Mâlik b. Dinâr şöyle anlatır: Bir gün Râbia'nın yanına gittim. Abdestini almış, kalan sudan birkaç yudum da içimişti. Dikkat ettim, testinin bir tarafı kırıktı ve çok eski bir hasırda oturuyordu. Ker****ten bir de yastığı vardı. Bunları görünce çok üzüldüm, içim yandı ve, "Ey Râbia! zengin arkadaşlarım var. Kabul edersen sana onlardan bir şeyler alayım" dedim.
Bana dönerek, "Yâ Mâlik! Bana da, onlara da rızkı veren Allah Teâlâ'dır. O, fakirleri fakir olduğu için unutup, zenginleri de zengin olduğu için hatırlıyor ve yardım mı ediyor sanıyorsun? dedi. Ben de, "Hayır, hiç öyle olur mu?" dedim. Bunun üzerine,
"Mademki rabbim benim hâlimi biliyor, benim hatırlatmama ne lüzum var. O, öyle istiyor, biz de O'nun istediğini istiyoruz" diye cevap verdi.
Bana dönerek, "Yâ Mâlik! Bana da, onlara da rızkı veren Allah Teâlâ'dır. O, fakirleri fakir olduğu için unutup, zenginleri de zengin olduğu için hatırlıyor ve yardım mı ediyor sanıyorsun? dedi. Ben de, "Hayır, hiç öyle olur mu?" dedim. Bunun üzerine,
"Mademki rabbim benim hâlimi biliyor, benim hatırlatmama ne lüzum var. O, öyle istiyor, biz de O'nun istediğini istiyoruz" diye cevap verdi.