Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Ve-Sellem Buyuruyor ki :
“Size iki şey bıraktım. Bu iki şeye sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz:
-Bunlardan biri: Allah’ın Kitabı –Kur’an-ı Kerim-
-Diğeri ise: Peygamberinin Sünneti’dir”.
“ Allah,benim sözümü -hadisimi- işiten bunu iyice kavrayan ezberleyen ve başkalarına duyuran kişinin yüzünü nurlandırsın”.
amin..
Bismillahirrahmanirrahim
RESULULLAH'IN (S.A.S)
EMANETLERİ NEYDİ?
Hocam Ehl-i Sünnet kardeşlerimizden bazıları, kendilerine Resulullah'ın (s.a.a) ümmete Kur'an ve Ehl-i Beyti'ni emanet olrak bıraktığını ve onlara sarılmamızı emrettiğini ve onlara sarıldığımız müddetçe asla dalalete düşmeyeceğimizi, bu iki emanetin Kevser Havzu başında kendisine varıncaya kadar birbirinden ayrılmayacağını bildiren hadisi okuduğumuzda, bize itiraz ederek, "Resulullah'ın emanetlerinin bunlar değil, "Kur'an ve Sünnet" olduğunu" söyleyip, "Siz hadisi saptırıyorsunuz, tahrif ediyorsunuz" diye bize itiraz ediyorlar. Şimdi gerçekten Allah Resulü'nden nakledilen hadis hangisidir? Eğer bizim dediğimiz ise, onların söylediği sözün yanlış olduğunu nasıl ispat edebiliriz?
Cevap-:Aziz kardeşim, her şeyden önce şunu söylememiz gerekir ki bu itirazı edenler, ya maalesef kendi kaynaklarından bile habersizdirler, ya da ortada bir art niyet ve samimiyetsizlik söz konusudur.
Zira evvela Ehl-i Beyt'i zikreden hadisler, Kütüb-i Sitte'den Sahih-i Muslim, Sünen-i Tirmizi, Müsned-i Ahmed b. Hanbel'de, ve Müstedrek-üs Sahihayn, Hasais-i Nesai, Sünen-i Beyhakî, Sünen-i Darimî, Kenz-ül Ummâl, Üsd-ül Gâbe, Dürr-ül Mensur, Müşkil-ül Âsâr, Tarih-i Bağdad, Taberânî, Tefsir-i Fahr-i Râzî, Mecme-üz Zevâid, Feyz-ül Kadir, Tahzib-ül Âsâr, Hilyet-ül Evliyâ, Sevâik-ül Muhrika, gibi onlarca meşhur kaynakta, çeşitli senetlerle nakledilmiştir ki Meşhur Sünni alimi İbn-i Hacer-i Mekki bunların sayısının otuz civarında olduğunu söylüyor . Bu da bu hadisin mutevatir olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Saniyen onların iddia ettiği rivayet, yani Nebevi emanetlerin Kur’an ve Sünnet olduğunu belirten nakil, Malik’in Muvatta’sı hariç, Ehl-i Sünnet’in nezdinde en muteber hadis kaynakları olarak bilinen Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim de dahil olmak üzere Kütüb-i Tis’a’nın (dokuz hadis kaynağının) hiçbirinde yer almamıştır. Malik’in Muvatta’sında ise sadece bir yerde (1395. hadisinde), o da mürsel olarak, yani senetsiz olarak rivayet edilmiştir. Malik’in bu hadisi kimden duyduğu, bu hadisin Malik’e kadar olan senet silsilesinde kimlerin yer aldığı, o kimselerin sika ve adil insanlar mı, yoksa yalancı ve zayıf insanlar mı olduğu belli değildir. Dolayısıyla da hadis literatüründe böyle bir hadis nakline hiç itibar edilmez ve kâle alınmaz.
Evet, bu rivayet senetli olarak Hakim’in Müstedrek-üs Sahihayn kitabında rivayet edilmiştir. Ancak, bu naklin senet silsilesinde yer alan kişiler, bizzat Ehl-i Sünnet’in kendi büyük alimlerince zayıf ve nakillerine itibar edilmeyecek kişiler olduğu kaydedilmiş ve bu hadisin uydurma olduğu itiraf edilmiştir. Ben sizi bu Ehl-i Sünnet’in iki büyük aliminin bu rivayetle ilgili sözleri ve itiraflarıyla baş başa bırakıyorum.
Bakınız Ehl-i Sünnet’in önde gelen bilginlerinden olan Ahmet Sa’d Hamdun bu rivayetin müsneed şeklini tahriç ettikten sonra şunlara yer veriyor: “Bu hadisin senedi zayıftır. Bu senette Salih bin Musa Talhi yer almıştır. Zehebi onun hakkında; “Zayıftır.” demiştir. Yahya ise; “O bir şey değildir, itibar edilmez ve hadisi yazılmaz.” demiştir. Buhari se; “Hadisleri münkerdir.” söylemiştir. Nesai ise; “Metruktür.” demiştir.” (Usul-ü İtikad-ı Ehl-is Sünnet, Ebu’l Kasım el-Lalkai es-Selefi, s. 8)
Ehl-i Sünnet’in önde gelen muhaddislerinden olan Hasan bin Ali es-Sakkaf eş-Şafii ise, bu hadisle ilgili olarak şöyle demiştir: “Bana; Hz. Resul’ün “Sizin aranızda iki emanet bırakıyorum; onlara sarıldığınız takdirde sapmazsınız: Allah’ın kitabını ve...” hadisi sorulmuştur, “Acaba sahih olanı, “ve yakınlarım olan Ehl-i Beytim'i” lafzıyla geleni midir? Yoksa “ve sünnetimi” lafzıyla geleni mi?” diye. “Sizden ricamız, bunu, hadis ve senedi açısından açıklamanızdır.” denmiştir.
Cevap: Sahih olarak sabit olan, “ve Ehl-i Beyitim'i” lafzıyla gelen hadistir. “ve sünnetimi” lafzıyla gelen hadis ise, hem senet, hem de metin açısından batıldır. Burada inşaallah senet hususunu açıklayacağız. Zira soruda bu hususun aydınlığa kavuşması istenmiştir.
Diyoruz ki: Bu hadisi Müslim, Sahih’inde (Abdulbaki basımı, 4/1873, 2408 numaralı hadis) [4425. hadis] efendimiz Zeyd bin Erkam’dan nakletmiştir.
O şöyle demiştir: “Bir gün Hz. Resulullah Mekke ile Medine arasında Hum denen suyun kenarında ayağa kalkarak bize bir konuşma yaptı. Allah’a hamd-ü sana etti, nasihatte bulundu, Allah’ı bize hatırlattı, sonra da şöyle buyurdu: “Bilin ki, ey insanlar, ben de bir beşerim. Rabbimin elçisi gelip de icabet etmem beklenir. Ve ben sizin aranızda iki ağır emanet bırakıyorum. Onların ilki Allah’ın kitabıdır; onda hidayet ve nur vardır. Öyleyse Allah’ın kitabını tutun ve ona sarılın.” İnsanları Allah’ın kitabına sarılmaya teşvik ettikten sonra da şöyle buyurdu: “Ve Ehl-i Beytim'i. Size Allah’ı hatırlatırım Ehl-i Beytim hakkında, size Allah’ı hatırlatırım Ehl-i Beytim hakkında, size Allah’ı hatırlatırım Ehl-i Beytim hakkında.”
Müslim’in lafzı böyledir. Bu hadisi Daremi de Sünen’inde bu lafızla (2/431-432, 3182 numaralı hadisi) güneş gibi açık olan sahih bir senetle nakletmiştir. Bu ikisi dışında diğerleri de rivayet etmişlerdir.
“Ve sünnetimi” lafzıyla nakledilen hadise gelince; onun uydurulmuş bir hadis olduğunda şüphe yoktur. Zira senedi çok zayıftır. Bu hadisin uydurulmasında Emevilerin etkisi olmuştur.
İşte bu hadisin senedi ve metni şöyledir: “Hakim, Müstedrek’inde (1/93) kendi senediyle İbn-i Ebi Uveys’den, o da babasından, o da Sevr bin Zeyd ed-Deylemi’den, o da İkrime’den, o da İbn-i Abbas’tan rivayet etmiştir. Bu hadiste şöyle geçmiştir: “Ey insanlar, ben sizin aranızda öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sarıldığınız takdirde asla sapmazsınız: Allah’ın kitabını ve peygamberinin sünnetini.”
Ben diyorum ki: Bu hadisin senedinde İbn-i Ebi Uveys ile babası yer almıştır. Hafız Muzzi Tehzib-ül Kemal’de (3/127) İbn-i Ebi Uveys’in biyografisinde -onu cerh edenlerin sözünü aktarıyorum- şöyle der:
“Muaviye bin Salih, Yahya bin Muin’in onların hakkında şöyle dediklerini nakletmiştir: “Ebu Uveys ve oğlu zayıftır.” Yine Yahya bin Muin şöyle demiştir: “İbn-i Ebi Uveys ve babası hadisi çalıyorlardı. Yine o şöyle demiştir: “İbn-i Ebi Uveys, karıştırıcı ve yalancıdır. Bir şey değildir (kendisine itina edilmez).”
Ebu Hatem ise onun hakkında şöyle demiştir: “Doğru konuşma ihtimali vardır. Ancak basiretsiz biri idi.”
Nesai onun hakkında; “Zayıftır.” demiştir. Yine Nesai onun hakkında başka bir yerde; “Sika (güvenilir) değildir.” demiştir. Ebu’l Kasım el-Lalkai ise şöyle demiştir: “Nesai onun terk edilmesine yol açacak kadar aleyhinde konuşmaya ileri gitmiştir.”
Ebu Ahmed bin Adiy ise onun hakkında şöyle demiştir: “Bu İbn-i Ebi Uveys, dayısı Malik’ten hiçbir kimsenin tabi olmadığı garip hadisler rivayet etmiştir.”
Ben diyorum ki: Ayrıca Hafız İbn-i Hacer, Feth-ül Bari kitabının mukaddimesinde (S.391) şöyle demiştir: “Nesai ve diğerlerinin İbn-i Ebi Uveys’e yaptıkları kadhten (eleştiriden) dolayı Sahih’te olanı hariç, onun hiçbir hadisiyle ihticac edilemez.”
Yine Hafız Seyyid Ahmed bin Sıddık, “Feth-ül Melik-il Ali” kitabının 15. sayfasında şöyle demiştir: “Seleme bin Şabib demiştir ki: Ben İsmail bin Ebi Uveys’in; “Bazen Medine halkı bir konuda ihtilafa düşünce, ben bu ihtilafı yatıştırmak için onlara hadis uydururdum.” dediğini duydum.”
O halde bu insan hadis uydurma ithamına maruz kalan bir kişidir. Yahya bin Muin onu yalancılıkla itham etmiştir. Üstelik onun naklettiği, “ve sünnetimi” lafzının yer aldığı hadis, Sahiheyn’de (Sahih-i Buhari ve Müslim’de) de yer almamıştır.
Babasına gelince; Ebu Hatem er-Razi, oğlunun “el-Cerh ve’t-Tadil” kitabında (5/92) olduğu üzere, onun hakkında şöyle demiştir: “Hadisi yazılır, ancak onunla ihticac edilmez. Güçlü biri değildir.” Aynı kaynakta İbn-i Ebu Hatem, İbn-i Muin’in onun hakkında; “Güvenilir değildir.” dediğini nakletmiştir.
Ben diyorum ki: Hakkındaki sözleri naklettiğimiz bu iki insanın senedinde bulunduğu bir hadisin sahih sayılması, iğnenin deliğinden devenin geçmesi kadar zordur. Özellikle bu nakil Sahih’te (Sahih-i Müslim’de) gelen nakle de aykırıdır. Bunu iyice düşün, Allah seni hidayet etsin.
Hakim de bu hadisin zayıf olduğunu itiraf etmiştir. Dolayısıyla da el-Müstedrek’te (Hakim’in bu hadisi naklettiği hadis kitabı) onu sahih saymamıştır. Sadece bu hadisin olabileceğine şahit getirmeğe çalışmıştır. Ancak getirdiği şahit de zayıf ve senet açısından sakıttır. Dolayısıyla da bu hadisin zayıflığına zayıflık eklemiştir. Bizim tahkikimize göre ise İbn-i Ebi Uveys veya babası, aşağıda nakledeceğimiz bu zayıf kimsenin hadisini çalmış ve kendi adına nakletmiştir. Nitekim İbn-i Muin, bu ikisinin hadis çaldığını açıkça belirtmiştir. Bilahare Hakim, bu şahidini kitabında (1/93); “Ben bu hadise Ebu Hüreyre’nin hadisinden de bir şahit buldum.” diye kaydetmiş, sonra da onu kendi senediyle Zabiy Sena Salih bin Musa et-Talhi yoluyla, Abdulaziz bin Rafi’den, o da Ebu Salih’ten, o da merfu olarak Ebu Hüreyre’den Hz. Resulullah’ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Ben sizin aranızda iki şey bırakıyorum ki, onlardan sonra (onlara sarıldığınız takdirde) asla sapmazsınız: Allah’ın kitabını ve sünnetimi. Onlar Havuz (Havz-ı Kevser) başında bana varıncaya kadar asla birbirinden ayrılmazlar.”
Ben diyorum ki: Bu hadis de uydurmadır ve ben bu hadisin senedinde yer alan sadece bir kişi hakkında konuşmakla yetiniyorum. O ise Salih bin Musa et-Talhi’dir. İşte hadis imamlarının büyüklerinden bu kişiye itiraz eden bazılarının Tehzib-ül Kemal (13/96) kitabında yer alan sözleri şöyledir: “Yahya bin Muin onun hakkında; “O bir şey değildir.” demiştir. Ebu Hatem er-Razi ise şöyle demiştir: “O gerçekten de zayıf ve münker hadisleri rivayet eder. O bir çok sika insandan münker hadis rivayet etmiştir.”
Nesai onun hakkında; “Hadisi yazılmaz.” demiştir. Başka bir yerde de “Hadisi terk edilir.” demiştir.
Hafız İbn-i Hacer’in Tehzib-üt Tehzib adlı kitabında (4/355) ise şunlar yer almıştır: “Bu adam, sika insanlardan sika insanların hadislerine benzemeyen hadisler rivayet ederdi. Dinleyen, o hadisin uydurulmuş ya da değiştirilmiş olduğunu anlardı. Dolayısıyla onun hadisiyle delil getirmek caiz değildir.” Ebu Naim onun hakkında; “Hadisi terk edilir, münker hadisler nakletmektedir.” demiştir.
Ben diyorum ki: Hafız da onun hakkında “et-Takrib” adlı kitabında (2891 numaralı biyografi); “Metruktür.” şeklinde hükmetmiştir. Zehebi de “el-Kaşif” adlı kitabında (2412 numaralı biyografı) “Çok zayıftır.” demiştir.
Yine Zehebi “el-Mizan” adlı kitabında (2/302) onun biyografisinden bahsederken, bu hadisi onun münker hadislerine bir örnek olarak nakletmiştir.
Bu hadisi Malik “Muvatta” adlı kitabında (899, 3 numaralı hadis) senetsiz olarak nakletmiştir. Senedinin zayıflığını beyan etmemizden sonra onun da bir değeri olmadığı bellidir.
Hafız Abdulbir “et-Temhid” adlı kitabında (24/331) bu uydurulmuş zayıf hadis için üçüncü bir senet zikretmiş ve şöyle demiştir: “Bize Abdurrahman bin Yahya rivayet etmiştir; o da demiştir ki, bize Ahmet bin Said rivayet etmiştir; o da demiştir ki, bize Muhammed bin İbrahim ed-Deylemi rivayet etmiştir; o da demiştir ki, bize Ali bin Zeyd el-Feraizi rivayet etmiştir; o da demiştir ki, bize el-Huneyni, Kesir bin Abdullah bin Amr bin Afv’den, o da babasından, o da ceddinden rivayet etmiştir ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu....”
Ben diyorum ki: Bu senetteki zaaflardan sadece birini zikretmekle yetiniyoruz. O da bu hadisin senedinde yer alan Kesir bin Abdullah’tır. İmam Şafii onun hakkında; “O, yalanın erkânlarından biridir.” demiştir. Ebu Davud da onun hakkında; “Yalancılardan biri idi.” söylemiştir. İbn-i Hibban da onun için; “Bu adam, babası aracılığıyla ceddinden uydurulmuş bir kitap nakletmiştir ki, hayret ve şaşkınlığı ortaya koymanın dışında, onu hadis kitapları arasında zikretmek veya ondan hadis nakletmek caiz değildir.” [1]
Nesai ve Darekutni ise onun hakkında; “Hadisleri terk edilmiştir.” demişlerdir.
İmam Ahmed de onun hakkında hadisi terk edilir, bir şey değildir.” demiştir. Yahya bin Muin de onun için; “Bir şey değildir.” söylemiştir.
Ben diyorum ki: Hafız bin Hacer “et-Takrib” adlı kitabında ondan söz ederken, onun hakkında sadece; “Zayıftır.” demekle yetinip, ardından; “Onu yalancılıkla itham eden kimse biraz aşırıya gitmiştir.” diye devam etmekle hata etmiştir.
Ben diyorum ki: Hayır, asla aşırıya gitmemiştir. Aksine hadis imamlarından gördüğün üzere onun durumu bu idi. Özellikle de Zehebi “el-Kaşif” adlı kitabında; “Çok zayıftır.” tabirini kullanmıştır. Gerçekten o böyledir, hadisi de uydurmadır. Dolayısıyla ne onun hadisine uymak, ne de şahit olarak zikretmek caiz değildir. Aksine, onun yüzüne vurulmalıdır. Tevfik Allah’tandır...
Böylece açıkça belli olmuştur ki, sahih olan hadis, Sahih-i Müslim’de geçen “Allah’ın kitabı ve İtretim, (Ehl-i Beyt’im) tabirinin yer aldığı hadistir. “Allah’ın kitabı ve sünnetim” tabiri geçen rivayet ise batıldır ve senet açısından da sahih değildir. O halde camilerdeki imam, vaiz ve hatiplerin, Hz. Resulullah’tan gelmeyen bu lafzı terk etmeleri ve insanlara, Resulullah’ın Sahih-i Müslim’de sahih senetle sabit olan “Allah’ın kitabını ve Ehl-i Beyitim'i -yada- yakınlarımı” lafzını açıklamaları gerekir.”
Biz artık bu iki Sünni alimin açıklamalarından sonra bu konuda başka bir şey eklemeğe lüzum görmüyoruz.
Son olarak şunu da belirtmemiz gerekir ki bizim bu rivayeti reddetmemiz, (haşa) Allah Resulü'nün mübarek Sünnet-i Seniyyesi'ni reddetmemiz anlamına gelmez. Biz Kur'an-ı Kerim'in bir çok ayeti de dahil, sağlam delillerle Kur'an'dan sonra ikinci dini kaynağımızın Resulullah'ın mübarek Sünnet'i olduğunu can-ı gönülden kabul ediyoruz. Ancak bizim demek istediğimiz şudur ki, yukarıda sözünü naklettiğimiz Sünni alimin de dediği gibi, Emeviler zamanında sırf "Ehl-i Beyt"i de içeren Sekaleyn hadisini gölgelemek için bu rivayet uydurulmuştur.
Şunu da ilave etmekte fayda vardır ki faraza sünnet kelimesini zikreden rivayetlerin doğruluğunu kabul etsek dahi, bunun öbür hadislerle hiçbir çelişkisi yoktur; hatta birbirini tamamlar niteliktedir. Adeta Allah Resulü, sahih İslam'ı öğrenmek için Kur'an ve Sünnet'i kaynak olarak gösterdikten sonra, bunun, yani Kur'an'ın sahih tefsirini ve Resulullah'ın sahih sünnetini öğrenmenin en güvenilir kanalının Ehl-i Beyt'i olduğunu ümmete öğütlemektedir. Nitekim Ehl-i Beyt'i devreden çıkararak, Kur'an'ı ve Sünnet'i öğrenmeğe çalışanların, düştükleri çelişkileri, hem tarih sayfalarında, hem de günümüzde müşahede etmekteyiz. Ümit ediyoruz ki Müslüman kardeşlerimiz, bir an evvel bu gafletten uyanıp asırlar boyu unuttukları veya unutturuldukları Ehl-i Beyt gibi tertemiz ve şaibesiz hazineyi yeniden keşfeder ve Resulullah'ın (s.a.a) müekket tavsiyelerine rağmen Kur'an'dan ayırdıkları bu emanete yeniden sahip çıkıp Allah Resulü'nün sadece kuru bir "sevgi" değil, onlara "sarılmayı" ve böylece yanlışlardan korunmayı istediğini bilmeleridir artık.
Rabbim, hepimize doğruları olduğu gibi keşfetmeyi ve taassuplardan uzak bir şekilde onlara ittiba etme cesaret ve samimiyetini inayet buyursun. Amin!
--------------------------------------------------------------------------------
[1]- Sakkaf, İmam Şafii’nin ve Ebu Davud’un bu adamın hakkındaki sözlerini Tehzib-üt Tahzib kitabı (8/377) -Dar-ul Fikir baskısı- ve Tehzib-ül Kemal kitabından (24/137) nakletmiştir. Ayrıca bu hususta bakınız. Hafız İbn-i Hıbban’ın el-Mecruhin kitabı (2/221).