Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Soğuk Yüzüyle Ölüm (1 Kullanıcı)

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
Soğuk Yüzüyle Ölüm

Soğuk, kapalı, kar tanelerinin uçuştuğu rüzgârlı bir havada, derme çatma, kerpiç ve taş kırıklarından kurulan bir ocağa konan büyük bir kazanda suyunuzun ısıtıldığını düşündünüz mü? Sonra gassalin bir kemik ve et yığını haline gelen cansız ve solgun bedeninizi, teneşir üzerinde bir sağa bir sola çevirerek yıkadığını…

Ölüm haberinizi alan aileniz, yakınlarınız, arkadaşlarınız, dostlarınız son vazifelerini yapmak üzere uzaktan ve yakından cenaze namazınızı kılmak için evinizde toplanacaklardır. Eş, dost ve akrabalarınızdan bazısı birtakım mazeretlerden dolayı, bazısı da hiçbir mazereti olmadığı halde gelmeyeceklerdir. Ne önemi var? Dünyada değilsiniz ki sitem edesiniz. Hem derdiniz o denli büyüktür ki…

Cefakâr, vefakâr, sizin hakkınızda ömrü boyunca asla art niyet beslemeyen, hep samimi, seccadeleri ıslatırcasına ağlayarak Rabb’inden sizler için hayır dualarda bulunan, şefkât abidesi annenizin, sizi gözünden sakınan, adınız anıldığında içinden bir şeyler koptuğunu hissederek yüreği titreyen, eli ve omzu nasırlı, yüzü baktığınız yüzlerin en güzeli ve sevimlisi, boynu bükük garip babanızın, beraber büyüdüğünüz, aynı kaptan yiyip içtiğiniz, onulmaz acılarınızın ortakları o güzelim kardeşlerinizin, hastalandığınızda hep başınızda, kalbi sizinkiyle bir çarpan, yüzüne rahmetle nazar ettiğinizde aff-ı mağfiretinize vesile olan, sizin için bir çok fedakârlıklara katlanmış eşinizin, misklerden daha güzel kokan, dünya tatlısı, baktığınızda içinizi sızlatan, öpüp koklamaya kıyamadığınız gül yüzlü yavrularınızın, dostlarınızın hâlleri nicedir… Onları, emanetçilerin en hayırlısı Allah’a emanet ederek Rabb’inize yürüyorsunuz.

Bir yakınınız çarşıya gitmiş, boyunuzun ölçüsünü vererek vücudunuza kâfi gelecek kefeninizi almıştır. Üç beş kişi tutulmuş, kabriniz kazılmaktadır. Camiden salânız verilir. Kimi insanlar bu salâya kulak kabartırlar ve kimin öldüğünü merak ederler. Sizi tanıyorlarsa ve hakkınızda hüsn-i zan besliyorlarsa, “Allah rahmet eylesin, iyi insandı. Allah taksiratını affetsin!” derler.

Kimilerinin dünya meşgalesi başından aşkındır. Bu gibi insanlar bir gün kendilerinin de öleceklerini, teneşirde yıkanarak tabutlarda taşınacaklarını, mezara konulacaklarını hiç düşünmezler. Hep birilerinin salâsını işitmiş, eller üstünde giden tabutları seyretmiş ve cansız bedenlerin mezara indirildiğini görmüştür.

Kim ölmedi ki, bizler ölmeyelim! Bugün geçmiş insanların, kavimlerin hikâyelerini dinleyip okuyor, müzelerde onlardan arta kalan eşyalara bakıyoruz. Her yaratılan bir gün yok olmaya mahkûmdur. “Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.”(1) “O diriltir ve öldürür, ancak O’na döndürüleceksiniz.”(2) Yaratılmaktan ve yok olmaktan münezzeh olan Allah (c.c.), dilediğini yok ettikten sonra tekrar yaratır. Şüphesiz O’ndan geldik ve yine O’na döneceğiz.

Kefenlendikten sonra ucuzundan alınan bir halıya sarılıp sarmalanırsınız. Konuşan dilinizin konuşmaz, tutan elinizin tutmaz, yürüyen ayağınızın yürümez olduğu ve acziyetinizin açığa çıktığı bu acıklı hâlinizde sizi hayırla yad eden birilerinin olması ne kadar güzeldir. Efendimiz (s.a.v.), Ebû Seleme (r.a.)’ın irtihalinde, “Bir hastanın veya ölünün yanında bulunduğunuzda hayır söyleyiniz. Zira melekler sizin söylediklerinize ‘âmin’ derler.”(3) buyurmuşlardır.

Artık namazınızın kılınması için tabuta konularak musallaya gitme vaktiniz gelmiştir. Nihayet bir cami avlusundaki musalla taşının üzerindesiniz. Yan tarafınızdaki levhada adınız ve soyadınız yazılıdır. Levhanın en altında da “Ruhuna Fatiha!” ibaresi vardır. Günün hangi vaktinde cenaze namazınız kılınıyorsa, o vaktin namazı cemaat tarafından eda edilir. Bu arada, kim bilir neler diyorsunuz kendi kendinize? Acaba, “Keşke hayatta olsaydım da bana sayısız nimet veren Rabbime kulluk etmeye devam etseydim. O’nun razı olacağı bir ruh hâliyle ve dini sadece O’na has kılarak. Sevdiklerime nasihatçi olsaydım. Onları büyük günün azabı için uyarsaydım. Dünyaya bu denli meyletmeseydim.”

Cemaat, vakit namazını eda ettikten sonra cenaze namazınızı kılmak için, namaz tesbihatını yapmadan süratle tabutunuzun hemen arkasında saf tutmaya başlar. Herkes, tabuta sarılmış, yeşil renkli, üzerinde âyetler yazılı olan örtüye bakmaktadır. Ben, cenazemin cemaati çok olan bir camide kılınmasını isterim. Çünkü çok insan benim için istiğfarda bulunur, dua eder ve ruhuma Fâtihalar, İhlâslar gönderir de belki bunlar Allah katında bağışlanmama vesile olur. Zira bir hadîs-i şerifte Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır, “Müslümanlardan ölen bir kimse yoktur ki, onun üzerine Müslümanlardan yüz kişiye baliğ olan bir cemaat namaz kılıp hepsi onun için şefaat dilesinler de, onun hakkındaki şefaatleri kabul olunmasın.”(4) Bir başka rivayette bu sayı kırk olarak ifade edilmiştir.

Nihayet imam da camiden çıkmıştır. Müezzin gür bir sesle, “Bu merhumu nasıl bilirdiniz?” ve “Haklarınızı helâl edin.” der. Üzerinizde kul hakları varsa ve hak sahipleri de orada değilse veya hak sahiplerinden orda bulunanlar can-ı gönülden size haklarını helâl etmemişlerse hesaplaşma Rûz-u Ceza’ya, Mahkeme-i Kübrâ’ya kalmıştır.

Nihayet cenaze namazınız kılınır. Peygamber Efendimiz, Buharî’nin Ebû Said el-Hudrî (r.a.) Efendimiz’den rivayet ettiği bir hadiste, “Tabuta konulup kabre götürülmek üzere erkekler omuzlarına yüklendiklerinde ölen kimse iyi bir kimse ise, ‘Beni ulaştırın.’ der. Eğer iyi bir kimse değil ise, ‘Eyvah! Bu cenazeyi (beni) nereye götürüyorsunuz.’ diye feryat eder. Cenazenin bu feryadını insanlar hariç diğer bütün canlılar işitir. Eğer bu sesi bir insan duysaydı, düşer ve bayılırdı.”(5) buyurmaktadır.

İnsanların mal mülkle, makam mevkiyle, evlâd-ü iyalle birbirlerine karşı öğündükleri, aldatıcı, süslü bir oyun ve eğlence(6) yeri olan dünya hayatı çoktan bitmiştir. Sinesi yanık, kalbi yaralı Yunus, dillerimizde neşvünema bulan bildik dizelerde ne diyordu,

Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan…

Ölüm Nasıl Karşılanmalı

Ölüm hâlinde olanlara kelime-i tevhit telkin edilir.

Bir ölünün yanında bulunulduğunda hayır söylenir. Zira melekler söylenilenlere “âmin” derler.

Yakınını kaybeden bir Müslüman şu şekilde dua eder, “Biz dünyada Allah’a teslim olmuş kullarız ve âhirette de O’na dönücüleriz. İlâhî, musibetimden ötürü bana mükâfat ver.”

Yakını ölen kimse, alan ve verenin Allah olduğu bilinciyle sabretmeli ve “İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn” demelidir.
Ölünün arkasından şefkat nedeniyle ağlanabilir, bu rahmet vesilesidir, fakat saçı başı yolarak, çığlık atmak suretiyle ağlamak doğru değildir.

Cenaze için şefaat dilemeli ve namazına iştirak etmelidir. Kendisi için şefaat dilenen ve cenaze namazında en az üç saf bulunan kimsenin affı ve kurtuluşu umulur. Namazı kılınıncaya kadar cenazede hazır bulunanlara bir kırat (Uhut dağı kadar), cenaze defnedilinceye kadar bulunan kişi için ise iki kırat sevap vardır.

Ölü için şöyle dua edilir, “İlâhî! Bunu yarlığa ve buna rahmet eyle. Ona ikram eyleyerek gireceği yeri genişlet. Onu su, kar ve buzla yıka. Beyaz elbiseyi kirden pakladığın gibi onu da hatalardan temizle. Ona dünyadaki evine bedel, daha kıymetli bir yuva, ailesine karşılık daha hayırlı bir aile ver. Onu kabir ve ateş azabından koruyarak Cennetine koy. İlâhî! Dirimize, ölümüze, küçüğümüze, büyüğümüze, burada bulunanımıza, bulunmayanımıza mağfiret eyle!”

Ölünün, ailesi arasında kalması doğru değildir. Ölüm hâli vuku bulduğunda cenazenin gasil, kefenlenme, namazının kılınması, nakil ve defni gibi işlemler süratle yapılır.

Ölen kimsenin borcu varsa, bu borcu yakınları tarafından ödenmelidir.

Defin işi bitip cemaat dağıldıktan sonra ölünün kabri başında durularak mağfiret dilenir, meleklerin sualleri hususunda Allah’tan sebat ve yardım istenir.

Cenazenin yakınından geçen ona saygı göstermeli ve hayırla anmalıdır.
Yüce Allah (c.c.) bizleri, ölümü Hz. Mevlâna misali bir ‘şeb-i arus’ (Sevgiliye kavuşma ve düğün gecesi) olarak telakki edenlerden eylesin!



Kaynak

1. el-Ankebût, 29/57.
2. Yûnus, 10/56.
3. Nevevî, Riyâzü’s-Sâlihîn, Terc, Sıtkı Gülle, Akit Yay. c. 2, s. 637.
4. Nevevi, a.g.e., c. 2, s. 643.
5. Buhârî, Cenâiz 50.
6. el-Hadîd, 57
 

hilal_nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
38
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
ALLAH razı olsun kardeşim, ölüm hepimizin başına gelecek.RABBİM hem dünyada hem ahirette yüzümüze kara çıkarmasın.Bizleri cennet makamıyla şereflendirsin.ALLAHA emanet olun.
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
ALLAH razı olsun kardeşim, ölüm hepimizin başına gelecek.RABBİM hem dünyada hem ahirette yüzümüze kara çıkarmasın.Bizleri cennet makamıyla şereflendirsin.ALLAHA emanet olun.

Allah razı olsun kardeşim. Sizde Allah'a emanet olun. Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41

Allah razı olsun, Delete kardeşim güzel bir yazı
Hadiste bildiriliyor ki insanın nasıl öldüğü ölüm anında belli oluyor
alnı biraz şişmiş ve terlemişse bu insanın rahmet ile öldüğüne işarettir
eğer yüzü morarmış ve ağzından köpükler gelmişse buda azab çektiğine işarettir

Allah son nefesimizi rahmetle vermeyi nasib eylesin..
Son nefeste "La ilahe illallah Muhammedurresulullah" demeyi nasib eylesin..
vay o nasibsizlerin haline ki "Muhammede inanmak şart değildir" diye inanıyorlar
Münker ve Nekire bunu nasıl açıklayacaklar- ki onları görmek bile kıyamete kadar azab olarak yeter- Münker ve Nekir "Muhammed kimdir ?" diye soracaklar ilk önce...
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
نعىمة;693427' Alıntı:
Allah razı olsun, Delete kardeşim güzel bir yazı
Hadiste bildiriliyor ki insanın nasıl öldüğü ölüm anında belli oluyor
alnı biraz şişmiş ve terlemişse bu insanın rahmet ile öldüğüne işarettir
eğer yüzü morarmış ve ağzından köpükler gelmişse buda azab çektiğine işarettir

Allah son nefesimizi rahmetle vermeyi nasib eylesin..
Son nefeste "La ilahe illallah Muhammedurresulullah" demeyi nasib eylesin..
vay o nasibsizlerin haline ki "Muhammede inanmak şart değildir" diye inanıyorlar
Münker ve Nekire bunu nasıl açıklayacaklar- ki onları görmek bile kıyamete kadar azab olarak yeter- Münker ve Nekir "Muhammed kimdir ?" diye soracaklar ilk önce...


Esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü.
Allah sizden de razı olsun kardeşim,
Değerli yorumlarınzla katkıda bulunmuşsunuz.
Selam ve baki dua ile kalın.

 

ysmnkaos

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Ağu 2007
Mesajlar
1,327
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
17
Konum
kaosşehristanbul
Selamünaleyküm Kardeşim...
mal, mülk, aile...içinde bulunduğumuz fani dünyada,
ardına bakmaksızın herşeyin bırakılacağı ve herkesin kendi gerçeğinin başlayacağı sonsuz sonun başlangıcı...
Rabbim hayırlı ölümler nasib etsin...
son nefesimizde, ölümlerin en güzeli şehit olarak vefat etmemizi nasib etsin...
ALLAHA EMANET OLUNUZ
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
Selamünaleyküm Kardeşim...
mal, mülk, aile...içinde bulunduğumuz fani dünyada,
ardına bakmaksızın herşeyin bırakılacağı ve herkesin kendi gerçeğinin başlayacağı sonsuz sonun başlangıcı...
Rabbim hayırlı ölümler nasib etsin...
son nefesimizde, ölümlerin en güzeli şehit olarak vefat etmemizi nasib etsin...
ALLAHA EMANET OLUNUZ



Esselamun aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü.
Amin kardeşim, tüm müslüman kardeşlerimize de İnşaALLAH.
Allah razı olsun,
Selam ve baki dua ile kalın.


 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38
Geldim kabirlere, seslendim içindekilere,
Dedim, nerede o ulular ve hakirler nerede?

Nerede saltanatı ile övünüp kibirlenenler,
Malıyla gururlanıp halini hoş görenler?
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35


En Büyük Misafir

Kapı çalar...
Sabahın erken saatlerinde... Açarsınız. Sütçünüzdür gelen. Sütçünün litreliğinden
kabınıza dökülen beyazlıkta sabahın güzelliğine kavuşursunuz.
Gözünüzde pırıl pırıl bir sabah kahvaltısı canlanır. İçinizden Bugün kahvaltıyı bahçede yapalım diye geçirirsiniz...

Kapı çalar...

Gelen postacıdır. Kucağında büyükçe bir paket. Uzattığı kâğıda bir imza atarsınız. Daha önceden ısmarladığınız kitaplara kavuşmanın sevincini yaşarsınız.
Zaten tatilde olduğunuzdan bu kitaplara çok ihtiyacınız vardır. Artık canım sıkılmayacak deyip keyiflenirsiniz.

En çok merak ettiğinizi alıp şezlonga uzanırsınız...

Zil çalar...

Kapıya koşarsınız.

Yıllardır görmediğiniz bir dost gelmiştir. Sevinirsiniz. Sohbetleriniz saatler boyu hatta
günlerce sürer.
Yaşamak ne güzel dersiniz içinizden. Hele böyle dostlar varken...

Kapı çalar...

Dürbünden bakarsınız. Kimseyi göremezsiniz.
Dönüp yeniden koltuğa gömülürsünüz. Bir daha çalar.
Bakarsınız, yine kimse yok. Tam o sırada bir daha çalınca kapıyı açarsınız.
Komşunuzun oğlu. Elindeki sopayla zile uzanmakta. Meğer tuzları bitmiş. İçeriden tuz getirirken kendi kendinize söylenirsiniz Elbette göremem. Keratanın boyu bir metre...
Bu küçük hâdise neşelendiriverir ortalığı. Hatta koşup hanımınıza anlatırsınız.


Kapı çalar...

Düşüp bayılacak kadar şaşırırsınız. Askerdeki oğlunuz haber vermeden izne çıkmıştır. Oğlum benim... diye hasretle kucaklarken gözyaşlarınızı zaptedemezsiniz. Mutululuğunuz oğlunuzun izni kadar uzar...

Kapının her çalışında sanki mutluluğa koşmaktasınız. Huzur tüter gözlerinizden. Her sessizlikte kulaklarınız zil sesi arar...

"Ve kapı çalmaz..."
En büyük misafir gelir.


Âdetâ kapıyı kırmıştır. Alıp gider sizi, şaşırırsınız. Niye haber vermedin diye içinizden geçirirken Doğduğundan beri zile basmaktayım der. Bir şeyler söylemek istersiniz o an. Ama o andan sonra diliniz dönmez.

Ölüm sessiz sedasız gelivermiştir


''ÖLÜM ELBET BİR GÜN GELİP ÇATACAKTIR.''




selamun aleykum kardeşim ellerinize yüreğinize saglık çok güzel bir paylaşımdı rabbim razı olsun inşallah..
rabbimize emanetsin inşallah
selam ve dua ile
<<B)>>
 

Delete

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Mar 2008
Mesajlar
6,076
Tepki puanı
15
Puanları
38


En Büyük Misafir

Kapı çalar...
Sabahın erken saatlerinde... Açarsınız. Sütçünüzdür gelen. Sütçünün litreliğinden
kabınıza dökülen beyazlıkta sabahın güzelliğine kavuşursunuz.
Gözünüzde pırıl pırıl bir sabah kahvaltısı canlanır. İçinizden Bugün kahvaltıyı bahçede yapalım diye geçirirsiniz...

Kapı çalar...

Gelen postacıdır. Kucağında büyükçe bir paket. Uzattığı kâğıda bir imza atarsınız. Daha önceden ısmarladığınız kitaplara kavuşmanın sevincini yaşarsınız.
Zaten tatilde olduğunuzdan bu kitaplara çok ihtiyacınız vardır. Artık canım sıkılmayacak deyip keyiflenirsiniz.

En çok merak ettiğinizi alıp şezlonga uzanırsınız...

Zil çalar...

Kapıya koşarsınız.

Yıllardır görmediğiniz bir dost gelmiştir. Sevinirsiniz. Sohbetleriniz saatler boyu hatta
günlerce sürer.
Yaşamak ne güzel dersiniz içinizden. Hele böyle dostlar varken...

Kapı çalar...

Dürbünden bakarsınız. Kimseyi göremezsiniz.
Dönüp yeniden koltuğa gömülürsünüz. Bir daha çalar.
Bakarsınız, yine kimse yok. Tam o sırada bir daha çalınca kapıyı açarsınız.
Komşunuzun oğlu. Elindeki sopayla zile uzanmakta. Meğer tuzları bitmiş. İçeriden tuz getirirken kendi kendinize söylenirsiniz Elbette göremem. Keratanın boyu bir metre...
Bu küçük hâdise neşelendiriverir ortalığı. Hatta koşup hanımınıza anlatırsınız.


Kapı çalar...

Düşüp bayılacak kadar şaşırırsınız. Askerdeki oğlunuz haber vermeden izne çıkmıştır. Oğlum benim... diye hasretle kucaklarken gözyaşlarınızı zaptedemezsiniz. Mutululuğunuz oğlunuzun izni kadar uzar...

Kapının her çalışında sanki mutluluğa koşmaktasınız. Huzur tüter gözlerinizden. Her sessizlikte kulaklarınız zil sesi arar...

"Ve kapı çalmaz..."
En büyük misafir gelir.


Âdetâ kapıyı kırmıştır. Alıp gider sizi, şaşırırsınız. Niye haber vermedin diye içinizden geçirirken Doğduğundan beri zile basmaktayım der. Bir şeyler söylemek istersiniz o an. Ama o andan sonra diliniz dönmez.

Ölüm sessiz sedasız gelivermiştir


''ÖLÜM ELBET BİR GÜN GELİP ÇATACAKTIR.''




selamun aleykum kardeşim ellerinize yüreğinize saglık çok güzel bir paylaşımdı rabbim razı olsun inşallah..
rabbimize emanetsin inşallah
selam ve dua ile
<<B)>>




Ve aleyküm selam ve rahmetullahi ve berakatüh kardeşim.
Sizin de emeklerinize sağlık, Allah razı olsun kardeşim,
Allah’a emanet olun,
Selam ve baki dua ile kalın.


Bir kimsenin ölüm ânı, onun ölümden sonraki hayatı hakkında fikir verir. Çünkü Allah’a inanan kimseyle inanmayanın ölüm sırasındaki hali birbirinden çok farklıdır.

Mü’minler ölürken yanlarına melekler gelir

“Korkmayın, üzülmeyin, size vaad edilen Cennetle sevinin” diye onlara müjde verir.

Allah’ın kendisinden hoşnut olacağını ve kendisini bağışlayacağını duyan mü’min son derece mutlu olur. Bir an önce Allah’a kavuşmayı, Allah da ona kavuşmayı ister.

Ölmek üzere olan inançsız kimseye de işkence göreceği hatırlatılır. O da ölümden nefret eder ve Allah’a kavuşmayı istemez; esasen Allah da ona kavuşmayı istemez.

Melekler inançsız kimsenin yüzüne ve arkasına vurarak “Tadın bakalım yakıcı azabı” diye canını alırlar. İnançsız olarak ölenlerin pis kokusu gök ehlini rahatsız edecek kadar berbattır.



 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt