Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Şeytan, insana ibadet ettirir mi? (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Şeytan; kibir ve gururu sebebiyle Allahü teâlânın “Âdem’e secde ediniz” emrine isyan edip, karşı geldiği için, Onun rahmetinden uzaklaştırılan varlıktır.

Şeytan, insanlara hep kötülük ve düşmanlık yapmalarını vesvese eder. Nisa suresinin yüz yirminci âyetinde mealen; (Şeytan insana çok şeyi söz verir ve birçok şeyi hatırlatır. Şeytanın söz verdiği şeylerin hepsi yalandır) buyurulmuştur.

Şeytan, kötülükleri, iyilik şeklinde gösterip, insanları aldatır ve “Allahü teâlâ rahimdir, affeder” diyerek onları günaha sürükler. Şeytan, nefs ve kötü arkadaşlar, insana hep günah işletmek isterler.

Şeytan, Müslümanları aldatmak için de, farzları ehemmiyetsiz gösterip, sünnet ve nafileleri yapmaya sevk eder. Ata-i Horasani hazretleri, şeytanın hileleri hakkında şunları anlatmıştır:
“Nisa suresinin (Kim bir fenalık yapar veya nefsine zulmeder de Allah’tan mağfiret dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı, çok merhametli bulur) mealindeki yüz onuncu âyet-i kerimesi nazil olunca, şeytan çok feryat eder. Avanesi onun bu feryadını işitip sebebini sorduklarında;
-Benim hilelerim ile bu ümmete işlettiğim günahların af ve mağfireti hakkında bir âyet nazil oldu. Bu âyette Allahü teâlâ, istigfar edenlere af ve mağfiretini vaad etti ve O, vaadinden asla dönmez. Şimdi düşünün. Acaba buna bir hile yolu bulabilir misiniz? der Onlar da;

-Hayır, biz böyle bir hile yolu bilmiyoruz derler. Bir müddet sonra kendisi; ben bir hile yolu buldum diyerek şöyle anlatır:

-O büyük Peygamber ahirete intikal ettikten sonra, ümmetine güzel amel suretinde çeşitli bid’atler işletelim. Bunları ne Peygamberleri, ne halifeleri ne de eshabı yapmış olsun. Böyle amelleri onlara güzel göstermek suretiyle, onlar o bid’atleri sünnet sanıp ısrarla üzerine düşüp yaparlar. O yaptıkları amelden de tevbe ve istigfar etmezler. Bu işledikleri bid’atlerle onların Cehenneme girmelerini sağlar, muradımıza ereriz.”

Peygamber efendimiz de, bir hadis-i şeriflerinde; (Bid’at ortaya çıkaran ve bunu yapan kimseye şeytan çok ibadet yaptırır. Onu çok ağlatır) buyurmuşlardır.

Abdülkerim Cili hazretleri buyuruyor ki: “Şeytan, ilmi olmayan Müslümanlara önce şehvete dair işlerin sevgisini aşılamaya çalışır. Böylece kalb duygularını öldürür. Sonra dünya sevgisini vererek, dünyalık kazanmaya sevk eder. Böylece bu insanların bütün gayeleri, dünyayı elde etmek olur.

Salih kimseler iyi ameller işlediklerinde şeytan harekete geçer. Onlara işledikleri ameli güzel gösterir. Böylece onları ucba ve kendini beğenmişliğe sürükler. Sonunda hiçbir âlimin öğüt ve nasihatini dinlemezler. İblis onları bu hâle getirdikten sonra şöyle der: “Başkaları sizin ibadetinizin binde birisini yapsa kurtulur.” Bu telkinlere kananlar, amellerini, ibadetlerini azaltırlar. İstirahat yolunu tutarlar. Kendilerini yüceltirler, başkalarını hafife alırlar. Artık bu halleri onları peş peşe günaha sürükler. Şeytan, âlimi aldatmak için ise, onun ilmi ile devreye girer. Söylediği her sözün hak olduğunu anlatır. Senin gibisi yok diye telkin eder. Şeytan bu yoldan gitmekle çok muvaffak olur. Büyük İslam âlimlerine tâbi olmayıp ilimlerine güvenenlerden pek azı bu hileden kurtulabilir...”

Dırar bin Mürre hazretleri de buyuruyor ki:
“Şeytan şöyle demiştir: Âdemoğluna üç şeyi yaptırdığımda maksadıma kavuşmuş olurum ve onlara istediğimi yaptırırım. Birincisi, günahlarını unuttuğu zaman, ikincisi amelini çok gördüğü zaman, üçüncüsü kendi görüşünü beğendiği zaman.”

Netice olarak Şeytan, insana ibadet ettirir. Peki, yaptıklarımızın Rahmani mi yoksa Şeytani mi olduğunu nasıl bileceğiz? Şeytan, tam dine uygun şekilde, yani ehl-i sünnet itikadına uygun olarak ibadet ettiremez. Ancak bir eksikle ibadet ettirir. Yani o ibadeti bozan, kabul ettirmeyen bir eksikle ibadet ettirir. Mesela bir kimsenin, beş kuruş zekat borcu varken, bu zekatı, bu kimseye verdirmez ve verme düşüncesine bile yaklaştırmaz. Bunun yerine milyarlarca lira sadaka verdirir, hayır hasenat yaptırır. Yine herhangi bir kimsenin iki rekat kaza namazı borcu varsa, bunu kıldırmaz. Bunun yerine o kimseye sabahlara kadar tesbih çektirir, zikir ettirir, nafile namaz kıldırır, ağlatır sızlatır. Halbuki dinimiz, beş kuruş da olsa, zekatı vermeyi, iki rekat farz namazı vaktinde kılmayı, vaktinde kılınmamış ise kaza etmeyi emrediyor. Bunlar farzdır ve dinin isteğidir. Eğer farzlar vaktinde yapılmaz ve sonra da kaza edilmezse, hesabı, azabı vardır. Nefsine uyarak ibadetleri vaktinde yapmayan ve bunları kaza etmeyip, nafilelerle meşgul olan kimse, şeytanın isteğini yapmış olur. Nefse ve Şeytana aldanmamak için dinimizi, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından öğrenmeliyiz.
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Allah'a şeytana uydurmasın inşaallah, bununla da kalmayıp rahmani ibadet ile şeytani ibadeti birbirinden ayırd edebilecek idraki ve şuuru bununla beraber doğru kaynaklardan bilgi edinmeyi nasip eylesin cümlemize. Amin.
 

xaisex

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2007
Mesajlar
53
Tepki puanı
0
Puanları
0
s.a RABBİM cümlemizi şeytanın şerrinde korusun
AMİN
 

tuana1010

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Eki 2007
Mesajlar
44
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
amin cümlemizi şeytanın kötü işlerinden korusun.
 

tuana1010

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
1 Eki 2007
Mesajlar
44
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
imanımızı kalbimizde sabit kılsın inşallah
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Allah'a şeytana uydurmasın inşaallah, bununla da kalmayıp rahmani ibadet ile şeytani ibadeti birbirinden ayırd edebilecek idraki ve şuuru bununla beraber doğru kaynaklardan bilgi edinmeyi nasip eylesin cümlemize. Amin.

Amin inşaAllah.burada bildirmekte faide var.Kimdir diyebiliriz bu ehli sünnet alimleri diye.Gerekli gördüğüm için yazmak istedim.


4 Büyük Mezhep imamları
İmam-ı a’zam Ebu Hanife
İmam-ı Malik
İmam-ı Şafii
İmam-ı Ahmed bin Hanbel



Ehl-i Sünnet Alimi: Elmalılı M.Hamdi Yazır ,Ömer Nasuhi Bilmen ,Süleyman Hilmi Tunahan ,Abdülkadir Geylani ,Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi ,İmam Şafi "Muhammed İbnu İdris",islam Dünyasını Nurlandıran İslam Alimi Ahmed B. Hanbel

Ünlü tefsir ve fıkıh alimi Ömer Nasuhi Bilmen, gerek ilmi ve ahlaki otoritesi, gerekse samimi dindarlığı ve tevazusu ile dinî konularda Türkiye'de Müslüman halkın başlıca güven kaynağı olmuştur. İnançta, ibadet ve ahlâkta Ehl-i Sünnet akidesini, şahsında tam bir başarı ve samimiyetle temsil ettiği için herkesin saygı ve sevgisini kazanmıştır.

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Müslüman Türk halkının İslam dinini daha iyi anlayabilmesi için büyük çabalar sarf etmiş bir İslam alimidir. 1877 yılında Antalya'nın Elmalı ilçesinde doğmuştur. Babası, Elmalı Mahkemesi'nde başkatiplik yapan Numan Efendi'dir. Annesi ise Elmalı alimlerinden Mehmet Efendi'nin kızı Fatma Hanım'dır.

Son devir din alimlerinden olan Süleyman Hilmi Tunahan’ın babası zamanın müderrislerinden Hafız Osman Efendi’dir. Soyu Fatih Sultan Mehmet’in "Tuna Hanı" olarak tayin ettiği ve kendi kız kardeşi ile evlendirdiği İdris Bey’e dayanmaktadır. Babası Osman Efendi tahsîlini İstanbul'da tamamladıktan sonra Silistre'ye giderek meşhur Satırlı Medresesi’nde yıllarca müderrislik yaptı. Süleyman Hilmi Tunahan, 1888 (H.1306) yılında Silistre'nin Ferhatlar köyünde doğdu. 1959 (H.1379) senesinde İstanbul'da vefat etti. Bu büyük İslam aliminin kabri Karacaahmet Kabristanı’nda bulunmaktadır.

Asıl adı, Muhyiddin Ebu Muhammed bin Cengi Dost’tur. 1078 yılında Geylan’da dünyaya geldi. Din eğitimine burada başladı. Daha sonra Geylan’dan Bağdat’a geçerek eğitimine burada devam etti. Hanbeli mezhebini seçerek fıkıhta bu mezhep üzerinde yoğunlaştı. Ebu Said medresesinde dersler verdiği sıralarda tasavvufla tanıştı. Uzun bir tasavvuf eğitiminden sonra Kadiri tarikatını kurdu.

1813 tarihinde Gümüşhane’de doğdu. 10 yaşında Trabzon’a gelerek alimlerden ders almaya başladı. Ağabeyinin askere gitmesi sebebiyle bir süre babası ile birlikte ticaretle uğraştı. Ailesinin muhalefetine rağmen 1831 yılında İstanbul’a yerleşerek tahsiline orada devam etti. Devrin birçok ileri geleni onun sohbetlerinden etkilenerek yaşantısını değiştirdi. Bu ileri gelenler arasında Sultan II. Abdulhamid Han da vardı.

Hicri 150 (M. 767) yılında Gazze’de doğan İmam Şafii’nin soyu, hem anne hem de baba tarafından Peygamber Efendimiz (sav)’in soyu ile birleşmektedir.(1) İmam Şafii’nin dördüncü dedesi Şafii, Ashab-ı Kiram'dandı. Bu mübarek soyuna duyulan hürmete istinaden gerçek ismi Muhammed ibnu İdris olan bu değerli İslam alimimize de Şafii ismi verilmiştir.

Büyük İslam alimlerinden Ahmed b. Hanbel, tarihi kayıtlara göre; 780-855 yılları arasında Bağdat’ta yaşamıştır. Ebu Hanife'nin öğrencisi ve devrin ünlü baş kadısı Ebu Yûsuf'tan fıkıh dersleri almıştır.

Ahmed b. Hanbel itikatta, amelde, ahlâkta Hz. Peygamberimiz (sav)’in sünnetlerinden başka bir yol izlememiştir. Çekişmeden, münakaşadan, sadece bir söz ile hüküm vermekten kaçınmış; Sahabelerin ve Tabii’nin yolunu takip etmiştir. Döneminde kendisinden sabırlı, mütevazı, disiplinli, kanaatkâr, takva sahibi ve ihlâslı bir müçtehid olarak hal alınmış, bu ahlaki özellikleri ile günümüzde de çok sayıda Müslümana örnek olmuştur.

......
Günümüzden yaklaşık 10 asır önce yaşamış olan büyük İslam alimi İmam Gazali, ahlakı ve yaşantısıyla tüm müminlere örnek olmuş, pek çok insan yetiştirmiş, büyük hizmetler yapmıştır. Hicri 5. asrın müceddididir. Yani dini bilgileri yenilemiş, dine sonradan dahil edilmiş olan batıl inanış ve uygulamaları kaldırmıştır. İmam Gazali'nin yaşadığı dönem, İslam dünyasının fikri ayrılıklar içinde bulunduğu, Endülüs İslam devletinin yıkılmaya yüz tuttuğu, çeşitli zorlukların yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde, yayınladığı eserler, verdiği derslerle İslam dünyasının aydınlanmasına vesile olmuş, dönemin Selçuklu padişahları tarafından da desteklenmiş, korunup kollanmıştır.

İhyau Ulumi'd-Din, Kimya-ı Saadet, El-İktisad fi'l İtikad, Bidayetü'l Hidaye başta olmak üzere yaklaşık 75 eser yazmıştır. Kelam alanındaki fikirleri İslam düşünce tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edilmiştir. Birer hazine niteliğinde olan bu eserleri okuyan bir kişi, bu mübarek zatın ilminin derinliğini, üslubundaki hikmeti, samimiyetini, ihlasını, ferasetini, basiretini, aklını, ufkunun genişliğini kolaylıkla farkedebilir ve bu derin ilimden en güzel şekilde faydalanabilir.


ALİ BİN ABDULLAH BİN ABBAS

ALİ BİN FUDAYL BİN IYÂD

ALİ BİN MÜSHİR

ALİ BİN SÂLİH

A’MEŞ (Süleymân bin Mihran)

ÂMİR BİN ABDULLAH

AMR BİN DİNAR

AMR BİN MÜRRE

ÂSIM BİN BEHDELE (İmâm-ı Âsım)

ÂSIM BİN SÜLEYMÂN (EL-AHVEL)

BİLÂL BİN SA’D

BEŞÎR BİN MANSÛR (Es-Süleymî) .......................
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt