Sevginin Gücü
Babamı çok severdim. Onun da beni sevdiğine inanırdım. Bundan dolayı da onu asla kırmak istemediğim gibi, asla yalan da söyleyemezdim. Bana karşı olan sevgisinin azalacağından korkar ve ayni zamanda onun yalancı biriyle yaşamasına gönlüm razı olmazdı... Her konuyu gözünün içine baka baka anlatırdım. Eğer ona karşı yalan söyleyecek olursam, gözünün içine bakarak konuşamayacağımdan endişelenirdim. Ona karşı hep doğru olmaya ve onun her dediğini yerine getirmeye, onu asla üzmemeye çalışırdım... Her halde bunları sevginin eksilmemesi için yapardım. Seven insan fedakar oluyor, sevdiğinin kalbini kırmamaya çalışıyor ve onun her dediğini yapma gayreti içine giriyor... Bu, okullarda da böyle idi benim için. Sevdiğim ve sevdiklerini sandığım öğretmenlerimin derslerine öteki öğretmenlerin derslerinden daha çok çalışıyordum… Buradan şuraya gelmek istiyorum: Eğer biz, birbirini seven bir topluluk haline gelirsek bu sevginin verdiği güçle zorlukları daha kolay yener ve önümüze çıkan engelleri de birlik ve beraberlik içinde daha kolay aşabiliriz..
Böyle bir yazı yazmama, son günlerde okuduğum bir kitapta yaşanmış şu olay sebep oldu: “Bir profesör, sosyoloji sınıfındaki öğrencilerini, Baltimore Şehri’nin kenar mahallelerine göndermiş ve o bölgede yaşayan 200 erkek çocuğun durumlarını araştırmalarını ve her bir çocuğun geleceği hakkında bir değerlendirme yapmalarını istemiş. Araştırmayı yapan öğrencilerin hemen hepsi, bu çocukların gelecekte hiçbir şanslarının olmadığını dile getirmişler.
Bundan tam yirmi beş yıl sonra, bir başka sosyoloji profesörü, araştırma esnasında bu çalışmayı buluyor ve öğrencilerinden bu projeyi sürdürmelerini ve aynı çocuklara ne olduğunu araştırmalarını istiyor. Öğrenciler o bölgeden taşınan ya da ölen 20 çocuk dışındaki, 180 çocuktan 176 sının olağan üstü bir başarı gösterip avukat, doktor ya da iş adamı olduklarını ortaya çıkarıyorlar. Profesör çok etkileniyor ve konuyu izlemeye karar veriyor. Birer yetişkin olan o çocukların hepsi, o bölgede yaşadıkları için her biriyle buluşuyor.
“O şartlarda nasıl bu derece başarılı oldunuz?” sorusuna şu cevabı veriyorlar:
-Mahalle okulunda bir öğretmenimiz vardı. Onun sayesinde..
Profesör bu öğretmeni çok merak ediyor. Hâla hayatta olduğunu öğrendiği yaşlı öğretmenin izini buluyor. Kendisini ziyaret etmek için evine gidiyor. Karşısında yılların yüzüne eklediği kırışıklığa rağmen hâla dinç duran bir yaşlı kadın buluyor. Merakla yaşlı kadına bu çocukları kenar mahallelerden kurtarıp, başarılı birer yetişkin olmalarını sağlamak için kullandığı sihirli formülün ne olduğunu soruyor… Yaşlı öğretmenin gözleri parlıyor ve dudaklarının kenarında bir gülümseme beliriyor:
-Çok basit, diyor. Ben o çocukları çok sevdim..”
Görüyorsunuz ki, sevginin gücü kişileri nerelere getiriyor ve sevgi sayesinde insanlar nasıl da yükselip topluma faydalı elemanlar haline gelebiliyor.
Dünyanın daldığı bu ahenksizlik içinde her zamankinden daha ziyade birbirimizi sevmeliyiz. Allah’ın yaratmış olduğu bütün kulları sevmeye çalışmalıyız. Büyük başarıların, nice sanat eserlerinin temelinde hep sevgi vardır. Tolstoy’un eserlerinden biri: “Nerede sevgi, orada Allah” adını taşır.
İslamlığın temeli de gerçek sevgi üzerine kurulmuştur. Onun içindir ki, Hz. Muhammed (s.a.) “Mümin kardeşini seven beni, beni seven Allah’ı sevmiş olur.” Demiştir. Şu söz de Resulûllahındır: “Seviniz ki, Allah da sizi sevsin.” Şimdi dünyamız adeta bir işgal altındadır. Özellikle Müslüman ülkelerde her gün nice canlara kıyılmaktadır. Zulüm ve gaddarlıkla dolu bu zamanda sevgi oksijeni istihsal etmeliyiz ki, bu sayede dünyanın canı sağ kalsın. Hayatın eksilen kemiyetine karşılık olarak keyfiyetini değiştirelim. Ne kadar zaman için birbirimize kalacağız bunu bilemediğimiz için birbirimizin kıymetini bilelim. SEVELİM, SEVİLELİM…
Babamı çok severdim. Onun da beni sevdiğine inanırdım. Bundan dolayı da onu asla kırmak istemediğim gibi, asla yalan da söyleyemezdim. Bana karşı olan sevgisinin azalacağından korkar ve ayni zamanda onun yalancı biriyle yaşamasına gönlüm razı olmazdı... Her konuyu gözünün içine baka baka anlatırdım. Eğer ona karşı yalan söyleyecek olursam, gözünün içine bakarak konuşamayacağımdan endişelenirdim. Ona karşı hep doğru olmaya ve onun her dediğini yerine getirmeye, onu asla üzmemeye çalışırdım... Her halde bunları sevginin eksilmemesi için yapardım. Seven insan fedakar oluyor, sevdiğinin kalbini kırmamaya çalışıyor ve onun her dediğini yapma gayreti içine giriyor... Bu, okullarda da böyle idi benim için. Sevdiğim ve sevdiklerini sandığım öğretmenlerimin derslerine öteki öğretmenlerin derslerinden daha çok çalışıyordum… Buradan şuraya gelmek istiyorum: Eğer biz, birbirini seven bir topluluk haline gelirsek bu sevginin verdiği güçle zorlukları daha kolay yener ve önümüze çıkan engelleri de birlik ve beraberlik içinde daha kolay aşabiliriz..
Böyle bir yazı yazmama, son günlerde okuduğum bir kitapta yaşanmış şu olay sebep oldu: “Bir profesör, sosyoloji sınıfındaki öğrencilerini, Baltimore Şehri’nin kenar mahallelerine göndermiş ve o bölgede yaşayan 200 erkek çocuğun durumlarını araştırmalarını ve her bir çocuğun geleceği hakkında bir değerlendirme yapmalarını istemiş. Araştırmayı yapan öğrencilerin hemen hepsi, bu çocukların gelecekte hiçbir şanslarının olmadığını dile getirmişler.
Bundan tam yirmi beş yıl sonra, bir başka sosyoloji profesörü, araştırma esnasında bu çalışmayı buluyor ve öğrencilerinden bu projeyi sürdürmelerini ve aynı çocuklara ne olduğunu araştırmalarını istiyor. Öğrenciler o bölgeden taşınan ya da ölen 20 çocuk dışındaki, 180 çocuktan 176 sının olağan üstü bir başarı gösterip avukat, doktor ya da iş adamı olduklarını ortaya çıkarıyorlar. Profesör çok etkileniyor ve konuyu izlemeye karar veriyor. Birer yetişkin olan o çocukların hepsi, o bölgede yaşadıkları için her biriyle buluşuyor.
“O şartlarda nasıl bu derece başarılı oldunuz?” sorusuna şu cevabı veriyorlar:
-Mahalle okulunda bir öğretmenimiz vardı. Onun sayesinde..
Profesör bu öğretmeni çok merak ediyor. Hâla hayatta olduğunu öğrendiği yaşlı öğretmenin izini buluyor. Kendisini ziyaret etmek için evine gidiyor. Karşısında yılların yüzüne eklediği kırışıklığa rağmen hâla dinç duran bir yaşlı kadın buluyor. Merakla yaşlı kadına bu çocukları kenar mahallelerden kurtarıp, başarılı birer yetişkin olmalarını sağlamak için kullandığı sihirli formülün ne olduğunu soruyor… Yaşlı öğretmenin gözleri parlıyor ve dudaklarının kenarında bir gülümseme beliriyor:
-Çok basit, diyor. Ben o çocukları çok sevdim..”
Görüyorsunuz ki, sevginin gücü kişileri nerelere getiriyor ve sevgi sayesinde insanlar nasıl da yükselip topluma faydalı elemanlar haline gelebiliyor.
Dünyanın daldığı bu ahenksizlik içinde her zamankinden daha ziyade birbirimizi sevmeliyiz. Allah’ın yaratmış olduğu bütün kulları sevmeye çalışmalıyız. Büyük başarıların, nice sanat eserlerinin temelinde hep sevgi vardır. Tolstoy’un eserlerinden biri: “Nerede sevgi, orada Allah” adını taşır.
İslamlığın temeli de gerçek sevgi üzerine kurulmuştur. Onun içindir ki, Hz. Muhammed (s.a.) “Mümin kardeşini seven beni, beni seven Allah’ı sevmiş olur.” Demiştir. Şu söz de Resulûllahındır: “Seviniz ki, Allah da sizi sevsin.” Şimdi dünyamız adeta bir işgal altındadır. Özellikle Müslüman ülkelerde her gün nice canlara kıyılmaktadır. Zulüm ve gaddarlıkla dolu bu zamanda sevgi oksijeni istihsal etmeliyiz ki, bu sayede dünyanın canı sağ kalsın. Hayatın eksilen kemiyetine karşılık olarak keyfiyetini değiştirelim. Ne kadar zaman için birbirimize kalacağız bunu bilemediğimiz için birbirimizin kıymetini bilelim. SEVELİM, SEVİLELİM…