ADALETIMAHZA
Kayıtlı Kullanıcı
Dırâr bin Mürre hazretleri de buyuruyor ki:
“Şeytân şöyle demiştir: Âdemoğluna üç şeyi yaptırdığımda maksadıma kavuşmuş olurum ve onlara istediğimi yaptırırım. Birincisi, günahlarını unuttuğu zaman, ikincisi amelini çok gördüğü zaman, üçüncüsü kendi görünüşünü beğendi zaman.”
Ona aldanmamak için!..
Netice olarak Şeytân, insana ibâdet ettirir. Peki, yaptıklarımızın Rahmânî mi yoksa Şeytânî mi olduğunu nasıl bileceğiz? Şeytân, tam dine uygun şekilde, yani ehl-i sünnet itikadına uygun olarak ibâdet ettirmez. Ancak bir eksikle ibâdet ettirir. Yani o ibâdeti bozan, kabul ettirmeyen bir eksikle ibâdet ettirir. Mesela bir kimsenin, beş kuruş zekat borcu varken, bu zekatı, bu kimseye verdirmez ve verme düşüncesine bile yaklaştırmaz. Bunun yerine milyarlarca lira sadaka verdirir, hayır hasenât yaptırır. Yine herhangi bir kimsenin iki rekat kaza namazı borcu varsa, bunu kıldırmaz. Bunun yerine o kimseye sabahlara kadar tesbih çektirir, zikir ettirir, nafile namaz kıldırır, ağlatır sızlatır. Halbuki dinimiz, beş kuruş da olsa, zekatı vermeyi, iki rekat farz namazı vaktinde kılmayı, vaktinde kılınmamış ise kaza etmeyi emrediyor. Bunlar farzdır ve dinin isteğidir. Eğer farzlar vaktinde yapılmaz ve sonra da kaza edilmezse, hesabı, azabı vardır. Nefsine uyarak ibâdetleri vaktinde yapmayan ve bunları kaza etmeyip, nafilelerle meşgul olan kimse, şeytânın isteğini yapmış olur. Nefse ve Şeytâna aldanmamak için dinimizi, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından öğrenmeliyiz.
“Şeytân şöyle demiştir: Âdemoğluna üç şeyi yaptırdığımda maksadıma kavuşmuş olurum ve onlara istediğimi yaptırırım. Birincisi, günahlarını unuttuğu zaman, ikincisi amelini çok gördüğü zaman, üçüncüsü kendi görünüşünü beğendi zaman.”
Ona aldanmamak için!..
Netice olarak Şeytân, insana ibâdet ettirir. Peki, yaptıklarımızın Rahmânî mi yoksa Şeytânî mi olduğunu nasıl bileceğiz? Şeytân, tam dine uygun şekilde, yani ehl-i sünnet itikadına uygun olarak ibâdet ettirmez. Ancak bir eksikle ibâdet ettirir. Yani o ibâdeti bozan, kabul ettirmeyen bir eksikle ibâdet ettirir. Mesela bir kimsenin, beş kuruş zekat borcu varken, bu zekatı, bu kimseye verdirmez ve verme düşüncesine bile yaklaştırmaz. Bunun yerine milyarlarca lira sadaka verdirir, hayır hasenât yaptırır. Yine herhangi bir kimsenin iki rekat kaza namazı borcu varsa, bunu kıldırmaz. Bunun yerine o kimseye sabahlara kadar tesbih çektirir, zikir ettirir, nafile namaz kıldırır, ağlatır sızlatır. Halbuki dinimiz, beş kuruş da olsa, zekatı vermeyi, iki rekat farz namazı vaktinde kılmayı, vaktinde kılınmamış ise kaza etmeyi emrediyor. Bunlar farzdır ve dinin isteğidir. Eğer farzlar vaktinde yapılmaz ve sonra da kaza edilmezse, hesabı, azabı vardır. Nefsine uyarak ibâdetleri vaktinde yapmayan ve bunları kaza etmeyip, nafilelerle meşgul olan kimse, şeytânın isteğini yapmış olur. Nefse ve Şeytâna aldanmamak için dinimizi, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından öğrenmeliyiz.