diyenlere:

"Susun, sessiz olun. Bizim saf adam duymasın, ona müthiş bir oyun hazırladım." demiş.

Kafilede olan herkese dağıtmış. O kâğıtlardan sadece saf adama vermemiş. Arkadaşları dayanamamış, "Çabuk anlat, oyunun nedir?" demişler. Adam:

"Bakın, birazdan saf adam gelecek. Bizlere ellerimizdeki kâğıtların ne olduğunu soracak."

"Eee, biz ne diyeceğiz?" diye atılmış arkadaşları.

"Diyeceğiz ki, bu kâğıtlar bize cennetten gelmiştir. Umre ziyaretimizi kabul eden Allah, bizlere beraatlarımızı gönderdi." diyeceğiz.

Arkadaşlarından bazıları:

"Fakat bu çok ağır bir şaka." dedilerse de bu işi yapmaya karar verdiler.

Biraz sonra saf adam yanlarına gelmişti. Birde ne görsün, herkesin elinde birtakım kağıtlar, onu öpüp kokluyorlar. Dayanamadı:

"Ey benim arkadaşlarım! Nedir o elinizdeki öpüp kokladığınız kâğıtlar?" diye sordu.

Hepsi birbirlerine kaş göz edip gülüşmüşlerdi. Bu oyunu hazırlayan zat ona:

"Aaa, senin bu kâğıtlardan haberin yok mu?"

"Hayır, yok."

"Ama nasıl olur, bak, hepimize gönderildi bundan."

"Fakat anlamıyorum, nedir onlar? Kim gönderdi?"

"Kim olacak, umremizi ve ibadetlerimizi beğenip kabul eden Allah gönderdi."

Saf adam âdeta beyninden vurulmuştu. Son baharda yaprakları dökülüp en ufak bir rüzgârda titreyen bir gül ağacı yaprağı gibiydi. Dudakları: "Rabbim! Rabbim! diye kıpırdıyordu.

Aniden yönünü Mekke'ye çevirdi. Kâbe karşısındaydı; birden olanca kuvvetiyle koşmaya başladı. Arkadaşlarının "Dur, gitme! Şaka yaptık." sözlerini duymuyordu bile. Onun gönlü yanmıştı, hem de nasıl bir yangın… Belki Nil nehri oraya aksa, söndüremeyecekti. Düşüyor, kalkıyor, ağlıyordu. Sonunda kavuşmuştu Beytullah'a. Ona öyle bir sarıldı ki, gözyaşlarını, Kâbe'nin örtüsü içine çekiyordu. Kalbini âlemlerin Rabbi olan Allah'a bağlamış haykırıyordu:

"Ey yüceler yücesi Allah'ım! Ey benim Rabbim! Niye benim beraatımı vermedin, ne kusur ettim? Allah'ım! Arkadaşlarım öyle mutlu ve sevinçli, ben böyle boynu bükük yetim kaldım. Rabbim! Sana yalvarıyorum! Benim de beratımı ver. Ne olur Allah'ım, beratımı ver!"

O, böyle yalvarırken, kafasına bir şeyin değip yere düştüğünü hissetti. Bir de ne görsün, arkadaşlarının ellerindeki kâğıtlardan çok daha güzel bir kâğıt. Hemen aldı, sevinçten ne yapacağını şaşırmıştı. Hemen kalktı kafilesine doğru koşmaya başladı. Bir yandan da bağırıyordu:

"Aldım! Aldım! Ben de beratımı aldım!…"

Arkadaşlarının hepsi şaşırmıştı. Adam yanlarına gelince, hemen elindeki kağıdı aldılar. O da neydi? Bu kâğıt nasıl da güzel kokuyordu! Hayatlarında hiç bu kadar güzel bir koku koklamamışlardı. Üstelik çok garip harika desenli bir kâğıttı. Şimdi hepsi telaşlanmışlardı, işin içinde bir iş vardı. Hiç vakit kaybetmeden hemen Mekke'ye döndüler ve o devrin büyük âlimi bir büyük zata gittiler. Kâğıdı ona verdiler. O âlim zat kâğıdı eline alır almaz, ayağa kalktı.

"Sübhanallah! Bu cennet kokusudur." dedi. Kâğıdı açınca hayret ve dehşeti arttı:

"Bu," dedi, "bu bir berattır. Falan adama yazılmıştır. Hem de nur mürekkeple yazılmıştır."

Hepsi donmuşlardı. Kimileri hüngür hüngür ağlıyordu. Âlim o saf adamı kucaklamış sakallarından, yüzünden, ellerinden öpüyordu.

"Ne olur bana dua et!" diye rica ediyordu.

Allah, bu saf kuluna rahmet etmiş, ona nazar edip mükâfatlandırmış ve arkadaşlarına da bir ders vermişti.



Dualarınızda bulunmak ümidi ile...B)
 

Birnur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
1,099
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
İsTaNBuL
SAF VE TEMİZ KUL

SAF VE TEMİZ KUL

Eski zamanlarin birinde saf mi saf temiz mi temiz, her seye ve herkese kanan bir adam yasarmis. Tum muradi insanlara hizmet edip Rabbinin rızasini kazanmakmis. Fakat bazi kendini bilmez insanlar, onun bu safligindan yararlanip, ona kotu sakalar yaparlar, uzerlermis. Gel zaman git zaman, bu saf adamin koyunden bir grup insan umre ziyareti yapmaya karar verirler. Giderlerken bu adamcagizi da yanlarinda goturmeye karar verirler. "Yolda biraz takiliriz, zaman geciririz." diye.
Nihayet uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra yuce Allah'in evi Beytullah tum heybetiyle gorunmus. Muslumanlar ve bizim iyilik timsali saf adamimiz, heyecan ve sevincle ona kosmus ve umre vazifelerini yerine getirmisler. Yaklasik on gun burada ibadet ve taatla mesgul olan kafile artik toparlaniyormus. Simdi Resûlullah'a varma zamani gelmisti. Nur sehir Medine'ye gitmek icin yola koyulmuslardi. Mekke'den bir mil mesafe ayrilmislardi ki, iclerinden biri cantasindan birtakim kâgitlar cikarmis, acele ile arkadaslarina dagitmaya baslamis. "Bu nedir?" diyenlere:
"Susun, sessiz olun. Bizim saf adam duymasin, ona muthis bir oyun hazırladım." demis.
Kafilede olan herkese dagitmis. O kâgitlardan sadece saf adama vermemis. Arkadaslari dayanamamis, "Cabuk anlat, oyunun nedir?" demisler. Adam:


"Bakin, birazdan saf adam gelecek. Bizlere ellerimizdeki kâgitların ne oldugunu soracak."
"Eee, biz ne diyecegiz?" diye atilmis arkadaslari.
"Diyecegiz ki, bu kâgitlar bize cennetten gelmistir. Umre ziyaretimizi kabul eden Allah, bizlere beraatlarımızı gonderdi." diyecegiz.
Arkadaslarindan bazılari:
"Fakat bu cok agir bir saka." dedilerse de bu isi yapmaya karar verdiler.
Biraz sonra saf adam yanlarina gelmisti. Birde ne gorsun, herkesin elinde birtakim kagitlar, onu opup kokluyorlar. Dayanamadi:
"Ey benim arkadaslarim! Nedir o elinizdeki opup kokladiginiz kâgitlar?" diye sordu.
Hepsi birbirlerine kas goz edip gulusmuslerdi. Bu oyunu hazirlayan zat ona:
"Aaa, senin bu kâgitlardan haberin yok mu?"
"Hayir, yok."
"Ama nasil olur, bak, hepimize gonderildi bundan."
"Fakat anlamiyorum, nedir onlar? Kim gonderdi?"
"Kim olacak, umremizi ve ibadetlerimizi begenip kabul eden Allah gonderdi."
Saf adam âdeta beyninden vurulmustu. Son baharda yapraklari dokulup en ufak bir ruzgârda titreyen bir gul agaci yapragi gibiydi. Dudaklari: "Rabbim! Rabbim! diye kipirdıyordu.
Aniden yonunu Mekke'ye cevirdi. Kâbe karsisindaydı; birden olanca kuvvetiyle kosmaya basladi. Arkadaslarinin "Dur, gitme! Saka yaptik." sozlerini duymuyordu bile. Onun gonlu yanmisti, hem de nasil bir yangin? Belki Nil nehri oraya aksa, sonduremeyecekti. Dusuyor, kalkiyor, agliyordu. Sonunda kavusmustu Beytullah'a. Ona oyle bir sarildi ki, gozyaslarini, Kâbe'nin ortusu icine cekiyordu. Kalbini âlemlerin Rabbi olan Allah'a baglamis haykiriyordu:
"Ey yuceler yucesi Allah'im! Ey benim Rabbim! Niye benim beraatimi vermedin, ne kusur ettim? Allah'im! Arkadaslarim oyle mutlu ve sevincli, ben boyle boynu bukuk yetim kaldim. Rabbim! Sana yalvariyorum! Benim de beratimi ver. Ne olur Allah'im, beratimi ver!"
O, boyle yalvarirken, kafasina bir seyin degip yere dustügunu hissetti. Bir de ne gorsun, arkadaslarinin ellerindeki kâgitlardan cok daha guzel bir kâgit. Hemen aldi, sevincten ne yapacagini sairrmısti. Hemen kalkti kafilesine dogru kosmaya basladi. Bir yandan da bagiriyordu:
"Aldim! Aldim! Ben de beratimi aldim!?"
Arkadaslarinin hepsi sasirmısti. Adam yanlarina gelince, hemen elindeki kagidi aldilar. O da neydi? Bu kâğgi nasil da guzel kokuyordu! Hayatlarinda hic bu kadar guzel bir koku koklamamislardi. Ustelik cok garip harika desenli bir kâgitti. Simdi hepsi telaslanmislardi, isin icinde bir is vardi. Hic vakit kaybetmeden hemen Mekke'ye donduler ve o devrin buyuk âlimi bir buyuk zata gittiler. Kâgidi ona verdiler. O âlim zat kâgidi eline alir almaz, ayaga kalkti.
"Subhanallah! Bu cennet kokusudur." dedi. Kâgidi acinca hayret ve dehseti artti:
"Bu," dedi, "bu bir berattir. Falan adama yazilmistir. Hem de nur murekkeple yazilmistir."
Hepsi donmuslardi. Kimileri hungur hungur agliyordu. Âlim o saf adami kucaklamis sakallarından, yuzunden, ellerinden opuyordu.
"Ne olur bana dua et!" diye rica ediyordu.
Allah, bu saf kuluna rahmet etmis, ona nazar edip mukâfatlandirmis ve arkadaslarina da bir ders vermisti...
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: SAF VE TEMİZ KUL

RE: SAF VE TEMİZ KUL

ALLAH RAZI OLSUN....PAYLAŞİM İÇİN...SELAMETLE..
 

medina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Ağu 2006
Mesajlar
148
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: SAF VE TEMİZ KUL

RE: SAF VE TEMİZ KUL

kardeşim Allah razı olsun güzeldi B)B)
 

handan06

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Şub 2007
Mesajlar
2,070
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: cennet kokusu

RE: cennet kokusu

ALLAH BİZE DAYANMA GÜCÜ SABIR VERSİN HER TÜRLÜ TEHLİKELERE KARŞI İNŞ.AMİN
 

sisam

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Nis 2007
Mesajlar
104
Tepki puanı
0
Puanları
0
SAF ADAMA CENNET KOKUSU

SAF ADAMA CENNET KOKUSU

[big][/big]Eski zamanların birinde saf mı saf temiz mi temiz, her şeye ve herkese kanan bir adam yaşarmış. Tüm muradı insanlara hizmet edip Rabbinin rızasını kazanmakmış. Fakat bazı kendini bilmez insanlar, onun bu saflığından yararlanıp, ona kötü şakalar yaparlar, üzerlermiş. Gel zaman git zaman, bu saf adamın köyünden bir grup insan umre ziyareti yapmaya karar verirler. Giderlerken bu adamcağızı da yanlarında [ayıp kelime]ürmeye karar verirler. "Yolda biraz takılırız, zaman geçiririz." diye.

Nihayet uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra yüce Allah'ın evi Beytullah tüm heybetiyle görünmüş. Müslümanlar ve bizim iyilik timsali saf adamımız, heyecan ve sevinçle ona koşmuş ve umre vazifelerini yerine getirmişler. Yaklaşık on gün burada ibadet ve taatla meşgul olan kafile artık toparlanıyormuş. Şimdi Resûlullah'a varma zamanı gelmişti. Nur şehir Medine'ye gitmek için yola koyulmuşlardı. Mekke'den bir mil mesafe ayrılmışlardı ki, içlerinden biri çantasından birtakım kâğıtlar çıkarmış, acele ile arkadaşlarına dağıtmaya başlamış. "Bu nedir?" diyenlere:

"Susun, sessiz olun. Bizim saf adam duymasın, ona müthiş bir oyun hazırladım." demiş.

Kafilede olan herkese dağıtmış. O kâğıtlardan sadece saf adama vermemiş. Arkadaşları dayanamamış, "Çabuk anlat, oyunun nedir?" demişler. Adam:

"Bakın, birazdan saf adam gelecek. Bizlere ellerimizdeki kâğıtların ne olduğunu soracak."

"Eee, biz ne diyeceğiz?" diye atılmış arkadaşları.

"Diyeceğiz ki, bu kâğıtlar bize cennetten gelmiştir. Umre ziyaretimizi kabul eden Allah, bizlere beraatlarımızı gönderdi." diyeceğiz.

Arkadaşlarından bazıları:

"Fakat bu çok ağır bir şaka." dedilerse de bu işi yapmaya karar verdiler.

Biraz sonra saf adam yanlarına gelmişti. Birde ne görsün, herkesin elinde birtakım kağıtlar, onu öpüp kokluyorlar. Dayanamadı:

"Ey benim arkadaşlarım! Nedir o elinizdeki öpüp kokladığınız kâğıtlar?" diye sordu.

Hepsi birbirlerine kaş göz edip gülüşmüşlerdi. Bu oyunu hazırlayan zat ona:

"Aaa, senin bu kâğıtlardan haberin yok mu?"

"Hayır, yok."

"Ama nasıl olur, bak, hepimize gönderildi bundan."

"Fakat anlamıyorum, nedir onlar? Kim gönderdi?"

"Kim olacak, umremizi ve ibadetlerimizi beğenip kabul eden Allah gönderdi."

Saf adam âdeta beyninden vurulmuştu. Son baharda yaprakları dökülüp en ufak bir rüzgârda titreyen bir gül ağacı yaprağı gibiydi. Dudakları: "Rabbim! Rabbim! diye kıpırdıyordu.

Aniden yönünü Mekke'ye çevirdi. Kâbe karşısındaydı; birden olanca kuvvetiyle koşmaya başladı. Arkadaşlarının "Dur, gitme! Şaka yaptık." sözlerini duymuyordu bile. Onun gönlü yanmıştı, hem de nasıl bir yangın… Belki Nil nehri oraya aksa, söndüremeyecekti. Düşüyor, kalkıyor, ağlıyordu. Sonunda kavuşmuştu Beytullah'a. Ona öyle bir sarıldı ki, gözyaşlarını, Kâbe'nin örtüsü içine çekiyordu. Kalbini âlemlerin Rabbi olan Allah'a bağlamış haykırıyordu:

"Ey yüceler yücesi Allah'ım! Ey benim Rabbim! Niye benim beraatımı vermedin, ne kusur ettim? Allah'ım! Arkadaşlarım öyle mutlu ve sevinçli, ben böyle boynu bükük yetim kaldım. Rabbim! Sana yalvarıyorum! Benim de beratımı ver. Ne olur Allah'ım, beratımı ver!"

O, böyle yalvarırken, kafasına bir şeyin değip yere düştüğünü hissetti. Bir de ne görsün, arkadaşlarının ellerindeki kâğıtlardan çok daha güzel bir kâğıt. Hemen aldı, sevinçten ne yapacağını şaşırmıştı. Hemen kalktı kafilesine doğru koşmaya başladı. Bir yandan da bağırıyordu:

"Aldım! Aldım! Ben de beratımı aldım!…"

Arkadaşlarının hepsi şaşırmıştı. Adam yanlarına gelince, hemen elindeki kağıdı aldılar. O da neydi? Bu kâğıt nasıl da güzel kokuyordu! Hayatlarında hiç bu kadar güzel bir koku koklamamışlardı. Üstelik çok garip harika desenli bir kâğıttı. Şimdi hepsi telaşlanmışlardı, işin içinde bir iş vardı. Hiç vakit kaybetmeden hemen Mekke'ye döndüler ve o devrin büyük âlimi bir büyük zata gittiler. Kâğıdı ona verdiler. O âlim zat kâğıdı eline alır almaz, ayağa kalktı.

"Sübhanallah! Bu cennet kokusudur." dedi. Kâğıdı açınca hayret ve dehşeti arttı:

"Bu," dedi, "bu bir berattır. Falan adama yazılmıştır. Hem de nur mürekkeple yazılmıştır."

Hepsi donmuşlardı. Kimileri hüngür hüngür ağlıyordu. Âlim o saf adamı kucaklamış sakallarından, yüzünden, ellerinden öpüyordu.

"Ne olur bana dua et!" diye rica ediyordu.

Allah, bu saf kuluna rahmet etmiş, ona nazar edip mükâfatlandırmış ve arkadaşlarına da bir ders vermişti.
 

ferit

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2006
Mesajlar
1,723
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: SAF ADAMA CENNET KOKUSU

RE: SAF ADAMA CENNET KOKUSU

ESSELAMÜ ALEYKÜM;
NE KADAR GÜZEL BİR KISSA :( GÖZYAŞLARIMLA OKUDUM MÜKEMMEL BİR YAZI...ALLAH C.C. BİZLERİ DE ŞEREFLİ CENNETİNE KABUL BUYURSUN İNŞAALLAH...RIZASINI KAZANAN KULLARDAN EYLESİN İNŞAALLAH...SAĞOLUN RAHMAN RAZI OLSUN...
 

Bahar_58

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Ocak 2007
Mesajlar
3,673
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
RE: SAF ADAMA CENNET KOKUSU

RE: SAF ADAMA CENNET KOKUSU

Selamun Aleyküm
Cok Güzel....B) Allah Razi Olsun
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt