HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
SORUNUN ÖZÜ
Hangi ülke olursa olsun genellikle halkta, ideolojik düşünen siyasîlerde ve düşünürlerde, yavaş düşünmenin doğal hale gelmesi, sorunun özünü teşkil eder. Sorunun çözümü ise, bu alışkanlığın terk edilmesinde gizlidir. Başka bir ifadeyle, yavaş düşünmeyi âdet haline getiren ve dolayısıyla kıvrak düşünmeyi kaybeden kişiyi, bu alışkanlığından kurtarmakla mesele çözüme kavuşur. Problem, yavaş düşünme ve bu düşünmenin doğal bir biçime girip alışkanlık haline gelmesi ve kıvrak zekânın kaybolmasıdır. İşte problemin özü budur. İnsanların geneli, mekanik unsurlar da dahil olmak üzere her mesele hakkında, felsefî düşünceler yürütür hale gelmişlerdir. Sorun, insanın düşünmesi değildir. Zira insanın düşünmesi son derece doğaldır. Düşünmek güzeldir, hatta gereklidir. Çünkü bir şey hakkında düşünmeden esrarını çözmek, özünü kavramak mümkün değildir. Bu açıdan bakıldığında düşünme faydalıdır. Ancak yavaş düşünme veya her şey hakkında düşünme ve felsefesini yapma, problemin özünü oluşturmaktadır. İnsanların yavaş düşünmeleri, tehlike anı dışında kıvrak zekâ yetilerini kaybetmelerinden ileri gelmektedir. Fakat kıvrak zekâ, sadece tehlike anında ortaya çıkan bir husus değildir. Kıvrak zekâ, herhangi bir işleme girişmeyi gerektirebildiği gibi gerektirmeyebilir de. Bu yüzden kıvrak zekânın devamlılığı esastır. Bu özelliğin sadece tehlike anında belirmesi yetmez; sürekli tetikte olması gerekir. Problemin özü ise, yavaş düşünmenin altında yatmaktadır.
Yavaş düşünmenin, sömürgeci Batı'nın hem maddî açıdan hem de fikrî açıdan ülkeleri, kıskacı arasına almasından kaynaklandığını söylemiştik. Zamanla bu tür düşünme, insanların zihinsel oluşumlarının bir parçası haline gelmiştir. İşte sorunun özü, bu gerçekte gizlidir. Sorunun özü, ne hızlı düşünmeyle ne de düşünmenin kendisiyle ilintilidir. Zira düşünce, akıl sahibi her insan için yaşam kadar önemlidir. Üstelik her insanda bulunan doğal bir eylemdir. O halde yavaş düşünmenin, sorunun özünü teşkil ettiği söylenebilir. Yavaş düşünme, insan doğasına aykırı olduğuna göre, bu düşünmenin var oluş sebebi Batı emperyalizminin, insanların düşüncelerini çember içine almasından ileri gelmektedir. Problemin özü yavaş düşünme, problemin gerçek kaynağı da Batı emperyalizmi ve Batı düşüncesinin hâkimiyeti olduğuna göre çözümü, problemin sonuçlarında veya her insanda doğal olarak bulunması gereken düşünmede değil, bu problemin kendisinde aramak gerekir. Bu arada problemin getirdiği sonuçlara, yan çözümler de getirilebilir. Fakat asıl çözüm bekleyen, problemin kendisidir; yani yavaş düşünmedir. Bunun çözümü ise Batı emperyalizmini ve düşüncesini, iyi irdelemekte yatmaktadır. Planlanan hedeften sapmamak, doğru ve ciddi bir çözüm öne sürmek için, problemin özünü kavramak şarttır. Problemin özü, yavaş düşünme olduğuna göre, çözümü de bu faktörde yatmaktadır.
Batı emperyalizmi ve düşünce hâkimiyetinin, sorunun temelini oluşturduğu doğrudur. Fakat bu tespitten, ‘Batı emperyalizmi ortadan kaldırılmadan sorunun çözülemeyeceği’ anlamı çıkarılamaz. Batı emperyalizmi mevcutken de sorun çözülebilir. Yavaş düşünme problemini çözmekle ve düşünmeye hız kazandırmakla problemi çözmek mümkündür. O halde problemin temelini teşkil etse de asıl sorun; Batının hâkimiyetinden değil, düşünmenin yavaş oluşundan kaynaklanmaktadır. Problemin temelini bir tarafa bırakırsak, Batı'nın kültür, bilim, uygarlık, irşad vb. adlar altında yürüttüğü saptırma eylemlerini, iyice irdelemek gerekir. Fakat Batı'nın bu gibi adlar veya üslûplarla kurduğu hâkimiyetten çok bu hâkimiyetin, halkı ilgilendiren yönüyle ilgilenmek ve bunu, göz ardı etmemek gerekir. Başka bir ifadeyle kıvrak düşünme, sadece ve sadece halk içindir. Halkın, halden hale dönüşen ve bu şekilde gelişme gösteren zihinlerine yönelmek gerekir. Halka egemen olmak, ancak onun mefhumlarıyla mümkündür. Egemenliğin süresi, halka ait mefhumlara bağlı olmasına karşın, yine de meselenin çözümünde halka ait mefhumlar, esas faktör değildir. Mesele Batı'nın, hayata egemen oluşunun değiştirilmesi değil; hayata bakış açısı ile ilgili mefhumlarının değiştirilmesidir. Bu nedenle her şeyi Batı'ya ve Batı emperyalizmine mal etmek, sorundan kaçmaktır. Sorundan kaçmak yerine, problemin üzerine gitmek gerekmektedir. İşe öncelikle egemenliği değiştirerek değil, halk aracılığıyla hayata bakış açılarını değiştirerek başlamak lazımdır. Başka bir ifadeyle önce, emperyalizmin hâkimiyetini değiştirmek yerine halkın, hayata bakış açısını sağlayan mefhumlar değiştirilmelidir. Mefhumların değiştirilmesi, temel hedeftir. Bu nedenle her şeyi, emperyalizme veya Batı'ya mal etmeye çalışarak problemden kaçmak, doğru değildir. Topluma, halkın mefhumlarına, özellikle de halkın hayata bakış açısına eğilmek gerekir. Mefhumları değiştirene kadar halka telkinde bulunarak, hâkimiyetin değiştirilmesi konusunda çaba göstermek zorundayız. Önemli olan egemen gücü, emperyalizmi değil; insanların sahip oldukları mefhumları, dolayısıyla bakış açılarını değiştirmektir.
Hangi ülke olursa olsun genellikle halkta, ideolojik düşünen siyasîlerde ve düşünürlerde, yavaş düşünmenin doğal hale gelmesi, sorunun özünü teşkil eder. Sorunun çözümü ise, bu alışkanlığın terk edilmesinde gizlidir. Başka bir ifadeyle, yavaş düşünmeyi âdet haline getiren ve dolayısıyla kıvrak düşünmeyi kaybeden kişiyi, bu alışkanlığından kurtarmakla mesele çözüme kavuşur. Problem, yavaş düşünme ve bu düşünmenin doğal bir biçime girip alışkanlık haline gelmesi ve kıvrak zekânın kaybolmasıdır. İşte problemin özü budur. İnsanların geneli, mekanik unsurlar da dahil olmak üzere her mesele hakkında, felsefî düşünceler yürütür hale gelmişlerdir. Sorun, insanın düşünmesi değildir. Zira insanın düşünmesi son derece doğaldır. Düşünmek güzeldir, hatta gereklidir. Çünkü bir şey hakkında düşünmeden esrarını çözmek, özünü kavramak mümkün değildir. Bu açıdan bakıldığında düşünme faydalıdır. Ancak yavaş düşünme veya her şey hakkında düşünme ve felsefesini yapma, problemin özünü oluşturmaktadır. İnsanların yavaş düşünmeleri, tehlike anı dışında kıvrak zekâ yetilerini kaybetmelerinden ileri gelmektedir. Fakat kıvrak zekâ, sadece tehlike anında ortaya çıkan bir husus değildir. Kıvrak zekâ, herhangi bir işleme girişmeyi gerektirebildiği gibi gerektirmeyebilir de. Bu yüzden kıvrak zekânın devamlılığı esastır. Bu özelliğin sadece tehlike anında belirmesi yetmez; sürekli tetikte olması gerekir. Problemin özü ise, yavaş düşünmenin altında yatmaktadır.
Yavaş düşünmenin, sömürgeci Batı'nın hem maddî açıdan hem de fikrî açıdan ülkeleri, kıskacı arasına almasından kaynaklandığını söylemiştik. Zamanla bu tür düşünme, insanların zihinsel oluşumlarının bir parçası haline gelmiştir. İşte sorunun özü, bu gerçekte gizlidir. Sorunun özü, ne hızlı düşünmeyle ne de düşünmenin kendisiyle ilintilidir. Zira düşünce, akıl sahibi her insan için yaşam kadar önemlidir. Üstelik her insanda bulunan doğal bir eylemdir. O halde yavaş düşünmenin, sorunun özünü teşkil ettiği söylenebilir. Yavaş düşünme, insan doğasına aykırı olduğuna göre, bu düşünmenin var oluş sebebi Batı emperyalizminin, insanların düşüncelerini çember içine almasından ileri gelmektedir. Problemin özü yavaş düşünme, problemin gerçek kaynağı da Batı emperyalizmi ve Batı düşüncesinin hâkimiyeti olduğuna göre çözümü, problemin sonuçlarında veya her insanda doğal olarak bulunması gereken düşünmede değil, bu problemin kendisinde aramak gerekir. Bu arada problemin getirdiği sonuçlara, yan çözümler de getirilebilir. Fakat asıl çözüm bekleyen, problemin kendisidir; yani yavaş düşünmedir. Bunun çözümü ise Batı emperyalizmini ve düşüncesini, iyi irdelemekte yatmaktadır. Planlanan hedeften sapmamak, doğru ve ciddi bir çözüm öne sürmek için, problemin özünü kavramak şarttır. Problemin özü, yavaş düşünme olduğuna göre, çözümü de bu faktörde yatmaktadır.
Batı emperyalizmi ve düşünce hâkimiyetinin, sorunun temelini oluşturduğu doğrudur. Fakat bu tespitten, ‘Batı emperyalizmi ortadan kaldırılmadan sorunun çözülemeyeceği’ anlamı çıkarılamaz. Batı emperyalizmi mevcutken de sorun çözülebilir. Yavaş düşünme problemini çözmekle ve düşünmeye hız kazandırmakla problemi çözmek mümkündür. O halde problemin temelini teşkil etse de asıl sorun; Batının hâkimiyetinden değil, düşünmenin yavaş oluşundan kaynaklanmaktadır. Problemin temelini bir tarafa bırakırsak, Batı'nın kültür, bilim, uygarlık, irşad vb. adlar altında yürüttüğü saptırma eylemlerini, iyice irdelemek gerekir. Fakat Batı'nın bu gibi adlar veya üslûplarla kurduğu hâkimiyetten çok bu hâkimiyetin, halkı ilgilendiren yönüyle ilgilenmek ve bunu, göz ardı etmemek gerekir. Başka bir ifadeyle kıvrak düşünme, sadece ve sadece halk içindir. Halkın, halden hale dönüşen ve bu şekilde gelişme gösteren zihinlerine yönelmek gerekir. Halka egemen olmak, ancak onun mefhumlarıyla mümkündür. Egemenliğin süresi, halka ait mefhumlara bağlı olmasına karşın, yine de meselenin çözümünde halka ait mefhumlar, esas faktör değildir. Mesele Batı'nın, hayata egemen oluşunun değiştirilmesi değil; hayata bakış açısı ile ilgili mefhumlarının değiştirilmesidir. Bu nedenle her şeyi Batı'ya ve Batı emperyalizmine mal etmek, sorundan kaçmaktır. Sorundan kaçmak yerine, problemin üzerine gitmek gerekmektedir. İşe öncelikle egemenliği değiştirerek değil, halk aracılığıyla hayata bakış açılarını değiştirerek başlamak lazımdır. Başka bir ifadeyle önce, emperyalizmin hâkimiyetini değiştirmek yerine halkın, hayata bakış açısını sağlayan mefhumlar değiştirilmelidir. Mefhumların değiştirilmesi, temel hedeftir. Bu nedenle her şeyi, emperyalizme veya Batı'ya mal etmeye çalışarak problemden kaçmak, doğru değildir. Topluma, halkın mefhumlarına, özellikle de halkın hayata bakış açısına eğilmek gerekir. Mefhumları değiştirene kadar halka telkinde bulunarak, hâkimiyetin değiştirilmesi konusunda çaba göstermek zorundayız. Önemli olan egemen gücü, emperyalizmi değil; insanların sahip oldukları mefhumları, dolayısıyla bakış açılarını değiştirmektir.