Insan için en büyük tehlike ömrünün sonundadir. Ömrünün evvliyati pek mühim degil. Mühim olan ömrünün nihayeti, sekarat zamanidir. Her kim ömrünün nihayetinde imanini kurtarirsa artik o ebedül ebed rahata kavusmus, kurtulmustur. Sayet ömrünün sonunda hüsn-ü hatime nasib olmazsa, imanini kurtarmazsa, neuzubillah, isterse evveliyati Gavs, isterse Kutup olsun, ne faydasi olur kendine? Eger ömrünün sonunda iman nasib olmaz, Allah muhafaza buyursun küfürle giderse evveliyatinda Gavs olmasi, evveliyatinda kutbu'l-aktab olmasi ne ise yarar?
Onun için insan ömrünün sonunu iyi getirme çareleri aramali, kendini günahlardan muhafaza etmeli, amellerinden geri kalmamali her zaman tâât ve ibadette olmali, Seyhine bagli olmali, tesbihini devamli çekmeli ki hüsn-ü hatimeye kavussun. Nitekim Rabbü'l-Âlemîn de âyet-i kerîmesinde buyuruyor : "Iyi ahibet Allah'tan korkanlarindir." (Kasas: 87)
Tâât ve ibadetini eksiltmeyerek artiran, ömrü uzadikça tâât ve ibadetlerini ziyadelestiren kimse muttakilerden yazilir. Ancak muttakilerden yazildiktan sonra yukardaki ayette zikredilen hüsn-ü hatimeye, iyi akibete kavusabilir. Hiçbir is tembellikle olmaz. Ister dünya isi, ister ahiret isi olsun. Ciddi ve samimi olmasi lazimdir ki muvaffakiyet olabilsin. Mesela dünya isinde insan bir saat çalisir, bir saat çalismazsa, bir gün çalisir, bir gün çalismazsa, haliyle isler aksar ve muvaffak olamaz. Ahiret isi de, aynen böyledir. Her kim isi tembellige dökerse, muhabbeti kesilir, Allah yoluna sevgisi azalir, gafleti artar, günah islemek Allah'in emirlerine karsi gelmek ona kolay gelir. Tereddi ede ede nihayet günün birinde Allah yolunu terk eder. Insan, ciddi davranir, firsatlari zamanini degerlendirirse o zaman muhabbeti artar, aski çogalir. Artik seytan da onu aldatamaz.
Cok zor, çok zahmetli, bir dünya isini, samimi ve ciddi çalisip, bütün gayretiyle ugrasan kisi nasil basarabilirse, ahirete de gönüldenbagli, hakiki olarak sarilan kisi mutlaka basarili olur.
Ulemanin en meshur ve büyüklerinden olan Ibn-i Hacer, ilme, tahsile ilk basladigi siralar okuduklarindan pek bir sey anlamazmis. Bir gün su kenarinda dolasirken suyun gelip magara sekline getirdigi bir kaya parçasiyla karsilasiyor. Gördügü manzara karsisinda ibret gözlügünü takarak tefekküre daliyor. Diyor ki, bu kadar yumusak olan su, bu koskocaman kayayi ancak azim ve sebatiyle delebilir. Demek ki azim elinden bir sey kurtulmaz. Derhal o tastan ilhamini alarak ilmi hürmet görmeye devam eden, bir alim oluyor. Ilhamini aldigi tastan dolayi kendisine tas oglu manasina gelen Ibn-i Hacer deniliyor. Demek ki kendini ilkin ciddi olarak ilme vermiyordu. Ne zaman ki yumusak suyun çok sert olan kayayi deldigini görünce gafletten siyrildi, samimi olarak sa'ye sarildi ve nihayet ilmi zamanimiza kadar gelen bir alim oldu.
Iste Allah yolu böyledir. Her kim tembellik eder, ciddi çalismazsa, o hakiki müttaki, hakiki iman sahibi olamaz, imani kamil olamaz. Imaninda noksanlik meydana gelir.
Her kim ki ciddi ve hakiki olarak davranirsa, o zaman o kimsenin imani kemale erer. Imani erdikten sonra seytan da kolay kolay imanina zarar veremez.
Kim ki müslümanliginda samimi, tâât ve ibadeti daha çoksa, o Allah'in yaninda daha makbuldür. Bu dünyada bulunmak, Allah yoluna girmek, rizasini tahsil etmek için büyük bir firsattir... Insan ölüp gittikten sonra o çok büyük firsati kaçirmis olur. Artik amel yapmaya kazanç temin etmeye gücü yetmez.
Bütün kazançlar, Allah rizasinda, salih amellerde toplanir.
Onun için insan ömrünün sonunu iyi getirme çareleri aramali, kendini günahlardan muhafaza etmeli, amellerinden geri kalmamali her zaman tâât ve ibadette olmali, Seyhine bagli olmali, tesbihini devamli çekmeli ki hüsn-ü hatimeye kavussun. Nitekim Rabbü'l-Âlemîn de âyet-i kerîmesinde buyuruyor : "Iyi ahibet Allah'tan korkanlarindir." (Kasas: 87)
Tâât ve ibadetini eksiltmeyerek artiran, ömrü uzadikça tâât ve ibadetlerini ziyadelestiren kimse muttakilerden yazilir. Ancak muttakilerden yazildiktan sonra yukardaki ayette zikredilen hüsn-ü hatimeye, iyi akibete kavusabilir. Hiçbir is tembellikle olmaz. Ister dünya isi, ister ahiret isi olsun. Ciddi ve samimi olmasi lazimdir ki muvaffakiyet olabilsin. Mesela dünya isinde insan bir saat çalisir, bir saat çalismazsa, bir gün çalisir, bir gün çalismazsa, haliyle isler aksar ve muvaffak olamaz. Ahiret isi de, aynen böyledir. Her kim isi tembellige dökerse, muhabbeti kesilir, Allah yoluna sevgisi azalir, gafleti artar, günah islemek Allah'in emirlerine karsi gelmek ona kolay gelir. Tereddi ede ede nihayet günün birinde Allah yolunu terk eder. Insan, ciddi davranir, firsatlari zamanini degerlendirirse o zaman muhabbeti artar, aski çogalir. Artik seytan da onu aldatamaz.
Cok zor, çok zahmetli, bir dünya isini, samimi ve ciddi çalisip, bütün gayretiyle ugrasan kisi nasil basarabilirse, ahirete de gönüldenbagli, hakiki olarak sarilan kisi mutlaka basarili olur.
Ulemanin en meshur ve büyüklerinden olan Ibn-i Hacer, ilme, tahsile ilk basladigi siralar okuduklarindan pek bir sey anlamazmis. Bir gün su kenarinda dolasirken suyun gelip magara sekline getirdigi bir kaya parçasiyla karsilasiyor. Gördügü manzara karsisinda ibret gözlügünü takarak tefekküre daliyor. Diyor ki, bu kadar yumusak olan su, bu koskocaman kayayi ancak azim ve sebatiyle delebilir. Demek ki azim elinden bir sey kurtulmaz. Derhal o tastan ilhamini alarak ilmi hürmet görmeye devam eden, bir alim oluyor. Ilhamini aldigi tastan dolayi kendisine tas oglu manasina gelen Ibn-i Hacer deniliyor. Demek ki kendini ilkin ciddi olarak ilme vermiyordu. Ne zaman ki yumusak suyun çok sert olan kayayi deldigini görünce gafletten siyrildi, samimi olarak sa'ye sarildi ve nihayet ilmi zamanimiza kadar gelen bir alim oldu.
Iste Allah yolu böyledir. Her kim tembellik eder, ciddi çalismazsa, o hakiki müttaki, hakiki iman sahibi olamaz, imani kamil olamaz. Imaninda noksanlik meydana gelir.
Her kim ki ciddi ve hakiki olarak davranirsa, o zaman o kimsenin imani kemale erer. Imani erdikten sonra seytan da kolay kolay imanina zarar veremez.
Kim ki müslümanliginda samimi, tâât ve ibadeti daha çoksa, o Allah'in yaninda daha makbuldür. Bu dünyada bulunmak, Allah yoluna girmek, rizasini tahsil etmek için büyük bir firsattir... Insan ölüp gittikten sonra o çok büyük firsati kaçirmis olur. Artik amel yapmaya kazanç temin etmeye gücü yetmez.
Bütün kazançlar, Allah rizasinda, salih amellerde toplanir.