merve18_19
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 24 Tem 2006
- Mesajlar
- 172
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Kapıdan içeri girer girmez neşeyle bağırdı:
>
> "Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?"
>
> "Görmüyor musun? Telefonla konuşuyorum."
>
> Hiç kimsenin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu,
>babası arabayı seviyordu. Herşey erteleniyordu telefon ve araba söz konusu
>olduğunda.
>
> Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu.
>Nerelere gitsindi?
>
> Annesi kapattı telefonu. Mutfaktan tencere kaşık sesleri geliyordu.
>Koşarak yanına gitti.
>
> "Sana yardım edeyim mi?" dedi en sevimli halini takınarak.
>
> Annesi manalı manalı baktı.
>
> "Hayırdır. Bir yaramazlık filan. Bak bir de seninle uğraşmayayım.
>Çok yorgunum zaten."
>
> Yorgunluk nasıl bir şeydi. Bazen elinde oyuncağıyla uykuya
>daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır
>
> "Nasıl yorulmuş yavrucak. Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni"
>diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi.
>
> Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, ne diye annesi
>kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu.
>
> "Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannem
>öyle söylüyor."
>
> "Uykuya dalayım da gül kokuları kusur kalsın. Yorgunluktan
>ölüyorum."
>
> Bu kelimeden nefret ediyordu. Yorgunum. Yorgun olduğumdan. Böyle
>yorgun yorgunken...
>
> "Anneciğim sen yorulma diye..."
>
> "Yemekte konuşuruz çocuğum. Bankada işler yetişmedi. Baban gelene
>kadar bunları bitirmem lazım. Hadi sen oyna biraz."
>
> "Hani siz yoruluyorsunuz ya..."
>
> "Eeee...."
>
> "Ben de oynamaktan yoruluyorum."
>
> "Ne yapayım?"
>
> "Bilmem..."
>
> Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri
>hiç bilmiyorlardı.
>
> Işıklar söndü birden.
>
> Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.
>
> "Mum da yok" diye diye karıştırdı dolapları el yordamı.
>
> Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının
>ışığında deli tavşan masalını anlatışını. Deli tavşanın duvardaki aksini
>getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki elini birleştirip işaret
>parmaklarını yukarı kaldırarak tavşan kafası yaptı.
>
> "bak deli tavşan" diyerek parmaklarını oynattı.
>
> Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan
>alabildiğine hür dolaştı sağda solda. Otlarla kuşlarla konuştu. Sonra
>yorgun düştü. Duvardaki görüntü o minik avuçların açılmasıyla kayboldu.
>Kolu yavaşça kanepeden aşağı sarktı.
>
> Neden sonra ışıklar geldi. Kadın çocuğun hiç konuşmadığını akıl etti
>birden.
>
> Kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya
>dalmıştı.
>
> Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir
>pişmanlık doldurdu içini.
>
> Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu.
>
> Çocuk sanki bu öpücüğü bekliyormuşçasına
>
> "İşin bitince beni sever misin anne?" dedi.
>
> Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar
>ağladı.
>
> Eğer bir çocuk aile içinde sevgi ve arkadaşlık görmüşse,
>
> BU DÜNYADA MUTLU OLMAYI ÖĞRENİR
>
> "Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?"
>
> "Görmüyor musun? Telefonla konuşuyorum."
>
> Hiç kimsenin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu,
>babası arabayı seviyordu. Herşey erteleniyordu telefon ve araba söz konusu
>olduğunda.
>
> Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu.
>Nerelere gitsindi?
>
> Annesi kapattı telefonu. Mutfaktan tencere kaşık sesleri geliyordu.
>Koşarak yanına gitti.
>
> "Sana yardım edeyim mi?" dedi en sevimli halini takınarak.
>
> Annesi manalı manalı baktı.
>
> "Hayırdır. Bir yaramazlık filan. Bak bir de seninle uğraşmayayım.
>Çok yorgunum zaten."
>
> Yorgunluk nasıl bir şeydi. Bazen elinde oyuncağıyla uykuya
>daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır
>
> "Nasıl yorulmuş yavrucak. Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni"
>diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi.
>
> Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, ne diye annesi
>kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu.
>
> "Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannem
>öyle söylüyor."
>
> "Uykuya dalayım da gül kokuları kusur kalsın. Yorgunluktan
>ölüyorum."
>
> Bu kelimeden nefret ediyordu. Yorgunum. Yorgun olduğumdan. Böyle
>yorgun yorgunken...
>
> "Anneciğim sen yorulma diye..."
>
> "Yemekte konuşuruz çocuğum. Bankada işler yetişmedi. Baban gelene
>kadar bunları bitirmem lazım. Hadi sen oyna biraz."
>
> "Hani siz yoruluyorsunuz ya..."
>
> "Eeee...."
>
> "Ben de oynamaktan yoruluyorum."
>
> "Ne yapayım?"
>
> "Bilmem..."
>
> Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri
>hiç bilmiyorlardı.
>
> Işıklar söndü birden.
>
> Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.
>
> "Mum da yok" diye diye karıştırdı dolapları el yordamı.
>
> Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının
>ışığında deli tavşan masalını anlatışını. Deli tavşanın duvardaki aksini
>getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki elini birleştirip işaret
>parmaklarını yukarı kaldırarak tavşan kafası yaptı.
>
> "bak deli tavşan" diyerek parmaklarını oynattı.
>
> Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan
>alabildiğine hür dolaştı sağda solda. Otlarla kuşlarla konuştu. Sonra
>yorgun düştü. Duvardaki görüntü o minik avuçların açılmasıyla kayboldu.
>Kolu yavaşça kanepeden aşağı sarktı.
>
> Neden sonra ışıklar geldi. Kadın çocuğun hiç konuşmadığını akıl etti
>birden.
>
> Kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya
>dalmıştı.
>
> Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir
>pişmanlık doldurdu içini.
>
> Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu.
>
> Çocuk sanki bu öpücüğü bekliyormuşçasına
>
> "İşin bitince beni sever misin anne?" dedi.
>
> Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar
>ağladı.
>
> Eğer bir çocuk aile içinde sevgi ve arkadaşlık görmüşse,
>
> BU DÜNYADA MUTLU OLMAYI ÖĞRENİR