Sevginin Değeri
Okul, askerlik, iyi bir iş derken sıra evlenmeye gelmişti. Ömer hayatını paylaşacağı, onu mutlu edeceğine inandığı bir bayanla tanıştı. Kısa süre sonra evlendiler. Eşi ona üç tane güzel kız evlat verdi.
İlk kız Ömer için apayrıydı. Çünkü ilk heyecan, ilk kendinden bir parçaydı onun için. Bir iki sene sonra ikinci kızı dünyaya geldi. Heyecanı olsa da ilki kadar telaşlı değildi. Öğrenmişti beklemeyi; en önemlisi de çocuk sevgisini tatmıştı. Derken üçüncü kızı dünyaya geldi. Artık yaşı gereği ve iki kızının olmasından dolayı alışmıştı bu heyecanlara...
Günler, aylar, yıllar derken çocukları büyüdü. Çocuklarına bütün sevgisini ve ilgisini vermesine rağmen çocuklar arasında kıskançlık oluyordu. İki küçük kızı da ablalarına daha çok ilgi gösterdiğini ve onun isteklerine daha çok ´evet´ dediğini söylüyorlardı.
Ömer kendi kendine kızlarının söylediklerini düşünüyordu. Hiç öyle şey olur mu, ben evlatlarımı eşit seviyorum, diye söylense de kendi de farkındaydı büyük kızını daha çok sevdiğinin.
Anneleri bu durumu görüyor ve belli etmemek için kızlarına babasının hepsini aynı derecede sevdiğini söyleyip onları avutuyordu.
Kızları büyüyüp evlenecek çağa geldiler. İlk kızını evlendirirken babası ağlamıştı. "İlk göz ağrım, çiçeğim", diyordu, "büyüyüp yuvadan uçuyorsun ve ben sana gitme desem de sen yine gideceksin. Neyse ki uzak değilsin; seni her gün görebileceğim".
Kızı evlenip gitmişti. Aynı şehirde oturdukları için onu özlemeye fırsat olmadan, her gün görüşüyorlardı. En ufak sorununda hemen yardıma koşuyorlardı.
İkinci kızının da evlenme çağı gelmişti. Fakat kızının bu sefer başka şehirde yaşaması gerekiyordu. Hiç düşünmeden düğün hazırlıkları yapıldı. Eğlence, gülüş cümbüş derken düğün bitip kızının gitme vakti geldi. Babası yine ağlıyordu. Ayrılığın bu kadar kötü olduğunu, mesafelerin onları nasıl ayırdığını, -en önemlisi- kızlarının üçünü de aslında aynı eşitlikte sevdiğini anladı. Hepsinin kalbinde yeri ayrıydı ama sevgileri aynıydı.
İki kızı da evlenmişti. Üçüncü kızı yanındaydı ve onların yokluğunu, özlemini küçük kızıyla gidermeye çalışıyordu artık. Biliyordu, o da gidecekti bir gün ama daha zamanı vardı. Ve o gün gelene kadar kızını sevmenin tadını çıkaracaktı.
Sevdiğimizi hep kaybedince ya da uzak olunca anlıyoruz. Sevdiklerimizin kıymetini bilelim.
alıntı.....
Okul, askerlik, iyi bir iş derken sıra evlenmeye gelmişti. Ömer hayatını paylaşacağı, onu mutlu edeceğine inandığı bir bayanla tanıştı. Kısa süre sonra evlendiler. Eşi ona üç tane güzel kız evlat verdi.
İlk kız Ömer için apayrıydı. Çünkü ilk heyecan, ilk kendinden bir parçaydı onun için. Bir iki sene sonra ikinci kızı dünyaya geldi. Heyecanı olsa da ilki kadar telaşlı değildi. Öğrenmişti beklemeyi; en önemlisi de çocuk sevgisini tatmıştı. Derken üçüncü kızı dünyaya geldi. Artık yaşı gereği ve iki kızının olmasından dolayı alışmıştı bu heyecanlara...
Günler, aylar, yıllar derken çocukları büyüdü. Çocuklarına bütün sevgisini ve ilgisini vermesine rağmen çocuklar arasında kıskançlık oluyordu. İki küçük kızı da ablalarına daha çok ilgi gösterdiğini ve onun isteklerine daha çok ´evet´ dediğini söylüyorlardı.
Ömer kendi kendine kızlarının söylediklerini düşünüyordu. Hiç öyle şey olur mu, ben evlatlarımı eşit seviyorum, diye söylense de kendi de farkındaydı büyük kızını daha çok sevdiğinin.
Anneleri bu durumu görüyor ve belli etmemek için kızlarına babasının hepsini aynı derecede sevdiğini söyleyip onları avutuyordu.
Kızları büyüyüp evlenecek çağa geldiler. İlk kızını evlendirirken babası ağlamıştı. "İlk göz ağrım, çiçeğim", diyordu, "büyüyüp yuvadan uçuyorsun ve ben sana gitme desem de sen yine gideceksin. Neyse ki uzak değilsin; seni her gün görebileceğim".
Kızı evlenip gitmişti. Aynı şehirde oturdukları için onu özlemeye fırsat olmadan, her gün görüşüyorlardı. En ufak sorununda hemen yardıma koşuyorlardı.
İkinci kızının da evlenme çağı gelmişti. Fakat kızının bu sefer başka şehirde yaşaması gerekiyordu. Hiç düşünmeden düğün hazırlıkları yapıldı. Eğlence, gülüş cümbüş derken düğün bitip kızının gitme vakti geldi. Babası yine ağlıyordu. Ayrılığın bu kadar kötü olduğunu, mesafelerin onları nasıl ayırdığını, -en önemlisi- kızlarının üçünü de aslında aynı eşitlikte sevdiğini anladı. Hepsinin kalbinde yeri ayrıydı ama sevgileri aynıydı.
İki kızı da evlenmişti. Üçüncü kızı yanındaydı ve onların yokluğunu, özlemini küçük kızıyla gidermeye çalışıyordu artık. Biliyordu, o da gidecekti bir gün ama daha zamanı vardı. Ve o gün gelene kadar kızını sevmenin tadını çıkaracaktı.
Sevdiğimizi hep kaybedince ya da uzak olunca anlıyoruz. Sevdiklerimizin kıymetini bilelim.
alıntı.....