HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
Şeriat, Hilafet İçin Belirli Bir Şahıs Tayin Etmedi -3-
Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in; أَمَا تَرْضَى أَنْ تَكُونَ مِنِّي بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ مِنْ مُوسَى غَيْرَ “Benim yanımda, Harun’un Musa’nın yanındaki konumunda olmandan razı değil misin?”[1] Sözü olan bu hadis hakkında geçen diğer rivayetlerin bir kısmı, Buhari ve Müslim’in Amir, İbrahim ve Saad’dan rivayet ettikleri hadislerindeki rivayetleri gibi sahih rivayettirler, bir kısmı da sahih değildirler. Fakat bunların hepsi de aynı nâssı getirmektedirler. Bu da demektir ki; hadis Tebük’de ve Tebük’den başka yerde söylenmiştir denilebilir. Buna cevap şudur: Sahih rivayetler, kıssanın bir cüzünün rivayetidir. Yani kıssadan kopuk olarak sadece Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in sözüdür. Bu demek değildir ki; onlar, Tebük hadisesinden hadiselerdir. Zira raviler ve hadisçiler çoğunlukla bir hadisten bir cüzü ya da bir kıssadan bir cüzü rivayet ederler. Şahidin mahallinin/konumunun rivayeti ile yetinirler. Ayrıca, hadisin sadece Tebük olayında değil de hem Tebük de hem de Tebük’ten başka yerlerde söylenmiş olduğunu varsaysak bile, bu demektir ki; Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem, Efendimiz Ali RadıyAllah’u Anh Tebük’te ve Tebük’ten başka yerlerde sefere çıktığında daima ehli içinde kendi yerine bıraktı. Bu, Ali’yi, Rasul’ün vefatından sonra Hilafete atandığına delâlet etmez. Hadisin, lafızlarının şerhinde ve manasının şerhinde delâlet ettiği bütün husus şudur: “Seni; Harun’un Musa’nın yokluğu esnada yerine halefi olması gibi, yokluğumda ve her yokluğumda ehlim içinde yerime bırakıyor olmamdan razı değil misin? Ancak Harun bir nebi idi, sen ise nebi değilsin. Çünkü benim nübüvvetimden sonra nebi yoktur.”
Zira Müslim’in Âmir b. Saad’dan o da babasından rivayetinde şu geçmektedir: أَمَا تَرْضَى أَنْ تَكُونَ مِنِّي بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ مِنْ مُوسَى غَيْرَ أَنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي “Benim yanımda, Harun’un Musa’nın yanındaki konumunda olmandan razı değil misin? Ancak benden sonra nübüvvet yoktur.”[2] Yani, nübüvvetimden sonra demektir. Bu, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in, Ali’nin kendisine göre konumunu, Harun’un Musa’ya göre konumuna teşbih/benzetme yapmasıdır. Yani yerine halef bırakmakta benzetmedir, başka değil. Rasulullah’ın yokluğu sürecinde halef bırakmaktır, başka değil. Hadisin tamamının belirttiği gibi Rasul’ün ehli içinde yerine halef bırakmasıdır. Bir tek hadisin geçtiği rivayet yerleri çoğalsa da onu manası dışına çıkarmaz, onun dışındakinin başka bir manasını ona ait kılmaz. Zira Tebük’te Rasul’ün, yerine adam bırakması ancak ehli içindir, başkası değil. Bu hakkında şüphe olmayan bir tespittir. Hadisin Tebük’ten başka yerlerde geçtiğine dair rivayetlerin hepsi de Tebük’te söylenen nâssın lafzı ve manası ile aynısını nakletmektedir, Tebük hadisesi esnasında zikredilen “ehli” dışında “halef bırakma” hususunda bir başka kayd zikredilmemektedir. Bilakis kesinlikle herhangi bir kayd zikredilmemektedir. Onun için mana, Tebük rivayetinde geçene hamledilir/atfedilir. Zira Tebük rivayeti “ehli” ile kayıtlıdır, diğer rivayetler ise “yerine adam bırakma” hususunda herhangi bir kayıt olmaksızın mutlaktırlar. Şu halde mutlak mukayyede hamledilir.
‘Diğer rivayetler geneldir’ denilmez. Zira hadisin lafızları genellik lafızları değildir. Çünkü ister أما ترضى “...razı değilmisin?” diye başlayan rivayet olsun, ister أنت “sen...” diye başlayan rivayet olsun v.b. rivayetlerin hepsinin nâssı Harun’un Musa’nın yanındaki konumuyla ilgilidir. Şu halde bu söz, belirli bir konuma hastır ki, o da Harun’un Musa’nın yanındaki konumudur, genel bir konum değildir. Ancak Harun’un Musa yanındaki konumu, bazı rivayetlerde mutlak olarak geçmiştir, bir kayıtla kayıtlanmamıştır. Bu konum, rivayetlerin birisinde geçen “ehli” kaydı ile kayıtlanır. Zira mutlak mukayyede hamledilir. Buna göre o rivayetlerin tümü “ehli” ile kayıdlanır.
Musa’nın şu sözünde Allah Subhenehû ve Teala’tan talep ettiği diğer hususlara gelince:
وَاجْعَلْ لِي وَزِيرًا مِنْ أَهْلِي (29) هَارُونَ أَخِي (30) اشْدُدْ بِهِ أَزْرِي (31) وَأَشْرِكْهُ فِي أَمْرِي “Bana ailemden bir yardımcı ver. Kardeşim Harun’u. Onunla sırtımı pekiştir, onu işimde/görevimde ortak et.”[3]
Bu ayette, Harun’un Musa yanındaki konumu ve yerine adam bırakma hususuna yer yoktur. Zira bu ayet, Musa’nın Allah’tan kardeşini kendisine yardımcı kılmasını, ona da nübüvvet vermesini dilediği duadır. Çünkü Musa’nın Allah Subhenehû ve Teala’dan Harun’un kendisine ortak kılmasını talep ettiği işi, nübüvvet ve risalettir. Harun’un ortak olması ancak bu işte olur yönetimde değil. Zira Musa bir yönetici olmadı, o sadece bir nebi idi. Ayrıca Musa’nın talebi, kendisine bir yardımcı ve işinde kendisinde bir ortak verilmesidir, kendisi için bir halef/yerini alacak bir kimse atanması değildir. Üstelik bu hususlar, Harun’un Musa yanındaki konumunu açıklayıcı değiller, hâlbuki Harun’un Musa’nın yanındaki konumunu açıklayan, Musa’nın yokluğu esnasında kavmi içinde yerini alması için Harun’u ataması hususudur. Buna göre, Harun’un Musa’nın yanındaki konumu, yokluğunda kavmi içinde yerini almasıdır. Buna binaen Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in; بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ مِنْ مُوسَى “Harun’un Musa’nın yanımdaki konumu…”[4] sözünde nübüvvete iştirak ve yardımcı hususu geçmemektedir. Bilakis bu sözün manası, kavim içinde yerine adam bırakma hususu ile sınırlıdır, nâslar bunun dışında başka bir mana taşımamaktadırlar.
Şöyle denilebilir: “Musa bir yönetici idi. Çünkü ona, kendisi ile hükmetmesi için içinde çözümler ve cezalar olan bir Şer’iat indirilmiştir. O Beyt-ülmakdis’i/Kudüs’ü ele geçirmek isteyen bir ordunun komutanıydı. Nitekim kavmi ona; ‘sen ve Rabbin gidin savaşın’ demişlerdi. Buna göre onun Harun’u kavmi içinde yerine bırakması, hem nübüvvette hem de yönetimde yerine bırakmaktır.”
Buna cevap şöyledir: Musa, yönetici olmadı. Kur'an’da ve başka bir yerde, Musa’nın İsrailoğullarına güç ve otorite ile hükümler uyguladığına veya onlar üzerinde yönetici olduğuna dair bir rivayet geçmemiştir. İsrailoğullarını, Musa’nın Şer’iatı ile yönetenler, Musa’nın kendisi değil ve hayatta iken başkası da değildir. Onlar, ancak kendisinden sonra gelen Davud ve Süleyman gibi nebiler ve onların dışında krallardır. Musa’nın ordulara komutanlık etmesi de hiç hâsıl olmamıştır. Maide suresinin 19. ile 26. ayetleri arasındaki ayetlerde Musa’nın orduya komuta ettiğine delâlet eden herhangi bir şey yoktur. Onlarda olan sadece Musa’nın kavminden mukaddes yere gitmelerini talep etmesi, onların bunu reddedip ona ‘orada zorba bir topluluk olduğunu, o zorbalar oradan çıkmadıkça oraya asla girmeyeceklerini söylemeleri, onun ve Rab’bisinin gidip savaşmalarını talep etmeleri vardır. Musa ise gitmemiştir. Bunun üzerine onlar o bölgede kırk sene şaşkın şaşkın dolaştılar.
Musa’ya, içerisinde çözümler ve cezaların olduğu bir Şer’iatın indirilmesi hususuna gelince; bu Musa’nın onunla yönettiği anlamına gelmez. Hâlbuki vakıa şudur: Musa Aleyhisselam Şer’iatını getirdi ve İsrailoğullarına tebliğ etti, onları Beyt-ül-Makdis’e yerleştirmeye çalıştı. Fakat onlar Sina’da yollarını şaşırıp şaşkın şaşkın dolaştılar. Musa Aleyhisselam zamanında onlar için istikrar hâsıl olmadı. Şaşkın dolaşmakla cezalandırılmalarının süresi bittikten sonra oradan sevk edildiler, onları Musa’nın Şer’iatı ile krallar ve onlardan nebiler yönetti. Kur'an ayetleri bunu birçok surede açıkça ifade etmektedirler.
Ayrıca, içerisinde Harun’un halef olmasının geçtiği ayetler açıkça ortaya koymaktadırlar ki, onun halefliği, Musa Allah Subhenehû ve Teala’ile görüşmeye gittiğinde Musa’ya nübüvvette halef olmasıdır.
Bunlar A’raf suresindeki 141–155 arası ayetlerdir:
وَوَاعَدْنَا مُوسَى ثَلاثِينَ لَيْلَةً وَأَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ مِيقَاتُ رَبِّهِ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً وَقَالَ مُوسَى لأخِيهِ هَارُونَ اخْلُفْنِي فِي قَوْمِي وَأَصْلِحْ وَلا تَتَّبِعْ سَبِيلَ الْمُفْسِدِينَ (142)... وَاخْتَارَ مُوسَى قَوْمَهُ سَبْعِينَ رَجُلاً “Bir de Musa’ya otuz geceye vaad ettik ve ona bir on gece daha ekledik ve böylece Rabbinin tayin ettiği vakit tam kırk gece oldu. Musa kardeşi Harun’a şöyle dedi: ‘Kavmim içinde benim yerime geç ve ıslaha çalış da bozguncuların yoluna gitme’”... “Bir de Musa, tayin ettiği vakitte huzurumuzda bulunmak üzere kavminden yetmiş adam seçmişti...”[5]
Bütün bu ayetler; nübüvvetle nübüvvette yerine halef bırakma, Levhaların alınması, İsrailoğullarının buzağıyı put edinmesi, v.b. hususlarla ilgilidir. Bu ayetlerde yönetim ve otorite ile ilgili en ufak bir alaka yoktur. Kimse bu ayetlerin yönetim ve otorite ile alakalı olduğu şüphesine kapılmaz. Buna binaen, Musa’nın yönetici olmadığı ve kardeşi Harun’u da kesinlikle yönetimde yerine bırakmadığı hususunda bir şüphe yoktur.
İşte, ister Tebük hadisesi sebebiyle olsun ister ise mutlak olarak gelsin konu ile ilgili hadislerin tamamının manası budur. Zira bu hadisler, Musa’nın Harun’u hayattayken yokluğu esnasında kavmi içinde yerine bıraktığı gibi, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in de hayattayken yokluğu esnasında Ali’yi ehli içinde yerine geçmesi için bıraktığına delâlet etmektedirler. Bu işle yani Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ali’yi yerine bırakması ile Ali’nin Rasul’ün yanındaki konumu, Harun’un Musa yanındaki konumu gibi olmaktadır. Buna göre, bu hadislerde, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in, kendi vefatından sonra Ali’nin Müslümanlar üzerine yönetimde halife olmasını belirlediğine dair herhangi bir delâlet yoktur.
İkinci nâsa, Gadir Humm hadisine gelince;
Müslim’in rivayeti olan sahih rivayette, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem, Müslümanlara Allah Subhenehû ve Teala’nın Kitabına sımsıkı sarılmalarını, onlara ikram etmeleri, saygı göstermeleri, eziyet etmemeleri için ehli beytini tavsiye etmektedir. Bu hadiste Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in ehli beytini Hilafet için yerine bıraktığına dair herhangi bir delâlet yoktur.
Zira hadis şöyledir: وَأَهْلُ بَيْتِي أُذَكِّرُكُمُ اللَّهَ فِي أَهْلِ بَيْتِي “...Ehli beytim hususunda size Allah’ı hatırlatıyorum.”[6]
Bu hadiste, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in ehli beytini, kendi vefatından sonra insanlar üzerinde yönetimde halifeler yaptığına delâlet eden bir husus yoktur. Lafız gayet açıktır. Lafzın mantuku ve mefhumundan, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem, ehli beytini ya da onlardan birisini kendisinden sonra Müslümanların yönetiminde Hilafete atadığı asla anlaşılmaz.
İkinci, üçüncü v.b. bütün rivayetlere gelince: onlar içinde geçen hususun dışına çıkmazlar. Zira bu rivayetlerde şu iki husus vardır:
Birincisi; şu sözüyle Ali’yi mü’minlere mevla yapıyor: “Allah, benim mevlamdır. Ben de mü’minlerin mevlasıyım. Ben onlara nefislerinden daha evlayım. Ben kimin mevlası isem, bu -yani Ali- onun mevlasıdır. Allah’ım onu veli edinene veli ol, ona düşmanlık edene düşman ol.”
İkinci husus ise; ailesine iyi davranılmasını tavsiye ediyor, şöyle diyor: “...Ve ehli beytim olan ailemdir. Muhakkak ki, El-Latif El-Habir bana bildirdi ki, bu iki değer, Havz’da bana gelesiye kadar bitmeyeceklerdir.”
Bu hadislerin tamamında –sayıların çok olmasına ve rivayetlerin farklı olmasına rağmen– bu iki husustan başkası yoktur.
Birinci husus, “veli edinmektir”. Bu konuda bu nâstan hemen sonra velâyet hadislerinde bahsedeceğiz ve inceleyeceğiz.
İkinci hususa gelince; bu, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Müslümanlara; onlara ikram etmeleri, saygı göstermeleri, eziyet etmemeleri için ehli beyti olan ailesine iyi davranmalarını tavsiye etmiş olmasından ve onlara ehli beyti hakkında soracağını, ehli beytinin ve Allah Subhenehû ve Teala’nın Kitabının Kıyamete kadar birlikte kalacağını bildirmesinden dışarı çıkmıyor.
Böylece bu hadislerde –Gadir Humm hadislerinde– Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in ailesine iyi davranmalarını Müslümanlara tavsiyesinden fazla bir şey yoktur. Bu hadislerde, Ali’nin veya ehli beytinin Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in vefatından sonra Hilafete atandıklarına delâlet eden herhangi bir şey yoktur. Şu halde, Gadir Humm hadisinin rivayet edildiği yukarıda geçen rivayetlerin tamamına göre Rasul’ün şu sözlerinin neresinde halife ataması vardır?: “Muhakkak ki size sakaleyn/iki değer bırakıyorum: Allah’ın Kitabı ve ailem.” “İki değer hususunda beni nasıl takip ettiğinize bakın!” “O iki değerin önüne geçmeyin helâk olursunuz, onları ihmal etmeyin helâk olursunuz.”
Bu nâslarda; Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in, ailesi hakkında Müslümanların dikkatini çekmesi ve onlara iyi davranmalarını tavsiye etmesinden fazla olarak ne vardır? Bundan; ‘bu, onların Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in vefatından sonra Müslümanların üzerinde halife oldukları anlamına gelir’ diye anlam çıkaran bir kimse olur mu? Öyle bir anlam çıkaran varsa, bu anlamı nerden çıkartıyor? Sözün mantukundan mı yoksa mefhumundan mı?
Buna binaen, yukarıda zikredilen rivayetlerde geçen Humm hadisinde Ali’nin ve ehli beytin Hilafete atandığına delâlet eden herhangi bir delil yoktur. Böylece bununla delil getirmek düşmektedir.
Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in; أَمَا تَرْضَى أَنْ تَكُونَ مِنِّي بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ مِنْ مُوسَى غَيْرَ “Benim yanımda, Harun’un Musa’nın yanındaki konumunda olmandan razı değil misin?”[1] Sözü olan bu hadis hakkında geçen diğer rivayetlerin bir kısmı, Buhari ve Müslim’in Amir, İbrahim ve Saad’dan rivayet ettikleri hadislerindeki rivayetleri gibi sahih rivayettirler, bir kısmı da sahih değildirler. Fakat bunların hepsi de aynı nâssı getirmektedirler. Bu da demektir ki; hadis Tebük’de ve Tebük’den başka yerde söylenmiştir denilebilir. Buna cevap şudur: Sahih rivayetler, kıssanın bir cüzünün rivayetidir. Yani kıssadan kopuk olarak sadece Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in sözüdür. Bu demek değildir ki; onlar, Tebük hadisesinden hadiselerdir. Zira raviler ve hadisçiler çoğunlukla bir hadisten bir cüzü ya da bir kıssadan bir cüzü rivayet ederler. Şahidin mahallinin/konumunun rivayeti ile yetinirler. Ayrıca, hadisin sadece Tebük olayında değil de hem Tebük de hem de Tebük’ten başka yerlerde söylenmiş olduğunu varsaysak bile, bu demektir ki; Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem, Efendimiz Ali RadıyAllah’u Anh Tebük’te ve Tebük’ten başka yerlerde sefere çıktığında daima ehli içinde kendi yerine bıraktı. Bu, Ali’yi, Rasul’ün vefatından sonra Hilafete atandığına delâlet etmez. Hadisin, lafızlarının şerhinde ve manasının şerhinde delâlet ettiği bütün husus şudur: “Seni; Harun’un Musa’nın yokluğu esnada yerine halefi olması gibi, yokluğumda ve her yokluğumda ehlim içinde yerime bırakıyor olmamdan razı değil misin? Ancak Harun bir nebi idi, sen ise nebi değilsin. Çünkü benim nübüvvetimden sonra nebi yoktur.”
Zira Müslim’in Âmir b. Saad’dan o da babasından rivayetinde şu geçmektedir: أَمَا تَرْضَى أَنْ تَكُونَ مِنِّي بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ مِنْ مُوسَى غَيْرَ أَنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي “Benim yanımda, Harun’un Musa’nın yanındaki konumunda olmandan razı değil misin? Ancak benden sonra nübüvvet yoktur.”[2] Yani, nübüvvetimden sonra demektir. Bu, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in, Ali’nin kendisine göre konumunu, Harun’un Musa’ya göre konumuna teşbih/benzetme yapmasıdır. Yani yerine halef bırakmakta benzetmedir, başka değil. Rasulullah’ın yokluğu sürecinde halef bırakmaktır, başka değil. Hadisin tamamının belirttiği gibi Rasul’ün ehli içinde yerine halef bırakmasıdır. Bir tek hadisin geçtiği rivayet yerleri çoğalsa da onu manası dışına çıkarmaz, onun dışındakinin başka bir manasını ona ait kılmaz. Zira Tebük’te Rasul’ün, yerine adam bırakması ancak ehli içindir, başkası değil. Bu hakkında şüphe olmayan bir tespittir. Hadisin Tebük’ten başka yerlerde geçtiğine dair rivayetlerin hepsi de Tebük’te söylenen nâssın lafzı ve manası ile aynısını nakletmektedir, Tebük hadisesi esnasında zikredilen “ehli” dışında “halef bırakma” hususunda bir başka kayd zikredilmemektedir. Bilakis kesinlikle herhangi bir kayd zikredilmemektedir. Onun için mana, Tebük rivayetinde geçene hamledilir/atfedilir. Zira Tebük rivayeti “ehli” ile kayıtlıdır, diğer rivayetler ise “yerine adam bırakma” hususunda herhangi bir kayıt olmaksızın mutlaktırlar. Şu halde mutlak mukayyede hamledilir.
‘Diğer rivayetler geneldir’ denilmez. Zira hadisin lafızları genellik lafızları değildir. Çünkü ister أما ترضى “...razı değilmisin?” diye başlayan rivayet olsun, ister أنت “sen...” diye başlayan rivayet olsun v.b. rivayetlerin hepsinin nâssı Harun’un Musa’nın yanındaki konumuyla ilgilidir. Şu halde bu söz, belirli bir konuma hastır ki, o da Harun’un Musa’nın yanındaki konumudur, genel bir konum değildir. Ancak Harun’un Musa yanındaki konumu, bazı rivayetlerde mutlak olarak geçmiştir, bir kayıtla kayıtlanmamıştır. Bu konum, rivayetlerin birisinde geçen “ehli” kaydı ile kayıtlanır. Zira mutlak mukayyede hamledilir. Buna göre o rivayetlerin tümü “ehli” ile kayıdlanır.
Musa’nın şu sözünde Allah Subhenehû ve Teala’tan talep ettiği diğer hususlara gelince:
وَاجْعَلْ لِي وَزِيرًا مِنْ أَهْلِي (29) هَارُونَ أَخِي (30) اشْدُدْ بِهِ أَزْرِي (31) وَأَشْرِكْهُ فِي أَمْرِي “Bana ailemden bir yardımcı ver. Kardeşim Harun’u. Onunla sırtımı pekiştir, onu işimde/görevimde ortak et.”[3]
Bu ayette, Harun’un Musa yanındaki konumu ve yerine adam bırakma hususuna yer yoktur. Zira bu ayet, Musa’nın Allah’tan kardeşini kendisine yardımcı kılmasını, ona da nübüvvet vermesini dilediği duadır. Çünkü Musa’nın Allah Subhenehû ve Teala’dan Harun’un kendisine ortak kılmasını talep ettiği işi, nübüvvet ve risalettir. Harun’un ortak olması ancak bu işte olur yönetimde değil. Zira Musa bir yönetici olmadı, o sadece bir nebi idi. Ayrıca Musa’nın talebi, kendisine bir yardımcı ve işinde kendisinde bir ortak verilmesidir, kendisi için bir halef/yerini alacak bir kimse atanması değildir. Üstelik bu hususlar, Harun’un Musa yanındaki konumunu açıklayıcı değiller, hâlbuki Harun’un Musa’nın yanındaki konumunu açıklayan, Musa’nın yokluğu esnasında kavmi içinde yerini alması için Harun’u ataması hususudur. Buna göre, Harun’un Musa’nın yanındaki konumu, yokluğunda kavmi içinde yerini almasıdır. Buna binaen Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in; بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ مِنْ مُوسَى “Harun’un Musa’nın yanımdaki konumu…”[4] sözünde nübüvvete iştirak ve yardımcı hususu geçmemektedir. Bilakis bu sözün manası, kavim içinde yerine adam bırakma hususu ile sınırlıdır, nâslar bunun dışında başka bir mana taşımamaktadırlar.
Şöyle denilebilir: “Musa bir yönetici idi. Çünkü ona, kendisi ile hükmetmesi için içinde çözümler ve cezalar olan bir Şer’iat indirilmiştir. O Beyt-ülmakdis’i/Kudüs’ü ele geçirmek isteyen bir ordunun komutanıydı. Nitekim kavmi ona; ‘sen ve Rabbin gidin savaşın’ demişlerdi. Buna göre onun Harun’u kavmi içinde yerine bırakması, hem nübüvvette hem de yönetimde yerine bırakmaktır.”
Buna cevap şöyledir: Musa, yönetici olmadı. Kur'an’da ve başka bir yerde, Musa’nın İsrailoğullarına güç ve otorite ile hükümler uyguladığına veya onlar üzerinde yönetici olduğuna dair bir rivayet geçmemiştir. İsrailoğullarını, Musa’nın Şer’iatı ile yönetenler, Musa’nın kendisi değil ve hayatta iken başkası da değildir. Onlar, ancak kendisinden sonra gelen Davud ve Süleyman gibi nebiler ve onların dışında krallardır. Musa’nın ordulara komutanlık etmesi de hiç hâsıl olmamıştır. Maide suresinin 19. ile 26. ayetleri arasındaki ayetlerde Musa’nın orduya komuta ettiğine delâlet eden herhangi bir şey yoktur. Onlarda olan sadece Musa’nın kavminden mukaddes yere gitmelerini talep etmesi, onların bunu reddedip ona ‘orada zorba bir topluluk olduğunu, o zorbalar oradan çıkmadıkça oraya asla girmeyeceklerini söylemeleri, onun ve Rab’bisinin gidip savaşmalarını talep etmeleri vardır. Musa ise gitmemiştir. Bunun üzerine onlar o bölgede kırk sene şaşkın şaşkın dolaştılar.
Musa’ya, içerisinde çözümler ve cezaların olduğu bir Şer’iatın indirilmesi hususuna gelince; bu Musa’nın onunla yönettiği anlamına gelmez. Hâlbuki vakıa şudur: Musa Aleyhisselam Şer’iatını getirdi ve İsrailoğullarına tebliğ etti, onları Beyt-ül-Makdis’e yerleştirmeye çalıştı. Fakat onlar Sina’da yollarını şaşırıp şaşkın şaşkın dolaştılar. Musa Aleyhisselam zamanında onlar için istikrar hâsıl olmadı. Şaşkın dolaşmakla cezalandırılmalarının süresi bittikten sonra oradan sevk edildiler, onları Musa’nın Şer’iatı ile krallar ve onlardan nebiler yönetti. Kur'an ayetleri bunu birçok surede açıkça ifade etmektedirler.
Ayrıca, içerisinde Harun’un halef olmasının geçtiği ayetler açıkça ortaya koymaktadırlar ki, onun halefliği, Musa Allah Subhenehû ve Teala’ile görüşmeye gittiğinde Musa’ya nübüvvette halef olmasıdır.
Bunlar A’raf suresindeki 141–155 arası ayetlerdir:
وَوَاعَدْنَا مُوسَى ثَلاثِينَ لَيْلَةً وَأَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ مِيقَاتُ رَبِّهِ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً وَقَالَ مُوسَى لأخِيهِ هَارُونَ اخْلُفْنِي فِي قَوْمِي وَأَصْلِحْ وَلا تَتَّبِعْ سَبِيلَ الْمُفْسِدِينَ (142)... وَاخْتَارَ مُوسَى قَوْمَهُ سَبْعِينَ رَجُلاً “Bir de Musa’ya otuz geceye vaad ettik ve ona bir on gece daha ekledik ve böylece Rabbinin tayin ettiği vakit tam kırk gece oldu. Musa kardeşi Harun’a şöyle dedi: ‘Kavmim içinde benim yerime geç ve ıslaha çalış da bozguncuların yoluna gitme’”... “Bir de Musa, tayin ettiği vakitte huzurumuzda bulunmak üzere kavminden yetmiş adam seçmişti...”[5]
Bütün bu ayetler; nübüvvetle nübüvvette yerine halef bırakma, Levhaların alınması, İsrailoğullarının buzağıyı put edinmesi, v.b. hususlarla ilgilidir. Bu ayetlerde yönetim ve otorite ile ilgili en ufak bir alaka yoktur. Kimse bu ayetlerin yönetim ve otorite ile alakalı olduğu şüphesine kapılmaz. Buna binaen, Musa’nın yönetici olmadığı ve kardeşi Harun’u da kesinlikle yönetimde yerine bırakmadığı hususunda bir şüphe yoktur.
İşte, ister Tebük hadisesi sebebiyle olsun ister ise mutlak olarak gelsin konu ile ilgili hadislerin tamamının manası budur. Zira bu hadisler, Musa’nın Harun’u hayattayken yokluğu esnasında kavmi içinde yerine bıraktığı gibi, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in de hayattayken yokluğu esnasında Ali’yi ehli içinde yerine geçmesi için bıraktığına delâlet etmektedirler. Bu işle yani Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Ali’yi yerine bırakması ile Ali’nin Rasul’ün yanındaki konumu, Harun’un Musa yanındaki konumu gibi olmaktadır. Buna göre, bu hadislerde, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in, kendi vefatından sonra Ali’nin Müslümanlar üzerine yönetimde halife olmasını belirlediğine dair herhangi bir delâlet yoktur.
İkinci nâsa, Gadir Humm hadisine gelince;
Müslim’in rivayeti olan sahih rivayette, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem, Müslümanlara Allah Subhenehû ve Teala’nın Kitabına sımsıkı sarılmalarını, onlara ikram etmeleri, saygı göstermeleri, eziyet etmemeleri için ehli beytini tavsiye etmektedir. Bu hadiste Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in ehli beytini Hilafet için yerine bıraktığına dair herhangi bir delâlet yoktur.
Zira hadis şöyledir: وَأَهْلُ بَيْتِي أُذَكِّرُكُمُ اللَّهَ فِي أَهْلِ بَيْتِي “...Ehli beytim hususunda size Allah’ı hatırlatıyorum.”[6]
Bu hadiste, Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in ehli beytini, kendi vefatından sonra insanlar üzerinde yönetimde halifeler yaptığına delâlet eden bir husus yoktur. Lafız gayet açıktır. Lafzın mantuku ve mefhumundan, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem, ehli beytini ya da onlardan birisini kendisinden sonra Müslümanların yönetiminde Hilafete atadığı asla anlaşılmaz.
İkinci, üçüncü v.b. bütün rivayetlere gelince: onlar içinde geçen hususun dışına çıkmazlar. Zira bu rivayetlerde şu iki husus vardır:
Birincisi; şu sözüyle Ali’yi mü’minlere mevla yapıyor: “Allah, benim mevlamdır. Ben de mü’minlerin mevlasıyım. Ben onlara nefislerinden daha evlayım. Ben kimin mevlası isem, bu -yani Ali- onun mevlasıdır. Allah’ım onu veli edinene veli ol, ona düşmanlık edene düşman ol.”
İkinci husus ise; ailesine iyi davranılmasını tavsiye ediyor, şöyle diyor: “...Ve ehli beytim olan ailemdir. Muhakkak ki, El-Latif El-Habir bana bildirdi ki, bu iki değer, Havz’da bana gelesiye kadar bitmeyeceklerdir.”
Bu hadislerin tamamında –sayıların çok olmasına ve rivayetlerin farklı olmasına rağmen– bu iki husustan başkası yoktur.
Birinci husus, “veli edinmektir”. Bu konuda bu nâstan hemen sonra velâyet hadislerinde bahsedeceğiz ve inceleyeceğiz.
İkinci hususa gelince; bu, Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in Müslümanlara; onlara ikram etmeleri, saygı göstermeleri, eziyet etmemeleri için ehli beyti olan ailesine iyi davranmalarını tavsiye etmiş olmasından ve onlara ehli beyti hakkında soracağını, ehli beytinin ve Allah Subhenehû ve Teala’nın Kitabının Kıyamete kadar birlikte kalacağını bildirmesinden dışarı çıkmıyor.
Böylece bu hadislerde –Gadir Humm hadislerinde– Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in ailesine iyi davranmalarını Müslümanlara tavsiyesinden fazla bir şey yoktur. Bu hadislerde, Ali’nin veya ehli beytinin Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in vefatından sonra Hilafete atandıklarına delâlet eden herhangi bir şey yoktur. Şu halde, Gadir Humm hadisinin rivayet edildiği yukarıda geçen rivayetlerin tamamına göre Rasul’ün şu sözlerinin neresinde halife ataması vardır?: “Muhakkak ki size sakaleyn/iki değer bırakıyorum: Allah’ın Kitabı ve ailem.” “İki değer hususunda beni nasıl takip ettiğinize bakın!” “O iki değerin önüne geçmeyin helâk olursunuz, onları ihmal etmeyin helâk olursunuz.”
Bu nâslarda; Rasul SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in, ailesi hakkında Müslümanların dikkatini çekmesi ve onlara iyi davranmalarını tavsiye etmesinden fazla olarak ne vardır? Bundan; ‘bu, onların Rasulullah SallAllah’u Aleyhi Vesellem’in vefatından sonra Müslümanların üzerinde halife oldukları anlamına gelir’ diye anlam çıkaran bir kimse olur mu? Öyle bir anlam çıkaran varsa, bu anlamı nerden çıkartıyor? Sözün mantukundan mı yoksa mefhumundan mı?
Buna binaen, yukarıda zikredilen rivayetlerde geçen Humm hadisinde Ali’nin ve ehli beytin Hilafete atandığına delâlet eden herhangi bir delil yoktur. Böylece bununla delil getirmek düşmektedir.