istikbal
Kayıtlı Kullanıcı
Asr-ı Saadetten, fitne ve fesad ile zillet ve zulüm batağına dönen bir zamanda, dedesi Muhammed (s.a.v)’in adalet zırhını, babası Ali (a.s)’nin direniş kılıcını eline almış bir yiğitti Hüseyn.. Ondan yardım ve imamet isteyen Irak ve Kûfelilere bir yardımcı/dost, bir önder/imam olmak üzere yola çıkan Hüseyn, bu ihanet ehli halkın ona yardım etmeyeceğini ve ihanet edeceğini söyleyen İbn Abbasın ihtarlarına kulak tıkayarak yollara düşmüştü.. Çünkü o tarih boyunca zulme uğrayan mahrum ve mazlumlardan haberdardı ve onlardandı... Bizim Allah’tan c.c başka kimimiz kimsemiz yoktur, binlerce parçayada ayırsalarda bedenimizi yine de zulümle savaşmaktan el çekmeyiz düsturu ile hareket ediyordu..
Onun eylemi, İbrahim’(a.s)in putların boynuna neden balta geçirdiğini anlamayanlar için anlamsız gelebilirdi.. O, İbrahim (a.s.) gibi sonucu nâra atılmak dahi olsa batıla karşı baltasını vuran, akledemeyenleri tefekküre daldıran bir eylemin takipçisiydi.. Hüseyn, zulme karşı direnişte İbrahimin (a.s) eylemliliğine sahip olan bir duruşla mukavemet göstermişti.. Bugün olmazsa hiç bir zaman olmayacaktı böyle bir kıyam biliyordu ve o gün kanı/canı pahasına ayağa kalktı Şehitlerin efendisi.. O bu kıyama neden kalkıştığını şöyle ifade ediyordu “.. Ben azgınlık, makam, fesat ve zulüm yapmak için Medine’den ayrılmadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, ceddim Resulullah (s.a.v) ve babam Ali b. Ebi Talib’in yolunda gitmek için o şehirden ayrıldım..”
O, Ehli beytini de ardına alarak yola düşmüş, küçücük yavrusu dahi şehit edilinceye dek mücadele etmişti... Bela çölünde kılıçlardan başka sesin olmadığı, rüzgarların, yerin ve göğün sükunetini koruduğu bir anda, Ali Asgarın ufacık bedeninden sızan kanla sulanan ıslak, kırmızı toprağı eline alan Hüseyn, karşısındaki vefasız, vicdansız, tamahkâr sürüye dönerek “Siz onun dünyasını mahvettiniz ama o sizin ahiretinizi mahvetti..” hakikatini haykırıyordu..
O, İsmail(a.s) gibi Allah’a ve davası uğruna kurban ediyordu kendisini.. O, Fatıma’(a.s)nın İsmailiydi, O Ali’(a.s)nin İsmailiydi, O Ceddi Muhammed’ (s.a.v)in İsmailiydi ve Kerbelada canını İslama kurban ediyordu.. Muharremin Aşura diye anılacak olan onuncu günü, Fatımanın göznuru canını cennete uçuruyordu.. O, asırlara Şehadetin bir öğreti ve şiar oluşunu kanıtlamıştı.. Onun direniş mesajı evrenselliğini korumuş ve günümüze dek okunmuştur..
Hüseyn canı ile bu öğretiyi çağlara taşırken, Kerbalada ki hareketin misyonunu yaymayı ölmeyerek vazifelenmiş olan Zeynep'ti. Ali’(a.s)nin kızı, Hasan ve Hüseynin kardeşiydi O ve onların cesaretleri ile yoğrulmuştu yüreği.. Şeriati, Zeyneb'in bu misyonunu şöyle anlatıyor; “Mesajı olmayan kan, tarihte dilsiz kalır. Kan; mesajını bütün kuşaklara duyuramıyorsa işkenceci; şehidi bir çağ ya da dönemin dört duvarı arasında tutuklu bırakmış olur. Zeynep, Kerbela mesajını tarihe aktaramasa Kerbela tarihe karışmış olur. Bu mesaja gereksinim duyanlar ondan yoksun kalır. Kendi kanlarıyla bütün kuşaklarla konuşan kimselerin sesini de kimse duymamış olur. Dolayısıyla Zeynep’in risaleti güç ve ağırdır.”
Zulme/Zillete başkaldırısı çağlara nişan olmuş ve eylemi böyle mükafatlandırılmıştı Hüseyin'in.. Bir nesile “Şehadet bir çağrıdır tüm nesillere ve çağlara” dedirten eylemin okutucusuydu Hüseyin.. Bela çölünün savurduğu kan kokulu rüzgar ’Kull-i yevm’in Âşûrâ, kull-i arz’ın Kerbubelâ’ her gün Aşura, her yer kerbala nidalarını yükseltiyordu yine.. Filistin de kan durmuyor, Kerbalanın Fırata akıttığı kana ortak oluyordu Ahmet Yasinlerin, Fethi Şikakilerin, Yahya Ayyaşların kanı.. Ali Şeriati’nin “Ölenler Hüseyin’in yaptığını yaptılar. Kalanlar Zeyneb’in yaptığını yapsınlar. Bu ikisinin yaptığını yapmayanlara Yezid’in yaptığını yapmak düşer.”ihtarını dinleyen oncası Hüseyni ve Zeynebi kimliği sahipleniyordu.. Aşuraları, Kerbelaları yine yeniden yaşıyor ve Zulümle abad olunamayacağını hatırlatıyorlardı Zalimlere..
Kerbala öğretisini benliğine kazıyanların misyonları ve eylemleri Hüseyn gibi mükafatlandırılıp, zamanları ve coğrafyaları sarsıyordu.. Mısır’da İbrahimi ve Hüseyni bir eylemliliği kuşanan ve şehadetini gülücüklerle “Hoşgeldin!, nerde kaldın?” der gibi karşılayan Halit el İslambuli’nin işbirlikçelere karşı direnişini idrak edemeyenler, İbrahimin (a.s) putun boynuna neden balta astığını ve Hüseynin Kerbalasını anlamayanlardır.. Şehadet matemlerle anılmaz, bayramlarla kutlanır biliyorum ama Hüseynin şehadetini yüreği burkulmadan, gözleri dolmadan yad eden yoktur sanırım, Ona ithaf edilen mersiye ile bitirmek istiyorum Yad-ı Yaranımı ve Kerbala Şehitlerine, ve o soylu direnişin yolcusu olan tüm şehitlere Selam Olsun..
Bu gece gözyaşlarım kana karışsa,
Şehid olan Sibti Resul'e ağlasam.
Peygamber, Murteza ve Zehra ile ben,
Bela çölünde solan güle ağlasam..
Bu gece meleklerin ardından gitsem,
Yolum Kerbela'ya düşse de ağlasam..
Mahzun, Mahzun akan kanlı Fırat'a ben,
Eşlik edip gözlerim coşsa ağlasam..
Aşura gecesidir, semada eller,
Şu kırık kalbim ile Hakk'a yalvarsam..
Hüseyn'in azizleri ve susuz diller,
Kevser Sâkisi ile gece ağlasam..
Hüseynin aşıkları ve yarenleri,
Kana boyanmış topraklarla ağlasam..
İnletse feryadım dünyada her yeri,
Semadaki tüm meleklerle ağlasam..
Doğranan o gül bedenlerin başına,
Dolanıp pervane tek yansam, ağlasam..
Abbas'ın kollarını bağrıma bassam,
Deli gibi çöllerde dönsem ağlasam..
Yanmış çadırların altında otursam,
Solmuş Peygamber gülleriyle ağlasam..
Zeyneb-i Kübra'nın sesine ses versem,
Yaslı çölün bülbülleriyle ağlasam..
Ah bu gece harabelerine Şam'in,
Uğrayıp da Rugayye ile ağlasam..
Mızrakta basına mazlum O İmamın,
Bakıp kalb-i pare ile ben ağlasam..
Tuğba Bünül
Onun eylemi, İbrahim’(a.s)in putların boynuna neden balta geçirdiğini anlamayanlar için anlamsız gelebilirdi.. O, İbrahim (a.s.) gibi sonucu nâra atılmak dahi olsa batıla karşı baltasını vuran, akledemeyenleri tefekküre daldıran bir eylemin takipçisiydi.. Hüseyn, zulme karşı direnişte İbrahimin (a.s) eylemliliğine sahip olan bir duruşla mukavemet göstermişti.. Bugün olmazsa hiç bir zaman olmayacaktı böyle bir kıyam biliyordu ve o gün kanı/canı pahasına ayağa kalktı Şehitlerin efendisi.. O bu kıyama neden kalkıştığını şöyle ifade ediyordu “.. Ben azgınlık, makam, fesat ve zulüm yapmak için Medine’den ayrılmadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, ceddim Resulullah (s.a.v) ve babam Ali b. Ebi Talib’in yolunda gitmek için o şehirden ayrıldım..”
O, Ehli beytini de ardına alarak yola düşmüş, küçücük yavrusu dahi şehit edilinceye dek mücadele etmişti... Bela çölünde kılıçlardan başka sesin olmadığı, rüzgarların, yerin ve göğün sükunetini koruduğu bir anda, Ali Asgarın ufacık bedeninden sızan kanla sulanan ıslak, kırmızı toprağı eline alan Hüseyn, karşısındaki vefasız, vicdansız, tamahkâr sürüye dönerek “Siz onun dünyasını mahvettiniz ama o sizin ahiretinizi mahvetti..” hakikatini haykırıyordu..
O, İsmail(a.s) gibi Allah’a ve davası uğruna kurban ediyordu kendisini.. O, Fatıma’(a.s)nın İsmailiydi, O Ali’(a.s)nin İsmailiydi, O Ceddi Muhammed’ (s.a.v)in İsmailiydi ve Kerbelada canını İslama kurban ediyordu.. Muharremin Aşura diye anılacak olan onuncu günü, Fatımanın göznuru canını cennete uçuruyordu.. O, asırlara Şehadetin bir öğreti ve şiar oluşunu kanıtlamıştı.. Onun direniş mesajı evrenselliğini korumuş ve günümüze dek okunmuştur..
Hüseyn canı ile bu öğretiyi çağlara taşırken, Kerbalada ki hareketin misyonunu yaymayı ölmeyerek vazifelenmiş olan Zeynep'ti. Ali’(a.s)nin kızı, Hasan ve Hüseynin kardeşiydi O ve onların cesaretleri ile yoğrulmuştu yüreği.. Şeriati, Zeyneb'in bu misyonunu şöyle anlatıyor; “Mesajı olmayan kan, tarihte dilsiz kalır. Kan; mesajını bütün kuşaklara duyuramıyorsa işkenceci; şehidi bir çağ ya da dönemin dört duvarı arasında tutuklu bırakmış olur. Zeynep, Kerbela mesajını tarihe aktaramasa Kerbela tarihe karışmış olur. Bu mesaja gereksinim duyanlar ondan yoksun kalır. Kendi kanlarıyla bütün kuşaklarla konuşan kimselerin sesini de kimse duymamış olur. Dolayısıyla Zeynep’in risaleti güç ve ağırdır.”
Zulme/Zillete başkaldırısı çağlara nişan olmuş ve eylemi böyle mükafatlandırılmıştı Hüseyin'in.. Bir nesile “Şehadet bir çağrıdır tüm nesillere ve çağlara” dedirten eylemin okutucusuydu Hüseyin.. Bela çölünün savurduğu kan kokulu rüzgar ’Kull-i yevm’in Âşûrâ, kull-i arz’ın Kerbubelâ’ her gün Aşura, her yer kerbala nidalarını yükseltiyordu yine.. Filistin de kan durmuyor, Kerbalanın Fırata akıttığı kana ortak oluyordu Ahmet Yasinlerin, Fethi Şikakilerin, Yahya Ayyaşların kanı.. Ali Şeriati’nin “Ölenler Hüseyin’in yaptığını yaptılar. Kalanlar Zeyneb’in yaptığını yapsınlar. Bu ikisinin yaptığını yapmayanlara Yezid’in yaptığını yapmak düşer.”ihtarını dinleyen oncası Hüseyni ve Zeynebi kimliği sahipleniyordu.. Aşuraları, Kerbelaları yine yeniden yaşıyor ve Zulümle abad olunamayacağını hatırlatıyorlardı Zalimlere..
Kerbala öğretisini benliğine kazıyanların misyonları ve eylemleri Hüseyn gibi mükafatlandırılıp, zamanları ve coğrafyaları sarsıyordu.. Mısır’da İbrahimi ve Hüseyni bir eylemliliği kuşanan ve şehadetini gülücüklerle “Hoşgeldin!, nerde kaldın?” der gibi karşılayan Halit el İslambuli’nin işbirlikçelere karşı direnişini idrak edemeyenler, İbrahimin (a.s) putun boynuna neden balta astığını ve Hüseynin Kerbalasını anlamayanlardır.. Şehadet matemlerle anılmaz, bayramlarla kutlanır biliyorum ama Hüseynin şehadetini yüreği burkulmadan, gözleri dolmadan yad eden yoktur sanırım, Ona ithaf edilen mersiye ile bitirmek istiyorum Yad-ı Yaranımı ve Kerbala Şehitlerine, ve o soylu direnişin yolcusu olan tüm şehitlere Selam Olsun..
Bu gece gözyaşlarım kana karışsa,
Şehid olan Sibti Resul'e ağlasam.
Peygamber, Murteza ve Zehra ile ben,
Bela çölünde solan güle ağlasam..
Bu gece meleklerin ardından gitsem,
Yolum Kerbela'ya düşse de ağlasam..
Mahzun, Mahzun akan kanlı Fırat'a ben,
Eşlik edip gözlerim coşsa ağlasam..
Aşura gecesidir, semada eller,
Şu kırık kalbim ile Hakk'a yalvarsam..
Hüseyn'in azizleri ve susuz diller,
Kevser Sâkisi ile gece ağlasam..
Hüseynin aşıkları ve yarenleri,
Kana boyanmış topraklarla ağlasam..
İnletse feryadım dünyada her yeri,
Semadaki tüm meleklerle ağlasam..
Doğranan o gül bedenlerin başına,
Dolanıp pervane tek yansam, ağlasam..
Abbas'ın kollarını bağrıma bassam,
Deli gibi çöllerde dönsem ağlasam..
Yanmış çadırların altında otursam,
Solmuş Peygamber gülleriyle ağlasam..
Zeyneb-i Kübra'nın sesine ses versem,
Yaslı çölün bülbülleriyle ağlasam..
Ah bu gece harabelerine Şam'in,
Uğrayıp da Rugayye ile ağlasam..
Mızrakta basına mazlum O İmamın,
Bakıp kalb-i pare ile ben ağlasam..
Tuğba Bünül