Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sevgi (1 Kullanıcı)

vuslat-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Şub 2010
Mesajlar
4
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
SEVGİ

Sevgi; Allah’ın dizaynında insan hayatının temelini teşkil eder. Allah’ın insanda en çok bulunmasını istediği haslet sevgidir. Ne kadar çok severseniz, o kadar çok Allahû Teâlâ tarafından sevilirsiniz. Sevginiz Allah’a dönüktür, insanlara dönüktür, hayvanlara dönüktür, her şeye dönüktür. Yeter ki sevin!

Allah’ın indinde kıymetli olmak istiyor musunuz? Yapmanız lâzım gelen şey sevmektir.

• Severseniz kıyamazsınız.

• Severseniz zulmedemezsiniz.

• Severseniz Allah’ın sevdiği olursunuz.

Severseniz sizden etrafınızdaki herkese sevgi saçılır. Siz bir sevgi yumağı olursunuz ve güneş nasıl ışık saçıyorsa siz de çevrenize sevgi ışıkları saçarsınız. Siz severseniz herkes de sizi sever.
Sevgi müessesine baktığımız zaman ailede babadan anneye, anneden en büyük çocuğa sonra daha küçüğe, daha küçüğe, daha küçüğe doğru giden bir sevgi merdiveni söz konusudur.
Allahû Teâlâ’nın sevgisinde eşitlik yoktur. Herkes sahip olduğu derecata paralel bir sevilmeyle sevilir.

Allahû Teâlâ’nın en çok sevdiğinden en az sevdiğine doğru bir milyarlarca insan serisi ardı ardına gelir. Mutlu olmak istiyor musunuz? Eğer istiyorsanız bizim size söyleyeceğimiz en güzel söz, “Seviniz!” sözü olacaktır. Eğer severseniz mutlu olursunuz. Nefret ederseniz mutsuz olursunuz.

sevgi ruhun bir hasletidir. Nefret nefsin bir afetidir. Birincisi sizi mutluluğa ulaştırır. İkincisi mutsuzluğa. Neden? Çünkü şeytan nefsinizin afetlerine her zaman tesir etmek için bir gayrettedir. Çoğu zaman da kendi düşünceleriniz sanarak şeytanın söylediklerine nefsiniz itibariyle itaat edersiniz. Allahû Teâlâ buyuruyor ki:

“Sakın şeytanın adımlarına tâbii olmayın. Kim şeytanın adımlarına tâbii olursa onlar şeytan tarafından münkerle ve fuhuşla emredilirler.”

… Ne zaman içinizden bir ses size Allah'ın bir emrine itaat etmemenizi söylüyorsa, işte o şeytandır. Ne zaman içinizden bir ses size Allah’ın bir yasağını yasak da olsa yapmanızı istiyorsa o gene şeytandır, siz değilsiniz.

İnsanlar negatif bir hedefe ulaşırlarsa mutlaka şeytanın iğvası, şeytanın tesiri orada vardır. Bundan büyük zevk alır. Yani sizin günah işleyerek derecat kaybetmeniz Allahû Teâlâ’nın sevgisinde bir eksilme yaparsa, bu şeytan için büyük bir hazdır. Bütün şeytanlar bundan mutluluk duyar.

Bu dünyaya niçin geldiniz, hiç düşündünüz mü? Hedefiniz mutlu olmak değil mi? Öyleyse Allahû Teâlâ “sevin” demekle size en büyük anahtarı teslim ediyor.
Mutluluğun sembolü, sevginin yayılmasıdır. Kimden etrafına sevgi yayılıyorsa, o kişi mutludur. O kişinin art düşüncesi olamaz. Sevgi, nefreti önleyen en büyük silahtır. Sevginin olduğu yerde nefret barınamaz.
Sevgi merdiveni Allah’ın merdivenidir, yukarı doğru çıkartır. Nefret merdiveni şeytanın merdivenidir, kişiyi sıfırdan aşağıya doğru indirir. Biri nura biri zulmete götürür. Allah’ın penceresinden bakın! Her şey öylesine güzel ki…
Allah’a sizi yaklaştıran şey sevgidir. Ne kadar çok severseniz o kadar yücelirsiniz. Allah’ın merdiveni sevgi üzerine kuruludur. Sevgi arttıkça yükselirsiniz, yükselirsiniz…
? Allah’ın sevgilisi olmak istiyor musunuz? Allah’ı seveceksiniz. Allah’ı sevdikçe etrafınızdaki insanları seveceksiniz. Etrafındaki insanları sevmeyen, onları sevgisiyle kucaklamayan, kuşatmayan insanın Allah’ı sevmesi de mümkün değildir. İki sevgi birbirinden ayrılmaz.
Allah sevgisi mutlaka beraberinde kul sevgisini oluşturur. Allah’ı ne kadar çok seviyorsanız, etrafınızdaki insanları da o kadar çok seversiniz. Hep onlara yardım için yaşamaya başlarsınız. Onlar için var olursunuz. Hayatınızı onlara adarsınız.

Dikkat edin ki Allah’ı sevmeyen, insanları sevemez. Şeytanı seven, şeytandan sadece nefret öğrenir. Sadece menfaati için yaşar. Kimden hangi menfaati alacaksa, onun karşılığında sahte bir sevgi gösterisinde bulunur sadece. İç dünyasından taşan bir sevgi hiçbir zaman oluşmaz. Zaten sahte sevgi de kendisini mutlaka hissettirir.


NOT:
KESİNTİSİZ VE SÜRESİZ HEM DÜNYA SAADETİ VE HEMDE AHİRET SAADETİNİ KAPSAYACAK OLACAK OLAN BİR MUTLULUĞA SADECE YAŞARKEN ALLAH'A ULAŞMAYI DİLEYEREK;YÜCE YARATICIMIZ OLAN ALLAH'A DOST OLARAK
KESİNTİSİZ BİR MUTLULUK GARANTİSİ OLAN BU DİLEKTE SAKLI

ALLAHIM SENİN NASIL BUNCA ERMİŞ EVLİYALARIN SANA ULŞAMAYI DİLEYEREK SENİN ERMİŞ EVLİYLARIN OLMUŞLARSA BENDE ONLAR GİBİ SANA ULAŞMAK İSTİYORUM BENİDE KENDİNE ULŞATIR BENİDE MUTLU OLAN KULLARINDAN EYLE
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Yaşadığımız toplumdaki sistem içerisinde insanların 'sevgi' olarak adlandırdıkları şey, kaynağı ve dayanağı sağlam olmayan, karşılıklı çıkarlarla orantılı olarak artan/eksilen bir bağ. Manevi derinlikten uzak ve daha fazla maddi değerlere bağlı olan bu 'sevgi'ye gerçek sevgi denebilir mi?

"Gerçek aşkı hiç tatmadım", "Gerçek aşk gün be gün inancımı yitirdiğim bir şey" gibi sözler işitiriz insanlardan, “Gerçek aşkı buldum” diyen insan bile bir süre sonra onun da diğer tüm aşklar gibi geçici ve sonlu olduğunu anlar. Dahası başlangıçta 'o olmadan yaşayamayacağını' söyleyen çiftler, ayrılırken ağır sözlerle, düşmanca hatta birbirlerine iftiralar atarak 'aşk'larına son verirler.

Allah'tan uzak yaşam süren insanların, gerçek sevgiyi yaşamaları zordur. Kaynağını kalbindeki imandan alan gerçek sevgiyi yaşayan insanın yaşamında çok zorlu olaylar da oluşsa, sevgisi asla bitmez. Sevdiği insan hatalar da yapsa, imanından kaynaklanan şefkat, merhamet, hoşgörü ve bağışlama ile yaklaşır.

İnanan insanın sevgisi, Allah'a olan güçlü ve samimi sevgisinden kaynak bulur. Tüm güzellikleri yaratanın ve hepsinin gerçek sahibinin yalnızca Allah olduğunun bilincinde olarak sevgiyi yaşar.

Gerçek aşk; temeli Allah aşkı ve hoşnutluğu üzerine kurulmuş olan aşktır diyebiliriz. Aşkın ete kemiğe dönüştüğü dünyada, birbirlerindeki Allah aşkından yansıyan güzelliği görebilenlerin aşkıdır gerçek aşk. Bu aşk iman ve Allah'a olan yakınlık doğrultusunda artar. İmanı gönülden yaşayan insanın Rabbine karşı hissettiği coşkulu aşk, kişiye O'nun sevdiği bir kul olma umudu verir. Bu aşk, ruhundaki coşkuyu, huzur ve mutluluk duygusunu sürekli diri tutar.

Allah’ın tecellilerindeki güzellikleri ancak Allah aşkıyla sarhoş olanlar görebilir ve onlardan derin bir zevk alabilirler. Allah'a duyduğu aşk, O'nun yarattıklarına karşı da insanın büyük sevgi duymasına neden olur ve Allah'ı seven insanlara karşı sevgisini artırır. Bu yüzden karşısındaki kişi imanı yaşadığı sürece, yaşlılık, sakatlık ya da maddi kayıp gibi durumlarda sevgisi asla olumsuz etkilenmez. Aksine insanın şefkat ve merhamet duygularını da artırır ve sevgisi daha da derinleşir.

Sevgi, Allah sevgisinden kaynaklanıyorsa o sevgide vefa, sadakat, merhamet ve bağışlama vardır. Allah sevgisinden kaynaklanmayan sevgide şefkat, merhamet ve sabır olmaz. İnançsızlıkla sevgisizliğin, bencilliğin acısı en şiddetli şekilde yaşanır.
Mutluluk ancak Allah aşkıyla olur; bunun dışında kalp tatmin olmaz, kurtuluş yolu bulunmaz. Onlarca yol dener insan ancak başka türlü mutlu olamaz. Yaşaması gereken, bu samimi ve gerçek aşktır. Bu, ruhun ihtiyacı olan gıdadır, ruh ve iman bu döngü ile sürekli beslenir.

Dünyevi aşklar genellikle romantizme dayalıdır ve imani boşluktan kaynaklanır. Gerçek aşkın taklididir; geçici, kısa süreli ve sonludur. Allah için yaşanan sevginin ise belli bir süresi ve sonu yoktur. Bu sevgi kesintisi olmayan, asla bitmeyen, sonsuz yaşamda da devam edecek olan tutku dolu sevgidir. İnsanın kalbinde hem imani coşkuyu tetikleyen ve hem mutmainlik oluşturan başka bir aşk yoktur.

Bu aşk Allah'ın iman eden kullarına bahşettiği bir nimettir. İnsan bu aşkı doruğunda yaşıyor da olsa, ahirette yaşayacağı çok daha büyük bir güzelliktir ve çok daha haz vericidir. Allah, “İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.” (Meryem Suresi, 96) buyurarak, gerçek sevginin ve muhabbetin ancak imanla yaşanabileceğinin sırrını verir.

Aşk, çok yüksek duygulara dayanan sevgidir. Karşılığı olan sevgi, aşk değildir; maddi karşılığı olan sözde sevgiye aşk denmez. Aşk çok saf, çok temiz, çok asil duygudur. Allah, bir göğüste iki kalp kılmadığını haber verir; o tek kalp Allah aşkı ile dolu olan kalptir. Diğer tüm aşklar onun türevleridir; O'nun yarattıklarına duyulan aşktır. Bu gerçek aşkı içinde hisseden, kalbini O’na tam olarak teslim eden insan, dünyanın tüm güzelliklerine kavuşur.

O, sevginin asıl muhatabı iken insan O'ndan uzak yaşar, yaşamı boyunca gerçek sevgi ve dostluğu arar. Bilmez ki, tek ve gerçek 'Sevgili' ona şahdamarından daha yakındır...

Ey gönül! Ne tuhaf değil mi? Bir ömür, şah damarından daha yakın bir Sevgiliyi aramakla geçiyor. (Mesnevi V 3272)


...Makale Kaynağı: Fuat Türker
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
402564_10150558382868568_1489950435_n.jpg
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
Allah’ın indinde kıymetli olmak istiyor musunuz? Yapmanız lâzım gelen şey sevmektir.

• Severseniz kıyamazsınız.

• Severseniz zulmedemezsiniz.

• Severseniz Allah’ın sevdiği olursunuz.

Tesekkurler. (konu boylece guncellenmis olur):a26:
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
Sevgi nedir??? Hiclik nedir???
İnsanı zamanın ötesindeki bilinç düzeyine hazırlayacak olan iki sihirli sözcük vardır. Sevgi ve İyilik. Fakat bunların yanında bir sözcük daha

var ki, buna ulaşmak daha zordur. HİÇLİK.

Sevgi ve iyiliğin bize getireceği duygu. Nedir hiçlik? Nasıl bir duygudur? Hiçlik’ten ne anlıyoruz? İsterseniz konuya önce madde boyutunda hiçliği hissetmekle başlayalım. Eğer birgün, yaşadığınız yeri bir uzaylıya tarif etmek durumunda kalsaydınız, ne gibi bir cevap verirdiniz?
Bilimsel verilere dayanarak belki şunları söyleyecektiniz. “Samanyolu adı verilen muhteşem bir galaksinin, dış kenarında yer alan küçük bir güneş sisteminin, üçüncü gezegeninde yaşayan varlıklarız.” Ama bu cevap onun için hiçbir anlam ifade etmeyecekti. Çünkü samanyolu galaksisi 300 milyar güneşten oluşuyordu. Ve evrende bizimki gibi, milyarlarca başka galaksi de vardı. Bizim içinde bulunduğumuz güneş sistemi gibi, milyarlarca güneş sistemi bir araya gelerek bir galaksi meydana getirir. Milyarlarca galaksi de, bir araya geldiğinde bir evreni oluşturur. Sonsuzlukta birçok evren düşünün ve o evrenler içinde kendinizi!.. Bu duygu sizi mutlaka hiçliğe götürecektir.

Bir spiritüel bilgi bakın bu sonsuzluğu nasıl anlatıyor:

“Enini bilmediğiniz bir genişlik, ucunu düşünemediğiniz bir uzunluktasınız. Ve biliniz ki, mutlak şimdi sizin içinde bulunduğunuz o yer bile sınırlıdır, bir başka uçsuz bucaksızın içinde. Ve biliniz ki, öylesine uzanmıştır uzunluklar, genişlikler. Ve biliniz ki, en bilemeyeceğiniz yerin, en göremeyeceğiniz yerin en üstünde yalnız O, yalnız O’nun emri vardır. Ve şimdi siz küçüklüğünüzü böylece görüp, O’ndan, O’nun emrinden şüphe etmenin ne olduğunu düşünün.”

Sonsuzluk!.. Güneş sistemimizi, galaksileri, evrenimizi, sonsuzluk olarak düşünelim!.. Hepimiz, sonsuzluğun birer parçalarıyız. Fakat biz insanlar, sonsuzluk içinde küçük bir nokta bile değiliz. Ama evrende bir yerimiz var. Ve bir ruh varlığı olarak, bu sonsuz yolculukta tekâmül ederek, Yaradan’a doğru gidiyoruz.

Bu gidişte iki büyük kombinasyon vardır. Bunlar, “kuşkusuz sonsuzluk” ve “koşulsuz sevgi”dir. Çünkü biz insan varlıklarının ve bütün ruh varlıklarının -hangi boyutta olurlarsa olsunlar- yürüyecekleri yollar ve yaşayacakları tekâmüller, devamlı bu iki kombinasyondan geçer.

Kuşkusuz sonsuzluk geometrik bir şekildir. Ve hep yukarıya doğru bir gidiş vardır. Hep bir aşama gerektirir. Ve sonsuzluktur. Hiçbir kuşkuya yer vermez. Koşulsuz sevgi de geometrik bir şekildir ve onda da hep yukarıya doğru bir gidiş vardır. Hep bir aşama gerektirir ve sonsuzdur. Unutmayalım ki, sonsuzluk da bir noktadır ve YARADAN’LA bir olabilir ancak. Fakat tekâmüllerimiz için bu iki şeklin oluşturduğu kombinasyon şarttır. Çünkü yükseliş, özü buluş, bu kombinasyonu gerektirir. Kuşkusuz sonsuzluk ve koşulsuz sevgi. Ancak bunu yaşayış, bunu idrak ve farkındalık, insanları istenen şuur ve şuurluluk düzeyine getirecektir. Evrenimiz de çok büyük bir şuurdan oluşmuştur. Ve onu ancak içimizde, özümüzde yaşayabiliriz. Onu ancak şuurumuzda yaşatabiliriz. Fakat önemli olan O’nun ışığını, bilgisini özümüzde ve şuurumuzda bulmamızdır!.. Ve bunu ta içimizde hissetmemizdir. Bu duyguyu, bu şuuru koşulsuz sevmemizdir.

Evrende hiyerarşik bir düzen de vardır. Bizlerin üzerinde değişik düzenler ve planlar yer alır. Bu düzenler ve planlar hep var olmuştur ve olacaktır. Bütün varlıkların tekâmül seviyelerini düzenleyen planlar vardır. Bu düzenlerde ve planlarda yer alan varlıklar da, tekâmüllerinde farklı aşamalar yaparak, belirli kapılardan geçerek, oralara ulaşmışlardır. Bütün bu düzenler ve planlar tekâmül zincirinin halkalarıdır ve birbirlerine sıkıca kenetlenmişlerdir. Bu düzenlerin varlıkları düşüncede, iyilikte, bilgide ve sevgide belirli bir olgunluğa erişmişlerdir. Onlar dahi kendilerini sonsuzlukta bir nokta olarak görmektedir. Çünkü Tanrı bilgisinin ve sevgisinin sonsuz olduğunu görmüşler, yükseldikçe kendi küçüklüklerinin farkındalığını yaşamışlardır. Ve bu onlarda bir “hiçlik” duygusu oluşturmuştur.

Manevi anlamda hiçliğin tarifi şudur; “Hiçlik, Tanrının yüceliği ve bilgisi karşısında, O’na hayranlık ve saygı duyarak, kendi küçüklüğünün farkındalığını yaşama halidir.” Hiçlikte bilginin getirdiği büyük bir tevazu da vardır. Hiçlik aynı zamanda büyük bir bilgeliktir. Ayrıca hiçlikte kendini, yerini ve haddini bilme hali de vardır.

Evet, yaşam bir sonsuzluktur. Bunu bir bilebilsek!.. Korkularımızdan, kontrollerimizden, kendimizi “ben” dediğimiz duygularımızdan bir kurtarabilsek! Önce kendimizi, sonra herkesi, sonuçta hiçliği sevebilsek!.. Hiçlik kadar küçülebilsek, o noktaya varabilsek!.. O zaman neler olacağını, nerelere varabileceğimizi bir görebilsek!.. Bunu, şimdiki halimizle bir kıyaslayabilsek, bir karşılaştırabilsek!.

Bizler buraya doğru yol alan varlıklarız. Bütün ruhsal çalışmalar bizi özümüze, Tanrı’ya götürmektedir. Ama herşeyden önce bilgeliğe doğru büyük adımlar attırmaktadır. İşte burada bulmamız, ulaşmamız gereken yer “hiçlik” olmalıdır. İşte bu hiçlik, sadece bu hiçlik, bizi bilgeliğe götürür.

Tekrar sonsuzluğa dönelim. Sonsuzluk, uçsuz bucaksız sonsuzluk!.. Bizler bu sonsuzlukta sadece bir noktayız, görünmeyecek kadar küçük bir nokta, tıpkı düşünce gibi, tıpkı bilgi gibi. Düşünün!.. Tanrının büyüklüğünü, gücünü, bilgiyi ve sevgiyi düşünün!.. Öğrenilen bütün bilgiler ise, küçücük bir nokta. Bu noktaları hep birlikte çoğaltalım, bir çığ gibi büyültelim. Çünkü bu bilginin ve sevginin büyümesidir. Hep birlikte bunun bilincine varalım. Çünkü artık gerçek zamanıdır, uyanış zamanıdır. Bu uyanışı hep beraber yaşayalım!.. Bu ışığı yakalayalım!.. Bunun yolu da doğrunun yoludur. Tanrı’nın, ilâhinin, sevginin yoludur. İnsan olmanın yoludur, birliğin yoludur. Ve buradaki en büyük bilgi ise “hiçlik”tir. Tanrıya, birliğe varmanın yolu hiçlikten geçer. Bunu sakın unutmayalım!..

Erol Yurder
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Her insanoğlu binlerce yıllık insanlık serüveninin belleğini taşır. Bilim adamları günümüz modern insanına benzeyen insanın 200.000 yıllık bir geçmişi olduğunu düşünüyor. Bu süre içinde insanoğlu doğa ile ilişkisini ve kendi aralarındaki ilişkiyi SEVGİ temeli üzerine kurmadı.

Hep sahiplenmek, bağlanmak, sömürmek, kıskanmak üzerine kurdu ve sahiplendiği, bağlandığı, sömürdüğü şeyleri şiddet kullanarak korumaya çalıştı. Ailesine, klanına, dinine, milliyetine, malına, mülküne, eşyasına bağlandı. Bu bağımlılıkta GÜVENLİK aradı. Belki de insanoğlunun en büyük yanılsaması buydu. Sürekli ve kalıcı bir güvenlik.

Bunca doğal felaketin, salgın ve hastalığın, savaş ve terörün, trafik kazası veya başka kazaların olduğu bu Dünyada sürekli ve kalıcı bir güvenlik olabilir mi? İnsan bütün bağımlılıklarından ve binlerce yıldır belleğini doldurduğu koşullanmalarından özgür olmadığı sürece aradığı sevgiyi bulabilir mi? Kendini bilmeden, kendi içindeki çatışmalardan kurtulmadan gerçekten sevebilir mi?

Biz insanın kendisi ile değil, onun hakkında düşüncelerimizde yarattığımız imgelerle ilişki kuruyoruz. Günümüzde imgeler (imaj) her değerin önünde. Biz gerçekte hiçbir şeyle önyargısız ilişki kurmuyoruz. Belleğimizdeki bilgilerle, imgelerle, kızgınlıklarımız, incinmelerimiz, acılarımız ve hazlarımızla ilişki kuruyoruz. Bu ilişki sevgi değil. Sevgi bunun çok ötesinde bir şey. Bizim sevgi dediğimiz şeye dikkatle baktığımızda gördüğümüz şey; daha çok sahiplenmek, daha çok yararlanmak.
Sevgi bu mudur?

Kadın, erkek ayırmadan biz insanlar zihnimizi dolduran, geçmişe ait bu bilgi ve imgelerden, kısaca BİLİNEN den özgür olmadıkça ne gerçek sevgiyi tanıyabilir ne de içinde acıların, hırsın, şiddetin, kıskançlıkların, açgözlülüklerin olmadığı bir ilişki kurabiliriz.

İnsan şiddet yüklüdür.
Hiçbir din, hiçbir ideoloji, insanı bu eğiliminden kurtaramaz. Sadece insanın KENDİNİ BİLMESİ ve içindeki şiddetin farkında olması ile çatışmalar son bulur. Bunun farkında olmadıkça ne doğanın kıyımı, ne buzulların erimesi, ne birçok hayvan neslinin tükenmesi, ne savaşlar, ne katliamlar, ne işkenceler son bulur.

Bizim her bölünmemiz daha fazla acı, daha fazla ölüm demektir. Oysa biz insan, biz toplum, biz DÜNYAYIZ. ‘We are the world ‘ sadece bir şarkı değil. Biz gerçekten dünyayız.

Biz her geçen gün daha fazla bölünüyoruz. Irklar, dinler, milliyetler, sınırlar, ideolojiler yeteri kadar böldü. Şimdi sıra mezheplerde, fikirlerde ve başka şeylerde. Biz geçmişin bilgisiyle binlerce yılda buraya geldik. Geldiğimiz yer kıyametten belki 50, belki 100 yıl öncesi. Kıyametimizi biz yarattık.

Kıyametimizi hırsımız, açgözlülüğümüz, hasetimiz, sevgisizliğimiz yarattı. Biz doğayla ilişkimizi beceremedik. Biz kendi aramızdaki ilişkiyi de beceremiyoruz. Çünkü hırslıyız, açgözlüyüz, kıskancız, sahiplenmek istiyoruz. Şiddet yüklüyüz.

Bizim bağlandığımız şeylere karşı olanları, karşı gelenleri sindirmek, boyun eğdirmek hatta yok etmek istiyoruz. Bütün bunlar hem içimizdeki, hem toplumdaki, hem dünyadaki çatışmaları körüklüyor.

Biz dolu dizgin kıyametimize doğru gidiyoruz.


RIFAT KAYIN



 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
51
Tesekkurler , Gül berra,
Desinler bakalim buda dogru ama bir dogru daha var Allah icin sevmek
Iste onda sahiplenmek yok (aslinda ama gelde nefse anlat:a21:)
Sevmek guzelsey ne olursa olsun ve aslinda hepimiz o cikarsiz sevginin pesindeyiz ama vermesine gelince
:-sen ver! niye vereyim? once o versin!
Karsiliksiz olur mu? beni sevmeyeni niye seveyim???
Yine egonun yani nefsin eline duseriz, mucadeleye devam...
Gercekten cikarsiz sevgi guzel, Allah icin olan sevgiler sonsuzluga gider....
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Tesekkurler , Gül berra,
Desinler bakalim buda dogru ama bir dogru daha var Allah icin sevmek
Iste onda sahiplenmek yok (aslinda ama gelde nefse anlat:a21:)
Sevmek guzelsey ne olursa olsun ve aslinda hepimiz o cikarsiz sevginin pesindeyiz ama vermesine gelince
:-sen ver! niye vereyim? once o versin!
Karsiliksiz olur mu? beni sevmeyeni niye seveyim???
Yine egonun yani nefsin eline duseriz, mucadeleye devam...
Gercekten cikarsiz sevgi guzel, Allah icin olan sevgiler sonsuzluga gider....
asil ben sana cok tesekkur ederim yazilari okuyup deger katigin icin yorumlarin cok anlamli senin gibi insanlardan tesekkur almak cok guzel ALLAH sende razi olsun
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
SEVGİ

NOT:
KESİNTİSİZ VE SÜRESİZ HEM DÜNYA SAADETİ VE HEMDE AHİRET SAADETİNİ KAPSAYACAK OLACAK OLAN BİR MUTLULUĞA SADECE YAŞARKEN [B]ALLAH'A ULAŞMAYI DİLEYEREK
;YÜCE YARATICIMIZ OLAN ALLAH'A DOST OLARAK KESİNTİSİZ BİR MUTLULUK GARANTİSİ OLAN BU DİLEKTE SAKLI

ALLAHIM SENİN NASIL BUNCA ERMİŞ EVLİYALARIN SANA ULŞAMAYI DİLEYEREK SENİN ERMİŞ EVLİYLARIN OLMUŞLARSA BENDE ONLAR GİBİ SANA ULAŞMAK İSTİYORUM BENİDE KENDİNE ULŞATIR BENİDE MUTLU OLAN KULLARINDAN EYLE [/B]

Yazınız güzel ama son notu niçin yazdınız anlayamadım....
Ben sizden ....;
''Allah'ım C.C. seni çok seviyorum diye devamlı zikredin... ki ;''O'' da size; Kul'um bende seni çok seviyorum buyursun ...diyeceksiniz sanmıştım...
Neyse ...
Teşekkürler...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Yaşadığımız toplumdaki sistem içerisinde insanların 'sevgi' olarak adlandırdıkları şey, kaynağı ve dayanağı sağlam olmayan, karşılıklı çıkarlarla orantılı olarak artan/eksilen bir bağ. Manevi derinlikten uzak ve daha fazla maddi değerlere bağlı olan bu 'sevgi'ye gerçek sevgi denebilir mi?

"Gerçek aşkı hiç tatmadım", "Gerçek aşk gün be gün inancımı yitirdiğim bir şey" gibi sözler işitiriz insanlardan, “Gerçek aşkı buldum” diyen insan bile bir süre sonra onun da diğer tüm aşklar gibi geçici ve sonlu olduğunu anlar. Dahası başlangıçta 'o olmadan yaşayamayacağını' söyleyen çiftler, ayrılırken ağır sözlerle, düşmanca hatta birbirlerine iftiralar atarak 'aşk'larına son verirler.

Allah'tan uzak yaşam süren insanların, gerçek sevgiyi yaşamaları zordur. Kaynağını kalbindeki imandan alan gerçek sevgiyi yaşayan insanın yaşamında çok zorlu olaylar da oluşsa, sevgisi asla bitmez. Sevdiği insan hatalar da yapsa, imanından kaynaklanan şefkat, merhamet, hoşgörü ve bağışlama ile yaklaşır.

İnanan insanın sevgisi, Allah'a olan güçlü ve samimi sevgisinden kaynak bulur. Tüm güzellikleri yaratanın ve hepsinin gerçek sahibinin yalnızca Allah olduğunun bilincinde olarak sevgiyi yaşar.

