Sevgili Kul Olmak
Kim sevgili kul olmak istemez ki! Allahü tealaya sevgili bir kul olmak, tabii ki en başta, Resûlullah efendimizin ahlâkıyla ahlâklanmakla olur. İşte, evliyanın büyüklerinden Ali Râmitenî hazretleri, Allahü teâlâ katında sevgili bir kul olabilmenin şartlarını şöyle sıralamaktadır:
ZÂHİRİN VE BÂTININ TEMİZLİĞİ
Birinci şart: Zâhirin ve bâtının temiz olması. Zâhirin temiz olması; giyecek, yiyecek, içeceklerin ve kullanılacak bütün eşyâların temiz ve helal olmasıdır. Bâtının temiz olması ise; kalbin iyi huylarla dolu olmasıdır. Hased etmemek, başkaları hakkında kötülük düşünmemek, Allahü teâlânın düşmanlarından nefret etmek, dostlarına da muhabbet etmek gibi cenâb-ı Hakkın beğendiği iyi huylardır. Kalb, Allahü teâlânın nazargâhıdır. Gönül, kalb temiz olmazsa ibâdetlerin lezzeti alınamaz, mârifete, Allahü teâlâya âit bilgilere kavuşulamaz.
İkinci şart: Dilin temizliğidir. Dilin zararlı, münâsebetsiz ve uygun olmayan sözleri söylemeyip susması, Kur’ân-ı kerîm okuması, emr-i ma’rûf ve nehy-i münkerde bulunması, Allahü teâlânın emirlerini yapmayı ve yasaklarından kaçınmayı bildirmesi, ilim öğretmesi gibi. Zîrâ sevgili Peygamberimiz; “İnsanlar, dilleri yüzünden Cehenneme atılırlar” buyurdu.
Üçüncü şart: Mümkün olduğu kadar kötü insanlardan ve çevreden uzak durmaya çalışmalıdır. Bu sebeple göz, haram şeylere bakmamış olur. Zîrâ kalb, göze tâbidir. Her harama bakış, kalb aynasını karartır.
Dördüncü şart: Oruç tutmaktır. İnsan oruç tutmak sûretiyle meleklere benzemiş ve nefsini kahretmiş olur. Hadîs-i şerîfte, “Oruç, Cehenneme kalkandır” buyuruldu.
Beşinci şart: Allahü teâlâyı çok hatırlamak, ismini çok söylemektir. En fazîletli olan zikir, “Kelime-i tevhid”dir. Lâ ilâhe illAllah Muhammederresulullah diyen kimse ihlâs sâhibi olur. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde, Ahzâb sûresinin kırk birinci âyet-i kerîmesinde meâlen; “Ey îmân edenler! Allah’ı çok zikrediniz” buyurdu. Nefsin arzu ve isteklerinden kurtulmak için devamlı zikretmelidir. Her işinde Cenab-ı Hakkın rızasını düşünmek, hatırlamak da zikirdir.
Altıncı şart: İyi düşüncelere sahip olmaktır. İnsanın kalbine gelen düşünceler dört kısımdır. Bunlar; Rahmânî, melekânî, şeytânî, nefsânîdir. Rahmânî; gafletten uyanmak, kötü yoldan doğru yola kavuşmaktır. Melekânî; ibâdete, tâate rağbet etmektir. Şeytânî; günahı süslemektir. Nefsânî de; dünyâyı taleb etmek, istemektir. Şeytânî ve nefsânî düşüncelerden kurtulmak gerekmektedir.
KORKU VE ÜMİD ARASI...
Yedinci şart: Allahü teâlânın hükmüne rızâ göstermek, irâdesine teslim olmaktır. Havf ve recâ, korku ve ümid arasında yaşamaktır. Zîrâ Allah’tan korkan kimse, günah işlemez. Ayrıca mümin, ümitsizliğe de düşmez. Allahü teâlâ, ümitsizliğe düşmemeyi emretmektedir.
Sekizinci şart: Sâlihlerle, iyi insanlarla beraber olmaktır. Sâlihlerle sohbet edildiği takdirde, günahlara perde çekilir, haramlar gözüne kötü görünür.
Dokuzuncu şart: İyi ve güzel hasletlerle bezenmektir. Bu da, her şeyi yaratan Allahü teâlânın ahlâkıyla ahlâklanmaktır. Çünkü Peygamber efendimiz, “Allahü teâlânın ahlâkıyla ahlâklanınız” buyurdu.
Onuncu şart: Helâl ve temiz lokma yemektir. Bu da farzlardandır. Nitekim Allahü teâlâ, Bekara sûresinin yüz altmış sekizinci ayet-i kerîmesinde meâlen, “Yeryüzündekilerden helâl ve temiz olanını yiyiniz” buyurmaktadır. Peygamber efendimiz ise, “İbâdet on cüzdür. Dokuzu helâli taleb etmektir” buyurdu. Geriye kalan bütün ibâdetler bir cüzdür. Helâl yemeyen kimse, Allahü teâlâya itâat etme gücünü kendisinde bulamaz. Helâl yiyen kimse de, Allahü teâlâya isyânkâr olmaz. Helâl ve temiz yer, isrâf etmez.
Bunları yapanı Allahü teâlâ sever. Allahü teâlânın sevdiğini ise herkes sever. Çünkü, hadîs-i şerifte, “Allahü teâlâ bir kulunu severse, onun sevgisini kullarının kalbine düşürür” buyuruluyor
Kim sevgili kul olmak istemez ki! Allahü tealaya sevgili bir kul olmak, tabii ki en başta, Resûlullah efendimizin ahlâkıyla ahlâklanmakla olur. İşte, evliyanın büyüklerinden Ali Râmitenî hazretleri, Allahü teâlâ katında sevgili bir kul olabilmenin şartlarını şöyle sıralamaktadır:
ZÂHİRİN VE BÂTININ TEMİZLİĞİ
Birinci şart: Zâhirin ve bâtının temiz olması. Zâhirin temiz olması; giyecek, yiyecek, içeceklerin ve kullanılacak bütün eşyâların temiz ve helal olmasıdır. Bâtının temiz olması ise; kalbin iyi huylarla dolu olmasıdır. Hased etmemek, başkaları hakkında kötülük düşünmemek, Allahü teâlânın düşmanlarından nefret etmek, dostlarına da muhabbet etmek gibi cenâb-ı Hakkın beğendiği iyi huylardır. Kalb, Allahü teâlânın nazargâhıdır. Gönül, kalb temiz olmazsa ibâdetlerin lezzeti alınamaz, mârifete, Allahü teâlâya âit bilgilere kavuşulamaz.
İkinci şart: Dilin temizliğidir. Dilin zararlı, münâsebetsiz ve uygun olmayan sözleri söylemeyip susması, Kur’ân-ı kerîm okuması, emr-i ma’rûf ve nehy-i münkerde bulunması, Allahü teâlânın emirlerini yapmayı ve yasaklarından kaçınmayı bildirmesi, ilim öğretmesi gibi. Zîrâ sevgili Peygamberimiz; “İnsanlar, dilleri yüzünden Cehenneme atılırlar” buyurdu.
Üçüncü şart: Mümkün olduğu kadar kötü insanlardan ve çevreden uzak durmaya çalışmalıdır. Bu sebeple göz, haram şeylere bakmamış olur. Zîrâ kalb, göze tâbidir. Her harama bakış, kalb aynasını karartır.
Dördüncü şart: Oruç tutmaktır. İnsan oruç tutmak sûretiyle meleklere benzemiş ve nefsini kahretmiş olur. Hadîs-i şerîfte, “Oruç, Cehenneme kalkandır” buyuruldu.
Beşinci şart: Allahü teâlâyı çok hatırlamak, ismini çok söylemektir. En fazîletli olan zikir, “Kelime-i tevhid”dir. Lâ ilâhe illAllah Muhammederresulullah diyen kimse ihlâs sâhibi olur. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde, Ahzâb sûresinin kırk birinci âyet-i kerîmesinde meâlen; “Ey îmân edenler! Allah’ı çok zikrediniz” buyurdu. Nefsin arzu ve isteklerinden kurtulmak için devamlı zikretmelidir. Her işinde Cenab-ı Hakkın rızasını düşünmek, hatırlamak da zikirdir.
Altıncı şart: İyi düşüncelere sahip olmaktır. İnsanın kalbine gelen düşünceler dört kısımdır. Bunlar; Rahmânî, melekânî, şeytânî, nefsânîdir. Rahmânî; gafletten uyanmak, kötü yoldan doğru yola kavuşmaktır. Melekânî; ibâdete, tâate rağbet etmektir. Şeytânî; günahı süslemektir. Nefsânî de; dünyâyı taleb etmek, istemektir. Şeytânî ve nefsânî düşüncelerden kurtulmak gerekmektedir.
KORKU VE ÜMİD ARASI...
Yedinci şart: Allahü teâlânın hükmüne rızâ göstermek, irâdesine teslim olmaktır. Havf ve recâ, korku ve ümid arasında yaşamaktır. Zîrâ Allah’tan korkan kimse, günah işlemez. Ayrıca mümin, ümitsizliğe de düşmez. Allahü teâlâ, ümitsizliğe düşmemeyi emretmektedir.
Sekizinci şart: Sâlihlerle, iyi insanlarla beraber olmaktır. Sâlihlerle sohbet edildiği takdirde, günahlara perde çekilir, haramlar gözüne kötü görünür.
Dokuzuncu şart: İyi ve güzel hasletlerle bezenmektir. Bu da, her şeyi yaratan Allahü teâlânın ahlâkıyla ahlâklanmaktır. Çünkü Peygamber efendimiz, “Allahü teâlânın ahlâkıyla ahlâklanınız” buyurdu.
Onuncu şart: Helâl ve temiz lokma yemektir. Bu da farzlardandır. Nitekim Allahü teâlâ, Bekara sûresinin yüz altmış sekizinci ayet-i kerîmesinde meâlen, “Yeryüzündekilerden helâl ve temiz olanını yiyiniz” buyurmaktadır. Peygamber efendimiz ise, “İbâdet on cüzdür. Dokuzu helâli taleb etmektir” buyurdu. Geriye kalan bütün ibâdetler bir cüzdür. Helâl yemeyen kimse, Allahü teâlâya itâat etme gücünü kendisinde bulamaz. Helâl yiyen kimse de, Allahü teâlâya isyânkâr olmaz. Helâl ve temiz yer, isrâf etmez.
Bunları yapanı Allahü teâlâ sever. Allahü teâlânın sevdiğini ise herkes sever. Çünkü, hadîs-i şerifte, “Allahü teâlâ bir kulunu severse, onun sevgisini kullarının kalbine düşürür” buyuruluyor