Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
İçinizi dışınıza vurun ki sizi sömürenlerin oyununa gelmeyesiniz. Tüketmediğiniz bir şeyiniz olmasın ki kimsenin işine yaramayasınız. Seni başkaları tüketeceğine sen kendini tüket. Seni başkaları vuracağına sen kendini vur. Seni başkaları tehdit etmeden, sen tehdit et onları çatıya çıkıp kendini atarak. Onlar senden birilerini vurmanı istiyorlarsa savaş barış diye; sen istediğini vur; hem içindeki gerçekleşir kendini gerçekleştirirken; hem de onlar mahrum kalırlar senin öldürme isteğinden yararlanmak gibi bir imkândan. .
Çık içinden dışına. Yırt perdeyi. Kaldır tüm örtüleri. Hiç bir kural tarıma. Yık bütün kuralları Haram helal bilme, ne geliyorsa aklına onu yap. Sigara sağlığa zararlı diyenin inadına iç canın istiyorsa sigarayı, esrarı eroini, rakıyı şarabı. Cinsellik senin arzunsa her türlüsüyle tatmin et kendini. Günah da neyin nesiymiş. Homoseksüel, Heteroseksüel kaç çeşidi varsa bu işin hepsini gerçekleştir. AİDS olacakmışsın; ol. Bir deri bir kemik kalırsın ve başlarına bela olursun kuralcıların. Zorlarsın onları kurallarını bozdurmaya. Yarınımız, gençliğimiz geleceğimiz diye el bebek gül bebek yetiştirdiklerinin bir işe yaramadığını görüp kahrolsunlar onlar. Önce öldürmenin her türlüsünü dene, sonra öl ölünmek gerekiyorsa.
Eşitlensin her şey. Polis bıksın seninle uğraşmaktan. Hâkim hiçbir hüküm bulamasın sana uygun olacak. Savcı suç sınırı koyamasın dosyana. Suç olmayan yanını bulamasın ki seni bir şeyle suçlasın. Malın olmasın ki malına el koyamasınlar. Bilgin olmasın ki yararlanamasınlar. Assalar ipleri boşa gitsin. Kesseler köpekleri aç kalsın etinden budundan. Ölünden ot bitirecek bir besin maddesi bile bırakma işe yarayacak.
Böyle başlayıp böyle bitiyordu bir dergiden okuduğu şeyler profesörün. Şaşırmıştı profesör. Takılıp kalmıştı bu fikirlere. Teoride usule uygun geliyordu bu düşünce ama bu uygunluğun bile rahatsız edici bir yanı vardı. Asalaktan kurtulamıyorsan, asalak hep kazanıyorsa, senin yaşaman sırtındaki asalağa hayat, sana da ölüm sunuyorsa; ezilerek, soyularak, sömürülerek yok oluyorsan, tüm arzu ve isteklerini gerçekleştirerek kendi kendini yok edip asalağa yaşama imkanı bırakmamak gibi bir görüş elbette doğru gibi gelir insana. Ancak yine de böylesi bir kabul, yok olmayı var olmanın üstüne çıkaramaz. Zaten bu düşünceyi olabilirlik hanesinde tartmaya başladığı andan itibaren profesörün nefsi ayaklanmış, vücudunun her yanını bir hayatta kalma fırtınası sarmıştı.
Arzuları işin vahametini kavramış olacaktı ki onlar bile sınırlı bir hayat mı yoksa yok oluş sürecinde bir varoluş mu sorusuna hep hayat cevabından yana tavır koymuşlardı. Birden beyninde bir şimşek çaktı. Evet, öyle, paylaşmalıyım bunu onlarla" dedi ve kendi kendine hayıflandı bunu baştan düşünemeyişine. Nefsine karşı utandı . "Yarından tezi yok başkalarına da sormalıyım bu görüşü" diye karar verdi. Çünkü kendisinin mali yönü pek fena sayılmazdı. Başkalarının lüzumsuz addettiği faaliyetleri ve insanlık için harcamaları olmasa çok da güzel bir hayat sürebilecek bir imkana sahipti.
"Ben ezilen miyim ki bu derdin sancısını bileyim" dedi birkaç kez kendi kendine. Bir türkü geçti aklından, "Aşan bilir karlı dağın ardını/Çeken bilir ayrılığın derdini" diye. "Nasrettin Hoca büyük alim, Nasrettin Hoca büyük adam' derken öylece kala kaldı uzandığı kanepede.
Günler aylar geçmişti. Profesör savaştan yeni dönmüş savaşçı gibiydi. Yine düşüncelere dalmak üzereydi aynı kanepede. Kalktı lambayı söndürdü. Sokak lambalarının loş ışığında kamerayı bir kez daha kontrol etti. Bir kez de kurduğu düzeneğe baktı ne olur ne olmaz diye. Yavaşça taburenin üzerine çıktı. İpi boynuna geçirdi.Tabureyi ayağıyla iteledi.
Günler aylar geçmişti. Profesör savaştan yeni dönmüş savaşçı gibiydi. Yine düşüncelere dalmak üzereydi aynı kanepede. Kalktı lambayı söndürdü. Sokak lambalarının loş ışığında kamerayı bir kez daha kontrol etti. Bir kez de kurduğu düzeneğe baktı ne olur ne olmaz diye. Yavaşça taburenin üzerine çıktı. İpi boynuna geçirdi.Tabureyi ayağıyla iteledi.
Sonrasını hatırlamıyordu. Boynunda müthiş bir acı vardı. Beyni uyuşturucunun verdiği keçeleşmeye benzer, tarifi imkânsız bir uyuşukluk içindeydi. Sadece gövdesiz bir kafa hissediyordu kendini. Bir yerleriyle cimcikleşmek istedi yaşayıp yaşmadığını test etmek için, fakat bir el bulamadı kendinde. Ayağını oynatmak istedi kalkmak için, gövdesinde ayak da bulamadı.
Bir kez daha kaybetti şuurunu. Epey bir zaman ölü gibi yattı. Sonra tekrar canlanır gibi oldu. Yine şuuru yerine gelmişti. Şimdi boynuyla birlikte her tarafı ağrı içindeydi. Her yanı ağrıdığı için neresinin ağrıdığını tespit edemiyordu. Neden ben yerdeyim,ne oldu bana diye kendine sormaktan bile korkuyordu,. "Öldün sen... İşte ölüm dedikleri bu" diye birilerinin cevap vermesinden korkuyordu.
Bir kez daha kaybetti şuurunu. Epey bir zaman ölü gibi yattı. Sonra tekrar canlanır gibi oldu. Yine şuuru yerine gelmişti. Şimdi boynuyla birlikte her tarafı ağrı içindeydi. Her yanı ağrıdığı için neresinin ağrıdığını tespit edemiyordu. Neden ben yerdeyim,ne oldu bana diye kendine sormaktan bile korkuyordu,. "Öldün sen... İşte ölüm dedikleri bu" diye birilerinin cevap vermesinden korkuyordu.
Bir müddet hiç bir şey düşünmeden öylece kalmaya çalıştı; fakat hayatı ağır aksak da olsa yeniden güncelleşiyordu zihninde. Yakından uzağa doğru bir yapılanmaydı bu. Önce son anı geçti gözünün önünden, sonra sırayla diğerleri ve eve gelişi, kendi nefsiyle mücadele edişi. İçindeki bir sesin devamlı "denemeden bilemezsin" şeklindeki ısrarı ve nefsinin karşı çıkışı sonucunda aynı sesin ısrarının, " tedbir alır denersin bir şey olmaz " şekline dönüştürüşü ve benzeri şeyler... 0 meşum sesin arada bir , Sen şimdi ölümü denemiş mi oldun?" şeklinde araya girişi..
Birkaç ay önce Profesör, okuduğu yazıyı ezilenlerle paylaşmak için halkın arasına dalmıştı. İlk anda herkes olumlu karşılıyordu olayı. Bazıları ise cinsel meseleyi hariç tutmak şartıyla diğerleri için gövdemi basarım diyordu. Fakat aynı kişiler, "haydin işe hemen başlayalım" denildiğinde çeşitli bahaneler getirerek sıvışıyorlardı. Bazı kimselerin son sözü ise, "hadi be manyak mısın sen" demek oluyordu, iş başa düşünce. Arada bir tamam ben varım, iste ne istersen diyenler de çıkmıyor değildi hani ama bunlar da ezilenler değil, doygun ve zengin çocukları veya arada geçinmeyi meslek edinmiş kişilerdi.
Bir de gerçekten her türlü aykırılığa yatkın ezilenler de vardı bahse konu kurtuluş reçetesini benimseyenler arasında. Fakat bu kişiler de devede kulak misalinde olduğu kadar azdı. Onların bir kısmı da uygulamada farklılıklar istiyordu. Hatta kimileri ezilmekten hoşnut olduklarını bile iddia ediyorlardı ki en çok da onların tavrı acayipti. "Ezenler dedikleriniz bizim büyüklerimiz överlerde, söverlerde. Küçüğün büyüğe yoksulun zengine, zayıfın güçlüye tabi olması neden yadırgansın ki? Güçlü olmanın bir getirişi olmayacaksa niçin güçlensin ki insan? Güçlü irade olmasa, güçlü arzu ve istekler olmasa gelişim diye bir şeyden söz etmek mümkün mü? Kuralları koymak güçlülerin hakkı değil mi? diyorlardı bu şahıslar.
Dindar adamın söyledikleri de yabana atılacak şeyler değildi diye geçti profesörün zihninden. Dindara göre kuralları bozanlarla mücadele etmek gerekiyordu. "Ezenler kural koymaz, kural bozarlar" diyordu tüm inanmışlığıyla..Ona göre içki yasak, homoseksüellik yasak zina yasak, başkasının malını çalmak, zorbalık yapmak, haksızlık yapmak ve adaleti süistimal etmek suç. Hem sonra Bu kuralları ezenler koymadı ki kuralları bozarak onların pilini bitirelim." diyordu adamcağız. "Ben de amma gaddarmışım" dedi profesör. 'Hala eski sakızı çiğniyor diye düşünüşünden dolayı utandı biraz da. "Evet doğrusu bu galiba" dedi dindar adamı haklı çıkarırcasına. Öyle ya, ezenler içkinin faydasını ispat edip içkinin helalliğinde karar kılmış değiller ki.
Hangi paracı şarap fabrikasında çalışan en iyi elemanının alkolik olmasını ister? Hatta profesör bu durumu bizzat bir patrona bile sormuştu, "îyi bir şeyse neden işçilerini bundan mahrum bırakıyorsun, yok kötü bir şeyse neden üretiyorsun?" diye. Patronun cevabı enteresandı. Ben içkiyi para kaybedeyim diye değil para kazanıyım diye üretiyorum. İçkinin kötü olduğunu bilmeyen mi var? Ama işin ucunda çok para olduğu için haramlığını sorgular gibi yapıyoruz. Esas olan kuralı kaldırmak değil esnetmektir."
Artık profesör iyice kendine gelmişti 0 çöküş anında kaybedip de zihnine yüklenmeyen bir şey kalmamıştı. Her şeyi çok iyi hatırlıyordu. Bir ara tiksindi yaptıklarından. "İçimiz dışımızdan şerli bizim ve insanın dışı içinden sağlam' dedi ve ekledi, İyi ki yaratan bizi içimize hapsetmiş."
Profesörün anlam veremediği bir başka şey kalmıştı. 0 da şuydu: Kim yapar böyle bir propagandayı ve niçin yapar? Ezen ezilen herkes karşı ise bu işe, uygulanma imkânı da yoksa bu görüşün, neden arada bir seslendirilir bunlar?
Beyni bir türlü algılayamıyordu bu durumu. Birden içi aydınlandı ve bir ses duydu, Senin gibiler için bu işler!" diyen. Kimden geldiğini tam bilemiyordu bu sesin ama bu sesin kendinden olmadığı da kesindi. Yoksa yıllarca reddettiğim şeyleri bir anda nefsimde mi müşahede ediyorum diye düşündü. "Vay salak kafam dedi ve kafasını bir yerlere vurmak istedi yattığı yerden ama can acısı buna engel oldu. Yine de bırakmayı istemedi o sorunun peşini "Öyle ya benim gibiler kaç kişi ki?" dedi kendi kendine. Sonra, "sahi kaç kişiyiz biz? diye mırıldandı."Anlaşıldı...
Profesörün anlam veremediği bir başka şey kalmıştı. 0 da şuydu: Kim yapar böyle bir propagandayı ve niçin yapar? Ezen ezilen herkes karşı ise bu işe, uygulanma imkânı da yoksa bu görüşün, neden arada bir seslendirilir bunlar?
Beyni bir türlü algılayamıyordu bu durumu. Birden içi aydınlandı ve bir ses duydu, Senin gibiler için bu işler!" diyen. Kimden geldiğini tam bilemiyordu bu sesin ama bu sesin kendinden olmadığı da kesindi. Yoksa yıllarca reddettiğim şeyleri bir anda nefsimde mi müşahede ediyorum diye düşündü. "Vay salak kafam dedi ve kafasını bir yerlere vurmak istedi yattığı yerden ama can acısı buna engel oldu. Yine de bırakmayı istemedi o sorunun peşini "Öyle ya benim gibiler kaç kişi ki?" dedi kendi kendine. Sonra, "sahi kaç kişiyiz biz? diye mırıldandı."Anlaşıldı...
Birileri benim gibi asi ruhlu kişileri temizlemenin yolunu bulmuş... Bir fikir salınıyor etrafa, sadece toplumun en sivri kişilerinden başkası gerçekleştiremiyor bu fikrin pratiğini Öylesine kişiye özel ki toplum içinde çok az kişi gerçekten ilgileniyor bu fikirle. Bu fikri uygulamaya kalkan kendini var ettiğini zannederek kendini yok ediyor. Bu da ezilenden çok ezenlerin işine yarıyor. Böylece nerde ne zaman ne yapacakları belli olmayan o sivri zeka isyancı kimseler kendiliğinden temizlenmiş oluyorlar toplumdan. Elbette nerde ve yapacağı bel olmaz bunların, bir de bakarsın hak hukuk demiş peşine takmış insanları alt üst etmişler düzeni. Bir yem at kişiye özel, yanlış doğsun, yanlış ölsün kendini var ederken zavallıcıklar."
"Kim yapar bunu be!" diye sesinin çıktığı kadar bağırdı. Birden beyaz elbiseli birileri koştular.Yaşıyor yaşıyor kendine geldi diye sevindiler. Profesörün ilk işi, 'Kameram nerde diye sormak oldu.Hemşirelerden olumlu cevap alınca da" Çok şükür,çok şükür...Evet kendime geldim dedi ve bıraktı benliğini biraz daha kendine gelmek için.
Profesör iyileşti ve hastaneden eve döndü. Malum kanepede biraz soluklandı.
Esas hayat şimdi başlayacak dedi İçinden. Allah'tan kamerasına koyduğu kendi icadı otomatik kilit görevini hakkıyla yapmıştı. Hastanede polisler bile açamamışlardı kameranın o şifreli kilidini. Aklı sıra ilk andan itibaren yaptığı her işi bu kameraya kaydedecek, okuduğu yazının kendi üzerindeki deneyinin görüntülerini seyredecek, sağ kalırsa ilk önce kameradaki bilgileri kendi değerlendirecek, sonra bilimsel kanıt olarak ilim adamlarıyla paylaşacaktı. Kendi de bilmiyordu kameranın çektiklerinin neme nem şeyler olduğunu.
Profesör iyileşti ve hastaneden eve döndü. Malum kanepede biraz soluklandı.
Esas hayat şimdi başlayacak dedi İçinden. Allah'tan kamerasına koyduğu kendi icadı otomatik kilit görevini hakkıyla yapmıştı. Hastanede polisler bile açamamışlardı kameranın o şifreli kilidini. Aklı sıra ilk andan itibaren yaptığı her işi bu kameraya kaydedecek, okuduğu yazının kendi üzerindeki deneyinin görüntülerini seyredecek, sağ kalırsa ilk önce kameradaki bilgileri kendi değerlendirecek, sonra bilimsel kanıt olarak ilim adamlarıyla paylaşacaktı. Kendi de bilmiyordu kameranın çektiklerinin neme nem şeyler olduğunu.
Artık hiçbir yeri ağrımıyordu. Oturmuş karışık duygular içinde kameranın objektifine son bir kez daha bakıyordu. Yeter artık dök şu sırlarını da görelim neler yapmışız? diye aklınca latife yaptı. Açıl susam açıl dedi ve kameranın kilidinin şifresini girdi bilgisayardan dev televizyon ekranına. Seyretmeye koyuldu büyük bir heyecanla. Az sonra olaylar ilerledi. Birden bir utanma hasıl oldu kendinde. Tir tir titriyordu. Küçüldükçe küçülüyordu. Artık kanepenin örtüsünü başına örtmüş arada bir örtünün arasından tek gözüyle bakabiliyordu ekrana.
İçki sofraları, eroinmanlarla uyuşturucu kullanışı. Ar namus perdelerini yırtışı... Onuncu kata çıkıp rektöre tehditler savurması. Kendini tüketmek için hem cinslerini mahvedişi... Kuralsızlığın, haramsızlığın uygulanışını takip... Hele dışını uyuşturucuyla uyutunca nefsinin etrafa saldırışı... Mahvoldu profesör utancından, o my good" demek istedi içinden her zaman yaptığı gibi ama şimdiye kadar karşılaşmadığı biçimde biri engel oldu buna Aman Allah im" sözü çıktı ağzından. Bilimsel kanaatler dediği neyi varsa gidiyordu geldiği yerden. "Yanlış mı okutulduk, yoksa biz mi yanlış okuduk ilmi? diye söylendi bir ara. O anda ekranda cahil diye adlandırdığı bir kişi, Beyim, biz asalağa kızıp yorgan yakmayız.
Asalakla mücadele ederiz. Bazen o kazanır bazen biz. Ne o bizden vazgeçer ne de biz bırakırız mücadeleyi. 0 varsa biz varız, biz varsak o da var. Ama beyim, şunu unutma hiçbir asalak sömürdüğünden büyük değildir. Halk deniz, asalaklar denizin üstündeki köpük gibidir. Deniz durgunken rüzgarın etkisiyle dalgalar artar köpük de. Ancak deniz coşunca dalgalar dalgalığını köpükler de kopukluğunu unutur. Denizsen dalgan da olur köpüğünde." "Ben bu adamı bizzat dinlediğimde ne demek istediğini anlamamıştım oysa şimdi çok net anlıyorum, hayret dedi ve bir diğerini seyre koyuldu.
Sıra son sahneye gelmişti. Profesörü bir korku sardı. Bir yandan merakından çatlayacak gibi heyecanlı, diğer yandan korkudan nerdeyse kalbi duracak... Bir ara merakı baskın geldi ve başına çektiği örtünün altından ekrana bir göz attı. Birden soluğu kesildi. Ağzı köpürmeye başladı. "Allah !"dedi fırladı ve var gücüyle kamerayı tekmeledi. Birden "canına kıyan iki dünyadan da mahrum kalır" diyen bir ses duydu halkla röportaj yaptığı sıralardan kalan.
Bu sesler ona huzur, kendine güven kazandırıyordu. Kendi kendine "Seni gidi üfürükçü seni. Seni gidi bilgiç seni! Sen de az üfürmedin! Biri de sana üfürür böyle!" dedi ve büyük bir yaşama ve yaşatma aşkıyla odayı adımlamaya başladı. Sonra yeni görüyormuşçasına bir kameraya baktı bir de tabureye.
Bu sesler ona huzur, kendine güven kazandırıyordu. Kendi kendine "Seni gidi üfürükçü seni. Seni gidi bilgiç seni! Sen de az üfürmedin! Biri de sana üfürür böyle!" dedi ve büyük bir yaşama ve yaşatma aşkıyla odayı adımlamaya başladı. Sonra yeni görüyormuşçasına bir kameraya baktı bir de tabureye.