Gerçek aşk; temeli Allah aşkı ve hoşnutluğu üzerine kurulmuş olan aşktır diyebiliriz. Aşkın ete kemiğe dönüştüğü dünyada, birbirlerindeki Allah aşkından yansıyan güzelliği görebilenlerin aşkıdır gerçek aşk. Bu aşk iman ve Allah'a olan yakınlık doğrultusunda artar. İmanı gönülden yaşayan insanın Rabbine karşı hissettiği coşkulu aşk, kişiye O'nun sevdiği bir kul olma umudu verir. Bu aşk, ruhundaki coşkuyu, huzur ve mutluluk duygusunu sürekli diri tutar.

Allah’ın tecellilerindeki güzellikleri ancak Allah aşkıyla sarhoş olanlar görebilir ve onlardan derin bir zevk alabilirler. Allah'a duyduğu aşk, O'nun yarattıklarına karşı da insanın büyük sevgi duymasına neden olur ve Allah'ı seven insanlara karşı sevgisini artırır. Bu yüzden karşısındaki kişi imanı yaşadığı sürece, yaşlılık, sakatlık ya da maddi kayıp gibi durumlarda sevgisi asla olumsuz etkilenmez. Aksine insanın şefkat ve merhamet duygularını da artırır ve sevgisi daha da derinleşir.

Sevgi, Allah sevgisinden kaynaklanıyorsa o sevgide vefa, sadakat, merhamet ve bağışlama vardır. Allah sevgisinden kaynaklanmayan sevgide şefkat, merhamet ve sabır olmaz. İnançsızlıkla sevgisizliğin, bencilliğin acısı en şiddetli şekilde yaşanır.
Mutluluk ancak Allah aşkıyla olur; bunun dışında kalp tatmin olmaz, kurtuluş yolu bulunmaz. Onlarca yol dener insan ancak başka türlü mutlu olamaz. Yaşaması gereken, bu samimi ve gerçek aşktır. Bu, ruhun ihtiyacı olan gıdadır, ruh ve iman bu döngü ile sürekli beslenir.

Dünyevi aşklar genellikle romantizme dayalıdır ve imani boşluktan kaynaklanır. Gerçek aşkın taklididir; geçici, kısa süreli ve sonludur. Allah için yaşanan sevginin ise belli bir süresi ve sonu yoktur. Bu sevgi kesintisi olmayan, asla bitmeyen, sonsuz yaşamda da devam edecek olan tutku dolu sevgidir. İnsanın kalbinde hem imani coşkuyu tetikleyen ve hem mutmainlik oluşturan başka bir aşk yoktur.

Bu aşk Allah'ın iman eden kullarına bahşettiği bir nimettir. İnsan bu aşkı doruğunda yaşıyor da olsa, ahirette yaşayacağı çok daha büyük bir güzelliktir ve çok daha haz vericidir. Allah, “İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.” (Meryem Suresi, 96) buyurarak, gerçek sevginin ve muhabbetin ancak imanla yaşanabileceğinin sırrını verir.

Aşk, çok yüksek duygulara dayanan sevgidir. Karşılığı olan sevgi, aşk değildir; maddi karşılığı olan sözde sevgiye aşk denmez. Aşk çok saf, çok temiz, çok asil duygudur. Allah, bir göğüste iki kalp kılmadığını haber verir; o tek kalp Allah aşkı ile dolu olan kalptir. Diğer tüm aşklar onun türevleridir; O'nun yarattıklarına duyulan aşktır. Bu gerçek aşkı içinde hisseden, kalbini O’na tam olarak teslim eden insan, dünyanın tüm güzelliklerine kavuşur.

O, sevginin asıl muhatabı iken insan O'ndan uzak yaşar, yaşamı boyunca gerçek sevgi ve dostluğu arar. Bilmez ki, tek ve gerçek 'Sevgili' ona şahdamarından daha yakındır...

Ey gönül! Ne tuhaf değil mi? Bir ömür, şah damarından daha yakın bir Sevgiliyi aramakla geçiyor. (Mesnevi V 3272)


...Makale Kaynağı: Fuat Türker
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
Yazı için teşekkürler...Sevgi için aracıya gerek yok... bakın sevdiğiniz ,size ve bize ...sizden ve bizden yakın ...Selamlar...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt