Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sorular ve Kimlik Tespitimiz (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Kimliğimize sahip miyiz? Yaşamakta olduğumuz hayatta ne kadar kendimiziz? Ya da ne kadar başkalarının bize yakıştırdığı, olmamızı istediği, görmek istediği kişilikleriz?
Sahi bizim bir kimlik tercihimiz var mı? Varsa eğer, bu tercih Rabbimiz’e ezelde verdiğimiz “söz” üzere mi? Ya da böyle bir tercihin doğruluğunu biliyoruz da, rengimizi, boyamızı, makyajımızı değiştirerek bizi biz olmaktan mı çıkardılar? Hadi böyle bir mazerete sığındık diyelim, tekrar kendimiz olmamak için mazeretimiz ne? Yoksa kalbimizi de mi yitirdik?
Hiç mümkün değil ama bir an için biz kendimizden vazgeçtik diyelim, ya can parçamız çocuklarımız?! Onlar kim, neler okuyorlar; aralarında neler konuşuyorlar, neler öğreniyorlar? Kahramanları, sevdikleri, özendikleri şahsiyetler kimler? Dinini, tarihini, kültürünü, yani bizi biz yapan unsurları ne kadar biliyorlar? Hiç merak ettik mi?
Sahi, çocuğumuzla en son ne zaman konuşmuştuk? Neler konuşmuştuk? Mesela cinsel bigilerini kimlerden alıyorlar? Annelik ilmini kimlerden tahsil ediyorlar? Hayata bakışlarını kimler şekillendiyor?
Hepsinden önemlisi çocuklarımız bize mi ait? Yoksa onları elimizden kapıp kopardılar mı? “Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun” (Tahrim/6) ilâhî ihtarını en son ne zaman düşünmüştük?
Kul olarak, fert olarak, neye, ne şekilde, ne kadar inandığımızın sorgulamasını yapıyor muyuz? Hani Hz. Ömer Efendimiz’in, “Bugün Allah için ne yaptın” diye her gün nefsini sorguladığı gibi, kaçımız akşam yatağa yatmadan nefsini sorgulama cesaretini ve babayiğitliğini gösterebiliyor?
Akşamdan söz ettik; akşamları televizyonun önünde saatlerce oturduktan sonra kan çanağına dönmüş gözlerle, hantallaşmış vücut ve tükenmiş bir ruh haliyle alelacele kılınan namazlarla Allah’a yaklaşmamız sahi ne derece mümkün? Biz televizyon karşısında kendimizi öldürürken, özenle dizdiğimiz kitapların, dergilerin, gönlü aç bekleyen evlad u iyalimizin hüznünü de mi hissetmiyoruz? Yoksa hislerimizi de mi öldürdük?
Kainatın Efendisi, varlık nurunun ta kendisiyle münasebetlerimiz nasıl? Bugün aramıza dönse, evimizde, sokağımızda, caddemizde, şehrimizde ona iftiharla gösterebilecek nelerimiz var? Onun vasıtasıyla bize ulaşan ilâhî mesaj kalbimizde ne kadar yankı buluyor? Hakkı batıla karıştırıp bile bile gizliyor muyuz? (Bakara/42) Yoksa “kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar edenler” (Bakara/85) gibi mi davranıyoruz?
Camiyle cemaatle ilişkilerimiz nasıl? Bir tarağın dişleri gibi omuz omuza mıyız, yoksa her birimiz aynı safta ama ayrı alemlerde mi geziyoruz?
Sorular, sorular, sorular… Sorulanlar, sorulamayanların yanında bir hiç. Yazılanlar, akla bir çırpıda geliverenler. Zihnini çalıştırmak, olayları ve yaşadığımız hayatın gerçek yüzünü, arka plânını görmek isteyenlerin kendine sorabileceği basit sorular bunlar. Yaşadığımız hayatın, pek gözüktüğü gibi olmadığının farkına varabilememizin anahtarı sorular. Hani merhum Necip Fazıl diyor ya;
Bir alem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Rabbanî ne kadar güzellik ve ne kadar ulvî değerimiz varsa, hayatın izbe bir kuytusunda, ayaklar altında. Tarihimiz, kültürümüz, dilimiz, dinimiz, musikimiz, geleneklerimiz adına ne varsa yerle bir.
İşin garibi, arada bir “durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak!” diye feryat edenler, aldatılmaya, köleleştirilmeye karşı haykıranlar, önce köleler tarafından susturuluyorlar. ‘Sus, karışma, konuşma!.. Oysa hakikat?.. Ah hakikat!… Ortaçağın kölelik zincirleri artık boyunlarda, ayaklarda değil; zihinlerde, beyinlerde ve ruhlarda.
Artık tarihin büyük haçlı seferleri yok. Ama o zihniyet, satın aldıkları kalemler ve kameralar ile topyekûn bir saldırı içinde. Artık yüzbinlerce haçlı kutsal mekânları kurtarmak adına yollara dökülmüyor. Çünkü buna gerek yok. Nasıl mı? İşte küçük bir bilgi notu:
Amerika’da bir şahsın masraflarını karşılayarak bastırıp, ücretsiz dağıttığı Hıristiyanlık propaganda dergisi “The Plain Truth”un tam 8.500.000 tirajı var. Dünyada sayıları bir milyonu geçmeyen “Yehova Şahitleri”nin propagandalarını anlatan kitapları ortalama 80 milyon tiraj yapıyor ve 95 dilde basılıyor. Yine aynı grubun dergileri 54 dilde 8 milyon basılıyor. Hollandalı bir işadamı, 100 milyon İncil bastırıp, gönüllü misyonerler vasıtasıyla dünyanın çeşitli ülkelerinde ücretsiz dağıttırmış. Dünya Kiliseler Birliği’nin Güney Afrika’da dağıttığı İncil adedi 800 bin. Afrika’da misyonerlere ait 422 helikopter, 700 geçici hastane, 200’den fazla radyo istasyonu bulunuyor…
Biz ise… “Din Allah’ın; O dinini korur!” hükm-ü ilâhîsi ile teselli buluyoruz. Elbette din O’nun ve mutlaka O koruyacak. Amenna… Peki ya biz?.. Biz kendimizi koruyabiliyor muyuz? Biz kendimiz olmadıkça, hakikatlarımızı hayatımızdan kovdukça, bizi kim ve niçin koruyacak? “İnsan için kendi çabasının karşılığından başka bir şey yoktur” (Necm/39) fermanını ne çabuk unuttuk?



...
Kimin kalbinde Allah varsa onun muiyni (yardımcısı) Allahtır!
Kimin kalbinde Allahtan gayrisi varsa onun hasmı Allahtır!
KALBİ ALLAH'LA DOLU OLANLARA SELAM OLSUN...

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..

Allah, hepimizin muîni olsun!.
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
46
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
“durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak!” diye feryat edenler, aldatılmaya, köleleştirilmeye karşı haykıranlar, önce köleler tarafından susturuluyorlar. ‘Sus, karışma, konuşma!.. Oysa hakikat?.. Ah hakikat!… Ortaçağın kölelik zincirleri artık boyunlarda, ayaklarda değil; zihinlerde, beyinlerde ve ruhlarda.
Artık tarihin büyük haçlı seferleri yok. Ama o zihniyet, satın aldıkları kalemler ve kameralar ile topyekûn bir saldırı içinde.

________selamün aleyküm emeginize kaleminize saglık ...
rabbim razı olsun
selam ve dua ile_________
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt