Somutlaşan Sapıklık
Bir sonraki ayette Kitap ehlinin sapıklıklarının bir başka aşamasına, bir di¬ğer belirtisine geçiliyor. Bu defa ele alınacak olan sapıklık sadece sözlere ve inanç¬lara yansıyan bir sapıklık değil, bozuk inanç sistemlerine dayanan pratikte somutlaşmış bir sapıklıktır.
Önce ayeti okuyalım.
31- Onlar Allah dışında hahamlarım, rahiplerini ve Meryemoğlu İsa 'yı ilah edindiler. Oysa onlara sadece tek ilaha, kendisinden başka ilah ol¬mayan ve onların yakıştırma ortaklarından uzak olan Allah'a kulluk etmeleri emredilmişti.
Okuduğumuz ayet, surenin bu kesitinin doğrusal bir uzantısıdır. Bilindiği gibi surenin bu kesitinde müslümanların vicdanlarında beliren şu tür kuşkular giderilmeye çalışılıyordu; "Bu adamlar, yani yahudiler ile hristiyanlar, Kitap ehlidirler. Buna göre onlar, Allah'ın dinine bağlıdırlar."
Bu kuşkulara karşılık, bu surede şu gerçeklere dikkat çekiliyor: Bu adamlar, yüce Allah'ın dinine bağlı değildirler. Bu gerçeği inançlarından sonra pra¬tik hayatları da kanıtlıyor. Onlara tek olarak yüce Allah'a kulluk etmeleri emredildi. Oysa onlar yüce Allah'ı bir yana bırakarak hahamlarını ve rahipleri¬ni ilah edindiler. Tıpkı Meryemoğlu İsa'yı ilah edindikleri gibi.-Bu tutumları ise yüce Allah'a ortak koşmaktır, şirktir. Yüce Allah onların bu ortak koşma yakıştırmalarından münezzehtir. Buna göre onlar davranış ve pratik hayat dü¬zeyinde gerçek dini din edinmedikleri gibi inanç ve düşünce düzeyinde de Al¬lah'a inanmış değildirler.
Kitap ehlinin hahamlarını ve rahiplerini nasıl ilah edindiklerini anlatma¬dan önce Peygamberimizin -salât ve selâm üzerine olsun- bu ayetin açıklaması¬na ilişkin sağlam kaynaklı sözlerine başvurmak istiyoruz. Çünkü kesin çözüm O'nun sözlerindedir.
Bu ayette geçen "Ahbar" terimi, "Hebr" ya da "Hıbr" sözcüğünün ço¬ğuludur. Bu terim "Kitap ehlinin bilginleri" -daha çok yahudi bilginleri- anla¬mına gelir. Yine bu ayette yeralan "Ruhban" terimi ise "rahip" sözcüğünün çoğuludur. Bu terim, "Kendini ibadete adamış, dünyadan el-etek çekmiş kişi" anlamına gelir. Rahipler normal olarak evlenmezler, başkaca bir iş tutmazlar, geçim peşinde koşmazlar.
"Durr-ül Mensur" adlı kitabın bir yerinde şöyle deniyor: Tırmizi'nin, İbn-i Munzır'ın, İbn-i Ebu Hatem'in, Ebu Şeyh'in, İbn-i Murdeveyh'in, Beyhaki'nin ve diğer hadis dergilerinin bildirdiklerine göre, sahabilerden Adiyy b. Hatem şöyle diyor; "Bir gün Peygamberimizin yanına gitmiştim. O sırada Tevbe sure¬sinin 'Onlar Allah dışında hahamlarını ve rahiplerini ilah edindiler' cümlesi ile başlayan ayetini okuyordu.
Ayeti bitirince bana dönerek şöyle buyurdu:
"Gerçi onlar hahamlarına ve rahiplerine tapmıyorlar, ibadet etmiyorlar. Fakat bu din adamları kendilerine bir şeyi helal kılınca o şeyi helal sayıyorlar, buna karşılık din adamları bir şeyi yasaklayınca onu haram kabul ediyorlar."
İbn-i Kesir tefsirinde de şöyle deniyor: İmam-ı Ahmed, Tırmizi ve İbn^i Cerir değişik kanallara dayanarak bize bu belgeyi naklediyorlar: Adiyy b. Hatem, Pey¬gamberimizin davetini alınca, çağrısını işitince Şam'a kaçtı. Bu zat cahiliye dö¬neminde hristiyan olmuştu. Bir ara kızkardeşi kabilesinden birkaç kişi ile birlikte müslümanlara esir düşmüş, fakat Peygamberimiz kadını bağışlayarak, serbest bırakmıştı. Kadın kardeşinin yanına dönünce onu müslüman olmaya ve Pey¬gamberimize gidip kendisi ile görüşmeye teşvik etmişti. Bunun üzerine Medi¬ne'ye geldi. -Bu zat o sırada Tay kabilesinin şefi idi, babası da cömertliği ile ün salmış bir kişi olan Hatem Tai idi.- Peygamberimizin huzuruna vardığında boynunda gümüş bir haç vardı. O sırada Peygamberimiz 'Onlar Allah'ın dışın¬da hahamlarını ve rahiplerini ilah edindiler' cümlesi ile başlayan ayeti okuyor¬du. Ayet bitince bizzat kendi ifadesine göre Peygamberimize 'Onlar, hahamlarına ve rahiplerine tapmıyorlar, kulluk etmiyorlar' dedi. Onun bu sözlerine Peygam¬berimiz şu karşılığı verdi:
"Evet, ama din adamları onlara helal şeyleri yasakladılar ve haram şeyleri serbest ettiler. Onlar da din adamlarının bu hükümlerine uydular. Bu tutum, onların, din adamlarına kulluk etmeleri anlamına gelir."
Kaynak Kitabım
Seyyid Kutub
Fİ ZILAL-İL KUR’AN
Sayfa : 285………...289
Bir sonraki ayette Kitap ehlinin sapıklıklarının bir başka aşamasına, bir di¬ğer belirtisine geçiliyor. Bu defa ele alınacak olan sapıklık sadece sözlere ve inanç¬lara yansıyan bir sapıklık değil, bozuk inanç sistemlerine dayanan pratikte somutlaşmış bir sapıklıktır.
Önce ayeti okuyalım.
31- Onlar Allah dışında hahamlarım, rahiplerini ve Meryemoğlu İsa 'yı ilah edindiler. Oysa onlara sadece tek ilaha, kendisinden başka ilah ol¬mayan ve onların yakıştırma ortaklarından uzak olan Allah'a kulluk etmeleri emredilmişti.


Okuduğumuz ayet, surenin bu kesitinin doğrusal bir uzantısıdır. Bilindiği gibi surenin bu kesitinde müslümanların vicdanlarında beliren şu tür kuşkular giderilmeye çalışılıyordu; "Bu adamlar, yani yahudiler ile hristiyanlar, Kitap ehlidirler. Buna göre onlar, Allah'ın dinine bağlıdırlar."
Bu kuşkulara karşılık, bu surede şu gerçeklere dikkat çekiliyor: Bu adamlar, yüce Allah'ın dinine bağlı değildirler. Bu gerçeği inançlarından sonra pra¬tik hayatları da kanıtlıyor. Onlara tek olarak yüce Allah'a kulluk etmeleri emredildi. Oysa onlar yüce Allah'ı bir yana bırakarak hahamlarını ve rahipleri¬ni ilah edindiler. Tıpkı Meryemoğlu İsa'yı ilah edindikleri gibi.-Bu tutumları ise yüce Allah'a ortak koşmaktır, şirktir. Yüce Allah onların bu ortak koşma yakıştırmalarından münezzehtir. Buna göre onlar davranış ve pratik hayat dü¬zeyinde gerçek dini din edinmedikleri gibi inanç ve düşünce düzeyinde de Al¬lah'a inanmış değildirler.
Kitap ehlinin hahamlarını ve rahiplerini nasıl ilah edindiklerini anlatma¬dan önce Peygamberimizin -salât ve selâm üzerine olsun- bu ayetin açıklaması¬na ilişkin sağlam kaynaklı sözlerine başvurmak istiyoruz. Çünkü kesin çözüm O'nun sözlerindedir.
Bu ayette geçen "Ahbar" terimi, "Hebr" ya da "Hıbr" sözcüğünün ço¬ğuludur. Bu terim "Kitap ehlinin bilginleri" -daha çok yahudi bilginleri- anla¬mına gelir. Yine bu ayette yeralan "Ruhban" terimi ise "rahip" sözcüğünün çoğuludur. Bu terim, "Kendini ibadete adamış, dünyadan el-etek çekmiş kişi" anlamına gelir. Rahipler normal olarak evlenmezler, başkaca bir iş tutmazlar, geçim peşinde koşmazlar.
"Durr-ül Mensur" adlı kitabın bir yerinde şöyle deniyor: Tırmizi'nin, İbn-i Munzır'ın, İbn-i Ebu Hatem'in, Ebu Şeyh'in, İbn-i Murdeveyh'in, Beyhaki'nin ve diğer hadis dergilerinin bildirdiklerine göre, sahabilerden Adiyy b. Hatem şöyle diyor; "Bir gün Peygamberimizin yanına gitmiştim. O sırada Tevbe sure¬sinin 'Onlar Allah dışında hahamlarını ve rahiplerini ilah edindiler' cümlesi ile başlayan ayetini okuyordu.
Ayeti bitirince bana dönerek şöyle buyurdu:
"Gerçi onlar hahamlarına ve rahiplerine tapmıyorlar, ibadet etmiyorlar. Fakat bu din adamları kendilerine bir şeyi helal kılınca o şeyi helal sayıyorlar, buna karşılık din adamları bir şeyi yasaklayınca onu haram kabul ediyorlar."
İbn-i Kesir tefsirinde de şöyle deniyor: İmam-ı Ahmed, Tırmizi ve İbn^i Cerir değişik kanallara dayanarak bize bu belgeyi naklediyorlar: Adiyy b. Hatem, Pey¬gamberimizin davetini alınca, çağrısını işitince Şam'a kaçtı. Bu zat cahiliye dö¬neminde hristiyan olmuştu. Bir ara kızkardeşi kabilesinden birkaç kişi ile birlikte müslümanlara esir düşmüş, fakat Peygamberimiz kadını bağışlayarak, serbest bırakmıştı. Kadın kardeşinin yanına dönünce onu müslüman olmaya ve Pey¬gamberimize gidip kendisi ile görüşmeye teşvik etmişti. Bunun üzerine Medi¬ne'ye geldi. -Bu zat o sırada Tay kabilesinin şefi idi, babası da cömertliği ile ün salmış bir kişi olan Hatem Tai idi.- Peygamberimizin huzuruna vardığında boynunda gümüş bir haç vardı. O sırada Peygamberimiz 'Onlar Allah'ın dışın¬da hahamlarını ve rahiplerini ilah edindiler' cümlesi ile başlayan ayeti okuyor¬du. Ayet bitince bizzat kendi ifadesine göre Peygamberimize 'Onlar, hahamlarına ve rahiplerine tapmıyorlar, kulluk etmiyorlar' dedi. Onun bu sözlerine Peygam¬berimiz şu karşılığı verdi:
"Evet, ama din adamları onlara helal şeyleri yasakladılar ve haram şeyleri serbest ettiler. Onlar da din adamlarının bu hükümlerine uydular. Bu tutum, onların, din adamlarına kulluk etmeleri anlamına gelir."
Kaynak Kitabım
Seyyid Kutub
Fİ ZILAL-İL KUR’AN
Sayfa : 285………...289