Şeytanın Giriş Yerlerini Tanıyıp Yolunu Kesmek
Allahû Teâlâ’nın koruduğu kimseler dışında, şeytanın nefislere tesir etme gücü vardır. 0, insan nefsine duygular, şehevi arzular ve istekler yoluyla girer. İnsandaki zayıf noktaların ne olduğunu bilir. Bunun içindir ki onun giriş yollarını tanımak, nefsi korumak ve temizlemek için gerekli olan sebeplerdendir. Bu nedenle bu konuyu şeytanın giriş yollarını tanımaya ayırdık.
Şeytanın Kalbe Müdahale Yollarının Açıklanması
Bilmiş ol ki, kalb bir kale, şeytan ise kaleye girmek isteyen bir düşman gibidir. 0 kaleyi fethetmek ister. Kalbi şeytanın vesveselerinden korumak borçtur ve herkese farz-ı ayın’dır. Vacibe ulaşmak için lazım olan her şey de vaciptir. Şeytanı uzaklaştırmak da onun giriş yollarını bilmekle mümkündür. Şu halde şeytanın kalbe giriş yerlerini keşfetmek de yaciptir. Şeytanın kalbe giriş kapısı ve yolları kişinin zaaflarıdır. Bu zaaflar ne kadar çoksa, kapılarda o kadar çoktur. Fakat biz burada, şeytanın giriş kapılarından vadiler gibi geniş olanlarından bahsetmekle yetineceğiz.
Şehvet ile öfke şeytanın giriş yollarının en büyüklerindendir. Öfke, aklı yok eder. Akıl zayıflayınca şeytanın ordusu hücuma geçer. Topacın çocuğun elinde bir oyuncak olması gibi, kızan insanda şeytanın elinde bir oyuncaktır.
Şeytanın büyük kapılarından biri de, hased ve hırstır. Kul bir şeye hırs gösterdi mi, artık hakkı görmekten kör, hakikati duymaktan sağır olur.
Nitekim Resul-i Ekrem (say),
“Bir şeyi sevmen, seni kör ve sağır eder” buyurmuştur. Şeytanın kalbe giriş yollarını bildiren basiret nurudur. Hırs ve hased, basireti
körleştirdiği zaman şeytan içeri girmeye yol bulur. Hırslı kimseye, ne kadar çirkin olsa da, arzusuna ulaştıracak her şeyi güzel gösterir.
Şeytanı Tanıma
Şeytanın kalbe gireceği büyük kapılardan biri de, helal de olsa doyasıya yemektir. Zira insan doyuncaya kadar yiyince şehveti azar. Şehvet ise, şeytanın silahıdır.
Fazla yemekte altı kötü zarar olduğu söylendi,
1-Allah korkusu kalmaz.
2-Yaratıklara karşı merhamet duygusu yok olur.
3-Ağırlık verir, taat ve ibadetine engel olur.
4-Hikmetli sözleri duysa da kalbi yumuşamaz.
5-Kendisi hikmetli sözler konuşsa da başkasına tesir etmez.
6-Mühim bazı hastalıklara sebep olur.
Şeytanın kalbe açılan kapılarından biri de, ev, mobilya ve elbise ile süslenme hevesidir. Şeytanın insan gönlünde bu hastalığı görünce, artık o gönülde kuluçkaya yatar ve oradan ayrılmaz. insanı ev imaretine, evin kapı bacasının süsüne, geniş binalar yaptırmaya, binitler ve elbiselerle süslenmeye teşvik eder. Ömrü boyunca onu onlara bağlar. Bir defa onu oraya bağladı mı, artık bir daha yanına uğramaya da lüzumu kalmaz. Çünkü birini yaptı mı diğerini de yapar. Omrü boyunca böyle devam eder ve böylece şeytan yolunda olur. Bu tür insanların düştüğü sondan Allah’a sığınırız.
Şeytanın kalbe giden büyük kapılarından biri de tamadır. Tama kalbe galebe çalınca, hoşuna giden şeyleri şeytan ona sevdirir. Oyle ki sevdiği şey artık onun mâbudu olur. Bu dereceye ulaşınca artık istediğini elde etmek için çeşitli hilelere baş vurdurur. En azından onu medhettirir. Emr-i ma’ruf ve nehyi münkerden uzaklaştırır.
Şeytanın kalbe giden büyük kapılarından biri de, acel’dir.
Resul-i Ekrem (say), “Acele şeytandan, teenni Allah’tandır” (Tirmizi) demiştir.
Allahü Teâlâ’da şöyle buyurmuştur.“İnsan aceleden yaratıldı” (Enbiya Sûresi- 21/37)
“Ve insan pek aceleci olmuştur.“ (İsra Sûresi- 17/11)
Resûlüllah (sav)’e, “Sana vahyi tamam edilmeden evvel Kur’an-ı okumada acele etme” (Taha Sûresi- 20/114) buyurmuştur.
Çünkü amel, anlayıp bildikten sonra yapılmalıdır. Anlayıp bilmek de düşünmeyle mümkündür. Acele bunlara manidir. Şeytan acele edene daha çok vesvese verir.
Şeytanın kalbe giden yollarından biri de altın, gümüş, diğer ticaret malları, apartmanlar ve hayvanlardır. İhtiyaçtan fazla olan bu gibi varlıklar şeytanların merkezleridir. Yalnız yetecek kadar şeyi olanın kalbinde başka şey yoktur. Bu adam yolda yüz lira bulsa kalbinde on tane arzu doğar ki bunların her biri yüzer lira olur. Bulduğu, arzularının ancak onda birine yeter. Halbuki bir şey bulmadan rahat dururdu. Bulduğu yüz lira ile zengin olduğunu sanarak bir daire almak için dokuz yüz liraya daha ihtiyaç gösterdi. Cariye, ev eşyası, güzel elbise gibi bir çok ihtiyaçları doğdu. Artık bunlar birbirini doğurur. Ardı arkası gelmeden ömrü biter, cehennemi de hak eder. Varacağı yer Cehennem olur.
Şeytanın büyük giriş kapılarından biri de, cimrilik ve yoksulluk korkusudur. Bu korku insanı infaktan men ve yığmaya davet eder ki, neticesi elim azabdır. Kur’an-ı Kerim’in anlattığı gibi elem verici azab helâl haram demeden servet edinip, zekatını vermeyenlere va’d edilmiştir.
Süfyan-ı Sevri’de, "Adem oğlunu öldürmek için şeytanın en kuvvetli silahı odur. Şeytanın bu vesvesesi insanoğlunun kalbine işledi mi, batıl şeylere dalar, haktan uzaklaşır, boş şeyler konuşur ve hatta Rabbine karşı su’i zanna kadar gider.
Şeytanın kalbe girişini sağlayan büyük kapılardan biri de mezheb taassubu ve şehvet arzuları ile hasımlara kin tutmak, onları küçümsemek ve onlara hakaretle bakmaktır. Bu hâl fasıkları olduğu gibi, abidleri de helake götürür. Zira başkasına hakaret edip onlarda kusur aramakla uğraşmak, insanda kötü bir haslettir. Şeytan tabiatte olan kimsenin hayaline bunun güzel olduğunu yerleştirir. Bu da adamın kalbine yerleşir ve o da bütün gayretini bu yola sarf eder. Adam bu hareketi ile din adına çaba harcadığını sanarak kendisini sevinç ve neşe içinde bulur. Halbuki doğrudan şeytan yolundadır.
Abdullah b. Mesud (ra) şöyle anlatıyor, “Bir cemaat, Allah’ı zikretmek üzere bir yere toplandı. Şeytan bunları dağıtmak ve aralarını bozmak için ne kadar çalıştı ise, muvaffak olamadı. Bu defa yakın olan başka bir cemaate gitti. Bunlar da dünya işleri konuşuyorlardı. Şeytan kolaylıkla bunların arasına fesad tohumu ekti ve bunları birbirine düşürdü. Her biri ötekini öldürmeye kalktılar. Şeytanın maksadı bunlar değil, öteki zikir ile meşgul olanları dağıtmaktı ve bunları da muvaffak oldu. Şöyle ki, Bu dövüş ve kavgayı gören zikir erbabı, bunları ayırmak için hemen oraya koştular ve ayırdıktan sonra dağılıp gittiler. İşte şeytanın istediği de bu idi, yani onları dağıtmak idi.”
Şeytanın kalbe giriş kapılarından biri de cehalettir. Cehaletleri sebebiyle akılları ermeyen bazı kimseleri, Allahû Teâlâ’nın zat ve sıfatı üzerinde ve akıllarının alamadığı bu gibi meselelerde düşünceye sevkeder, şüpheye düşürür ve onları dinin esasından şaşırtır. Allahû Teâlâ hakkında bazı hayali şeyler hatırlarına getirir ki, bu gibi hayaller ile ya bid’at sabihi olur veya küfre giderler. Adam da bilmeyerek sevinir, güya bir şey buldum zanneder. Akıl ve zekası ile bir şey anladığını sanır. İnsanların en ahmağı. zekasına en çok güvenendir. İnsanların en akıllısı da kendisini en fazla töhmetleyen ve durmadan alimlerden soran kimsedir,
Hz. Aişe (rha) diyor ki, Resul-i Ekrem şöyle buyurmuştur,
“Şeytanın birinize gider hulul eder ve vesvese yolu ile
-Seni kim yarattı, diye sorar. Adam,
-Allah yarattı, deyince şeytan,
-Ya Allah’ı kim yarattı? Der. Sizden biriniz içiniz de böyle bir sual ile karşılaştığı zaman, Allah ve Resûlüne iman ettim, desin. Zira bu vesveseyi giderir.” (Buhari-Müslim)
Resul-i Ekrem bu vesvesenin ilacından bahsetmeyi emretmedi. Zira bu vesveseyi alimler değil, insanların avamları bulur. Avamın hakkı ise, kalbleri ile tasdik ve vücutları ile inkiyad olup, ibadetle ve aralarında geçimle meşgul olarak, ilminiz ulemayı terketmektir. Avamdan olan bir kimsenin ilim hakkında konuşması. Allahü Teâlâ ve dini hakkında konuşanlar, bilmediği yerden küfre gidebilirler. Bu tıpkı yüzmeyi bilmeyen kimsenin denize girmesine benzer. Şeytanın itikad ile alakalı olan hile yolları sayılamayacak kadar çoktur.
Şeytanın kalbe hulul eden kapılarından biri de su-i zan (kötü zan)dır.
Allahû Teâlâ,
“Ey iman edenler, zanların çoğundan sakının, zira zanların bazısı günahtır” (Hucurat Süresi- 49/12) buyurmuştur. Kim, bir zan ile başkasının kötülüğüne hükmederse, şeytan bu kimseyi o adamın aleyhinde dil uzatmaya ve gıybet etmeye sevk eder de bu sebeple helâke gider yahut o adamın hakkına riayet edmez, ikramda kusur eder. Ona hakaretle bakar ve kendini ondan hayırlı görür. Bunların hepsi tehlikelidir. Bunun için şeriat töhmet yerlerinden men etmiştir.
Nitekim Resul-i Ekrem (sav),“Töhmet yerlerinden kaçınınız” (Irakî aslını bulamadım dediyse de bu mealde rivayetler vardır.) buyurmuştur. Hatta bizzat Resul-i Ekrem (sav) efendimiz töhmet yerlerinden uzaklaşmıştır.
Ali b. Hüseyin (ra)'dan rivayet edildiğine göre, Safiyye binti Hayy b. Ahtab, Resul-i Ekrem’in mescidde itikafta olduğunu öğrendi ve Resul-i Ekrem’in ziyaretine gittiğini söyledi. Bir müddet Resul-i Ekrem ile konuştuktan sonra ayrılmak üzere kalktım ve Resul-i Ekrem de kapıya kadar beni yolcu etti. Tam o sırada Ensar’dan iki genç oradan geçiyordu. Hemen Resul-i Ekrem onlara seslendi ve “Bu, Safıyye binti Hayy”dır buyurdu
Onlar da,
-Ya Resûlüllah, biz senin hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz, dediler.
Bunun üzerine Resul-i Ekrem, Kanın bedende cereyanı gibi şeytan da insana hulul eder. Size vesvese vereceğinden korktum da onun için vaziyeti izah ettim, buyurdu. (Buhari - Müslim)
Allahû Teâlâ’nın koruduğu kimseler dışında, şeytanın nefislere tesir etme gücü vardır. 0, insan nefsine duygular, şehevi arzular ve istekler yoluyla girer. İnsandaki zayıf noktaların ne olduğunu bilir. Bunun içindir ki onun giriş yollarını tanımak, nefsi korumak ve temizlemek için gerekli olan sebeplerdendir. Bu nedenle bu konuyu şeytanın giriş yollarını tanımaya ayırdık.
Şeytanın Kalbe Müdahale Yollarının Açıklanması
Bilmiş ol ki, kalb bir kale, şeytan ise kaleye girmek isteyen bir düşman gibidir. 0 kaleyi fethetmek ister. Kalbi şeytanın vesveselerinden korumak borçtur ve herkese farz-ı ayın’dır. Vacibe ulaşmak için lazım olan her şey de vaciptir. Şeytanı uzaklaştırmak da onun giriş yollarını bilmekle mümkündür. Şu halde şeytanın kalbe giriş yerlerini keşfetmek de yaciptir. Şeytanın kalbe giriş kapısı ve yolları kişinin zaaflarıdır. Bu zaaflar ne kadar çoksa, kapılarda o kadar çoktur. Fakat biz burada, şeytanın giriş kapılarından vadiler gibi geniş olanlarından bahsetmekle yetineceğiz.
Şehvet ile öfke şeytanın giriş yollarının en büyüklerindendir. Öfke, aklı yok eder. Akıl zayıflayınca şeytanın ordusu hücuma geçer. Topacın çocuğun elinde bir oyuncak olması gibi, kızan insanda şeytanın elinde bir oyuncaktır.
Şeytanın büyük kapılarından biri de, hased ve hırstır. Kul bir şeye hırs gösterdi mi, artık hakkı görmekten kör, hakikati duymaktan sağır olur.
Nitekim Resul-i Ekrem (say),
“Bir şeyi sevmen, seni kör ve sağır eder” buyurmuştur. Şeytanın kalbe giriş yollarını bildiren basiret nurudur. Hırs ve hased, basireti
körleştirdiği zaman şeytan içeri girmeye yol bulur. Hırslı kimseye, ne kadar çirkin olsa da, arzusuna ulaştıracak her şeyi güzel gösterir.
Şeytanı Tanıma
Şeytanın kalbe gireceği büyük kapılardan biri de, helal de olsa doyasıya yemektir. Zira insan doyuncaya kadar yiyince şehveti azar. Şehvet ise, şeytanın silahıdır.
Fazla yemekte altı kötü zarar olduğu söylendi,
1-Allah korkusu kalmaz.
2-Yaratıklara karşı merhamet duygusu yok olur.
3-Ağırlık verir, taat ve ibadetine engel olur.
4-Hikmetli sözleri duysa da kalbi yumuşamaz.
5-Kendisi hikmetli sözler konuşsa da başkasına tesir etmez.
6-Mühim bazı hastalıklara sebep olur.
Şeytanın kalbe açılan kapılarından biri de, ev, mobilya ve elbise ile süslenme hevesidir. Şeytanın insan gönlünde bu hastalığı görünce, artık o gönülde kuluçkaya yatar ve oradan ayrılmaz. insanı ev imaretine, evin kapı bacasının süsüne, geniş binalar yaptırmaya, binitler ve elbiselerle süslenmeye teşvik eder. Ömrü boyunca onu onlara bağlar. Bir defa onu oraya bağladı mı, artık bir daha yanına uğramaya da lüzumu kalmaz. Çünkü birini yaptı mı diğerini de yapar. Omrü boyunca böyle devam eder ve böylece şeytan yolunda olur. Bu tür insanların düştüğü sondan Allah’a sığınırız.
Şeytanın kalbe giden büyük kapılarından biri de tamadır. Tama kalbe galebe çalınca, hoşuna giden şeyleri şeytan ona sevdirir. Oyle ki sevdiği şey artık onun mâbudu olur. Bu dereceye ulaşınca artık istediğini elde etmek için çeşitli hilelere baş vurdurur. En azından onu medhettirir. Emr-i ma’ruf ve nehyi münkerden uzaklaştırır.
Şeytanın kalbe giden büyük kapılarından biri de, acel’dir.
Resul-i Ekrem (say), “Acele şeytandan, teenni Allah’tandır” (Tirmizi) demiştir.
Allahü Teâlâ’da şöyle buyurmuştur.“İnsan aceleden yaratıldı” (Enbiya Sûresi- 21/37)
“Ve insan pek aceleci olmuştur.“ (İsra Sûresi- 17/11)
Resûlüllah (sav)’e, “Sana vahyi tamam edilmeden evvel Kur’an-ı okumada acele etme” (Taha Sûresi- 20/114) buyurmuştur.
Çünkü amel, anlayıp bildikten sonra yapılmalıdır. Anlayıp bilmek de düşünmeyle mümkündür. Acele bunlara manidir. Şeytan acele edene daha çok vesvese verir.
Şeytanın kalbe giden yollarından biri de altın, gümüş, diğer ticaret malları, apartmanlar ve hayvanlardır. İhtiyaçtan fazla olan bu gibi varlıklar şeytanların merkezleridir. Yalnız yetecek kadar şeyi olanın kalbinde başka şey yoktur. Bu adam yolda yüz lira bulsa kalbinde on tane arzu doğar ki bunların her biri yüzer lira olur. Bulduğu, arzularının ancak onda birine yeter. Halbuki bir şey bulmadan rahat dururdu. Bulduğu yüz lira ile zengin olduğunu sanarak bir daire almak için dokuz yüz liraya daha ihtiyaç gösterdi. Cariye, ev eşyası, güzel elbise gibi bir çok ihtiyaçları doğdu. Artık bunlar birbirini doğurur. Ardı arkası gelmeden ömrü biter, cehennemi de hak eder. Varacağı yer Cehennem olur.
Şeytanın büyük giriş kapılarından biri de, cimrilik ve yoksulluk korkusudur. Bu korku insanı infaktan men ve yığmaya davet eder ki, neticesi elim azabdır. Kur’an-ı Kerim’in anlattığı gibi elem verici azab helâl haram demeden servet edinip, zekatını vermeyenlere va’d edilmiştir.
Süfyan-ı Sevri’de, "Adem oğlunu öldürmek için şeytanın en kuvvetli silahı odur. Şeytanın bu vesvesesi insanoğlunun kalbine işledi mi, batıl şeylere dalar, haktan uzaklaşır, boş şeyler konuşur ve hatta Rabbine karşı su’i zanna kadar gider.
Şeytanın kalbe girişini sağlayan büyük kapılardan biri de mezheb taassubu ve şehvet arzuları ile hasımlara kin tutmak, onları küçümsemek ve onlara hakaretle bakmaktır. Bu hâl fasıkları olduğu gibi, abidleri de helake götürür. Zira başkasına hakaret edip onlarda kusur aramakla uğraşmak, insanda kötü bir haslettir. Şeytan tabiatte olan kimsenin hayaline bunun güzel olduğunu yerleştirir. Bu da adamın kalbine yerleşir ve o da bütün gayretini bu yola sarf eder. Adam bu hareketi ile din adına çaba harcadığını sanarak kendisini sevinç ve neşe içinde bulur. Halbuki doğrudan şeytan yolundadır.
Abdullah b. Mesud (ra) şöyle anlatıyor, “Bir cemaat, Allah’ı zikretmek üzere bir yere toplandı. Şeytan bunları dağıtmak ve aralarını bozmak için ne kadar çalıştı ise, muvaffak olamadı. Bu defa yakın olan başka bir cemaate gitti. Bunlar da dünya işleri konuşuyorlardı. Şeytan kolaylıkla bunların arasına fesad tohumu ekti ve bunları birbirine düşürdü. Her biri ötekini öldürmeye kalktılar. Şeytanın maksadı bunlar değil, öteki zikir ile meşgul olanları dağıtmaktı ve bunları da muvaffak oldu. Şöyle ki, Bu dövüş ve kavgayı gören zikir erbabı, bunları ayırmak için hemen oraya koştular ve ayırdıktan sonra dağılıp gittiler. İşte şeytanın istediği de bu idi, yani onları dağıtmak idi.”
Şeytanın kalbe giriş kapılarından biri de cehalettir. Cehaletleri sebebiyle akılları ermeyen bazı kimseleri, Allahû Teâlâ’nın zat ve sıfatı üzerinde ve akıllarının alamadığı bu gibi meselelerde düşünceye sevkeder, şüpheye düşürür ve onları dinin esasından şaşırtır. Allahû Teâlâ hakkında bazı hayali şeyler hatırlarına getirir ki, bu gibi hayaller ile ya bid’at sabihi olur veya küfre giderler. Adam da bilmeyerek sevinir, güya bir şey buldum zanneder. Akıl ve zekası ile bir şey anladığını sanır. İnsanların en ahmağı. zekasına en çok güvenendir. İnsanların en akıllısı da kendisini en fazla töhmetleyen ve durmadan alimlerden soran kimsedir,
Hz. Aişe (rha) diyor ki, Resul-i Ekrem şöyle buyurmuştur,
“Şeytanın birinize gider hulul eder ve vesvese yolu ile
-Seni kim yarattı, diye sorar. Adam,
-Allah yarattı, deyince şeytan,
-Ya Allah’ı kim yarattı? Der. Sizden biriniz içiniz de böyle bir sual ile karşılaştığı zaman, Allah ve Resûlüne iman ettim, desin. Zira bu vesveseyi giderir.” (Buhari-Müslim)
Resul-i Ekrem bu vesvesenin ilacından bahsetmeyi emretmedi. Zira bu vesveseyi alimler değil, insanların avamları bulur. Avamın hakkı ise, kalbleri ile tasdik ve vücutları ile inkiyad olup, ibadetle ve aralarında geçimle meşgul olarak, ilminiz ulemayı terketmektir. Avamdan olan bir kimsenin ilim hakkında konuşması. Allahü Teâlâ ve dini hakkında konuşanlar, bilmediği yerden küfre gidebilirler. Bu tıpkı yüzmeyi bilmeyen kimsenin denize girmesine benzer. Şeytanın itikad ile alakalı olan hile yolları sayılamayacak kadar çoktur.
Şeytanın kalbe hulul eden kapılarından biri de su-i zan (kötü zan)dır.
Allahû Teâlâ,
“Ey iman edenler, zanların çoğundan sakının, zira zanların bazısı günahtır” (Hucurat Süresi- 49/12) buyurmuştur. Kim, bir zan ile başkasının kötülüğüne hükmederse, şeytan bu kimseyi o adamın aleyhinde dil uzatmaya ve gıybet etmeye sevk eder de bu sebeple helâke gider yahut o adamın hakkına riayet edmez, ikramda kusur eder. Ona hakaretle bakar ve kendini ondan hayırlı görür. Bunların hepsi tehlikelidir. Bunun için şeriat töhmet yerlerinden men etmiştir.
Nitekim Resul-i Ekrem (sav),“Töhmet yerlerinden kaçınınız” (Irakî aslını bulamadım dediyse de bu mealde rivayetler vardır.) buyurmuştur. Hatta bizzat Resul-i Ekrem (sav) efendimiz töhmet yerlerinden uzaklaşmıştır.
Ali b. Hüseyin (ra)'dan rivayet edildiğine göre, Safiyye binti Hayy b. Ahtab, Resul-i Ekrem’in mescidde itikafta olduğunu öğrendi ve Resul-i Ekrem’in ziyaretine gittiğini söyledi. Bir müddet Resul-i Ekrem ile konuştuktan sonra ayrılmak üzere kalktım ve Resul-i Ekrem de kapıya kadar beni yolcu etti. Tam o sırada Ensar’dan iki genç oradan geçiyordu. Hemen Resul-i Ekrem onlara seslendi ve “Bu, Safıyye binti Hayy”dır buyurdu
Onlar da,
-Ya Resûlüllah, biz senin hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz, dediler.
Bunun üzerine Resul-i Ekrem, Kanın bedende cereyanı gibi şeytan da insana hulul eder. Size vesvese vereceğinden korktum da onun için vaziyeti izah ettim, buyurdu. (Buhari - Müslim)