Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Senin için Efendim, bu sevda gözyaşları... (1 Kullanıcı)

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Senin için gözyaşı ....

Rüzgarlar dermansız, denizler durgundu...
Kuşlar, sessizce bir yalnızlığısürüklüyordu kanatlarında...
Hasretin rengi maviydi gökyüzünde...
Yeryüzü silinmişti gözlerden büsbütün, çünkü Sen basmıyordunüstüne...
Hissedemiyordu rüzgarlar Seni, denizler ulaşamıyordutenine...
Dağlar, ağırlığını taşıyamamanın ağrısını taşıyordu...
Sen gelincesevindi kainat!...
Yedi kat gök, yedi kat arz, önünde yedi büklüm eğildiğigün, güldü dünya...
Kainat kadar sevincimle, iki büklüm önünde Seniniçin...
Zaman, adımlarının altında kaybolmuş; mekan, risaletinin dipdiri ışığıyla depremlere tutulmuştu..
Depremlerinin tutkunu yüreğimle, Senin için...
Çöl, Sensizliğin ateşiyle karanlık terliyordu...
Bir çöldü dünya, çünkü nehir yoktu!...
Çünkü Sen yoktun...
Sensizlik çöllerine düşmenin korkusuyla,
Senin için...
Yetimdi bahçeler...
Güller kimsesiz, günler sahipsizdi çünkü Sensizdi...
Adına öpülmeyen güllerin,
Seni düşünmedengeçirilen günlerin pişmanlığıyla,
Senin için...
Sertlikte demirden üstündü kalpler...
Kalpler pasa tutsaktı...
Çünkü şevkat potan yoktu...
Kum kadar hissiz yüreklerce gömülen kız çocuklarının,
Sana kavuşmadan kapanangözleri hatırına,
Senin için...
Güneş solgundu tepesinde dünyanın,
Aymahzun...
Samanyolu, yolunu gözlemişti...
Parmağını uzatman, iki parça

olmak için yetmişti Ay’a...
Güneş, bulutların ardına gizlenmişti “ incitirim”

endişesiyle... Samanyolu, Senin yoluna serpmişti yıldızlarını...
“Her biri biryıldızdır” dediğin insanların izinde, huzuruna erebilme hayaliyle, Seniniçin...
Açılmamıştı kapıları semanın...
Çünkü bakışların yoktu...
Bakışlarınavurulmuş göklerin aşkıya, Senin için...
Şirk alevlerinin yalayışlarına teketmişti ruhunu insanlık...
Mihrabını taş vücutlu tanrılar istila etmişti...

İnkarla kirletilmişti minberin...
Lakin gözleri keskindi Mekke’nin çünkü Sengelecektin!...
Şarkılar sarıyordu Medine sokaklarını, çünkü avuçlarında tevhit suyu taşıyordun!...
Mekke tüten gözlerim, Medine taşanavuçlarımla, Senin için...
Dizginleri boşalmıştı asırların...
Çağlar Sensizgeçmiyordu, devirler Senden habersiz kapıyordu kapılarını...
Zaman,gittikçe azalıyordu...
Geldin ve dünya en güzel çağını yaşadı Seninle...

Asırlar, bıraktı dizginlerini...
Sensiz geçen devirler bir bir devrildiboşluğa...
Yüzü güldü zamanın...
Sensiz yaşadığım çağlara kızgınlığımla,

Senin için......
Ve Havarileri dizilmişti karşısına...
Hepsinin gözlerinde yaşvardı, kalplerinde hüzün...
Roma-Yunan putlarını, şevkati ve yumuşaklığı ile parçalayan
Kurtarıcı konuştu...
Sesinde bir müjde vermenin heyecanıhissediliyordu:
“Ben gidiyorum, ta Alemin Reisi gelsin”Müjdelenen Sendin,

gelende Sen olmuştun.
Çünkü Sen olmasaydın alem olmayacaktı.
Birhavari inceliğiyle varmak dilediği eşiğinde, diriltici bir İsa dokunuşudüşleyerek,
Senin için......
Yıldızdan daha ışıksızdı “hedef” gösterilenler...
Halbuki Sen, bir güneş gibi parlıyordun ufkumda...
Servetler yığıldı önüme,dönüp bakmadım...
“Güzel” denilenler kilit vuramadı gözlerime...
Birbataklıktı şöhret, boğulmadım!...
Bana, “Gelecek sensin” dediler, geçmişi

Sensiz geçenler...
“Dünya senin” dediler, “İstemem” dedim...
İstediğim Sendin, bilemediler!...
Çünkü Seni bilmiyorlardı...
Tanımıyorlardı Seni...
Seni tanımayanların yerine utancımla,
Senin için...
Senin için Efendim, bu sevda gözyaşları...
Affını kazanabilme, şefaatine kavuşa bilme ümidi ile;
“Anladım” diyemeyeceğim halde,
Seni anlatmanın iştiyakiyle kalemimden dökülen bumecalsiz ifadeler de
Senin için...

Kabul buyur Efendim...
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
ankara
:A selamun aleykum. çok duygulu bir paylaşım.
Rabbim şefaatlerine layık olmaya çabalamayı nasip etsin...
selam ve dua ile...
 

<DAMLA>

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Eki 2007
Mesajlar
6,461
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
:A selamun aleykum. çok duygulu bir paylaşım.
Rabbim şefaatlerine layık olmaya çabalamayı nasip etsin...
selam ve dua ile...


aleykum selam kardeşim gözlerine saglık
amin inşallah...
rabbimize emanetsiniz inşallah
selam ve dua ile
<<B)>>
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
mevlid_gul_b.jpg

 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Rahman’ın Adıyla...

Bir Nûr Yaratıldı, Kâinata Rahîm Olanın Rahmetini Muştulayan.
Selâm Olsun O Müjdeciye!

Ve gözlerin düşer gecelerime!
Gözlerin düşer, gecelerde üşüyen yüreğime.
Gözlerin, kâinattaki her bir zerreye düşer tek tek, hakikâti gösteren bir nûr olarak. Rahmân ve Rahîm olanın mâhlukata bir büyük ikrâmıdır siyah gözlerin. Ki onlardır zulmeti nûra çeviren, nazar kıldığı yerde güller bitiren... Ve bir bakışıyla âlemi âşka doyuran!

Hamdolsun bizi bir çift siyah gözde âşka düşürene!
Hamdolsun, seni kendine “sevgili” eyleyene!
Seni en güzel şekilde terbiyene edene hamdolsun.
Hamdolsun sana hikmeti verene, sana kitabı indirene, seni âlemlere uyarıcı olarak gönderene...

Seni bize peygamber; bizi sana ümmet edene hamdolsun!
Ve hamd yalnız O’na olsun!

Ey Nebî; sana, zaman denilen mâhluku sıyırarak aradan, mahcubiyetle, hasretle ve elbette muhabbetle sesleniyorum, haddim olmayarak.

Seni anlayabilme nimetinden beridir, görmeden sana inanıp bağlanmanın hadsiz hesapsız şerefini ve saâdetini tadıyorum, şükür ile...
Benim gibi belki kâinat da senin gelişine hiçbir zaman şâhit olamadı.
Âlemlerin nefes alışı belki senin hilkâtinle başladı.
Senden aldı sanki melekler zârafeti; senden aldı ahlâk, letâfeti...
Ve olacaksa bu arzın hüsranı, seni unutup yitirmekten...
Rabbinin nûrundan bir ziyâ idin sanki. Hiçbir şey bilmezken seni, belki sen Rabbinin “Ol” emrindeydin!
Âdemin tevbesindeydin, İbrahim’in duasında...
Nuh’un gemisindeydin, İsa’nın müjdesinde...

Ey Nebî, sen teşrif edince yeryüzüne, zaman belki yaratılışından beri en güzel, en mutlu ânını yaşadı.

Çünkü Âlemlerin Rabbinin “Habibim” dediği o mukaddes nûrunun gölgesi düşüvermişti arza.
Şerefine bu olayın, yer gök bayram etti. Nice küfür sarayı yıkıldı, nice küfür ateşi söndü zuhûrunun hürmetine, zuhûrunun haşmetiyle...

En çok Rabbin sevmişti seni.
Sen de en çok O’nu...
Sonra melekler sevdi seni, kanat gerdiler sana, başının üzerinde rahmet bulutu oldular kimi zaman...
Ve sonra insanlar!..
Ne güzel dostların vardı senin ey Nebî! Seni canından çok, her şeyden çok seven...
Sen güneşsen onlar ışığını senden alan yıldız oldular karanlık gecelerimize.
Sen son peygamberdin, sen Allah’ın Habibiydin!
Daha ötesi nedir ki?
Ve gelince vakit, bırakıp nûrundan bir parça bize, sen Refîk-i Âla ile vuslâta erdin.
Bize ise hep hüzünler düştü ey Nebî!
Bir boşluktu sanki senden ayrı kalmanın sonu!

Halbuki ne “zaman” açabilirdi seninle aramızı, ne de sonu toprak bir beden yakınlaştırabilirdi seninle bizi; farkedemedik...

Bilemedik! Senin o siyah gözlerinin nûru bir miskinin, bir fakirin gözlerinde saklıymış meğer; göremedik...

Bilemedik! Senin ellerinin sıcaklığını hissedebilmek için bir yetimin başını okşayabilmek yetermiş; düşünemedik...

Ve yine bilemedik ey Nebî; seni sevindirmek, senin gönlünde yer edinebilmek, karanlıklar içerisinde kalan bir kalpte sevginin ateşini yakabilmekmiş; beceremedik...

Yolda kalmışlığımızın, şaşıp durmuşluğumuzun kusuruna bakma ey Nebî!

Hani sen kral gibi değil de kul gibi yaşayan bir peygamber olmayı tercih etmiştin. Sıkıntı, ezâ, hüzün...

sanki senin en yakın yol arkadaşlarındı.
Bir gün tok olursan bir gün aç olurdun.
Ve hani yatışsın diye açlığın, bir değil de iki tane taş bağlamıştın ya mübârek karnına!
Biz de sanki gönlümüze sayısız taşlar bağlamışız ey Nebî, seni unutmamıza sebep olan...
Sanki, sana muhtâç ruhumuzun üzerine demirden ve betondan yaptığımız gökdelenlerle koca bir şehir inşâ etmişiz de seni anmak istersek, seni bulmak istersek o şehrin sokaklarında kaybolup değil seni, kendimizi dâhi unutalım, bulamayalım diye!


Ey Nebî, nefesini ver bize!
Nefes ver sensiz kalmaktan, seni hatırlayamamaktan kurumuş gövdelerimize!

Nefes ver ki dile gelelim ve dem vuralım firâkından...
Nefes ver ki bize yeşersin gövdemiz, gülzar olsun bedenimiz...

Nefes ver bize; bitsin artık bu asırlardır süren ümmetinin kara kışı; nefes verdiğin baharları teneffüs edelim senin kokundur diye, kokusu sensin diye...

Ey Nebî! İçimdeki hüznümü hasretine adadım...


Ne zaman sensizliği tüm hücrelerimle hissedebilsem takatim kalmıyor.

Nefesim kesiliyor da, kanım donuyor.
Ey Nebî, yolda kalmışlığımızı yüzümüze vurma n’olur!

Pürkusur hâlimizle gelip de aklayamazsak kendimizi mizanda, bizi önce sen sitemli gözlerinle utancın nârına atma, n’olur!

Ey Nebî! Seni yaratılmış tüm zerreler miktârınca sâlat ve selâmla anıyoruz; utanarak...

Ey Nebî! Şefaâtini umarak...

Allah’ım! Peygamberimiz Muhammed’e, âline ve ashâbına selâm olsun...


Allah’ım! Sen peygamberimize vesîleyi ve fazîleti ihsân et.

Ve onu vaad ettiğin Makâm-ı Mahmûd’a eriştir.
Âmin!
 

MyKaBuS

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Nis 2008
Mesajlar
1,131
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
37
Rahman’ın Adıyla...

Bir Nûr Yaratıldı, Kâinata Rahîm Olanın Rahmetini Muştulayan.
Selâm Olsun O Müjdeciye!

Ve gözlerin düşer gecelerime!
Gözlerin düşer, gecelerde üşüyen yüreğime.
Gözlerin, kâinattaki her bir zerreye düşer tek tek, hakikâti gösteren bir nûr olarak. Rahmân ve Rahîm olanın mâhlukata bir büyük ikrâmıdır siyah gözlerin. Ki onlardır zulmeti nûra çeviren, nazar kıldığı yerde güller bitiren... Ve bir bakışıyla âlemi âşka doyuran!

Hamdolsun bizi bir çift siyah gözde âşka düşürene!
Hamdolsun, seni kendine “sevgili” eyleyene!
Seni en güzel şekilde terbiyene edene hamdolsun.
Hamdolsun sana hikmeti verene, sana kitabı indirene, seni âlemlere uyarıcı olarak gönderene...

Seni bize peygamber; bizi sana ümmet edene hamdolsun!
Ve hamd yalnız O’na olsun!

Ey Nebî; sana, zaman denilen mâhluku sıyırarak aradan, mahcubiyetle, hasretle ve elbette muhabbetle sesleniyorum, haddim olmayarak.

Seni anlayabilme nimetinden beridir, görmeden sana inanıp bağlanmanın hadsiz hesapsız şerefini ve saâdetini tadıyorum, şükür ile...
Benim gibi belki kâinat da senin gelişine hiçbir zaman şâhit olamadı.
Âlemlerin nefes alışı belki senin hilkâtinle başladı.
Senden aldı sanki melekler zârafeti; senden aldı ahlâk, letâfeti...
Ve olacaksa bu arzın hüsranı, seni unutup yitirmekten...
Rabbinin nûrundan bir ziyâ idin sanki. Hiçbir şey bilmezken seni, belki sen Rabbinin “Ol” emrindeydin!
Âdemin tevbesindeydin, İbrahim’in duasında...
Nuh’un gemisindeydin, İsa’nın müjdesinde...

Ey Nebî, sen teşrif edince yeryüzüne, zaman belki yaratılışından beri en güzel, en mutlu ânını yaşadı.

Çünkü Âlemlerin Rabbinin “Habibim” dediği o mukaddes nûrunun gölgesi düşüvermişti arza.
Şerefine bu olayın, yer gök bayram etti. Nice küfür sarayı yıkıldı, nice küfür ateşi söndü zuhûrunun hürmetine, zuhûrunun haşmetiyle...

En çok Rabbin sevmişti seni.
Sen de en çok O’nu...
Sonra melekler sevdi seni, kanat gerdiler sana, başının üzerinde rahmet bulutu oldular kimi zaman...
Ve sonra insanlar!..
Ne güzel dostların vardı senin ey Nebî! Seni canından çok, her şeyden çok seven...
Sen güneşsen onlar ışığını senden alan yıldız oldular karanlık gecelerimize.
Sen son peygamberdin, sen Allah’ın Habibiydin!
Daha ötesi nedir ki?
Ve gelince vakit, bırakıp nûrundan bir parça bize, sen Refîk-i Âla ile vuslâta erdin.
Bize ise hep hüzünler düştü ey Nebî!
Bir boşluktu sanki senden ayrı kalmanın sonu!

Halbuki ne “zaman” açabilirdi seninle aramızı, ne de sonu toprak bir beden yakınlaştırabilirdi seninle bizi; farkedemedik...

Bilemedik! Senin o siyah gözlerinin nûru bir miskinin, bir fakirin gözlerinde saklıymış meğer; göremedik...

Bilemedik! Senin ellerinin sıcaklığını hissedebilmek için bir yetimin başını okşayabilmek yetermiş; düşünemedik...

Ve yine bilemedik ey Nebî; seni sevindirmek, senin gönlünde yer edinebilmek, karanlıklar içerisinde kalan bir kalpte sevginin ateşini yakabilmekmiş; beceremedik...

Yolda kalmışlığımızın, şaşıp durmuşluğumuzun kusuruna bakma ey Nebî!

Hani sen kral gibi değil de kul gibi yaşayan bir peygamber olmayı tercih etmiştin. Sıkıntı, ezâ, hüzün...

sanki senin en yakın yol arkadaşlarındı.
Bir gün tok olursan bir gün aç olurdun.
Ve hani yatışsın diye açlığın, bir değil de iki tane taş bağlamıştın ya mübârek karnına!
Biz de sanki gönlümüze sayısız taşlar bağlamışız ey Nebî, seni unutmamıza sebep olan...
Sanki, sana muhtâç ruhumuzun üzerine demirden ve betondan yaptığımız gökdelenlerle koca bir şehir inşâ etmişiz de seni anmak istersek, seni bulmak istersek o şehrin sokaklarında kaybolup değil seni, kendimizi dâhi unutalım, bulamayalım diye!


Ey Nebî, nefesini ver bize!
Nefes ver sensiz kalmaktan, seni hatırlayamamaktan kurumuş gövdelerimize!

Nefes ver ki dile gelelim ve dem vuralım firâkından...
Nefes ver ki bize yeşersin gövdemiz, gülzar olsun bedenimiz...

Nefes ver bize; bitsin artık bu asırlardır süren ümmetinin kara kışı; nefes verdiğin baharları teneffüs edelim senin kokundur diye, kokusu sensin diye...

Ey Nebî! İçimdeki hüznümü hasretine adadım...


Ne zaman sensizliği tüm hücrelerimle hissedebilsem takatim kalmıyor.

Nefesim kesiliyor da, kanım donuyor.
Ey Nebî, yolda kalmışlığımızı yüzümüze vurma n’olur!

Pürkusur hâlimizle gelip de aklayamazsak kendimizi mizanda, bizi önce sen sitemli gözlerinle utancın nârına atma, n’olur!

Ey Nebî! Seni yaratılmış tüm zerreler miktârınca sâlat ve selâmla anıyoruz; utanarak...

Ey Nebî! Şefaâtini umarak...

Allah’ım! Peygamberimiz Muhammed’e, âline ve ashâbına selâm olsun...


Allah’ım! Sen peygamberimize vesîleyi ve fazîleti ihsân et.

Ve onu vaad ettiğin Makâm-ı Mahmûd’a eriştir.
Âmin!

çoookkkkkkkk güzeeeellllllllllllllllllll

Rabbim İkinizden de Razı Olsun
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
ankara
Bilemedik! Senin o siyah gözlerinin nûru bir miskinin, bir fakirin gözlerinde saklıymış meğer; göremedik...

Bilemedik! Senin ellerinin sıcaklığını hissedebilmek için bir yetimin başını okşayabilmek yetermiş; düşünemedik...

Ve yine bilemedik ey Nebî; seni sevindirmek, senin gönlünde yer edinebilmek, karanlıklar içerisinde kalan bir kalpte sevginin ateşini yakabilmekmiş; beceremedik...

Yolda kalmışlığımızın, şaşıp durmuşluğumuzun kusuruna bakma ey Nebî!


B) Allahümme, salli ala seyyidina Muhammed B)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt