FATMA-ZEHRA
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 28 Ağu 2007
- Mesajlar
- 486
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36
mektubat-ı rabbani'de geçen fena ve beka kavramlarının sonradan ortaya çıkması demek; bunlar sonradan konulmştur demek değildir.belki bu konak ve menzillerin isimlerinin sonradan ortaya konulması demektir.
biraz daha açarsak nasıl ki sahabe devrinde günümüz anlamında islami ilimler ve kaideler yoktu aynen tasavvufta da öyledir.farz-ı misal hadis ilmine dair günümüzde ehl-i sünnetce kabul edilen kriterler sahabe ve tabiin devrinde yoktu.ancak hadis rivayet ve hıfzı vardı.bu yüzdendir ki ehl-i sünnet sahabe ve tabiin lafızlrına itirazı delalet eddetmiştir.yine mezhepler ve uzul-u fıkıh yoktu ama insanlar fetva sorup cevaplarını alıyorlardı.
buradan hareketle seyr-ü süluk mirac-ı nebi'den bizlere mirastır.said nursi hazretlerinin ifadesiyle söyleyelim;
" zat-ı ahmediye aleyhisselam-ı vesselam, o yolu açmış velayetiyle gitmiş risaletiyle dönmüş ve kapıyı açık bırakmış.arkasındaki evliya-i ümmeti, ruh ve kalp ile o cadde-i nuranide, mirac-ı nebevinin gölgesinde seyr-ı suluk edip istidatlarına göre makamat-ı aliyeye çıkarıyor.
buradan hareket ile bu manevi yolculukta bir takım menzillere dervişanın kolay anlaması için isimler verilmesi demek bu isimlendirilen konakların sonradan ihdas edildiği anlamına gelmez.bunlar manevi hallerdir....
hasılı kelam olarak ifade edelim ki; nasıl sahabe-i kiram bugün akaide konu olan pek çok meseleyi konuşmamaışlarsa ama bu meseleler günümüz akaid ilmine girmişse ve bunlar akaidden değildir demiyorsak aynen o şekilde de sahabe-i kiram tasavvufu yaşamışlardır.onların bu menzillerden bahsetmemeleri bu menzillerden habersiz oldukları anlamına gelmez.
bu tür izahatlar islami her ilim dalı için geçerlidir; fıkıh, hadis, tefsir bu ve benzeri misalleri çoğaltabiliriz.
dmek istediğimiz; bu menziller o manevi yolculukta her zman vardı.sedace izah ifşa ve şerh edilmiyordu
biraz daha açarsak nasıl ki sahabe devrinde günümüz anlamında islami ilimler ve kaideler yoktu aynen tasavvufta da öyledir.farz-ı misal hadis ilmine dair günümüzde ehl-i sünnetce kabul edilen kriterler sahabe ve tabiin devrinde yoktu.ancak hadis rivayet ve hıfzı vardı.bu yüzdendir ki ehl-i sünnet sahabe ve tabiin lafızlrına itirazı delalet eddetmiştir.yine mezhepler ve uzul-u fıkıh yoktu ama insanlar fetva sorup cevaplarını alıyorlardı.
buradan hareketle seyr-ü süluk mirac-ı nebi'den bizlere mirastır.said nursi hazretlerinin ifadesiyle söyleyelim;
" zat-ı ahmediye aleyhisselam-ı vesselam, o yolu açmış velayetiyle gitmiş risaletiyle dönmüş ve kapıyı açık bırakmış.arkasındaki evliya-i ümmeti, ruh ve kalp ile o cadde-i nuranide, mirac-ı nebevinin gölgesinde seyr-ı suluk edip istidatlarına göre makamat-ı aliyeye çıkarıyor.
buradan hareket ile bu manevi yolculukta bir takım menzillere dervişanın kolay anlaması için isimler verilmesi demek bu isimlendirilen konakların sonradan ihdas edildiği anlamına gelmez.bunlar manevi hallerdir....
hasılı kelam olarak ifade edelim ki; nasıl sahabe-i kiram bugün akaide konu olan pek çok meseleyi konuşmamaışlarsa ama bu meseleler günümüz akaid ilmine girmişse ve bunlar akaidden değildir demiyorsak aynen o şekilde de sahabe-i kiram tasavvufu yaşamışlardır.onların bu menzillerden bahsetmemeleri bu menzillerden habersiz oldukları anlamına gelmez.
bu tür izahatlar islami her ilim dalı için geçerlidir; fıkıh, hadis, tefsir bu ve benzeri misalleri çoğaltabiliriz.
dmek istediğimiz; bu menziller o manevi yolculukta her zman vardı.sedace izah ifşa ve şerh edilmiyordu