HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
Şeriat, Hilafet İçin Belirli Bir Şahıs Tayin Etmedi -4-
--------------------------------------------------------------------------------
Dördüncü nâsa gelince;
Bu, kardeşleştirme hadisleridir. Cümleleri ve lafızlarının sadece gözden geçirilip okunması, onlarla bu hususta delil getirmeyi düşürür. Zira onlarda geçen nâslar şunlardır: أنت أخي ووارثي “Sen benim kardeşim ve varisimsin.”, أخي وابن عمي “Kardeşim ve amcamın oğlu…”, أخي وأبو ولدي “Kardeşim ve çocuğumun babası…” ومني والي “Benden ve bana dönen…”, أخي ووزيري تقضي ديني وتنجز موعدي تبرىء ذمتي “Sen kardeşimsin, borcumu ödeyen, vaadimi yerine getiren, gönlümü ferahlatan vezirimsin.”, علي أخو رسول الله “Ali, Rasulullah’ın kardeşidir.”
Bu lafızların ve cümlelerin hiç birinden, uzaktan yakından Hilafete atama hususunu çıkartmak mümkün değildir. Çünkü bunlar, iki kişi arasındaki özel hususları ifade etmekten öteye gitmezler. Onlardan birisi diğerine, kardeşi olduğunu vurgulayarak yakınlığının şiddetini ifade ediyor. Zira Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem, Ali’nin kendisine yakınlığının şiddetini; onun kendisinin kardeşi, yardımcısı ve borçlarını ödeyen olduğunu vurgulayarak ifade ediyor. Bunda ise, herhangi bir genel husus, Hilafet ve yönetimle ilgili bir alaka yoktur. Ali’yi Rasul’ün gerçekten kardeşi ya da oğlu olduğunu varsaysak bile, bu; onun Rasul’den sonra halife olacağı anlamına delâlet etmez. Zira Rasul’ün Ali’ye; sen benim kardeşimsin, oğlumsun, vezirimsin ya da v.b. sözlerinin yönetimle bir alakası yoktur. Bu sözlerde Hilafete atamaya dair uzaktan yakından, hem lügate göre hem Şer’iata göre herhangi bir şekilde bir delâlet yoktur. Şu halde bu hadisler, Rasul’ün Ali’yi kendisinden sonra Hilafete atadığına dair bir hüccet olmaya uygun değildirler. Buna göre bu hususta bunlarla delil getirmek de düşer.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra Ali’yi halife bıraktığına dair açık bir nâssın geçmiş olduğu üçüncü kısma gelince; bu iki hadistir.
- Onlardan birisi; El-Gadir hadisi rivayetlerinden bir rivayettir.
- İkincisi ise; El-Dâr hadisi olarak isimlendirilen hadistir.
El-Gadir kitabının sahibi, ilk başlangıcında ona ait bir rivayet zikretti. O rivayette وصيي وخليفتني “benim vasim ve halifem” kelimesini zikretmedi. Taberi’ye isnad ettiği bir başka rivayet zikretti. Onda وصيي وخلفتي “vasim ve halifem” lafzı açıkça geçmektedir. Nitekim o –yani Şeyh Abdulhuseyn Ahmed El-Emini El-Necefi, “El-Gadir fi kitâb-il Aziz’de El-Gadir olayı” başlıklı kitabının sahibi, kitabında şunu demektedir: “Hafız Ebu Cafer Muhammed b. Cerirî Taberî, ölüm yılı hicri 310, ‘El-Velâyetü fi turuki hadisi El-Gadir’ isimli kitapta kendi isnadıyla Zeyd b. Erkam’dan şöyle dediğini tahriç ediyor:
“Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem veda haccı dönüşünde Gadir Humm denilen yere vardı. Vakit kuşluk vakti idi ve şiddetli bir sıcak vardı. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem, oradaki çok dallı ağaçların olduğu yere gidilmesini emretti. Orası süpürülüp temizlendi. Namaz çağırıcısı cemaatin toplanmasını duyurdu. Bunun üzerine biz bir araya toplandık. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem kapsamlı anlaşılır bir hutbe okudu. Sonra şöyle dedi: “Allah bana şu ayeti indirdi: يَاأَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّك ... . ‘Ey Rasul, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer yapmazsan risaletini tebliğ etmiş sayılmazsın. Allah seni insanlardan korur.’[1] Cibril, Rab’bimden bana; bu toplantı yerinde kalkıp siyahı beyazı herkese, Ali b. Ebu Talib’in kardeşim, vasim, halifem ve benden sonra imam olduğunu bildirmemi emretti.”
Bu, Gadir Humm hadisi rivayetlerinden birisidir. Bu rivayet, dirayet bakımından red olunur. Onun nâssında vasiyet, halife bırakma ve Rasulden sonra imam olma hususunda geçenler birkaç açıdan batıldır ve aslı yoktur:
- Bu ayet, Veda Haccında inmedi. Hudeybiye Antlaşmasının yapıldığı sene, Fetih suresinden sonra nazil oldu. Zira bu ayet Maide suresindendir. Maide suresi, Fetih suresinden sonra indirildi. Fetih suresi ise, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Hudeybiye Antlaşmasından dönerken indirildi. Mushaf’a bir bakışla kişi basitçe ve açıkça ayetin iniş vaktinin Fetihten sonra olduğunu görür. Buna göre ayet, Veda Haccından dört sene önce indirilmiş olur ki bu durumda, bütün rivayetlerine rağmen Gadir Humm hadisi ile alakası yoktur. Çünkü Gadir Humm hadisinin bütün rivayetleri bu hadisin Veda Haccında hâsıl olduğunu söylerler. Bu tek başına hadisin red edilmesine ve onda vasilik ve halife tayin etmek hususunda iddia edenlerin batıllığının kesinliğine yeterlidir.
- Ayetin manası, mantuku ve mefhumu bakımından gayet açıktır. O da; Rasul’ün Rabbisinden kendisine indirileni tebliğ etmekle emrolunmasıdır. Ona Rab’bisinden indirilen ise İslâm risaletidir. Bunu belirleyen ve kastedilen tek mana kılan, aynı ayetin şu bölümüdür: “Eğer onu yapmazsan, O’nun risaletini tebliğ etmiş olmazsın.” Yani, ‘sana indirileni tebliğ etmezsen, O’nun risaletini tebliğ etmiş olmazsın’ demektir. Bu Allah’u Teâlâ’nın şu; ما أنزل إليك “sana indirilen” sözü ile kast olunanın, başka bir şey değil Allah’ın risaleti olduğunu belirleyen bir nâstır. Ayrıca, بلغ “tebliğ et” kelimesi Kur'an’da nerede geçerse, ondan kast olunan ancak Allah’ın risaletinin tebliğidir. Kur’an’da bu manadan başkası kesinlikle geçmemiştir.
Zira Allah’u Teâlâ şöyle demiştir:
يُبَلِّغُونَ رِسَالاتِ اللَّهِ “Allah’ın risaletlerini tebliğ ederler.”[2] أُبَلِّغُكُمْ رِسَالاتِ رَبِّي “Size Rabbimin risaletlerini tebliğ ediyorum.”[3] وَأُبَلِّغُكُمْ مَا أُرْسِلْتُ بِهِ “Size kendisi ile gönderildiğim hususu tebliğ ediyorum.”[4] لِيَعْلَمَ أَنْ قَدْ أَبْلَغُوا رِسَالاتِ رَبِّهِمْ “Ta ki o, rablerinin risaletlerini tebliğ ettiklerini ortaya çıkarsın.”[5] أَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبِّي “Ben size Rabbimin risaletini tebliğ ettim.”[6] أَبْلَغْتُكُمْ مَا أُرْسِلْتُ بِهِ “Ben size benimle gönderileni tebliğ ettim.”[7]
Aynı şekilde ما أنزل إليك “sana indirilen” kelimesinden Kur'an’da geçtiği her yerde kastedilen Şer’iattır. Bu kelime de Kur'an’da bu mananın dışında kesinlikle geçmemiştir.
--------------------------------------------------------------------------------
Dördüncü nâsa gelince;
Bu, kardeşleştirme hadisleridir. Cümleleri ve lafızlarının sadece gözden geçirilip okunması, onlarla bu hususta delil getirmeyi düşürür. Zira onlarda geçen nâslar şunlardır: أنت أخي ووارثي “Sen benim kardeşim ve varisimsin.”, أخي وابن عمي “Kardeşim ve amcamın oğlu…”, أخي وأبو ولدي “Kardeşim ve çocuğumun babası…” ومني والي “Benden ve bana dönen…”, أخي ووزيري تقضي ديني وتنجز موعدي تبرىء ذمتي “Sen kardeşimsin, borcumu ödeyen, vaadimi yerine getiren, gönlümü ferahlatan vezirimsin.”, علي أخو رسول الله “Ali, Rasulullah’ın kardeşidir.”
Bu lafızların ve cümlelerin hiç birinden, uzaktan yakından Hilafete atama hususunu çıkartmak mümkün değildir. Çünkü bunlar, iki kişi arasındaki özel hususları ifade etmekten öteye gitmezler. Onlardan birisi diğerine, kardeşi olduğunu vurgulayarak yakınlığının şiddetini ifade ediyor. Zira Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem, Ali’nin kendisine yakınlığının şiddetini; onun kendisinin kardeşi, yardımcısı ve borçlarını ödeyen olduğunu vurgulayarak ifade ediyor. Bunda ise, herhangi bir genel husus, Hilafet ve yönetimle ilgili bir alaka yoktur. Ali’yi Rasul’ün gerçekten kardeşi ya da oğlu olduğunu varsaysak bile, bu; onun Rasul’den sonra halife olacağı anlamına delâlet etmez. Zira Rasul’ün Ali’ye; sen benim kardeşimsin, oğlumsun, vezirimsin ya da v.b. sözlerinin yönetimle bir alakası yoktur. Bu sözlerde Hilafete atamaya dair uzaktan yakından, hem lügate göre hem Şer’iata göre herhangi bir şekilde bir delâlet yoktur. Şu halde bu hadisler, Rasul’ün Ali’yi kendisinden sonra Hilafete atadığına dair bir hüccet olmaya uygun değildirler. Buna göre bu hususta bunlarla delil getirmek de düşer.
Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in kendisinden sonra Ali’yi halife bıraktığına dair açık bir nâssın geçmiş olduğu üçüncü kısma gelince; bu iki hadistir.
- Onlardan birisi; El-Gadir hadisi rivayetlerinden bir rivayettir.
- İkincisi ise; El-Dâr hadisi olarak isimlendirilen hadistir.
El-Gadir kitabının sahibi, ilk başlangıcında ona ait bir rivayet zikretti. O rivayette وصيي وخليفتني “benim vasim ve halifem” kelimesini zikretmedi. Taberi’ye isnad ettiği bir başka rivayet zikretti. Onda وصيي وخلفتي “vasim ve halifem” lafzı açıkça geçmektedir. Nitekim o –yani Şeyh Abdulhuseyn Ahmed El-Emini El-Necefi, “El-Gadir fi kitâb-il Aziz’de El-Gadir olayı” başlıklı kitabının sahibi, kitabında şunu demektedir: “Hafız Ebu Cafer Muhammed b. Cerirî Taberî, ölüm yılı hicri 310, ‘El-Velâyetü fi turuki hadisi El-Gadir’ isimli kitapta kendi isnadıyla Zeyd b. Erkam’dan şöyle dediğini tahriç ediyor:
“Nebi SallAllah’u Aleyhi Vesellem veda haccı dönüşünde Gadir Humm denilen yere vardı. Vakit kuşluk vakti idi ve şiddetli bir sıcak vardı. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem, oradaki çok dallı ağaçların olduğu yere gidilmesini emretti. Orası süpürülüp temizlendi. Namaz çağırıcısı cemaatin toplanmasını duyurdu. Bunun üzerine biz bir araya toplandık. Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem kapsamlı anlaşılır bir hutbe okudu. Sonra şöyle dedi: “Allah bana şu ayeti indirdi: يَاأَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّك ... . ‘Ey Rasul, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer yapmazsan risaletini tebliğ etmiş sayılmazsın. Allah seni insanlardan korur.’[1] Cibril, Rab’bimden bana; bu toplantı yerinde kalkıp siyahı beyazı herkese, Ali b. Ebu Talib’in kardeşim, vasim, halifem ve benden sonra imam olduğunu bildirmemi emretti.”
Bu, Gadir Humm hadisi rivayetlerinden birisidir. Bu rivayet, dirayet bakımından red olunur. Onun nâssında vasiyet, halife bırakma ve Rasulden sonra imam olma hususunda geçenler birkaç açıdan batıldır ve aslı yoktur:
- Bu ayet, Veda Haccında inmedi. Hudeybiye Antlaşmasının yapıldığı sene, Fetih suresinden sonra nazil oldu. Zira bu ayet Maide suresindendir. Maide suresi, Fetih suresinden sonra indirildi. Fetih suresi ise, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Hudeybiye Antlaşmasından dönerken indirildi. Mushaf’a bir bakışla kişi basitçe ve açıkça ayetin iniş vaktinin Fetihten sonra olduğunu görür. Buna göre ayet, Veda Haccından dört sene önce indirilmiş olur ki bu durumda, bütün rivayetlerine rağmen Gadir Humm hadisi ile alakası yoktur. Çünkü Gadir Humm hadisinin bütün rivayetleri bu hadisin Veda Haccında hâsıl olduğunu söylerler. Bu tek başına hadisin red edilmesine ve onda vasilik ve halife tayin etmek hususunda iddia edenlerin batıllığının kesinliğine yeterlidir.
- Ayetin manası, mantuku ve mefhumu bakımından gayet açıktır. O da; Rasul’ün Rabbisinden kendisine indirileni tebliğ etmekle emrolunmasıdır. Ona Rab’bisinden indirilen ise İslâm risaletidir. Bunu belirleyen ve kastedilen tek mana kılan, aynı ayetin şu bölümüdür: “Eğer onu yapmazsan, O’nun risaletini tebliğ etmiş olmazsın.” Yani, ‘sana indirileni tebliğ etmezsen, O’nun risaletini tebliğ etmiş olmazsın’ demektir. Bu Allah’u Teâlâ’nın şu; ما أنزل إليك “sana indirilen” sözü ile kast olunanın, başka bir şey değil Allah’ın risaleti olduğunu belirleyen bir nâstır. Ayrıca, بلغ “tebliğ et” kelimesi Kur'an’da nerede geçerse, ondan kast olunan ancak Allah’ın risaletinin tebliğidir. Kur’an’da bu manadan başkası kesinlikle geçmemiştir.
Zira Allah’u Teâlâ şöyle demiştir:
يُبَلِّغُونَ رِسَالاتِ اللَّهِ “Allah’ın risaletlerini tebliğ ederler.”[2] أُبَلِّغُكُمْ رِسَالاتِ رَبِّي “Size Rabbimin risaletlerini tebliğ ediyorum.”[3] وَأُبَلِّغُكُمْ مَا أُرْسِلْتُ بِهِ “Size kendisi ile gönderildiğim hususu tebliğ ediyorum.”[4] لِيَعْلَمَ أَنْ قَدْ أَبْلَغُوا رِسَالاتِ رَبِّهِمْ “Ta ki o, rablerinin risaletlerini tebliğ ettiklerini ortaya çıkarsın.”[5] أَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبِّي “Ben size Rabbimin risaletini tebliğ ettim.”[6] أَبْلَغْتُكُمْ مَا أُرْسِلْتُ بِهِ “Ben size benimle gönderileni tebliğ ettim.”[7]
Aynı şekilde ما أنزل إليك “sana indirilen” kelimesinden Kur'an’da geçtiği her yerde kastedilen Şer’iattır. Bu kelime de Kur'an’da bu mananın dışında kesinlikle geçmemiştir.