Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Soru ilmin yarısı... (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Taklitçi olmayın, güdülen durumundan kurtulun! İlim sahibi olun ve yaşantınıza kendiniz yön verin!
Soru ilmin yarısı” ise, kapasiten ne kadar çalışıyorsa, o kadar soracak sorun var demektir. Kişi soracak soru bulamıyorsa, o zaman da kafası çalışmıyor demektir.
Hiçbir şeyi taklit yollu yapmayacaksın, eğer, “ben bir insanım” şuuruna sahipsen!. O böyle yapıyor, ben de böyle yapayım demeyeceksin!.
“İnsan, en şerefli mahlûktur” denilmiştir.
İnsanlık şerefine ulaşmanın ilk basamağı; Neden?. Niçin?. Suallerini kullanmakla başlar.
Benim Kitabım Kurân!..
Tâbi olduğum kişi de Hz. Muhammed Mustafa aleyhisselâm!.
İmân ettiğim, yakînine erdiğim varlık, Allah!.
Ben bütün insanları severim. Hiçbir insanı ayırmam. Hangi görüş, hangi düşünce, hangi din, hangi mezhep, ne olursa olsun. İmânlı olsun, imânsız olsun!. Hepsini severim.
Hepsi de insandır, birer değerdir. Allah’ın yaratmış olduğu varlıktır.
Allah, gereksiz, yersiz iş yapmadığına göre, Allah’ın her yarattığı bir hikmete bağlı olarak yaratılmış olduğuna göre, bir değerdir.
Öyleyse ben, var olan her varlığı severim.
Size tavsiyem; İnsanlar arasında hiçbir şekilde ayırım yapmayın!. Onlar arasında ayırım yapma hakkı, sadece ve sadece onları yaradana aittir.
Ben Onun bir hikmetle yarattığı varlığı hor görmem, hakîr göremem.
Varsa onun eksiği kusuru Allah’ın indinde, o, Allah’la onun arasında olan bir şeydir.
Hz. Muhammad aleyhisselamın’in bildirdiği “DİN” anlayışındaki, insana bakış açısı budur.
Benim anlayışımda, insanlara zorlama yoktur. İnsanlara şunu yap, bunu yapma demek yoktur!.
Ben bilebildiğim kadarı ile; şu şöyle yapılırsa böyle yarar sağlar, yapılmazsa şöyle zararı olur, diye izah ederim.
O kişi artık, nasıl dilerse öyle davranır, ister yapar ister yapmaz.
Çünkü, Temeldeki prensip:
İslâm dini uygulanmasında zorlama yoktur...
Niye yoktur?..
Çünkü, zorlama ile insanlara bir şey yaptırmanın yararı yoktur. Şeklen, eliyle ve diliyle yapıyordur ama, içiyle yapmıyordur.
Zorlama, insanı, dinden çıkarır!. Münafıklığa sokar!. İmânlı olanın imanını elinden alır.
Onun içindir ki, dinde zorlama yoktur.
Hz. Rasulullah’a gelen hitap;
“Onları uyar! Tebliğ et!.. Sen onlar üzerinde zorlayıcı değilsin!.”
Allah’ın yaratmış olduğu her bir birimde bir hikmet, bir kemalât, bir güzellik vardır.
Ama, yanlış işler yapıyor?.. Yapar!..
Hepimiz yanlış iş yapıyoruz.
Yanlış iş yapıyor diye başkasını suçlayacağımıza, önce kendi yanlışlarımızı görelim, onları düzeltelim.
Öbür tarafa gittiğimizde bize, falâncanın, filâncanın, yanlışlarını sormayacaklar. Kendi yanlışlarımızın pahasını ödeyeceğiz.
Öyleyse, burada kendi yanlışlarımızı düzeltmeye bakalım.
Allah, bizi, başkalarını terbiye edelim diye yaratmadı. Kendi kendimizi terbiye edip, geliştirip, Allah’ı bilip, bulup, anlayıp O’na, yakîn elde edelim diye, yarattı!..
“Allah” diyoruz. Hangimiz bu kelime ile işaret edilen anlamı biliyoruz?.
İnsana, “Eşrefi Mahlûk” deniyor. Niçin?..
Yaratılmışların en şereflisidir. Ancak, yaratılmışların en şereflisi olabilmesi için aklını kullanabilmiş olması lâzım.
Aklı olmayanın imânı da olmaz!. İman da, akla bağlıdır. İmân olabilmesi için şuurun yerinde olması lâzımdır.
Sarhoşun imânı olmaz!. İmân olabilmesi için belirttiğimiz gibi mutlak ve mutlak şuurun yerinde olması lâzımdır.
Sarhoşun şuuru yerinde değil!. Onun için, Hz. Rasulullah diyor ki;
“İçki içip, sarhoş olarak ölmüş kişi, imânsız olarak ölür.”
Sarhoş olmuş insanda şuur durur!. Şuur durmuş bir vaziyette vefat ederse ne oluyor?
Şuursuz bir vaziyette imânsız olarak vefat etmiş oluyor.
Hz. Rasulullah’ın her söylediği mutlaka belli bir sebep ve hikmete göre söylenmiştir. Ama, ne yazık ki, bizler araştırmıyoruz. Ne demek istemiştir diye araştırma yapmıyoruz, sorgulamıyoruz.
Hz. Rasulullah’ın söylediği sözler, kişinin şartlanmasına ters düşünce, hiç araştırma yapmadan, düşünmeden. Olmaz böyle bir şey!.” diyor.
İyi ama senin şartlanman lokalize bir şartlanma, lokalize bir değer yargısı.
Birisi Türkiye’nin bilmem neresinde doğmuş, büyümüş... Bu kişi, doğduğu toplumun değer yargılarına göre yetişmiş, büyümüş. Oranın şartlanmalarına göre hareket ediyor.
Diğeri ise, Avrupa’nın bilmem neresinde büyümüş, yetişmiş... O da, içinde bulunduğu toplumun şartlarına göre hareket ediyor, olayları değerlendiriyor.
Hz. Muhammed aleyhisselamı değerlendirebilmek için önce evrensel düşünebilmek kapasitesine ulaşmak lâzım.
Böyle bir kapasiteye ulaşmamış, yöresel ve dolaysıyla göresel değer yargıları ve şartlanmaları olan insanların, Hz Muhammed Mustafa aleyhisselamı anlamaları ve değerlendirebilmeleri asla mümkün değildir.
Yöresel değer yargılarından arınıp, evrensel düşünebilmek düzeyine çıkabilen biri ancak Hz. Rasulullah’ı değerlendirebilir.
Hz. Muhammed s.a.v. sistemi “OKU”duktan sonra, İslâm dinini tebliğ etti.
Sen Sistemi “OKU”dun mu?.. Hayır!..
O halde, şartlanma yoluyla gelen birikimler insana gerçeği göstermez!. İnsan, aklını ve mantığını kullanabildiği kadar değerlidir.
Tarih, insana gerçeği değil, saptırmaları gösterir.
Ne Emevî, ne de Abbasî tarihine inanırım. Ne Âlevi tarihine ne de Sünnî tarihine inanırım.
Efendimizden 30 sene sonra, saltanat devirleri başlamış. Sultanların yönetimi altındaki tarihçiler, tarih yazmaya başlamışlar.
Sultanların diktatörlerin baskı rejimi altında yazılan tarihlere ne kadar inanabilirsiniz ki?
Şimdi, bu dedikodularla kafanızı yormak yerine, yaşamın gerçeklerini apaçık görüp, değerlendirmek; o gerçeklere göre de hayatımızı bir düzene sokmak gerek!.
Ne yapacağız, bunun için?..
Bunun için Hz. Muhammed aleyhisselamın karşısına oturacağız. Onun dediklerini anlamaya çalışacağız. Onun anlattıkları istikametinde Kurânı anlamaya çalışacağız.
Ve Kurânı anlamak için de, yaşamın gerçekleri ile âyetleri özdeşleştirerek, bütünleştirerek deşifre etmeye çalışacağız.
Yaşamın gerçeklerine, Sistemin gerçeklerine uymayan bir şeyin Kurânda olduğunu söylerlerse, onu söyleyene kesinlikle uymayın!
Çünkü Kurân, Yaşamın ve Sistemin gerçeklerini açıklayan bir Kitaptır.
Bunu başka türlü nakleden ya art niyetlidir. Ya da, Kurân’ı anlayacak bilinç düzeyine sahip değildir.
Kurân’da, akıl ve mantık dışı tek bir hüküm yoktur.
İslâm dinini kabullenmenin şartı;
Hz. Muhammed aleyhisselamın nebilerin sonuncusu ve Allah Rasulü olduğunu kabul etmek.
“Allah” adıyla işaret edilene iman etmek.
Ölüm sonrasında hayatın devam edeceğine inanmak.
Her şeyin Allah’ın kuvvet ve kudretinden, Onun takdiri ile meydana geldiğine inanmak...
Bunlara inandığın anda sen müminsin!..
İslâm’da, kimsenin kimseyi ne dine alma, ve ne de dinden çıkarma hakkı vardır. Din konusunda kimse kimseye hesap verme zorunda değildir.
Herkes hesabını Allah’a verecektir. Bu konu bu kadar açık, basit ve net iken, bir kısım insanlar bu konuyu zorlaştırırlarsa, bunun hesabını çok ağır öderler.
Halbuki, Hz. Muhammed aleyhisselam diyor ki;
“İnsanlara kolaylık gösterin, zorlaştırmayın!. Sevdirin, nefret ettirmeyin!.
Hakiki manâsı ile mümin;
Hz. Rasulullah’ın tebliğ ettiği hakikatlara imân etmiş kişidir.
Hakiki manâsı ile Müslim ise;
İlâhi iradeye tam anlamı ile mutlak teslim halinde olduğunun bilincinde olan kişidir.
Müminde şirk-i hafi vardır. Ama Müslim’de asla şirk olmaz.
Hz. İbrahim’in Kurân’daki âyetini hatırlayın.
“İnniy veccehtü vechiyelilleziy fatıressemavâti vel’ard hanîfen müslimen ve mâ ene minel müşrikiyn..” (Al İmrân 67)
“Vechim, arzı ve semâvatın Fâtır’ına dönüktür. Hanîfim!. Şirkim yoktur, şirk hâlim yoktur. Ve Müslimim!..
İbrahim a.s.’ın Allah’a teslimiyeti idrak etmesi hâlinin ifadesidir bu âyet.
Şirk-i hâfinin kalkmış olması gerekir ki, kişi tam bir kâmil müslim olabilsin.
İmânda yakîn yoktur. İmân, kemâle ulaştığı zaman, ikâna döner... Îkânda, yakîn vardır.
Yani, yakîn başladığı anda, artık imân ikana dönüşmüş demektir.
Yakînin de kemal dereceleri vardır.
İmân, avama mahsus; îkan, havasa mahsustur.
Havasın üstündeki Hass-ül Havasın da, yakîninin dereceleri yükselir.
İlmel yakîn, Aynel yakîn, Hakkel yakîyn gibi... Yani, îkan hâlinin üç basamağı vardır.
1- İlmel Yakîn 2- Aynel Yakîn 3- Hakkel Yakîn
Birinci basamak imândır, avama dönük!.
İkinci basamak îkandır, havasa dönük.
Gerçi bu kelimeler, gerçek anlamları ile kullanılmıyor halk arasında. Zaten çoklarının bunlardan haberleri bile yok!.
Halkın müslümanlık anlayışı başka;
“Namaz kılıyorum, oruç tutuyorum. O halde ben Müslüman’ım” Düşüncesi hakim.
Geçenlerde,Elhamdülillah ben Müslüman’ımdiyen birine;
“Peki, Sen öldükten sonra ne zaman dirileceksin?.” diye sordum.
Cevap olarak “Kıyamette dirileceğim” dedi. .
Dedim ki,
Bak!. Sen şu anda “Elhamdülillâh ben Müslüman’ım” diyorsun ama, İslâm dininin esas inancını benimseyememişsin!.
Çünkü, hiçbir insan ölüp de kıyamette dirilmez!. Bütün insanlar, ölüm dediğimiz olayla birlikte boyut değiştirip, yaşantısına aynen kaldığı yerden kesintisiz devam eder. Bütün insanlar diri diri mezara girer, aklı başında ve şuurlu olarak!.
Ölüm, kişinin bu bedenle alâkasının kesilmesi ve bu beden üzerindeki tasarrufunun kalkmasıdır. Ölüm yok olmak değildir.
Kişi kesintisiz olarak ruh boyutuyla yaşamına şuurlu olarak devam eder.” Diye açıklama yapmak durumunda kaldım.
Kişi rüyâ görürken, rüyânın içinde iken; “Ben bu rüyâyı beğenmedim, biraz da başka tarz bir rüya göreyim.” diyerek gördüğü rüyâyı arzusuna uygun olarak değiştirebilir mi?.. Hayır!..
Aynı şekilde, tüm dünya yaşamında beynine “Ben bu bedenim” düşüncesi yerleştiği için, ölümü tatma anından itibaren bu bedenle ilgin tamamen kesildiği halde; ruh bedenle yaşam boyutuna geçmiş olmana rağmen, bu fizik-biyolojik bedeni bırakıp gidemiyorsun.
Ruhuna yüklenmiş olan kayıtlar; “Ben bu bedenim” şeklinde olduğundan, sen de cesetle birlikte diri diri toprağa giriyorsun. Üzerine toprak atılıyor ve orada kalıyorsun!..
Bu dünyada yaşadığın süreç içinde “ben bu beden değilim” bilincini oluşturamadığınız sürece akıbet budur.
Yanarak ölen biri için de, aynı şey!. Kendisini beden zannettiğinden, korkunç bir acı çekerek, bedeninin yanışını seyrediyor.
Bir rüyâda boğazını kestikleri, veya vücuduna bıçak sapladıkları zaman ne hâle geliyorsun?.
Rüyada gerçekten bedene verilen bir eza cefa var mı? Hayır!.
Ama öyle olmasına rağmen o rüyada ne hâle geliyorsun bir düşün!
Oysa olay, ruh boyutunda oluyor. İşte kişi, kabre girdiği zaman da olay, tamamen ruh boyutunda cereyan ediyor.Bu günlük de bu kadar olsun. ..

*Bilincimiz, her an ilâhi kudrete tâbidir. Bu sebeple ne kadar gerçeğe ermiş olursak olalım, her an o gerçekten sapmak mümkündür.
*Israrla edilebilen dua icabet işareti taşır.

...
Sonsuz övgü ve şükürler Yüce Rabbimize...
Salâtü selâm Peygamberimize ve tüm îman edenlere.
"Allahü teâlâ bir kuluna îmân vermişse ona daha ne vermemiştir. Îmân vermemişse ona daha ne vermiştir!”
“Dînin medâr-ı kıyâmı ve direği nasîhattir. İhlastır, samîmiyettir.”
“Kim bir hayra delâlet ederse onu işleyen gibi ecir alır.”
Hisbe, yapılan hayırlı işlerden dolayı insanlardan hiçbir takdir ve mükâfat beklememek, vazîfeyi sırf vazife olduğu için Allah’ın rızâsını tahsil maksadıyla yapmaktır.
Gezeriz hayvan-ı nâtık misâli
Ekl ü şürbdân gayrı ne kârımız var.
Kesret-i halk içre çok lâubali
Söylemekten başka ne kârımız var.

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Allah, hepimizin muîni olsun!.
 

yarensin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Eyl 2008
Mesajlar
978
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
ALLAH razı olsun emeğine sağlık...​
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt