HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
Şeriat, Hilafet İçin Belirli Bir Şahıs Tayin Etmedi
--------------------------------------------------------------------------------
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in, belirli bir kişiyi kendisinden sonra halife olması için tayin ettiğini söylemek, Şer’î nâslarla çelişmektedir. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra Kıyamet Gününe kadar halife olacak şahısları tayin ettiğini söylemek ise İslâm’ın nâsları ile daha çok çelişmektedir.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra Hilafet için belirli bir şahıs tayin ettiğine dair iddianın geçersizliği şu açılardan açığa çıkmaktadır:
1- Bu iddia, biat hükmü ile çelişmektedir. Çünkü bir kişinin tayin edilmesi, Müslümanlara kimin halife olacağını belirtmek demektir. Böylelikle halife bilinmiş olup biat hükmünü koymaya gerek kalmazdı. Çünkü biat halifeyi nasbetmenin yöntemidir. Kendisinden önceki kimse tayin edince bilfiil belirlenmiş olduğu için, belirlenmesinin yöntemini açıklamaya gerek kalmazdı.
‘Biat, bir halifeye itaati beyan etmektedir’ denilmez. Çünkü Şer’iat, halifeye ve ululemire itaati, biat nâslarından başka birçok ayrı nâs ile belirlemiştir. İtaat, Müslümanlardan açık olarak talep edilmiştir. Biat ise; Müslümanlardan itaat olması itibari ile değil başka bir talep olarak talep edilmiştir. Biat, her ne kadar itaat manasını içerse de Hilafet için bir akid olması itibariyle talep edilmiştir. Biatın geçtiği hadislerin tümündeki manası; biat edilen kimseye devlet başkanlığını vermek ve bu başkanlığa boyun eğmeye hazır olmaktır. Biatın manası, itaat değildir.
Halifenin belirlenmesi için biatın şart koşulması, Rasul’ün kendisinden sonra halife olsun diye belirli bir kişiyi tayin etmesi ile çelişir. Hâlbuki sahih hadislerde geçen “biat” lafızları bir takım şahıslara tahsis olmaksızın genel olarak, herhangi bir sınırlama olmaksızın mutlak olarak geçmektedir. Bu lafızlar, belirlenmiş bir şahsa biatı kastetselerdi genel ve mutlak olmazlardı.
Şu hadislerde olduğu gibi: وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ “Boynunda biat olmaksızın ölen kimse...”[1] وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا “Bir imama biat eden kimse...”[2] وَرَجُلٌ بَايَعَ إِمَامًا “... ve bir imama biat eden adam.”[3]
“Kendisinden sonra halife olacak kimseyi Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem belirlemiştir” sözü, biatın genelliğini ve mutlaklığını geçersiz kılmaktadır.
Şöyle denilmez: “Her ne kadar halifeyi nasbetmek, biattan başka olsa da biat, halifeyi nasbetmenin kendisi demektir. Zira öncelikle halife nasbedilmeli, sonra da biat edilmelidir.” Böyle denilmez. Çünkü biatın halifeyi nasbetmek için bir yöntem olması, onu nasbetmenin kendisi demek değildir.
Şöyle de denilmez: “Öncelikle halife nasbedilmeli ve nasbedildiği duyurulmalıdır, sonra da biat edilmelidir.” Çünkü bu; halifeyi nasbetmek için bir başka yöntem olduğu, biatın ise sadece itaat beyan etmek olduğu anlamına gelir. Hâlbuki hadislerinin tamamı biatın, halifeyi nasbetmenin yöntemi olduğuna, başka bir yöntemin olmadığına delâlet etmektedirler.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şu sözüne bakalım: وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ “Boynunda biat olmaksızın ölen kimse...”[4]
Bu açıkça ‘Bir biatla kendisi için imam nasbedilmeden ölen kimse’ demektir. Bu kesinlikle, ‘Bir imama itaat etmeden ölen kimse’ demek değildir. Bu, delâlet ediyor ki; bu hadiste geçen biat, halifeyi nasbetmenin yöntemi demektir, sadece itaat demek değildir.
Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şu sözüne bakalım: إِذَا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْتُلُوا الإخَرَ مِنْهُمَا “İki halifeye biat edildiğinde onlardan sonra geleni öldürün.”[5]
Bu, iki halifeye biat edildiğinde onlardan sonra gelenin öldürülmesinin emredilmesi hususunda gayet açıktır.
İşte böyle, biat hadislerinin tamamı, biatın halifeyi nasbetmenin yöntemi olduğu hususunda gayet açıktırlar. Biat hadisleri, biatın yalnızca itaat olmadığına, mutlak olarak da itaat olmadığına, sadece biatın, halifeyi nasbetmenin yöntemi manası ile birlikte, halife olarak nasbedilen kimseye boyun eğmek demek olduğuna delâlet etmektedirler. Bunun ötesinde Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den, halifenin nasbı için biattan başka bir yöntem açıklayan herhangi bir hadisin varlığı rivayet ve dirayet bakımından kesinlikle doğrulanmamıştır.
2- Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den, insanlar arasında Hilafet hakkında bir çekişme ve rekabet olacağına delâlet eden hadisler varid olmuştur. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den Hilafet için belirlenmiş bir kişi hakkında bir nâs olsaydı, o nâssın varlığına rağmen bir çekişme olmazdı ya da Rasullullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem o kişi ile çekişecek olan insanları belirlerdi. Fakat nâslar, çekişmenin insanlar arasında birbirleriyle olacağını bildirerek ve Hilafet konusundaki bu çekişmeyi bitirme yolunu beyan ederek gelmiştir. Nitekim Müslim Sahihinde şunu rivayet etmiştir:
“Veheb b. Bakıyyetil Vâsıtî bana, Halid b. Abdullah Cerîri de ikimize Ebu Nazrati’den o da Ebu Said EL-Hudari’den Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şöyle dediğini anlattı: إِذَا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْتُلُوا الإخَرَ مِنْهُمَا “İki halifeye biat edildiğinde onlardan sonra geleni öldürün.”[6]
Müslim, sahihinde şunu rivayet etti: “Bize Züheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim – “İshak: “Bize bildirdi”, Züheyr ise; “Bize anlattı” diyerek- Cerir’in Zeyd b. Veheb’ten onun da Abdurrahman b. Abdurrab el-Kâ’be’den şöyle dediğini anlattı: Mescide girdiğimde gördüm ki; Abdullah b. Amru b. As, Kâ’be’nin gölgesinde oturmuş insanlar da onun etrafında toplanmışlar. Onların yanına gidip oturdum. Şunu dedi: Biz Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem ile beraber bir seferde iken bir yere vardık... Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in çağrıcısı namaza topluca idi. Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in yanına toplandık. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi: إِلا كَانَ حَقًّا عَلَيْهِ أَنْ يَدُلَّ أُمَّتَهُ عَلَى خَيْرِ مَا يَعْلَمُهُ لَهُمْ وَيُنْذِرَهُمْ شَرَّ مَا يَعْلَمُهُ لَهُمْ وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا فَأَعْطَاه فَإِنْ جَاءَ آخَرُ يُنَازِعُهُ فَاضْرِبُوا عُنُقَ الآخَرِ صَفْقَةَ يَدِهِ وَثَمَرَةَ قَلْبِهِ فَلْيُطِعْهُ إِنِ اسْتَطَاعَ “Muhakkak ki, benden önce gelen hiçbir Nebi yoktur ki, ölüm kendisine geldiğinde ümmetine daha önce bildirmediği bir hayrı göstermesin ve daha önce bildirmediği bir şerden onları sakındırmasın.” Daha sonra şöyle dedi: “Bir imama biat edip ona avucunun içini, kalbinin semeresini veren kimse, gücü yettiğinde ona itaat etsin. Bir başkası gelip o imamla çekişirse, sonradan gelenin boynunu vurun.”[7]
Müslim sahihinde şunu rivayet etti: Bize Muhammed b. Beşar, Muhammed b. Cafer, Şu’be, Furât el-Kazâz’dan o da Ebu Hazm’dan şöyle dediğini anlattı: Ebu Hureyre ile beş yıl oturdum. Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem’nin şöyle dediğini anlatırken işittim: كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمُ الأنْبِيَاءُ كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ وَإِنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي وَسَتَكُونُ خُلَفَاءُ تَكْثُرُ قَالُوا فَمَا تَأْمُرُنَا قَالَ فُوا بِبَيْعَةِ الأوَّلِ فَالأوَّلِ “İsrailoğullarını nebiler yönetiyorlardı. Bir Nebi öldüğünde onun yerine başka bir nebi geliyordu. Benden sonra nebi yoktur, halifeler olacak ve çok olacaklar. ‘Bize ne yapmamızı emredersiniz?’ diye sorduklarında dedi ki; Her ilk biat edilenin biatına vefalı olun.”[8]
Müslim sahihinde şunu rivayet etti: Osman b. Ebu Şeybe bana, Yunus b. Ebu Ya’fur bize babasından, o da Arafacca’dan Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’i şöyle derken işittiğini anlattı: مَنْ أَتَاكُمْ وَأَمْرُكُمْ جَمِيعٌ عَلَى رَجُلٍ وَاحِدٍ يُرِيدُ أَنْ يَشُقَّ عَصَاكُمْ أَوْ يُفَرِّقَ جَمَاعَتَكُمْ فَاقْتُلُوهُ “(Yönetim) işiniz bir adam üzerinde birleşmiş iken, kim size gelip asanızı parçalamak/birliğinizi dağıtmak ve cemaatınızı bölmek isterse, onu öldürün.”[9]
Bunun manası şudur: Hilafet, bütün Müslümanların hakkıdır. Herkesin Hilafet için mücadele etme hakkı vardır. Bu ise, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra halife olması için belli bir kişiyi tayin etmiş olması iddiası ile çelişmektedir.
3- İçerisinde “halife” manasıyla “imam” kelimesinin geçtiği hadislerde bu kelime nekre/belirsiz isim olarak geçmiştir. Marife/belirli isim olarak geçtiğinde ya cinsi ifade eden ال -el takısıyla marife olarak ya da topluluk lafzına izafeyle marife olarak gelmiştir. ال -el takısıyla marife olarak geçen yerlerde, ال -el takısı cins isim içindir. Bu cümlenin siyakından/akışından anlaşılır.
Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle demiştir: وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا “Bir imama biat eden kimse...”[10] قام إلى إمام جائر “Zalim bir imama karşı çıkan...” يَكُونُ بَعْدِي أَئِمَّةٌ “Benden sonra birtakım imamlar olacak...”[11] Bu hadislerde “imam” kelimesi nekra olarak geçmiştir.
Şu hadislerde ise marife olarak geçmektedir: فَالإمَامُ الَّذِي عَلَى النَّاسِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ... “...İnsanlar üzerinde imam olan kimse de çobandır, ra’yesinden/yönettiklerinden sorumludur.”[12] إِنَّمَا الإمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ “İmam kalkandır. Onun ardında savaşılır ve onunla korunulur.”[13] وَلأئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ “Müslümanların imamları için...”[14] خِيَارُ أَئِمَّتِكُمِ “İmamlarınızın hayırlısı...”[15] وَشِرَارُ أَئِمَّتِكُمِ “İmamlarınızın şerlisi...”[16]
Bütün bunlar gösteriyor ki; Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem kimin halife olacağını açıklamamış ve tayin etmemiştir. Bu ise, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Hilafet için belirli bir kişi tayin etmediğini bilakis Hilafeti bütün Müslümanlara ait bir hak kıldığını gayet açık bir delâletle göstermektedir. Buna ilaveten şu da görülmektedir ki, bazı nâslar çoğul sigası ile gelmişlerdir. Bu da, belirli bir kişinin imamlığını nefyetme hakkında bir nâstır.
4- Sahabeler Rıdvanullahi Aleyhim kendi zamanlarında kimin halife olacağı hususunda kişiler hakkında ihtilaf etmişlerdir. Kişiler hakkındaki bu ihtilaf, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Hilafet için belirli bir kişiyi tayin etmediğine dair bir delildir. İhtilaf eden o kişiler arasında halifeliklerini Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in belirlediği söylenilen Ebu Bekir ve Ali RadıyAllah’u Anh da vardır. Onlar ihtilaf etmelerine rağmen, onlardan hiçbirisi, Hilafetin kendisine ait olduğunu belirleyen bir nâs olduğunu ileri sürmemiştir. Sahabelerden hiçbir kimse, birtakım kişilerle ilgili nâssın varlığını bu hususta delil olarak ileri sürmemiştir. Bu hususta bir nâs olsaydı onu delil olarak ileri sürerlerdi. Şu halde onların bu hususta herhangi bir nâssı delil olarak ileri sürmemeleri, Hilafet için belirli bir kişiyi tayin eden bir nâssın olmayışını gösterir.
“Nâs vardır fakat onlara ulaşmamış ve onlardan sonra gelenler o nâssı öğrenmişler” denilmez. Çünkü biz dinimizi sahabelerden aldık. Zira Kur'an’ı bize nakledenler onlardır. Hadisi bize rivayet edenler de onlardır. Şu halde, sahabeden gelmeyen herhangi bir nâsa hiçbir şekilde itibar edilmez. Sahabelerden gelen nâssı alırız, onlardan gelmediği halde nâs iddiasında olunanı duvara çarparız.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den sonra bir halife hakkında nâssın varlığı meselesinde görüyoruz ki; Hilafet için belirli bir şahıs hakkında herhangi bir nâssın olmadığı hususunda, aralarında Ebu Bekir ve Ali de olan bütün sahabeler istisnasız bir şekilde ittifak halindedirler. Çünkü onlar, nâssı zikretmenin gerekliliği ve söyleme sebeplerinin varlığına rağmen onu zikretmemişlerdir. Nâs olsaydı zikrederlerdi. Bu da, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Hilafet için bir kişi tayin ettiğine dair iddianın batıllığını göstermektedir.
“Nâssın zikredilmemesi, Müslümanların sözlerinin birliğine gösterilen itinadan dolayıdır.” denilmez. Çünkü bu, Allah Subhenehû ve Teala’nın hükümlerinden bir hükmün gizlenmesi, kendisine çok ihtiyaç hissedildiği bir vakitte, özellikle Müslümanların en önemli bir meselesinde Allah’ın hükmünün tebliğ edilmemesi demektir. Allah Subhenehû ve Teala’nın dini için böylesi bir gizleme, Allah’ın Rasul’ünün sahabesinden sadır olması caiz olmayan bir husustur.
5- Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem kendisine birisini halife bırakmadığına yani, kendisinden sonra halife olacak belirli bir kişi tayin etmediğine dair gayet açık nâslar gelmiştir.
Nitekim Buhari, Abdullah b. Amru RadıyAllah’u Anh’dan şunu rivayet etmiştir: “Ömer’e denildi ki; ‘Yerine birisini bırakmıyor musun?’ Ömer dedi ki; ‘Eğer yerime birini bıraksam, benden daha hayırlı olan Ebu Bekir, kendi yerine birisini bırakmıştır. Eğer kimseyi bırakmasam benden daha hayırlı olan Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem hiç kimseyi yerine bırakmamıştır.”
Müslim, İbn Ömer’den, Ömer b. Hattab RadıyAllah’u Anh’un şöyle dediğini rivayet etti: “Allah Azze ve Celle dinini korur. Ben yerime birisini bırakmamış olsam, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem kendi yerine birisini bırakmadı. Eğer yerime birisini bırakmış olsam, Ebu Bekir, kendi yerine birisini bıraktı.”
Bu, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra halife olması için birisini tayin etmediğine dair bir nâstır. “Bu Ömer’in görüşüdür.” denilmez. Zira sahabe; “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle yaptı”, “şöyle yapmadı”, “Biz onun zamanında iken şöyle oldu” ya da “onun zamanında şöyle idi” dediklerinde, bu kendisi ile delil getirilen bir “hadis” olur, “sahabe sözü” olmaz. Ayrıca Ömer, bunu sahabelerin gözleri önünde, işittikleri, Ali RadıyAllah’u Anh’un da olduğu bir ortamda söyledi. Bu söz Ali RadıyAllah’u Anha’ya ulaştığında, Ömer’i inkâr etmedi. Bu da, Ömer’in rivayet ettiği hususa sahabelerin muvafakatine delâlet etmektedir.
Buraya kadar olan izahat, Hilafet için belirli bir kişinin tayin edildiğine dair belirli bir nâssın geçmediğini ortaya koymak bakımındandı.
Hilafet için belirli bir şahıs tayin eden nâssın olduğunu söyleyenlerin ileri sürdüğü nâslar bakımından izaha gelince: Bu nâsların bir kısmı, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra halife olması için Ebu Bekir’i yerine bıraktığına delâlet ettiğini ileri sürdükleri nâslardır. Bu nâsların, ileri sürülüşlerini ve içerdiklerini açıklamak kaçınılmazdır.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ebu Bekir’i kendisinden sonra halife tayin ettiğini söyleyenlerin ileri sürdükleri nâslar iki kısımdır:
Birincisi; içerisinde Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ebu Bekir’i övmüş olduğu nâslardır. Bunlarda, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in onu halife tayin ettiğine delâlet eden herhangi bir şey yoktur.
İkinci kısım nâslar ise; bazılarının, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ebu Bekir’i halife tayin ettiğini kendilerinden istinbat etmiş oldukları nâslardır. Bazıları da, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ebu Bekir’i Hilafet için aday gösterdiğini istinbat etmişlerdir.
Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ebu Bekir’i övdüğü nâslara gelince; bunlardan bazılarını zikrederek birkaç örnek vereceğiz. Bunların hepsi de övmek anlamı dışına çıkmamaktadır:
Buhari, Ebu Said El-Hudri’den Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şöyle dediğini rivayet etti: إِنَّ مِنْ أَمَنِّ النَّاسِ عَلَيَّ فِي صُحْبَتِهِ وَمَالِه أَبَا بَكْرٍ وَلَوْ كُنْتُ مُتَّخِذًا خَلِيلاً غَيْرَ رَبِّي لاتَّخَذْتُ أَبَا بَكْرٍ وَلَكِنْ أُخُوَّةُ الإسْلامِ وَمَوَدَّتُهُ لا يَبْقَيَنَّ فِي الْمَسْجِدِ بَابٌ إِلا سُدَّ إِلا بَابَ أَبِي بَكْرٍ “İnsanlardan, sohbetinde ve malında bana en çok ihsanda bulunan kimse, Ebu Bekir’dir. Rabbim’den başkasını halil/dost edinseydim, Ebu Bekir’i dost edinirdim. Fakat İslâm kardeşliği ve sevgisi, Ebu Bekir’in kapısından başka ihtiyacı en iyi şekilde karşılama kapısını mescidde bırakmadı.”[17]
Bu hadisi, Müslim de bu lafızlardan başka fakat onlara yakın lafızlarla rivayet etmiştir. Bu hadiste kişiye; ‘bu Ebu Bekir’in halife tayin edilmesidir’ denecek hiçbir şey yoktur. Bu hadiste olan husus, Ebu Bekir’in Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem tarafından methedilmesidir. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem sahabelerden birçoğunu isimleriyle birlikte methetmiştir. Nitekim Ömer, Osman, Ali, Said b. Ebu Vakkâs, Talha, Zübeyr, Ebu Ubeyde b. El-Cerrah, Hasan, Hüseyin, Zeyd b. Harise, Esâme b. Zeyd, Abdullah b. Ca’fer, Hatice, Aişe, Fâtıma b. Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem Ümmü Seleme, Bilâl ve diğerleri. Şu halde sadece methetmek, halife tayin etmeye hiçbir şekilde delâlet etmez.
Bazılarının, kendilerinden Ebu Bekir’in Hilafetini istinbat ettikleri hadislere gelince; bunlar dört hadistir. Bunları ileri sürüp içinde geçen hususu açıklıyoruz:
1 - Buhari, Kâsım b. Muhammed’den, o da Aişe RadıyAllah’u Anha’dan rivayet ettiğine göre Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem hasta yatağındayken şöyle dedi: لقد هممت أو أردت أن أرسل إلى أبي بكروابنه فأعهد أن يقول القائلون أو يتمنى المتمنون “Aklıma takıldı ve istedim ki; Ebu Bekir ve oğlunu haber gönderip de çağırayım. Zira söyleyenlerin söylemesinden, temenni edenlerin temenni etmesinden endişeliyim.”[18]
Müslim, bu hadisi Aişe RadıyAllah’u Anh’dan şu lafızla rivayet etti: “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem hasta iken bana şöyle dedi: ادعي لي أبا بكر أباك وأخاك حتى أكتب كتابا فإني أخاف أن يتمنى متمن ويقول قائل أنا أولى ويأبى الله والمؤمنون إلا أبا بكر “Bana baban Ebu Bekir’i ve kardeşini çağır ki bir yazı yazayım. Zira ben istekli birisinin istemesinden ve birilerinin, ‘Ben evlayım demesinden korkuyorum. Hâlbuki Allah ve mü’minler Ebu Bekir’den başkasını kabul etmezler.”[19]
--------------------------------------------------------------------------------
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in, belirli bir kişiyi kendisinden sonra halife olması için tayin ettiğini söylemek, Şer’î nâslarla çelişmektedir. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra Kıyamet Gününe kadar halife olacak şahısları tayin ettiğini söylemek ise İslâm’ın nâsları ile daha çok çelişmektedir.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra Hilafet için belirli bir şahıs tayin ettiğine dair iddianın geçersizliği şu açılardan açığa çıkmaktadır:
1- Bu iddia, biat hükmü ile çelişmektedir. Çünkü bir kişinin tayin edilmesi, Müslümanlara kimin halife olacağını belirtmek demektir. Böylelikle halife bilinmiş olup biat hükmünü koymaya gerek kalmazdı. Çünkü biat halifeyi nasbetmenin yöntemidir. Kendisinden önceki kimse tayin edince bilfiil belirlenmiş olduğu için, belirlenmesinin yöntemini açıklamaya gerek kalmazdı.
‘Biat, bir halifeye itaati beyan etmektedir’ denilmez. Çünkü Şer’iat, halifeye ve ululemire itaati, biat nâslarından başka birçok ayrı nâs ile belirlemiştir. İtaat, Müslümanlardan açık olarak talep edilmiştir. Biat ise; Müslümanlardan itaat olması itibari ile değil başka bir talep olarak talep edilmiştir. Biat, her ne kadar itaat manasını içerse de Hilafet için bir akid olması itibariyle talep edilmiştir. Biatın geçtiği hadislerin tümündeki manası; biat edilen kimseye devlet başkanlığını vermek ve bu başkanlığa boyun eğmeye hazır olmaktır. Biatın manası, itaat değildir.
Halifenin belirlenmesi için biatın şart koşulması, Rasul’ün kendisinden sonra halife olsun diye belirli bir kişiyi tayin etmesi ile çelişir. Hâlbuki sahih hadislerde geçen “biat” lafızları bir takım şahıslara tahsis olmaksızın genel olarak, herhangi bir sınırlama olmaksızın mutlak olarak geçmektedir. Bu lafızlar, belirlenmiş bir şahsa biatı kastetselerdi genel ve mutlak olmazlardı.
Şu hadislerde olduğu gibi: وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ “Boynunda biat olmaksızın ölen kimse...”[1] وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا “Bir imama biat eden kimse...”[2] وَرَجُلٌ بَايَعَ إِمَامًا “... ve bir imama biat eden adam.”[3]
“Kendisinden sonra halife olacak kimseyi Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem belirlemiştir” sözü, biatın genelliğini ve mutlaklığını geçersiz kılmaktadır.
Şöyle denilmez: “Her ne kadar halifeyi nasbetmek, biattan başka olsa da biat, halifeyi nasbetmenin kendisi demektir. Zira öncelikle halife nasbedilmeli, sonra da biat edilmelidir.” Böyle denilmez. Çünkü biatın halifeyi nasbetmek için bir yöntem olması, onu nasbetmenin kendisi demek değildir.
Şöyle de denilmez: “Öncelikle halife nasbedilmeli ve nasbedildiği duyurulmalıdır, sonra da biat edilmelidir.” Çünkü bu; halifeyi nasbetmek için bir başka yöntem olduğu, biatın ise sadece itaat beyan etmek olduğu anlamına gelir. Hâlbuki hadislerinin tamamı biatın, halifeyi nasbetmenin yöntemi olduğuna, başka bir yöntemin olmadığına delâlet etmektedirler.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şu sözüne bakalım: وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ “Boynunda biat olmaksızın ölen kimse...”[4]
Bu açıkça ‘Bir biatla kendisi için imam nasbedilmeden ölen kimse’ demektir. Bu kesinlikle, ‘Bir imama itaat etmeden ölen kimse’ demek değildir. Bu, delâlet ediyor ki; bu hadiste geçen biat, halifeyi nasbetmenin yöntemi demektir, sadece itaat demek değildir.
Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şu sözüne bakalım: إِذَا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْتُلُوا الإخَرَ مِنْهُمَا “İki halifeye biat edildiğinde onlardan sonra geleni öldürün.”[5]
Bu, iki halifeye biat edildiğinde onlardan sonra gelenin öldürülmesinin emredilmesi hususunda gayet açıktır.
İşte böyle, biat hadislerinin tamamı, biatın halifeyi nasbetmenin yöntemi olduğu hususunda gayet açıktırlar. Biat hadisleri, biatın yalnızca itaat olmadığına, mutlak olarak da itaat olmadığına, sadece biatın, halifeyi nasbetmenin yöntemi manası ile birlikte, halife olarak nasbedilen kimseye boyun eğmek demek olduğuna delâlet etmektedirler. Bunun ötesinde Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den, halifenin nasbı için biattan başka bir yöntem açıklayan herhangi bir hadisin varlığı rivayet ve dirayet bakımından kesinlikle doğrulanmamıştır.
2- Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den, insanlar arasında Hilafet hakkında bir çekişme ve rekabet olacağına delâlet eden hadisler varid olmuştur. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den Hilafet için belirlenmiş bir kişi hakkında bir nâs olsaydı, o nâssın varlığına rağmen bir çekişme olmazdı ya da Rasullullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem o kişi ile çekişecek olan insanları belirlerdi. Fakat nâslar, çekişmenin insanlar arasında birbirleriyle olacağını bildirerek ve Hilafet konusundaki bu çekişmeyi bitirme yolunu beyan ederek gelmiştir. Nitekim Müslim Sahihinde şunu rivayet etmiştir:
“Veheb b. Bakıyyetil Vâsıtî bana, Halid b. Abdullah Cerîri de ikimize Ebu Nazrati’den o da Ebu Said EL-Hudari’den Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şöyle dediğini anlattı: إِذَا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْتُلُوا الإخَرَ مِنْهُمَا “İki halifeye biat edildiğinde onlardan sonra geleni öldürün.”[6]
Müslim, sahihinde şunu rivayet etti: “Bize Züheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim – “İshak: “Bize bildirdi”, Züheyr ise; “Bize anlattı” diyerek- Cerir’in Zeyd b. Veheb’ten onun da Abdurrahman b. Abdurrab el-Kâ’be’den şöyle dediğini anlattı: Mescide girdiğimde gördüm ki; Abdullah b. Amru b. As, Kâ’be’nin gölgesinde oturmuş insanlar da onun etrafında toplanmışlar. Onların yanına gidip oturdum. Şunu dedi: Biz Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem ile beraber bir seferde iken bir yere vardık... Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in çağrıcısı namaza topluca idi. Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in yanına toplandık. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi: إِلا كَانَ حَقًّا عَلَيْهِ أَنْ يَدُلَّ أُمَّتَهُ عَلَى خَيْرِ مَا يَعْلَمُهُ لَهُمْ وَيُنْذِرَهُمْ شَرَّ مَا يَعْلَمُهُ لَهُمْ وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا فَأَعْطَاه فَإِنْ جَاءَ آخَرُ يُنَازِعُهُ فَاضْرِبُوا عُنُقَ الآخَرِ صَفْقَةَ يَدِهِ وَثَمَرَةَ قَلْبِهِ فَلْيُطِعْهُ إِنِ اسْتَطَاعَ “Muhakkak ki, benden önce gelen hiçbir Nebi yoktur ki, ölüm kendisine geldiğinde ümmetine daha önce bildirmediği bir hayrı göstermesin ve daha önce bildirmediği bir şerden onları sakındırmasın.” Daha sonra şöyle dedi: “Bir imama biat edip ona avucunun içini, kalbinin semeresini veren kimse, gücü yettiğinde ona itaat etsin. Bir başkası gelip o imamla çekişirse, sonradan gelenin boynunu vurun.”[7]
Müslim sahihinde şunu rivayet etti: Bize Muhammed b. Beşar, Muhammed b. Cafer, Şu’be, Furât el-Kazâz’dan o da Ebu Hazm’dan şöyle dediğini anlattı: Ebu Hureyre ile beş yıl oturdum. Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem’nin şöyle dediğini anlatırken işittim: كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمُ الأنْبِيَاءُ كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ وَإِنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي وَسَتَكُونُ خُلَفَاءُ تَكْثُرُ قَالُوا فَمَا تَأْمُرُنَا قَالَ فُوا بِبَيْعَةِ الأوَّلِ فَالأوَّلِ “İsrailoğullarını nebiler yönetiyorlardı. Bir Nebi öldüğünde onun yerine başka bir nebi geliyordu. Benden sonra nebi yoktur, halifeler olacak ve çok olacaklar. ‘Bize ne yapmamızı emredersiniz?’ diye sorduklarında dedi ki; Her ilk biat edilenin biatına vefalı olun.”[8]
Müslim sahihinde şunu rivayet etti: Osman b. Ebu Şeybe bana, Yunus b. Ebu Ya’fur bize babasından, o da Arafacca’dan Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’i şöyle derken işittiğini anlattı: مَنْ أَتَاكُمْ وَأَمْرُكُمْ جَمِيعٌ عَلَى رَجُلٍ وَاحِدٍ يُرِيدُ أَنْ يَشُقَّ عَصَاكُمْ أَوْ يُفَرِّقَ جَمَاعَتَكُمْ فَاقْتُلُوهُ “(Yönetim) işiniz bir adam üzerinde birleşmiş iken, kim size gelip asanızı parçalamak/birliğinizi dağıtmak ve cemaatınızı bölmek isterse, onu öldürün.”[9]
Bunun manası şudur: Hilafet, bütün Müslümanların hakkıdır. Herkesin Hilafet için mücadele etme hakkı vardır. Bu ise, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra halife olması için belli bir kişiyi tayin etmiş olması iddiası ile çelişmektedir.
3- İçerisinde “halife” manasıyla “imam” kelimesinin geçtiği hadislerde bu kelime nekre/belirsiz isim olarak geçmiştir. Marife/belirli isim olarak geçtiğinde ya cinsi ifade eden ال -el takısıyla marife olarak ya da topluluk lafzına izafeyle marife olarak gelmiştir. ال -el takısıyla marife olarak geçen yerlerde, ال -el takısı cins isim içindir. Bu cümlenin siyakından/akışından anlaşılır.
Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle demiştir: وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا “Bir imama biat eden kimse...”[10] قام إلى إمام جائر “Zalim bir imama karşı çıkan...” يَكُونُ بَعْدِي أَئِمَّةٌ “Benden sonra birtakım imamlar olacak...”[11] Bu hadislerde “imam” kelimesi nekra olarak geçmiştir.
Şu hadislerde ise marife olarak geçmektedir: فَالإمَامُ الَّذِي عَلَى النَّاسِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ... “...İnsanlar üzerinde imam olan kimse de çobandır, ra’yesinden/yönettiklerinden sorumludur.”[12] إِنَّمَا الإمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ “İmam kalkandır. Onun ardında savaşılır ve onunla korunulur.”[13] وَلأئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ “Müslümanların imamları için...”[14] خِيَارُ أَئِمَّتِكُمِ “İmamlarınızın hayırlısı...”[15] وَشِرَارُ أَئِمَّتِكُمِ “İmamlarınızın şerlisi...”[16]
Bütün bunlar gösteriyor ki; Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem kimin halife olacağını açıklamamış ve tayin etmemiştir. Bu ise, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Hilafet için belirli bir kişi tayin etmediğini bilakis Hilafeti bütün Müslümanlara ait bir hak kıldığını gayet açık bir delâletle göstermektedir. Buna ilaveten şu da görülmektedir ki, bazı nâslar çoğul sigası ile gelmişlerdir. Bu da, belirli bir kişinin imamlığını nefyetme hakkında bir nâstır.
4- Sahabeler Rıdvanullahi Aleyhim kendi zamanlarında kimin halife olacağı hususunda kişiler hakkında ihtilaf etmişlerdir. Kişiler hakkındaki bu ihtilaf, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Hilafet için belirli bir kişiyi tayin etmediğine dair bir delildir. İhtilaf eden o kişiler arasında halifeliklerini Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in belirlediği söylenilen Ebu Bekir ve Ali RadıyAllah’u Anh da vardır. Onlar ihtilaf etmelerine rağmen, onlardan hiçbirisi, Hilafetin kendisine ait olduğunu belirleyen bir nâs olduğunu ileri sürmemiştir. Sahabelerden hiçbir kimse, birtakım kişilerle ilgili nâssın varlığını bu hususta delil olarak ileri sürmemiştir. Bu hususta bir nâs olsaydı onu delil olarak ileri sürerlerdi. Şu halde onların bu hususta herhangi bir nâssı delil olarak ileri sürmemeleri, Hilafet için belirli bir kişiyi tayin eden bir nâssın olmayışını gösterir.
“Nâs vardır fakat onlara ulaşmamış ve onlardan sonra gelenler o nâssı öğrenmişler” denilmez. Çünkü biz dinimizi sahabelerden aldık. Zira Kur'an’ı bize nakledenler onlardır. Hadisi bize rivayet edenler de onlardır. Şu halde, sahabeden gelmeyen herhangi bir nâsa hiçbir şekilde itibar edilmez. Sahabelerden gelen nâssı alırız, onlardan gelmediği halde nâs iddiasında olunanı duvara çarparız.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den sonra bir halife hakkında nâssın varlığı meselesinde görüyoruz ki; Hilafet için belirli bir şahıs hakkında herhangi bir nâssın olmadığı hususunda, aralarında Ebu Bekir ve Ali de olan bütün sahabeler istisnasız bir şekilde ittifak halindedirler. Çünkü onlar, nâssı zikretmenin gerekliliği ve söyleme sebeplerinin varlığına rağmen onu zikretmemişlerdir. Nâs olsaydı zikrederlerdi. Bu da, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Hilafet için bir kişi tayin ettiğine dair iddianın batıllığını göstermektedir.
“Nâssın zikredilmemesi, Müslümanların sözlerinin birliğine gösterilen itinadan dolayıdır.” denilmez. Çünkü bu, Allah Subhenehû ve Teala’nın hükümlerinden bir hükmün gizlenmesi, kendisine çok ihtiyaç hissedildiği bir vakitte, özellikle Müslümanların en önemli bir meselesinde Allah’ın hükmünün tebliğ edilmemesi demektir. Allah Subhenehû ve Teala’nın dini için böylesi bir gizleme, Allah’ın Rasul’ünün sahabesinden sadır olması caiz olmayan bir husustur.
5- Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem kendisine birisini halife bırakmadığına yani, kendisinden sonra halife olacak belirli bir kişi tayin etmediğine dair gayet açık nâslar gelmiştir.
Nitekim Buhari, Abdullah b. Amru RadıyAllah’u Anh’dan şunu rivayet etmiştir: “Ömer’e denildi ki; ‘Yerine birisini bırakmıyor musun?’ Ömer dedi ki; ‘Eğer yerime birini bıraksam, benden daha hayırlı olan Ebu Bekir, kendi yerine birisini bırakmıştır. Eğer kimseyi bırakmasam benden daha hayırlı olan Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem hiç kimseyi yerine bırakmamıştır.”
Müslim, İbn Ömer’den, Ömer b. Hattab RadıyAllah’u Anh’un şöyle dediğini rivayet etti: “Allah Azze ve Celle dinini korur. Ben yerime birisini bırakmamış olsam, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem kendi yerine birisini bırakmadı. Eğer yerime birisini bırakmış olsam, Ebu Bekir, kendi yerine birisini bıraktı.”
Bu, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra halife olması için birisini tayin etmediğine dair bir nâstır. “Bu Ömer’in görüşüdür.” denilmez. Zira sahabe; “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle yaptı”, “şöyle yapmadı”, “Biz onun zamanında iken şöyle oldu” ya da “onun zamanında şöyle idi” dediklerinde, bu kendisi ile delil getirilen bir “hadis” olur, “sahabe sözü” olmaz. Ayrıca Ömer, bunu sahabelerin gözleri önünde, işittikleri, Ali RadıyAllah’u Anh’un da olduğu bir ortamda söyledi. Bu söz Ali RadıyAllah’u Anha’ya ulaştığında, Ömer’i inkâr etmedi. Bu da, Ömer’in rivayet ettiği hususa sahabelerin muvafakatine delâlet etmektedir.
Buraya kadar olan izahat, Hilafet için belirli bir kişinin tayin edildiğine dair belirli bir nâssın geçmediğini ortaya koymak bakımındandı.
Hilafet için belirli bir şahıs tayin eden nâssın olduğunu söyleyenlerin ileri sürdüğü nâslar bakımından izaha gelince: Bu nâsların bir kısmı, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra halife olması için Ebu Bekir’i yerine bıraktığına delâlet ettiğini ileri sürdükleri nâslardır. Bu nâsların, ileri sürülüşlerini ve içerdiklerini açıklamak kaçınılmazdır.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ebu Bekir’i kendisinden sonra halife tayin ettiğini söyleyenlerin ileri sürdükleri nâslar iki kısımdır:
Birincisi; içerisinde Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ebu Bekir’i övmüş olduğu nâslardır. Bunlarda, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in onu halife tayin ettiğine delâlet eden herhangi bir şey yoktur.
İkinci kısım nâslar ise; bazılarının, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ebu Bekir’i halife tayin ettiğini kendilerinden istinbat etmiş oldukları nâslardır. Bazıları da, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ebu Bekir’i Hilafet için aday gösterdiğini istinbat etmişlerdir.
Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ebu Bekir’i övdüğü nâslara gelince; bunlardan bazılarını zikrederek birkaç örnek vereceğiz. Bunların hepsi de övmek anlamı dışına çıkmamaktadır:
Buhari, Ebu Said El-Hudri’den Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şöyle dediğini rivayet etti: إِنَّ مِنْ أَمَنِّ النَّاسِ عَلَيَّ فِي صُحْبَتِهِ وَمَالِه أَبَا بَكْرٍ وَلَوْ كُنْتُ مُتَّخِذًا خَلِيلاً غَيْرَ رَبِّي لاتَّخَذْتُ أَبَا بَكْرٍ وَلَكِنْ أُخُوَّةُ الإسْلامِ وَمَوَدَّتُهُ لا يَبْقَيَنَّ فِي الْمَسْجِدِ بَابٌ إِلا سُدَّ إِلا بَابَ أَبِي بَكْرٍ “İnsanlardan, sohbetinde ve malında bana en çok ihsanda bulunan kimse, Ebu Bekir’dir. Rabbim’den başkasını halil/dost edinseydim, Ebu Bekir’i dost edinirdim. Fakat İslâm kardeşliği ve sevgisi, Ebu Bekir’in kapısından başka ihtiyacı en iyi şekilde karşılama kapısını mescidde bırakmadı.”[17]
Bu hadisi, Müslim de bu lafızlardan başka fakat onlara yakın lafızlarla rivayet etmiştir. Bu hadiste kişiye; ‘bu Ebu Bekir’in halife tayin edilmesidir’ denecek hiçbir şey yoktur. Bu hadiste olan husus, Ebu Bekir’in Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem tarafından methedilmesidir. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem sahabelerden birçoğunu isimleriyle birlikte methetmiştir. Nitekim Ömer, Osman, Ali, Said b. Ebu Vakkâs, Talha, Zübeyr, Ebu Ubeyde b. El-Cerrah, Hasan, Hüseyin, Zeyd b. Harise, Esâme b. Zeyd, Abdullah b. Ca’fer, Hatice, Aişe, Fâtıma b. Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem Ümmü Seleme, Bilâl ve diğerleri. Şu halde sadece methetmek, halife tayin etmeye hiçbir şekilde delâlet etmez.
Bazılarının, kendilerinden Ebu Bekir’in Hilafetini istinbat ettikleri hadislere gelince; bunlar dört hadistir. Bunları ileri sürüp içinde geçen hususu açıklıyoruz:
1 - Buhari, Kâsım b. Muhammed’den, o da Aişe RadıyAllah’u Anha’dan rivayet ettiğine göre Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem hasta yatağındayken şöyle dedi: لقد هممت أو أردت أن أرسل إلى أبي بكروابنه فأعهد أن يقول القائلون أو يتمنى المتمنون “Aklıma takıldı ve istedim ki; Ebu Bekir ve oğlunu haber gönderip de çağırayım. Zira söyleyenlerin söylemesinden, temenni edenlerin temenni etmesinden endişeliyim.”[18]
Müslim, bu hadisi Aişe RadıyAllah’u Anh’dan şu lafızla rivayet etti: “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem hasta iken bana şöyle dedi: ادعي لي أبا بكر أباك وأخاك حتى أكتب كتابا فإني أخاف أن يتمنى متمن ويقول قائل أنا أولى ويأبى الله والمؤمنون إلا أبا بكر “Bana baban Ebu Bekir’i ve kardeşini çağır ki bir yazı yazayım. Zira ben istekli birisinin istemesinden ve birilerinin, ‘Ben evlayım demesinden korkuyorum. Hâlbuki Allah ve mü’minler Ebu Bekir’den başkasını kabul etmezler.”[19]