Sevgi iletişimi için "üç z" prensibi
Aile seminerlerimde yıllardır tavsiye ettiğim "Üç Z" pren*sibiyle çok iyi sonuçlar alınıyor. Bilhassa hanımefendilerin hassasiyet göstermesi gereken üç önemli kural... Bu kurallar, alfabemizin son harfiyle başlıyor; ama ailede sevgi iletişimini kopmazlaştıran ilk prensipler aslında:
1-Zarafet:
Hanımlar, daima zarif olmalıdır. Onlara kaba-sabalık, da*ğınıklık yaraşmaz. İç güzelliğini yansıtan bütün incelikler, za*rafettedir.
Tabii ki erkekler de zarif olmalı; ama bu güzellik asıl ka*dına mahsustur ve ona daha çok yakışır.
Zarif bir hanımefendiyi kırabilmek için bir erkeğin çok ka*ba ve hiç yontulmamış olması gerekir. Yani hanımların zarif oluşu, muhataplarını da öyle olmaya mecbur eder.
Pis, pasaklı, kendini bırakmış hanımlar, bu hâllerini ma*zur gösterecek haklı bir sebep bulamazlar.
Çünkü zarafet için pahalı elbiselere, zengin makyaj malzemelerine ve lüks takı*lara ihtiyaç yoktur.
Tam tersine asıl zarafet, temizlik, sadelik ve kişiliğini sa*mimiyetle konuşturarak sağlanır.
Giyimiyle, haliyle, diliyle zarif olmasını bilen bir kadın, hanımefendidir. Böyle bir kadının kocası da beyefendi olur ya da kendinde öyle olmak mecburiyetini hisseder.
Ailede sevgi iletişimini kolay kuran hanımlar, zarif olmayı başaranlardır.
2- Ziyaret:
Sevgi iletişiminin sürekliliğini sağlayan önemli bir kural, ziyarettir. Bu, gezmekten öte bir güzelliktir.
Ziyaret, anne-ba-ba, eş-dost, konu-komşu, hısım-akraba ziyaretlerinden, hasta ziyaretine, hatta mezarlık ziyaretine kadar çeşitlilik gösterir.
Bu ziyaretleri birlikte yapmak, eşleri birbirine yaklaştırır. Aslında her ziyaret, gönüllere giden yolları genişletir.
Ama ailede sevgi iletişimini sağlayan asıl ziyaret, gönül ziyaretleridir. Eşini sürprizlerle sevindirerek onun gönlüne giden yollara düşenler... Gönül yolunun düzü, yokuşu, pati*kası, şosesi asfaltı, yani bütünü mutluluk verir.
"Kalpten kalbe yol vardır" denilir; ama kaç eş, bu yolun yolcusu olmayı iş edinir?
Yapı ve yaratılışları gereği hanımlar, bu yollan daha çok bilir, sezer ve yolcusu olmayı da severler.
Eşinin gönlüne giden yolları ziyaret ederek donanan gö*nüller; eşine daha fazla bağlanır.
3- Ziyafet:
Kendim ve hemcinslerim adına söylemek biraz zor olsa da gerçekler gizlenmemelidir diye düşünüyorum. Bu yüzden de gayet açık yazıyorum:
Erkeğin kalbine giden yol, midesinden geçer. Aç bir adam*la, sevgi iletişimi kurmak çok zordur. İşte bu sebeple hanım*lar, ziyafet konusuna çok Önem vermelidirler.
Eşinin alışkanlıklarına uygun zamanda, severek yiyeceği bir yemeği önüne koymayı asla unutmamalı ve mutfak mari*fetlerini konuşturmaklar, zira mutfağın dili, sevgi iletişimini kurmakta çok işe yarar.
Bu konuya önem vermeyen hanımlar, çok önemli bir sevgi iletişimini göz göre göre kaçırmış olurlar.
Bazı hanımlar, se*minerler sırasında, bu ısrarımıza itiraz ediyor ve diyorlar ki:
"Hocam, erkekler seveceği yemeği bulamazlarsa kızacak kadar maddeci ve mideci midirler?"
"Atalarımız, aç ayı oynamaz, demişler. Erkekler de onlar gibi mi?"
Tabii ki bu itirazlardaki haksızlık daha fazladır. Elbette ki aile muhabbeti sevgiye endeksli olmamalıdır. Ancak şunu da kesin olarak bilmeliyiz ki bir hanımefendinin mutfak marifet*leri ve o husustaki dakikliği sevgi iletişimini çok güçlendirir. Bu hususta başarılı olan hanımefendiler, kalpten kalbe giden yollan en geniş hâle getirmiş olurlar.
Bu hususa itiraz eden hanımlara verdiğim misallerden bi*rini, burada da arz edeceğim:
Erkek işe gidiyor, çalışıyor; akşam üzeri mesaisi bitiyor eve gelmek için trafikle boğuşuyor. Yoldayken bütün düşüncesi, bir an önce bu trafik hengâmesinden kurtulup kapağı eve atmak. Bir sükûnet ve sevgi ortamında, gün boyu olup biten*leri unutup rahatlamak; yani evde güler bir yüz ve hazır bir sofra bulmak hayali içinde. Bu beklenti içinde evinin kapısını çalıyor.
Bir de hanımın dünyasına bakalım. Bu esnada hanım da başka bir beklenti içinde, tabii. Eşinin gelişine çok seviniyor; çünkü akşama kadar içinde biriktirdiklerini, bir an önce eşine anlatıp rahatlamak, o gün gelen faturaların sorumluluğundan kurtulmak, çoluk çocuktan, komşulardan yansıyanları pay*laşmak vs. gibi anlatacak çok önemli konuları var.
Adam, daha selam verip ayakkabılarını çözmeden, kadın günün bütün birikintilerini makineli tüfek gibi noktasız, virgülsüz peş peşe sıralamaya başlıyor.
Zaten bütün gün yorulmuş, dopdolu ve patlamaya hazır bir bomba gibi eve gelmiş olan adam, daha ilk cümlelerde, "Bırak şimdi bunları! Zaten canım burnumda!" diye tepki ve*riyor.
Bu önemli tepkinin arkasındaki volkanı fark etmeyen ha*nımı söylenmeye devam ediyor.
"Ben sana kendi derdimi mi anlatıyorum. Bunlar evin işi, senin işin. Bu faturayı ödemek de senin vazifen. Elektriğin hepsini ben mi yaktım? Suyu bütünüyle ben mi içtim ki bırak bunları diyorsun!"
Eğer şikâyet çocuktan ise adam, "Çocuğuna da..." diye patlayacaktır.
Kadın, anlayışsızlığını devam ettirir de bu patlamaya öf*keyle karşılık verirse günlerce sürecek bir kızgınlık, kırgınlık; hatta küskünlük başlayacak demektir.
Peki, bu işin doğrusu nedir?
Akıllı ve anlayışlı bir hanım, kocasını hoş karşılar. Zarafe*tiyle, güler yüzüyle, sevgi dolu gönlüyle eşini karşılar; sela*mını alır. Gözlerine bakıp gönlünü görmeye çalışır. Ayakkabı*sının bağcığını çözmekten hiç alınmaz. Eş sevgisini olanca samimiyetiyle gösterir.
Adam üst baş değiştirip, belki bir duş alıp iş hayatının ve dışarının havasından çıkar. Koltuğuna oturup ayaklarını uza*tır ve evde olmanın huzuruna erer.
Bu gönül ziyafetini, sofra ziyafeti takip eder. Sofra temiz, özenli, düzenli, zevkli ise yani mütevazı bir şölen havasında ise erkeğin mutluluğuna diyecek yoktur, hatta bu ortamda yemeğin tadında, tuzunda veya biberindeki eksiklik veya faz*lalık fark bile edilmez. Edilse bile muhtemelen adam hoş görme nezaketinde bulunur, ses çıkarmaz.
Yemekten sonra kocasının alışkanlığı üzere, çayını, kahve*sini verir.
Bu sırada, hâl hatır sorulur, sohbet ortamı yakalanır. İşte o sırada, kocanıza sizin ve evinizin dertlerini rahatlıkla açabi*lirsiniz. O zaman karşınızda iyi bir paylaşımcı, bir dert ortağı görür, çözüm üreten birini bulursunuz.
Elinizdeki faturaları koyduğunuz zaman önüne, alacağınız cevap, "Canın sağ olsun, öderiz!" cümlesi olacaktır. Hele de hanımefendi sevgi üslubu ile konuşuyorsa hiçbir maddî isteği kocası tarafından reddedilmeyecektir. Yeter ki istekleriniz mantıklı, ölçülü ve gerekli olsun...
Hanımların, kocalarına sevgi üslubu kullanmaları da ayrı ve bambaşka manevî bir ziyafettir. Mesela biraz yüklüce gel*miş bir faturayı önüne koyarken "Aslansın, kaplansın" dese*niz yahut "Hayatım, yuvamın direği" diye söze başlayıp sonra da "Biraz fazlaca geldi, kusurumuza bakma, bir dahaki sefere daha dikkatli oluruz inşallah" deseniz...
Bu tarz üsluplar, eşinizle aranızda tartışma, tatsızlık, kav*ga çıkar mı?
İçine sevgi ve şefkat katıldığında, bazen bir dürüm, bir kap çorba, bir tas ayran ziyafettir. Sevgisiz hazırlanmış nice bol çeşitli sofradan ise sadece kavga, gürültü çıktığı çok gö*rülmüştür