Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Senin salâvatın da parantez içinde mi kaldı? (1 Kullanıcı)

nihalim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
2,593
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Konum
*meftun*
Web Sitesi
www.hatim-online.com
Senin salâvatın da parantez içinde mi kaldı?


Var edilmek bir sürprizdir, kocaman bir sürpriz! Yokluğun koynunda yokluğundan bile habersiz silinip gitmek üzereyken, hatta silinmeye bile gerek duymayan siliklik içindeyken, var edildin. Sen yoktun ve varlığın yokluğuna tercih edildi. Can verildi tenine, nefes verildi cesedine. Bir insan yüzüyle süzüldün âlemin eşiğinden içeriye. Hayat sahibi kılındın; hayat sofrasına buyur edildin. İnsan olman irade edildi. Sadece insanların çağrıldığı, insan olmayanın çağrılsa bile tadına varamayacağı eşsiz bir ziyafete buyur edildin.
Sürpriz! Varsın, hayattasın ve insansın.
Varlığın isimsiz bir taş kadar kalabilirdi.Üzerine basılıp geçilebilirdi meselâ. Kalbin olmazdı, kalbinin olmayışına ağlayacak bir kalbin bile olmazdı. Hiç yoktan hayat verildi tenine. Hayatın bir dağın adı konmamış bir yamacında yalnız yaşayan bir ağacınki kadar olabilirdi. Hiç ummadığın halde insanlık üflendi çamuruna. İnsan oldun diyelim; bir olan Rabbe “kul” olmanın sonsuz güveninden, her şeyin sahibine muhatap kılınmanın eşsiz ayrıcalığından yoksun olabilirdin. Tıpkı yanıp yakılmış bir ağacın kömürleşmiş dallarını ve köklerini bir arada tutmakla teselli devşirmeye çalışması gibi, kaybettiklerini kaybettiğinin farkında olmayan, yitirdiklerinin eksikliğini çekmeyen acı bir inançsızlığın ortasında kıvranıyor olabilirdin.

Hiç ummadığın hediyeler almak gibidir var olmak. Hiç hak etmediğin sofralara buyur edilmeye benzer yaşamak. Hiç beklemediğin bir tacı giyinmek gibidir hayatta olmak.

Bunu bilmişken, sonsuz minnettar olman gerekmez mi? Bunu bilmişken, iltifatlara boğulmuş bir adam gibi hep mahçup bir yüzle yürüyor olman gerekmez mi? Bunu farketmişken minnetini ifade etmek için telaşla koştuman beklenmez mi? Yoksa, verilenlerin hakkın olduğunu düşünüp daha fazlası niye yok diye sızlanan geçimsiz bir nankör olmaya mı adaysın? Yoksa, sana yapılan iltifatları az bulup “daha, daha, daha..” diye bağıran, asık suratlı, bir türlü memnun edilemeyen, hiçbir şeyi beğenmeyen açgözlü biri olmaya mı heveslisin?

Mümin olmak, varlık dairesine mahçubiyetle girmek demektir. Besmele, o mahçubiyetin ifadesidir; “Senin izninle buradayım ey Rahman, ey Rahîm. Burası benim hiç hak etmediğim bir yer; izin ver de içeri gireyim.” Mümin olmak, varlığa ve varlığına minnettar olmaklığındır. Besmeleden sonra “Hamd olsun Rabbine âlemlerin.” deyişimiz ondandır. Hiç yokken var edilenin hiç yoktan Var Eden’e ilk sözü “teşekkür” olmalı değil mi? “Ey Rabbim, beni hiç hesaplarımda yokken var eyledin, hiç ummadığım halde bana hayatı tattırdın, bu yetmiyormuş ki bir de bana insanlık lûtfettin. Sana borcumu nasıl ödeyebilirim?”

“Âlemlerin Efendisi” işte bu yüzden hamd telaşındadır, şükür sevdasındadır. Senin unuttuğun o sonsuz minnettarlığı her an yüreğinde yaşatır. Senin görmediğin o umulmadık iltifatlar karşısında sonsuz mahçubiyet duyar. O yüzden adı Muhammed’dir; en çok O hamd eder, en çok O şükreder, en çok O minnettardır. O yüzden en çok O övülür; varlığın güzelliğini sonsuz bir incelikle takdir eder, hayatın ayinesinde yansıyanlara en çok O hayran olur. O yüzden adı Ahmed’dir; âlemin güzelliğine eşsiz bir hayranlıkla karşılık verir. Bülbülün aşkıyla gülün güzelliğine sesten yapraklar eklemesi gibi, O da varedilenlerin güzelliğine hayranlığını ifade ederek âleme insanca hayranlık yankıları ekler. Güzellik muhatabını O’nun gözlerinde bulur; varlık O’nun hayranlığıyla dengini bulur.
Sanattan anlayana sanatın incelikleri gösterilmek istenir. Güzelliği hakkıyla takdir edenin önünde yeni güzellik pencereleri açılır. Yemeğin tadını anlayan yeni sofralara buyur edilir.
İşte bunun için O da, sonsuz teşekkürüne karşılık yine sonsuz teşekkürler gerektiren yeni sofralara buyur edilir. “Makâm-ı Mahmud” işte o sofraların adıdır, o pencerelerin önüdür, o tanıklıkların ünvanıdır. O’nun ellerine, gözlerine, gönlüne gelen lütuflar, feyizler, nimetler bize o sofradan akar, o ziyafetten taşar. O’nun minnettarlığına katılan her salâvatla, o eşsiz sofranın bir kenarına ilişirsin; o doyumsuz ziyafetten pay alırsın. Dudağına değen her salâvat, dudağına o sofranın kevser kadehini yanaştırır.

Not: Kanaatimce, Peygamberi[asm] gül remziyle anmak, bu sır yüzünden de anlamlıdır. Gülün sevindirmesinin sebebi, yanaklarından var ediliş sürprizini taşırmasıdır. Yapraklarının inceliği ve titrekliği, kokusunun ve renginin her dem tazeliği ve yeniliği, her an var edilme heyecanının izdüşümüdür. Bu yüzden olsa gerek, gördüğümüz her gül yenidir, ilk defa var edilmiş gibi sürprizdir, ilk defa gül görüyormuşuz gibi şaşırtır ve sevindirir bizi. Var edilişine şaşıranların/şaşırması gerekenlerin ne kadar çok salavat borçlu olduğunu hatırlatır. Salâvatlar bu yüzden parantez içlerinden çıkmalıdır; hayatın ortasında güller gibi diri durmalıdır.
SENAİ DEMİRCİ​
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamün Aleyküm Değerli Nihal ablam..B)

Emeğinize ve güzel gönlünüze sağlık olsun inşallah..Paylaşımınız çok güzeldi yine..Beğeniyle okudum..Yüce Rabbimiz c.c harfleri adedince sevabınızı yazsın inşallah.. Yazıyı okur okumaz, aklıma asr-ı saadet dönemi ile şimdinin ahir zamanı geldi.. Aradaki kıyasın, ne kadar derin uçurumlar oluşturduğunu da tefekkür ettim değerli ablam.. Onlar, Resulü herşeyden çok seviyorlardı, sevgileri günümüz müslümanlarının tavrı gibi sözde değil, özde idi.. Onlar, salavatları uzun uzadıya çekiyor, uzunca yazıyor, kalplerine işliyorlar, bizler gibi kısa yazmıyor, arayı da noktalarla kapatmıyor, dahası, parantez kullanmaya da hiç gerek duymuyorlardı..Neden duysunlar ki? Parantez, araya bir ayrıntı sığdırmak içindi, oysa onun sevgisi bir ayrıntı olamazdı..O, nefislerden bile daha çok sevilmeli, önemsenmeli, kurtuluş ve selamet için yegane Rehber kabul edilmeli ve dünyanın son gününe kadar O Rehber'in yaşam tarzından, sünnetinden taviz verilmemeli.. Başka türlü nasıl şefaat isteme hakkımız olacak ki Nebilerin Serverinden.. Allah c.c bizleri O'nun yolundan ayırmasın, nefsinden önce ümmetinin derdiyle dertlenecek olan böylesi bir peygambere, hak ettiğini vermemiz, onun bizlerden istediğini, yaşamamız zor olmamalı..

Bizleri bizlerden daha çok seviyor..

Salavatlarımızın, parantezlerden t''AŞMASI'', ve parantezi AŞMASI duasıyla..

Değerli Nihal ablam, çok teşekkür ediyorum bu güzel yazıyı okumamıza vesile olduğunuz için.. Dualarımdasınız inşallah..Selam ve baki dualar ile En Emin'e emanetimsiniz inşallah..B)B)
 

nihalim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
2,593
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Konum
*meftun*
Web Sitesi
www.hatim-online.com
Selamün Aleyküm Değerli Nihal ablam..B)

Emeğinize ve güzel gönlünüze sağlık olsun inşallah..Paylaşımınız çok güzeldi yine..Beğeniyle okudum..Yüce Rabbimiz c.c harfleri adedince sevabınızı yazsın inşallah.. Yazıyı okur okumaz, aklıma asr-ı saadet dönemi ile şimdinin ahir zamanı geldi.. Aradaki kıyasın, ne kadar derin uçurumlar oluşturduğunu da tefekkür ettim değerli ablam.. Onlar, Resulü herşeyden çok seviyorlardı, sevgileri günümüz müslümanlarının tavrı gibi sözde değil, özde idi.. Onlar, salavatları uzun uzadıya çekiyor, uzunca yazıyor, kalplerine işliyorlar, bizler gibi kısa yazmıyor, arayı da noktalarla kapatmıyor, dahası, parantez kullanmaya da hiç gerek duymuyorlardı..Neden duysunlar ki? Parantez, araya bir ayrıntı sığdırmak içindi, oysa onun sevgisi bir ayrıntı olamazdı..O, nefislerden bile daha çok sevilmeli, önemsenmeli, kurtuluş ve selamet için yegane Rehber kabul edilmeli ve dünyanın son gününe kadar O Rehber'in yaşam tarzından, sünnetinden taviz verilmemeli.. Başka türlü nasıl şefaat isteme hakkımız olacak ki Nebilerin Serverinden.. Allah c.c bizleri O'nun yolundan ayırmasın, nefsinden önce ümmetinin derdiyle dertlenecek olan böylesi bir peygambere, hak ettiğini vermemiz, onun bizlerden istediğini, yaşamamız zor olmamalı..

Bizleri bizlerden daha çok seviyor..

Salavatlarımızın, parantezlerden t''AŞMASI'', ve parantezi AŞMASI duasıyla..

Değerli Nihal ablam, çok teşekkür ediyorum bu güzel yazıyı okumamıza vesile olduğunuz için.. Dualarımdasınız inşallah..Selam ve baki dualar ile En Emin'e emanetimsiniz inşallah..B)B)

Aleykümselam...kalbi güzel kardeşim ALLAH c.c. razı olsun...
emeğine ,yüreğine sağlık güzel kardeşim çok güzel yorumlamışsın...
MAŞALLAH...ben teşekkür ederim ...ALLAH c.c. emanet olun...
selam ve dua ile...selametle İNŞALLAH...



Salavatlarımızın, parantezlerden t''AŞMASI'', ve parantezi AŞMASI duasıyla...
AMİN​
 

talipamca

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Eki 2007
Mesajlar
1,472
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
66
ALLAH(cc) RAZI OLSUN..

ALLAH(cc) RAZI OLSUN..

“Âlemlerin Efendisi” işte bu yüzden hamd telaşındadır, şükür sevdasındadır. Senin unuttuğun o sonsuz minnettarlığı her an yüreğinde yaşatır. Senin görmediğin o umulmadık iltifatlar karşısında sonsuz mahçubiyet duyar. O yüzden adı Muhammed’dir; en çok O hamd eder, en çok O şükreder, en çok O minnettardır. O yüzden en çok O övülür; varlığın güzelliğini sonsuz bir incelikle takdir eder, hayatın ayinesinde yansıyanlara en çok O hayran olur. O yüzden adı Ahmed’dir; âlemin güzelliğine eşsiz bir hayranlıkla karşılık verir. Bülbülün aşkıyla gülün güzelliğine sesten yapraklar eklemesi gibi, O da varedilenlerin güzelliğine hayranlığını ifade ederek âleme insanca hayranlık yankıları ekler. Güzellik muhatabını O’nun gözlerinde bulur; varlık O’nun hayranlığıyla dengini bulur.
Sanattan anlayana sanatın incelikleri gösterilmek istenir. Güzelliği hakkıyla takdir edenin önünde yeni güzellik pencereleri açılır. Yemeğin tadını anlayan yeni sofralara buyur edilir.
İşte bunun için O da, sonsuz teşekkürüne karşılık yine sonsuz teşekkürler gerektiren yeni sofralara buyur edilir. “Makâm-ı Mahmud” işte o sofraların adıdır, o pencerelerin önüdür, o tanıklıkların ünvanıdır. O’nun ellerine, gözlerine, gönlüne gelen lütuflar, feyizler, nimetler bize o sofradan akar, o ziyafetten taşar. O’nun minnettarlığına katılan her salâvatla, o eşsiz sofranın bir kenarına ilişirsin; o doyumsuz ziyafetten pay alırsın. Dudağına değen her salâvat, dudağına o sofranın kevser kadehini yanaştırır.

EsSelamuAleyküm NİHAL Kardeşim..

"AllahümmeSalliAlaSeyyidinaMuhammedinVeAlaAliSeyyidina
Muhammed(SAV)"

Kendisine kul..Habibine ümmet eyleyen Rabbimize sonsuz hamd..
şükürler olsun..yaşayışımız..ibadetlerimiz..kulluğumuz ve ölümümüz Alemlerin Rabbi içindir..Sonsuzluğa kurulan bu nimetlerinin had ve hesabı olmayan sofrada daim kalabilmeyi..Livaü'l-hamd sancağı altında yeniden toplanabilmeyi..kevser kadehlerinden sıkıntılı-dehşetli günün susuzluğunda müslümanlara ab-ı hayat olmasını Rabbimiz cümlemize nasib eylesin inşaAllah..


Allah(CC) razı olsun Kardeşim..Selam ve baki dualarım ile
Allah(CC) 'a emanet olunuz..Hayırlı sabahlar..
 

nihalim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
2,593
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Konum
*meftun*
Web Sitesi
www.hatim-online.com
“Âlemlerin Efendisi” işte bu yüzden hamd telaşındadır, şükür sevdasındadır. Senin unuttuğun o sonsuz minnettarlığı her an yüreğinde yaşatır. Senin görmediğin o umulmadık iltifatlar karşısında sonsuz mahçubiyet duyar. O yüzden adı Muhammed’dir; en çok O hamd eder, en çok O şükreder, en çok O minnettardır. O yüzden en çok O övülür; varlığın güzelliğini sonsuz bir incelikle takdir eder, hayatın ayinesinde yansıyanlara en çok O hayran olur. O yüzden adı Ahmed’dir; âlemin güzelliğine eşsiz bir hayranlıkla karşılık verir. Bülbülün aşkıyla gülün güzelliğine sesten yapraklar eklemesi gibi, O da varedilenlerin güzelliğine hayranlığını ifade ederek âleme insanca hayranlık yankıları ekler. Güzellik muhatabını O’nun gözlerinde bulur; varlık O’nun hayranlığıyla dengini bulur.
Sanattan anlayana sanatın incelikleri gösterilmek istenir. Güzelliği hakkıyla takdir edenin önünde yeni güzellik pencereleri açılır. Yemeğin tadını anlayan yeni sofralara buyur edilir.
İşte bunun için O da, sonsuz teşekkürüne karşılık yine sonsuz teşekkürler gerektiren yeni sofralara buyur edilir. “Makâm-ı Mahmud” işte o sofraların adıdır, o pencerelerin önüdür, o tanıklıkların ünvanıdır. O’nun ellerine, gözlerine, gönlüne gelen lütuflar, feyizler, nimetler bize o sofradan akar, o ziyafetten taşar. O’nun minnettarlığına katılan her salâvatla, o eşsiz sofranın bir kenarına ilişirsin; o doyumsuz ziyafetten pay alırsın. Dudağına değen her salâvat, dudağına o sofranın kevser kadehini yanaştırır.

EsSelamuAleyküm NİHAL Kardeşim..

"AllahümmeSalliAlaSeyyidinaMuhammedinVeAlaAliSeyyidina
Muhammed(SAV)"

Kendisine kul..Habibine ümmet eyleyen Rabbimize sonsuz hamd..
şükürler olsun..yaşayışımız..ibadetlerimiz..kulluğumuz ve ölümümüz Alemlerin Rabbi içindir..Sonsuzluğa kurulan bu nimetlerinin had ve hesabı olmayan sofrada daim kalabilmeyi..Livaü'l-hamd sancağı altında yeniden toplanabilmeyi..kevser kadehlerinden sıkıntılı-dehşetli günün susuzluğunda müslümanlara ab-ı hayat olmasını Rabbimiz cümlemize nasib eylesin inşaAllah..


Allah(CC) razı olsun Kardeşim..Selam ve baki dualarım ile
Allah(CC) 'a emanet olunuz..Hayırlı sabahlar..

"Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammedin Ve Ala Ali Seyyidina
Muhammed(SAV)"


Aleykümselam...Değerli Talip abim...ALLAH c.c. sizden de razı olsun...
AMİN...AMİN...AMİN...ALLAH c.c. emanet olun...
selam ve dua ile...selametle İNŞALLAH...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt