Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Şeriat, Hilafet İçin Belirli Bir Şahıs Tayin Etmedi (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Şeriat, Hilafet İçin Belirli Bir Şahıs Tayin Etmedi


--------------------------------------------------------------------------------

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in, belirli bir kişiyi kendisinden sonra halife olması için tayin ettiğini söylemek, Şer’î nâslarla çelişmektedir. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra Kıyamet Gününe kadar halife olacak şahısları tayin ettiğini söylemek ise İslâm’ın nâsları ile daha çok çelişmektedir.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra Hilafet için belirli bir şahıs tayin ettiğine dair iddianın geçersizliği şu açılardan açığa çıkmaktadır:

1- Bu iddia, biat hükmü ile çelişmektedir. Çünkü bir kişinin tayin edilmesi, Müslümanlara kimin halife olacağını belirtmek demektir. Böylelikle halife bilinmiş olup biat hükmünü koymaya gerek kalmazdı. Çünkü biat halifeyi nasbetmenin yöntemidir. Kendisinden önceki kimse tayin edince bilfiil belirlenmiş olduğu için, belirlenmesinin yöntemini açıklamaya gerek kalmazdı.

‘Biat, bir halifeye itaati beyan etmektedir’ denilmez. Çünkü Şer’iat, halifeye ve ululemire itaati, biat nâslarından başka birçok ayrı nâs ile belirlemiştir. İtaat, Müslümanlardan açık olarak talep edilmiştir. Biat ise; Müslümanlardan itaat olması itibari ile değil başka bir talep olarak talep edilmiştir. Biat, her ne kadar itaat manasını içerse de Hilafet için bir akid olması itibariyle talep edilmiştir. Biatın geçtiği hadislerin tümündeki manası; biat edilen kimseye devlet başkanlığını vermek ve bu başkanlığa boyun eğmeye hazır olmaktır. Biatın manası, itaat değildir.

Halifenin belirlenmesi için biatın şart koşulması, Rasul’ün kendisinden sonra halife olsun diye belirli bir kişiyi tayin etmesi ile çelişir. Hâlbuki sahih hadislerde geçen “biat” lafızları bir takım şahıslara tahsis olmaksızın genel olarak, herhangi bir sınırlama olmaksızın mutlak olarak geçmektedir. Bu lafızlar, belirlenmiş bir şahsa biatı kastetselerdi genel ve mutlak olmazlardı.

Şu hadislerde olduğu gibi: وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ “Boynunda biat olmaksızın ölen kimse...”[1] وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا “Bir imama biat eden kimse...”[2] وَرَجُلٌ بَايَعَ إِمَامًا “... ve bir imama biat eden adam.”[3]

“Kendisinden sonra halife olacak kimseyi Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem belirlemiştir” sözü, biatın genelliğini ve mutlaklığını geçersiz kılmaktadır.

Şöyle denilmez: “Her ne kadar halifeyi nasbetmek, biattan başka olsa da biat, halifeyi nasbetmenin kendisi demektir. Zira öncelikle halife nasbedilmeli, sonra da biat edilmelidir.” Böyle denilmez. Çünkü biatın halifeyi nasbetmek için bir yöntem olması, onu nasbetmenin kendisi demek değildir.

Şöyle de denilmez: “Öncelikle halife nasbedilmeli ve nasbedildiği duyurulmalıdır, sonra da biat edilmelidir.” Çünkü bu; halifeyi nasbetmek için bir başka yöntem olduğu, biatın ise sadece itaat beyan etmek olduğu anlamına gelir. Hâlbuki hadislerinin tamamı biatın, halifeyi nasbetmenin yöntemi olduğuna, başka bir yöntemin olmadığına delâlet etmektedirler.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şu sözüne bakalım: وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ “Boynunda biat olmaksızın ölen kimse...”[4]

Bu açıkça ‘Bir biatla kendisi için imam nasbedilmeden ölen kimse’ demektir. Bu kesinlikle, ‘Bir imama itaat etmeden ölen kimse’ demek değildir. Bu, delâlet ediyor ki; bu hadiste geçen biat, halifeyi nasbetmenin yöntemi demektir, sadece itaat demek değildir.

Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şu sözüne bakalım: إِذَا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْتُلُوا الإخَرَ مِنْهُمَا “İki halifeye biat edildiğinde onlardan sonra geleni öldürün.”[5]

Bu, iki halifeye biat edildiğinde onlardan sonra gelenin öldürülmesinin emredilmesi hususunda gayet açıktır.

İşte böyle, biat hadislerinin tamamı, biatın halifeyi nasbetmenin yöntemi olduğu hususunda gayet açıktırlar. Biat hadisleri, biatın yalnızca itaat olmadığına, mutlak olarak da itaat olmadığına, sadece biatın, halifeyi nasbetmenin yöntemi manası ile birlikte, halife olarak nasbedilen kimseye boyun eğmek demek olduğuna delâlet etmektedirler. Bunun ötesinde Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den, halifenin nasbı için biattan başka bir yöntem açıklayan herhangi bir hadisin varlığı rivayet ve dirayet bakımından kesinlikle doğrulanmamıştır.

2- Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den, insanlar arasında Hilafet hakkında bir çekişme ve rekabet olacağına delâlet eden hadisler varid olmuştur. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den Hilafet için belirlenmiş bir kişi hakkında bir nâs olsaydı, o nâssın varlığına rağmen bir çekişme olmazdı ya da Rasullullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem o kişi ile çekişecek olan insanları belirlerdi. Fakat nâslar, çekişmenin insanlar arasında birbirleriyle olacağını bildirerek ve Hilafet konusundaki bu çekişmeyi bitirme yolunu beyan ederek gelmiştir. Nitekim Müslim Sahihinde şunu rivayet etmiştir:

“Veheb b. Bakıyyetil Vâsıtî bana, Halid b. Abdullah Cerîri de ikimize Ebu Nazrati’den o da Ebu Said EL-Hudari’den Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şöyle dediğini anlattı: إِذَا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْتُلُوا الإخَرَ مِنْهُمَا “İki halifeye biat edildiğinde onlardan sonra geleni öldürün.”[6]



Müslim, sahihinde şunu rivayet etti: “Bize Züheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim – “İshak: “Bize bildirdi”, Züheyr ise; “Bize anlattı” diyerek- Cerir’in Zeyd b. Veheb’ten onun da Abdurrahman b. Abdurrab el-Kâ’be’den şöyle dediğini anlattı: Mescide girdiğimde gördüm ki; Abdullah b. Amru b. As, Kâ’be’nin gölgesinde oturmuş insanlar da onun etrafında toplanmışlar. Onların yanına gidip oturdum. Şunu dedi: Biz Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem ile beraber bir seferde iken bir yere vardık... Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in çağrıcısı namaza topluca idi. Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in yanına toplandık. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi: إِلا كَانَ حَقًّا عَلَيْهِ أَنْ يَدُلَّ أُمَّتَهُ عَلَى خَيْرِ مَا يَعْلَمُهُ لَهُمْ وَيُنْذِرَهُمْ شَرَّ مَا يَعْلَمُهُ لَهُمْ وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا فَأَعْطَاه فَإِنْ جَاءَ آخَرُ يُنَازِعُهُ فَاضْرِبُوا عُنُقَ الآخَرِ صَفْقَةَ يَدِهِ وَثَمَرَةَ قَلْبِهِ فَلْيُطِعْهُ إِنِ اسْتَطَاعَ “Muhakkak ki, benden önce gelen hiçbir Nebi yoktur ki, ölüm kendisine geldiğinde ümmetine daha önce bildirmediği bir hayrı göstermesin ve daha önce bildirmediği bir şerden onları sakındırmasın.” Daha sonra şöyle dedi: “Bir imama biat edip ona avucunun içini, kalbinin semeresini veren kimse, gücü yettiğinde ona itaat etsin. Bir başkası gelip o imamla çekişirse, sonradan gelenin boynunu vurun.”[7]



Müslim sahihinde şunu rivayet etti: Bize Muhammed b. Beşar, Muhammed b. Cafer, Şu’be, Furât el-Kazâz’dan o da Ebu Hazm’dan şöyle dediğini anlattı: Ebu Hureyre ile beş yıl oturdum. Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem’nin şöyle dediğini anlatırken işittim: كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمُ الأنْبِيَاءُ كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ وَإِنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي وَسَتَكُونُ خُلَفَاءُ تَكْثُرُ قَالُوا فَمَا تَأْمُرُنَا قَالَ فُوا بِبَيْعَةِ الأوَّلِ فَالأوَّلِ “İsrailoğullarını nebiler yönetiyorlardı. Bir Nebi öldüğünde onun yerine başka bir nebi geliyordu. Benden sonra nebi yoktur, halifeler olacak ve çok olacaklar. ‘Bize ne yapmamızı emredersiniz?’ diye sorduklarında dedi ki; Her ilk biat edilenin biatına vefalı olun.”[8]



Müslim sahihinde şunu rivayet etti: Osman b. Ebu Şeybe bana, Yunus b. Ebu Ya’fur bize babasından, o da Arafacca’dan Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’i şöyle derken işittiğini anlattı: مَنْ أَتَاكُمْ وَأَمْرُكُمْ جَمِيعٌ عَلَى رَجُلٍ وَاحِدٍ يُرِيدُ أَنْ يَشُقَّ عَصَاكُمْ أَوْ يُفَرِّقَ جَمَاعَتَكُمْ فَاقْتُلُوهُ “(Yönetim) işiniz bir adam üzerinde birleşmiş iken, kim size gelip asanızı parçalamak/birliğinizi dağıtmak ve cemaatınızı bölmek isterse, onu öldürün.”[9]

Bunun manası şudur: Hilafet, bütün Müslümanların hakkıdır. Herkesin Hilafet için mücadele etme hakkı vardır. Bu ise, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra halife olması için belli bir kişiyi tayin etmiş olması iddiası ile çelişmektedir.

3- İçerisinde “halife” manasıyla “imam” kelimesinin geçtiği hadislerde bu kelime nekre/belirsiz isim olarak geçmiştir. Marife/belirli isim olarak geçtiğinde ya cinsi ifade eden ال -el takısıyla marife olarak ya da topluluk lafzına izafeyle marife olarak gelmiştir. ال -el takısıyla marife olarak geçen yerlerde, ال -el takısı cins isim içindir. Bu cümlenin siyakından/akışından anlaşılır.

Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle demiştir: وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا “Bir imama biat eden kimse...”[10] قام إلى إمام جائر “Zalim bir imama karşı çıkan...” يَكُونُ بَعْدِي أَئِمَّةٌ “Benden sonra birtakım imamlar olacak...”[11] Bu hadislerde “imam” kelimesi nekra olarak geçmiştir.

Şu hadislerde ise marife olarak geçmektedir: فَالإمَامُ الَّذِي عَلَى النَّاسِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ... “...İnsanlar üzerinde imam olan kimse de çobandır, ra’yesinden/yönettiklerinden sorumludur.”[12] إِنَّمَا الإمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ “İmam kalkandır. Onun ardında savaşılır ve onunla korunulur.”[13] وَلأئِمَّةِ الْمُسْلِمِينَ “Müslümanların imamları için...”[14] خِيَارُ أَئِمَّتِكُمِ “İmamlarınızın hayırlısı...”[15] وَشِرَارُ أَئِمَّتِكُمِ “İmamlarınızın şerlisi...”[16]

Bütün bunlar gösteriyor ki; Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem kimin halife olacağını açıklamamış ve tayin etmemiştir. Bu ise, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Hilafet için belirli bir kişi tayin etmediğini bilakis Hilafeti bütün Müslümanlara ait bir hak kıldığını gayet açık bir delâletle göstermektedir. Buna ilaveten şu da görülmektedir ki, bazı nâslar çoğul sigası ile gelmişlerdir. Bu da, belirli bir kişinin imamlığını nefyetme hakkında bir nâstır.

4- Sahabeler Rıdvanullahi Aleyhim kendi zamanlarında kimin halife olacağı hususunda kişiler hakkında ihtilaf etmişlerdir. Kişiler hakkındaki bu ihtilaf, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Hilafet için belirli bir kişiyi tayin etmediğine dair bir delildir. İhtilaf eden o kişiler arasında halifeliklerini Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in belirlediği söylenilen Ebu Bekir ve Ali RadıyAllah’u Anh da vardır. Onlar ihtilaf etmelerine rağmen, onlardan hiçbirisi, Hilafetin kendisine ait olduğunu belirleyen bir nâs olduğunu ileri sürmemiştir. Sahabelerden hiçbir kimse, birtakım kişilerle ilgili nâssın varlığını bu hususta delil olarak ileri sürmemiştir. Bu hususta bir nâs olsaydı onu delil olarak ileri sürerlerdi. Şu halde onların bu hususta herhangi bir nâssı delil olarak ileri sürmemeleri, Hilafet için belirli bir kişiyi tayin eden bir nâssın olmayışını gösterir.

“Nâs vardır fakat onlara ulaşmamış ve onlardan sonra gelenler o nâssı öğrenmişler” denilmez. Çünkü biz dinimizi sahabelerden aldık. Zira Kur'an’ı bize nakledenler onlardır. Hadisi bize rivayet edenler de onlardır. Şu halde, sahabeden gelmeyen herhangi bir nâsa hiçbir şekilde itibar edilmez. Sahabelerden gelen nâssı alırız, onlardan gelmediği halde nâs iddiasında olunanı duvara çarparız.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den sonra bir halife hakkında nâssın varlığı meselesinde görüyoruz ki; Hilafet için belirli bir şahıs hakkında herhangi bir nâssın olmadığı hususunda, aralarında Ebu Bekir ve Ali de olan bütün sahabeler istisnasız bir şekilde ittifak halindedirler. Çünkü onlar, nâssı zikretmenin gerekliliği ve söyleme sebeplerinin varlığına rağmen onu zikretmemişlerdir. Nâs olsaydı zikrederlerdi. Bu da, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Hilafet için bir kişi tayin ettiğine dair iddianın batıllığını göstermektedir.

“Nâssın zikredilmemesi, Müslümanların sözlerinin birliğine gösterilen itinadan dolayıdır.” denilmez. Çünkü bu, Allah Subhenehû ve Teala’nın hükümlerinden bir hükmün gizlenmesi, kendisine çok ihtiyaç hissedildiği bir vakitte, özellikle Müslümanların en önemli bir meselesinde Allah’ın hükmünün tebliğ edilmemesi demektir. Allah Subhenehû ve Teala’nın dini için böylesi bir gizleme, Allah’ın Rasul’ünün sahabesinden sadır olması caiz olmayan bir husustur.

5- Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem kendisine birisini halife bırakmadığına yani, kendisinden sonra halife olacak belirli bir kişi tayin etmediğine dair gayet açık nâslar gelmiştir.

Nitekim Buhari, Abdullah b. Amru RadıyAllah’u Anh’dan şunu rivayet etmiştir: “Ömer’e denildi ki; ‘Yerine birisini bırakmıyor musun?’ Ömer dedi ki; ‘Eğer yerime birini bıraksam, benden daha hayırlı olan Ebu Bekir, kendi yerine birisini bırakmıştır. Eğer kimseyi bırakmasam benden daha hayırlı olan Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem hiç kimseyi yerine bırakmamıştır.”

Müslim, İbn Ömer’den, Ömer b. Hattab RadıyAllah’u Anh’un şöyle dediğini rivayet etti: “Allah Azze ve Celle dinini korur. Ben yerime birisini bırakmamış olsam, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem kendi yerine birisini bırakmadı. Eğer yerime birisini bırakmış olsam, Ebu Bekir, kendi yerine birisini bıraktı.”

Bu, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra halife olması için birisini tayin etmediğine dair bir nâstır. “Bu Ömer’in görüşüdür.” denilmez. Zira sahabe; “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle yaptı”, “şöyle yapmadı”, “Biz onun zamanında iken şöyle oldu” ya da “onun zamanında şöyle idi” dediklerinde, bu kendisi ile delil getirilen bir “hadis” olur, “sahabe sözü” olmaz. Ayrıca Ömer, bunu sahabelerin gözleri önünde, işittikleri, Ali RadıyAllah’u Anh’un da olduğu bir ortamda söyledi. Bu söz Ali RadıyAllah’u Anha’ya ulaştığında, Ömer’i inkâr etmedi. Bu da, Ömer’in rivayet ettiği hususa sahabelerin muvafakatine delâlet etmektedir.

Buraya kadar olan izahat, Hilafet için belirli bir kişinin tayin edildiğine dair belirli bir nâssın geçmediğini ortaya koymak bakımındandı.

Hilafet için belirli bir şahıs tayin eden nâssın olduğunu söyleyenlerin ileri sürdüğü nâslar bakımından izaha gelince: Bu nâsların bir kısmı, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra halife olması için Ebu Bekir’i yerine bıraktığına delâlet ettiğini ileri sürdükleri nâslardır. Bu nâsların, ileri sürülüşlerini ve içerdiklerini açıklamak kaçınılmazdır.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ebu Bekir’i kendisinden sonra halife tayin ettiğini söyleyenlerin ileri sürdükleri nâslar iki kısımdır:

Birincisi; içerisinde Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ebu Bekir’i övmüş olduğu nâslardır. Bunlarda, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in onu halife tayin ettiğine delâlet eden herhangi bir şey yoktur.

İkinci kısım nâslar ise; bazılarının, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ebu Bekir’i halife tayin ettiğini kendilerinden istinbat etmiş oldukları nâslardır. Bazıları da, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ebu Bekir’i Hilafet için aday gösterdiğini istinbat etmişlerdir.

Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ebu Bekir’i övdüğü nâslara gelince; bunlardan bazılarını zikrederek birkaç örnek vereceğiz. Bunların hepsi de övmek anlamı dışına çıkmamaktadır:

Buhari, Ebu Said El-Hudri’den Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in şöyle dediğini rivayet etti: إِنَّ مِنْ أَمَنِّ النَّاسِ عَلَيَّ فِي صُحْبَتِهِ وَمَالِه أَبَا بَكْرٍ وَلَوْ كُنْتُ مُتَّخِذًا خَلِيلاً غَيْرَ رَبِّي لاتَّخَذْتُ أَبَا بَكْرٍ وَلَكِنْ أُخُوَّةُ الإسْلامِ وَمَوَدَّتُهُ لا يَبْقَيَنَّ فِي الْمَسْجِدِ بَابٌ إِلا سُدَّ إِلا بَابَ أَبِي بَكْرٍ “İnsanlardan, sohbetinde ve malında bana en çok ihsanda bulunan kimse, Ebu Bekir’dir. Rabbim’den başkasını halil/dost edinseydim, Ebu Bekir’i dost edinirdim. Fakat İslâm kardeşliği ve sevgisi, Ebu Bekir’in kapısından başka ihtiyacı en iyi şekilde karşılama kapısını mescidde bırakmadı.”[17]

Bu hadisi, Müslim de bu lafızlardan başka fakat onlara yakın lafızlarla rivayet etmiştir. Bu hadiste kişiye; ‘bu Ebu Bekir’in halife tayin edilmesidir’ denecek hiçbir şey yoktur. Bu hadiste olan husus, Ebu Bekir’in Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem tarafından methedilmesidir. Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem sahabelerden birçoğunu isimleriyle birlikte methetmiştir. Nitekim Ömer, Osman, Ali, Said b. Ebu Vakkâs, Talha, Zübeyr, Ebu Ubeyde b. El-Cerrah, Hasan, Hüseyin, Zeyd b. Harise, Esâme b. Zeyd, Abdullah b. Ca’fer, Hatice, Aişe, Fâtıma b. Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem Ümmü Seleme, Bilâl ve diğerleri. Şu halde sadece methetmek, halife tayin etmeye hiçbir şekilde delâlet etmez.

Bazılarının, kendilerinden Ebu Bekir’in Hilafetini istinbat ettikleri hadislere gelince; bunlar dört hadistir. Bunları ileri sürüp içinde geçen hususu açıklıyoruz:

1 - Buhari, Kâsım b. Muhammed’den, o da Aişe RadıyAllah’u Anha’dan rivayet ettiğine göre Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem hasta yatağındayken şöyle dedi: لقد هممت أو أردت أن أرسل إلى أبي بكروابنه فأعهد أن يقول القائلون أو يتمنى المتمنون “Aklıma takıldı ve istedim ki; Ebu Bekir ve oğlunu haber gönderip de çağırayım. Zira söyleyenlerin söylemesinden, temenni edenlerin temenni etmesinden endişeliyim.”[18]

Müslim, bu hadisi Aişe RadıyAllah’u Anh’dan şu lafızla rivayet etti: “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem hasta iken bana şöyle dedi: ادعي لي أبا بكر أباك وأخاك حتى أكتب كتابا فإني أخاف أن يتمنى متمن ويقول قائل أنا أولى ويأبى الله والمؤمنون إلا أبا بكر “Bana baban Ebu Bekir’i ve kardeşini çağır ki bir yazı yazayım. Zira ben istekli birisinin istemesinden ve birilerinin, ‘Ben evlayım demesinden korkuyorum. Hâlbuki Allah ve mü’minler Ebu Bekir’den başkasını kabul etmezler.”[19]
 

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
2- Buhari, Muhammed SallAllah’u Aleyhi Vesellem b. Cebir b. Mutam’dan o da babasından, şöyle dediğini rivayet etti: “Bir kadın, Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e gelip onunla bir şey hakkında konuştu. Sonra Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem ona kendisine geri gelmesini emretti. Bunun üzerine kadın şöyle dedi: ‘Ya Rasulullah, geldiğimde seni bulamazsam -sanki ölümü kastederek- ne yapayım?’ Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem ona şöyle dedi: إِنْ لَمْ تَجِدِينِي فَأْتِي أَبَا بَكْرٍ “Beni bulamazsan, Ebu Bekir’e git.”[20]

Müslim, bu hadisi, Muhammed SallAllah’u Aleyhi Vesellem b. Cebir b. Mut’am’dan o da babasından şu lafızla rivayet etmiştir: “Bir kadın Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e bir şey sordu. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem ona, kendisine geri gelmesini emretti. Bunun üzerine kadın: ‘geldiğimde seni bulamazsam -babam dedi ki, sanki kadın ölümü kastediyordu- ne yapayım, ya Rasulullah?’ diye sordu. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi: فإِنْ لَمْ تَجِدِينِي فَأْتِي أَبَا بَكْرٍ “Beni bulamazsan, Ebu Bekir’e git.”[21]

3- Buhari, mü’minlerin annesi Aişe’den şunu rivayet etti: “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem hasta iken dedi ki; مروا أبا بكر يصلي بالناس “Gidin Ebu Bekir’e söyleyin, insanlara namazı kıldırsın.” Aişe dedi ki; “Ebu Bekir, senin yerinde durunca ağlamaktan insanlar işitemez. Söyle de Ömer kıldırsın, dedim.” Bunun üzerine Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem dedi ki ;مروا أبا بكر فليصل بالناس “Ebu Bekir’e söyleyin insanlara namazı kıldırsın.” Aişe dedi ki; “Hafsa’ya, dedim ki; Rasulullah’a “Ebu Bekir senin yerinde durunca insanlar işitemez” de. O da bunu dedi. Bunun üzerine Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem dedi ki; إنكن صواحب يوسف مروا أبا بكر فليصل بالناس “Siz Yusuf’un arkadaşları gibisiniz!. Ebu Bekir’e söyleyin, insanlara namazı kıldırsın.”[22]

4- Müslim, İbn Ebu Melkiye’den şöyle dediğini rivayet etti: “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem yerine halife tayin etseydi kimi halife tayin ederdi diye sorulduğunda Aişe’nin; “Ebu Bekir” dediğini işittim. Sonra ona; “Ebu Bekir’den sonra kim?” diye soruldu. O da; “Ömer” dedi. Sonra ona; “Ömer’den sonra kim?” diye soruldu, o da; “Ebu Ubeyde b. El-Cerrâh” dedi. Bundan sonra bir şey demedi.”

Bu hadislerin tamamı, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ebu Bekir’i halife tayin ettiğine dair bir delil olmaya uygun değildirler.

Birinci hadise gelince; iki sebepten dolayı red olunur.

a- Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem diyor ki; “aklıma takıldı” “istedim” fakat yapmadı. O halde delil olmaz. Çünkü delil, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in sözü, fiili ve sükûtudur. Bunun dışında kalan hususlar Şer’iata göre delil sayılmazlar.

b- Aişe, Ebu Bekir’in kızıdır. Bu hadis var olsaydı, Ebu Bekir onu bilirdi, içlerinden birisine halife olarak biat etmek için, Sakifede toplanan Ensar’ın yanına gidip onlarla tartışırken o hadisi delil olarak ileri sürerdi. Buna binaen bu hadis, red olunur. Ebu Bekir’in, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem tarafından halife tayin edilmesine delil olmaya uygun olmaz.

İkinci hadise gelince; Ebu Bekir’in halife tayin edilmesine delâlet etmemektedir. Çünkü kadın; “seni bulamazsam” dedi. Gerçekten de kadın, O’nu, bir gazvede oluşundan ya da herhangi bir işten dolayı orada bulamayabilirdi. Bu hadiste, kadının; “seni bulamazsam” sözüyle “ölmüş olabilirsin” demek istediğini gösteren hiçbir şey yoktur. Hadiste olan husus; “sanki kadın ölümü kastediyordu” sözüdür. Bu Cebir’in sözü ve anlayışıdır. Zira Rasul’ün o kadına, geldiğinde kendisini bulamazsa Ebu Bekir’e gitmesini emretmesinde, Rasulden sonra Hilafete Ebu Bekir’i atadığına dair bir delâlet yoktur. Ayrıca kadın o sözüyle ölümü kastetmiş olsa bile, bu sözden dolayı Ebu Bekir Rasulden sonra halife olması için tayin edilmiş demek değildir.

Üçüncü hadise gelince; bu namazı kıldırması için kendi yerine birisini tayin etmektir, başka değil. Namazda birisini kendi yerine imam olarak tayin etmek, yönetimde birisini halife olarak tayin etmeye delâlet etmez. Bu hadisi delil getirenlerin ‘Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in dinimizin bir hususu için razı olduğunu biz dünyamızın bir hususu için razı olmayalım mı?’ şeklindeki sözlere gelince; bu onların anlayışıdır ve yanlış bir anlayıştır. Çünkü namaz ile yönetim arasında büyük farklılık vardır. Zira namazda imam olması uygun olan herkesin yönetimde imam olması uygun olmaz. Ayrıca, bu nâs namaza hastır, başkasını kapsamaz. Nâssın hususiliğinden dolayı namazdan başka hususa atfedilmesi doğru olmaz.

Dördünce hadise gelince; bu hadis sayılmaz. Çünkü bu, Rasule bir şey isnad etmemektedir. Bu ancak Aişe’nin görüşüdür. Sahabenin görüşü ile -Şer’iata göre delil sayılmadığı için- delil getirilmez. Onun için red olunur. Çünkü bu bir hadis değildir ve Şer’î hükümlerde bir değeri yoktur.

Bu izahat, Ebu Bekir’in halife tayin edildiğini söyleyenlerin ileri sürdükleri hadisler bakımından idi.

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ali’yi halife tayin ettiğini söyleyenlerin ileri sürdükleri hadislere gelince; onlar üç kısımdırlar:

Birinci kısım, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ali RadıyAllah’u Anh’yu methettiği hadisler.

İkici kısım, kendilerinden bazılarının Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ali’yi halife tayin ettiğini istinbat ettikleri hadisler.

Üçüncü kısım ise, delil getirenlerin nezdinde Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ali’yi halife tayin ettiğini açıkça ortaya koyan bir nâs olduğu söylenilen hadisler.

Birinci kısım hadisler:

Bunlarda Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem Ali’yi övmektedir. Bazı hadisleri zikrederek bir örnek sunuyoruz. Diğerleri methetmek manası dışına çıkmamaktadır.

Buhari, Sehl b. Sa’ad RadıyAllah’u Anh’dan şunu rivayet etti: “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem şöyle dedi: لاعْطِيَنَّ الرَّايَةَ رَجُلاً يَفْتَحُ اللَّهُ عَلَى يَدَيْهِ “Yarın sancağı, eliyle Allah’ın bana zafer vereceği bir adama vereceğim.” Dedi ki; İnsanlar sancağı onlardan kime verecek diye düşünerek gecelediler. Sabah olunca insanlar hemen Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’e koştular. Herkes sancağı kendisine vermesini umuyordu. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem; “Ali b. Ebu Talib nerede?” dedi. Onlar; “Gözlerinden rahatsız, ya Rasulullah” dediler. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem; “Adam gönderin, onu bana getirsinler.” dedi. Ali geldiğinde, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem onun gözlerine tükürdü ve ona dua etti. Bunun üzerine Ali, sanki hiç rahatsız olmamış gibi iyileşti. Rasul de ona sancağı verdi.”[23]

Müslim, bu hadisi Ebu Hureyre’den şu lafızla rivayet etti: “Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem, Hayber günü şöyle dedi: لاعْطِيَنَّ هَذِهِ الرَّايَةَ رَجُلاً يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يَفْتَحُ اللَّهُ عَلَى يَدَيْهِ “Şüphesiz ki bu sancağı, Allah ve Rasul’ünün sevdiği, Allah’ın eliyle fetih vereceği bir adama vereceğim.” Ömer b. Hattab dedi ki; “Sadece o gün emirliği istedim. Onun için için çağrılmamı umarak o sancak için heyecanlandım.” Dedi ki; Nihayet Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem Ali b. Ebu Talib’i çağırıp sancağı ona verdi.”[24]

Buhari, “Ali RadıyAllah’u Anh’un menkıbeleri” babında, Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ali’ye şöyle dediğini rivayet etti: أَنْتَ مِنِّي وَأَنَا مِنْكَ “Sen bendensin, ben de sendenim.”[25]

Müslim, Amr b. Sa’ad İbn Ebu Vakkâs’tan o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: “Muaviye b. Ebu Süfyan, Sa’ad’ı emir yaptı. Sonra da; “Ebu Turâb’a sövmene mani olan nedir?” dedi. Bunun üzerine o da dedi ki; Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in söylemiş olduğu şu üç hususu hatırladığım sürece ona asla sövmem. Çünkü o üçünden birisi bana kırmızı develerden daha sevimlidir.”

Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem Ali’yi bazı gazvelerinde evde bıraktı. Bunun üzerine Ali ona; “Ya Rasulullah beni kadınlar ve çocuklarla birlikte bıraktın.” dedi. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem ona şöyle dedi: أَمَا تَرْضَى أَنْ تَكُونَ مِنِّي بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ مِنْ مُوسَى غَيْرَ أَنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي “Benim yanımda, Harun’un Musa’nın yanındaki konumunda olmandan razı değil misin? Ancak benden sonra nübüvvet yoktur.”[26]

Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’i, Hayber günün şöyle derken işittim: لاعْطِيَنَّ الرَّايَةَ رَجُلاً يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيُحِبُّهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ “Sancağı, Allah ve Rasul’ünü seven, Allah’ın ve Rasul’ünün de onu sevdiği bir adama vereceğim.” Bunun üzerine biz, sancak için rekabete girdik. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem; “Bana Ali’yi çağırın!” dedi. Onu Ermed getirdi. Onun gözüne tükürdü ve sancağı ona verdi. Allah da ona fetih verdi.”

Şu ayet indiğinde; فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ أَبْنَاءَنَا وَأَبْنَاءَكُمْ “De ki: Haydi, çocuklarımızı ve çocuklarınızı çağıralım.”(Ali İmran 61) Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem Ali’yi, Fatma’yı, Hasan ve Hüseyin’i çağırıp şöyle dedi: اللَّهُمَّ هَؤُلاءِ أَهْلِي “Allah’ım, işte bunlar benim ehlimdir.”[27]

Müslim, Sehl b. Sa’ad’ın şöyle dediğini rivayet etti: “Mervan ailesinden bir adam Medine’ye vali tayin edildi. Dedi ki; O kişi Sehl b. Sa’ad’ı çağırdı ve ona Ali’ye küfretmesini istedi. Sehl, bunu reddetti. Bunun üzerine o kişi Sehl’e, madem onu reddettin, o halde, ‘Allah Ebu Turâb’a lanet etsin’ de dedi. Sehl dedi ki; ‘Ali için Ebu Turâb isminden daha sevimli bir isim yoktu, zira bu isimle çağrıldığında mutlu olurdu’. O kişi; ‘O halde, onun niçin Ebu Turâb diye isimlendirildiği kıssayı bize anlat.’ dedi. Sehl de şöyle dedi: Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem, Fatıma’nın evine geldi, Ali evde yoktu. Bunun üzerine; “Amcamın oğlu nerede?” diye sordu. Fatıma da; ‘onunla benim aramda bir şey oldu, bana kızdı ve dışarı çıktı, yanımda bir şey söylemedi. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem bir kişiye; “O, nerede bak” dedi. Daha sonra o kişi geldi ve şöyle dedi: “O, mescidde uyuyor ya Rasulullah”, o yan yatıp elbisesi yana düşmüş toprak bulaşmış vaziyetteyken Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem onun yanına gitti, eliyle dokunarak ona: يا أبا تراب قم يا أبا تراب قم “Kalk ey Ebu Turab, kalk Ebu Turab.” dedi.”[28]

Müslim, Adiy b. Sâbit’ten o da Ebu Zer’den şöyle dediğini rivayet etti: Ali dedi ki: “Tohumu yarana ve kokuyu giderene yemin olsun ki, Ümmi Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem bana bildirdi ki, beni ancak mü’min sever, bana ancak münafık buğz eder.”

Bu hadislerde, kişiye, ‘Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem Ali’yi kendisinden sonra halife olması için tayin etti’ dedirtecek bir şey yoktur. Zira;

- Hayber hadisinde Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem Ali’yi methetmiştir. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in أَنْتَ مِنِّي وَأَنَا مِنْكَ “Sen bendensin, ben sendenim.” sözü, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’den Ali’ye bir övgüdür.

- Sa’ad hadisinde: أَمَا تَرْضَى أَنْ تَكُونَ مِنِّي بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ مِنْ مُوسَى غَيْرَ “Benim yanımda, Harun’un Musa’nın yanımdaki konumunda olmandan razı değil misiz?”[29] Sözü vardır. Bunun açıklamasını bu konudaki hadislerin ikinci bölümünde yapacağız.

- Hayber hadisinde olan da övgüdür.

- Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin’in ehli olduğuna dair hadiste de övgü vardır.

- Sehl b. Sa’ad hadisi övgüdür.

Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem, efendimiz Ali’yi övdüğü gibi ondan başka sahabeleri de övmüştür. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem bir kişiyi övmesi, hiçbir şekilde onu halife tayin ettiğine delâlet etmez.

Bu bölümün devamı >>



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Müslim, K. İmârat, 3441

[2] Müslim, K. İmârat, 3431

[3] Buhari, K. Ahkâm, 6672

[4] Müslim, K. İmârat, 3441

[5] Müslim, K. İmârat, 3444

[6] Müslim, K. İmârat, 3444

[7] Müslim, K. İmârat, 3431

[8] Müslim, K. İmârat, 3429

[9] Müslim, K. İmârat, 3443

[10] Müslim, K. İmârat, 3431

[11] Müslim, K. İmârat, 3435

[12] Buhari, K. Ahkâm, 6605

[13] Müslim, K. İmârat, 3428

[14] Müslim, K. İmârat, 82

[15] Müslim, K. İmârat, 3447

[16] Müslim, K. İmârat, 3447

[17] Buhari, K. Menâkıb, 3381

[18] Buhari

[19] Müslim

[20] Buhari, K. Menâkıb, 3382

[21] Müslim

[22] Buhari

[23] Buhari, K. Cihad ve’s Seyr, 2724

[24] Müslim, K. Fedâi’s Sahâbe, 4422

[25] Buhari, K. Sulh, 2501

[26] Müslim, K. Fedâi’s Sahâbe, 4419

[27] Müslim, K. Fedâi’s Sahâbe, 4420

[28] Müslim

[29] Müslim, K. Fedâi’s Sahâbe, 4419
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt