Muhtazaf
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2008
- Mesajlar
- 9,591
- Tepki puanı
- 957
- Puanları
- 113
- Yaş
- 66
- Web Sitesi
- www.aydin-aydin.com
SEN SEVDİĞİNE HİDAYET EDEMEZSİN
Müseyyeb b. Hazn (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
«Ebu Talib'de ölüm alametleri belirdiği sırada Rasulullah (s.a.s) geldi. Amcasının yanında Ebu Cehil İbn-i Hişam ile Abdullah b. Ebi Umeyye'yi buldu. Rasulullah (s.a.s) Ebu Talib'e:
«Ey amcam! La ilahe illallah de, kıyamet gününde kendisiyle sana şehadet ve şefaat edebileceğim bu kelimeyi söyle» buyurdu. Ebu Cehil ve Abdullah b. Umeyye:
«Ey Eba Talib! Abdulmuttalib'in milletinden yüz mü çevireceksin?» diye bundan menettiler. Rasulullah (s.a.s) amcasına Kelime-i Tevhidi arza devam ediyordu. Diğer ikisi de mütemadiyen o sözlerine tekrar ediyorlardı. Nihayet Ebu Talib bunlara söylediği son söz olarak:
«O (yani ben) Abdulmuttalib'in milleti üzeredir» dedi ve La ilahe illallah demekten çekindi. Rasulullah (s.a.s):
«İyi bil amcacığım! Yemin ederim ki ben hakkında mağfiret dilemekten nehyolunmadıkça her halde Allah (c.c)'dan senin için af ve mağfiret dilerim» dedi. Bunun üzerine Allah (c.c):
«Ne nebinin ne de mü'minlerin, cehennemlik oldukları belli olduktan sonra yakın akrabaları da olsa şirk koşanlar için mağfiret dilemeleri asla doğru olmaz.» (Tevbe: 113) ayetini indirdi. (Buhari-Müslim)
HADİSTEN NE İSTİFADE EDERİZ
1- Rasulullah (s.a.s)'in Ebu Talib'e müslüman olması için sadece «La ilahe illallah'ı söyle» demesinin sebebi, Ebu Talib'in «La ilahe illallah»ın manasını gayet iyi biliyor olmasıdır. Eğer Ebu Talib bunu söyleseydi, manasını kabul ederek söyleyecekti. Zaten orada hazır bulunan Abdullah b. Ebi Umeyye ve Ebu Cehil'in ona şiddetle karşı çıkmaları ve: «Abdulmuttalib'in milletinden yüz mü çevireceksin?» demelerinin sebebi de budur. Çünkü müşrikler de «La ilahe illallah»ın manasını gayet iyi anlıyorlar ve Ebu Talib'in bunu söylemesi halinde Abdulmuttalib'in milletinden (dininden); yani onun yolundan yüz çevirip Allah'ın yolundan başka bir yol tanımayacağını biliyorlardı.
2 - Soy ve ecdad ululamak, müşrikler ve imansızlar için çok önemli bir olgudur. Ve bu ancak sapıkların tuttuğu yoldur. Hadiste de görüldüğü gibi, Rasulullah amcasının müslüman olması için o kadar çaba sarfetmesine karşılık; Ebu Talib'in La ilahe illallah'tan yüz çevirmesi için Ebu Umeyye ve Ebu Cehil'in ona soy ve ecdadını hatırlatmaları yetmiştir. İşte her çağ ve her yerdeki müşriklerin genel karekteri budur.
3 - hidayet ancak Allah'tandır, islam tebliğcisine düşen görev ise tevhidi, Allah'ın istediği şekilde ve apaçık ifadelerle insanlara anlatmak, ulaştırmaktır. Hakka yönelen ve hakka talib olan kulun kalbine bu dini yerleştirmek ise tamamen Allah'a aittir. Bu nedenle, tevhidi çok güzel ve apaçık anlattığı halde, insanlar yine de kabul etmemekte direniyorsa, bu durumda davetçi ümitsizliğe kapılıp üzülmemeli ve bu nedenle kendisini perişan etmemelidir. Nitekim Rasulullah (s.a.s) -ki o, karakter ve ahlak yapısı olarak insanların en üstünü ve islam tebliğcisi olarak taşınması gereken en mükemmel ve en kusursuz vasıfları kendisinde toplayan yegane insan idi- evet, bu konumdaki Allah Rasulünün; en yakın akrabası, küçüklüğünden beri kendisini gözetip büyüten ve bir baba gibi seven, islam'a karşı hiçbir düşmanlıkta bulunmadığı gibi gerek Rasulullah'ı gerekse islam'ı elinden geldiğince destekleyen Ebu Talib'e tevhidi ısrarla tebliğ ettiği halde, Ebu Talib'in bundan yüz çevirip müşrik olarak ölmesi, hidayetin Rasulullah dahil hiçbir insanın elinde olmadığını apaçık göstermektedir. Bu gerçek karşısında islam tebliğcisi dikkatle düşünmeli, insanlara hakkı nasıl kabul ettireceğini değil, yüklendiği tebliğ görevini en iyi nasıl yerine getireceğini düşünüp her halükarda Rabbi Zü-l Celal'e tevekkül etmelidir.
4 - Bu dinin insan ilişkilerini düzenleyicinde, hisleri ve hedefleri ortak kılan yegane bağ akide bağıdır. Ancak, tevhid bağı ile kenetlenenler bir bütünü oluşturur, bu sistemde. Muvahhidle, müşrik arasında hiçbir bağlayıcı etken yoktur. Zira, onlar apayrı iki safın, iman ve şirk saflarının fertleridir. Akide dışındaki bağlara riayet, ancak dinin emir ve yasaklarına riayet gerçekleştiğinde mümkündür. Ne zaman ki tevhide karşı şirk tercih edilir, saflar belirlenir, akide bağı veya diğer bir bağ seçilmek zorunda kalınırsa, itibar edilecek yegane değer ölçüsü din bağı, inanç bağıdır, ister akrabalık bağları, ister milli ve nesebi bağlar veya tevhid dışında her ne bağ olursa olsun, bu durumda gözardı edilmeye, itibar edilmemeye mahkumdur. Zira, Allah'a karşı isyanda hiçbir değere, hiçbir bağa, hiçbir ölçüye ve hiçbir kimseye itaat yoktur. Allah'a ve Rasulü'ne karşı geldiklerinde -isterse en yakın akraba olsun- hiç kimseye sevgi; müşrik olduğu apaçık anlaşıldıktan sonra -isterse en yakın akraba olsun- hiç kimse hakkında Allah’ tan af dileme; kitab ve sünnetten kaynaklanmadığı müddetçe -isterse en yakın akrabadan gelsin- hiçbir emre itaat yoktur.
5 - Rasulullah (s.a.s)'in Ebu Talib hakkında dua edip mağfiret dileyeceğine dair sözü, henüz o konunun haramlığına delalet eden ayetin inmemiş olmasındandır. Nitekim bu ayetle müşrik olarak ölenler için mağfiret dilenmesi kesinlikle haram kılınmış ve Rasulullah da bundan sonra böyle bir şeye yeltenmemiştir.
Müseyyeb b. Hazn (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
«Ebu Talib'de ölüm alametleri belirdiği sırada Rasulullah (s.a.s) geldi. Amcasının yanında Ebu Cehil İbn-i Hişam ile Abdullah b. Ebi Umeyye'yi buldu. Rasulullah (s.a.s) Ebu Talib'e:
«Ey amcam! La ilahe illallah de, kıyamet gününde kendisiyle sana şehadet ve şefaat edebileceğim bu kelimeyi söyle» buyurdu. Ebu Cehil ve Abdullah b. Umeyye:
«Ey Eba Talib! Abdulmuttalib'in milletinden yüz mü çevireceksin?» diye bundan menettiler. Rasulullah (s.a.s) amcasına Kelime-i Tevhidi arza devam ediyordu. Diğer ikisi de mütemadiyen o sözlerine tekrar ediyorlardı. Nihayet Ebu Talib bunlara söylediği son söz olarak:
«O (yani ben) Abdulmuttalib'in milleti üzeredir» dedi ve La ilahe illallah demekten çekindi. Rasulullah (s.a.s):
«İyi bil amcacığım! Yemin ederim ki ben hakkında mağfiret dilemekten nehyolunmadıkça her halde Allah (c.c)'dan senin için af ve mağfiret dilerim» dedi. Bunun üzerine Allah (c.c):
«Ne nebinin ne de mü'minlerin, cehennemlik oldukları belli olduktan sonra yakın akrabaları da olsa şirk koşanlar için mağfiret dilemeleri asla doğru olmaz.» (Tevbe: 113) ayetini indirdi. (Buhari-Müslim)
HADİSTEN NE İSTİFADE EDERİZ
1- Rasulullah (s.a.s)'in Ebu Talib'e müslüman olması için sadece «La ilahe illallah'ı söyle» demesinin sebebi, Ebu Talib'in «La ilahe illallah»ın manasını gayet iyi biliyor olmasıdır. Eğer Ebu Talib bunu söyleseydi, manasını kabul ederek söyleyecekti. Zaten orada hazır bulunan Abdullah b. Ebi Umeyye ve Ebu Cehil'in ona şiddetle karşı çıkmaları ve: «Abdulmuttalib'in milletinden yüz mü çevireceksin?» demelerinin sebebi de budur. Çünkü müşrikler de «La ilahe illallah»ın manasını gayet iyi anlıyorlar ve Ebu Talib'in bunu söylemesi halinde Abdulmuttalib'in milletinden (dininden); yani onun yolundan yüz çevirip Allah'ın yolundan başka bir yol tanımayacağını biliyorlardı.
2 - Soy ve ecdad ululamak, müşrikler ve imansızlar için çok önemli bir olgudur. Ve bu ancak sapıkların tuttuğu yoldur. Hadiste de görüldüğü gibi, Rasulullah amcasının müslüman olması için o kadar çaba sarfetmesine karşılık; Ebu Talib'in La ilahe illallah'tan yüz çevirmesi için Ebu Umeyye ve Ebu Cehil'in ona soy ve ecdadını hatırlatmaları yetmiştir. İşte her çağ ve her yerdeki müşriklerin genel karekteri budur.
3 - hidayet ancak Allah'tandır, islam tebliğcisine düşen görev ise tevhidi, Allah'ın istediği şekilde ve apaçık ifadelerle insanlara anlatmak, ulaştırmaktır. Hakka yönelen ve hakka talib olan kulun kalbine bu dini yerleştirmek ise tamamen Allah'a aittir. Bu nedenle, tevhidi çok güzel ve apaçık anlattığı halde, insanlar yine de kabul etmemekte direniyorsa, bu durumda davetçi ümitsizliğe kapılıp üzülmemeli ve bu nedenle kendisini perişan etmemelidir. Nitekim Rasulullah (s.a.s) -ki o, karakter ve ahlak yapısı olarak insanların en üstünü ve islam tebliğcisi olarak taşınması gereken en mükemmel ve en kusursuz vasıfları kendisinde toplayan yegane insan idi- evet, bu konumdaki Allah Rasulünün; en yakın akrabası, küçüklüğünden beri kendisini gözetip büyüten ve bir baba gibi seven, islam'a karşı hiçbir düşmanlıkta bulunmadığı gibi gerek Rasulullah'ı gerekse islam'ı elinden geldiğince destekleyen Ebu Talib'e tevhidi ısrarla tebliğ ettiği halde, Ebu Talib'in bundan yüz çevirip müşrik olarak ölmesi, hidayetin Rasulullah dahil hiçbir insanın elinde olmadığını apaçık göstermektedir. Bu gerçek karşısında islam tebliğcisi dikkatle düşünmeli, insanlara hakkı nasıl kabul ettireceğini değil, yüklendiği tebliğ görevini en iyi nasıl yerine getireceğini düşünüp her halükarda Rabbi Zü-l Celal'e tevekkül etmelidir.
4 - Bu dinin insan ilişkilerini düzenleyicinde, hisleri ve hedefleri ortak kılan yegane bağ akide bağıdır. Ancak, tevhid bağı ile kenetlenenler bir bütünü oluşturur, bu sistemde. Muvahhidle, müşrik arasında hiçbir bağlayıcı etken yoktur. Zira, onlar apayrı iki safın, iman ve şirk saflarının fertleridir. Akide dışındaki bağlara riayet, ancak dinin emir ve yasaklarına riayet gerçekleştiğinde mümkündür. Ne zaman ki tevhide karşı şirk tercih edilir, saflar belirlenir, akide bağı veya diğer bir bağ seçilmek zorunda kalınırsa, itibar edilecek yegane değer ölçüsü din bağı, inanç bağıdır, ister akrabalık bağları, ister milli ve nesebi bağlar veya tevhid dışında her ne bağ olursa olsun, bu durumda gözardı edilmeye, itibar edilmemeye mahkumdur. Zira, Allah'a karşı isyanda hiçbir değere, hiçbir bağa, hiçbir ölçüye ve hiçbir kimseye itaat yoktur. Allah'a ve Rasulü'ne karşı geldiklerinde -isterse en yakın akraba olsun- hiç kimseye sevgi; müşrik olduğu apaçık anlaşıldıktan sonra -isterse en yakın akraba olsun- hiç kimse hakkında Allah’ tan af dileme; kitab ve sünnetten kaynaklanmadığı müddetçe -isterse en yakın akrabadan gelsin- hiçbir emre itaat yoktur.
5 - Rasulullah (s.a.s)'in Ebu Talib hakkında dua edip mağfiret dileyeceğine dair sözü, henüz o konunun haramlığına delalet eden ayetin inmemiş olmasındandır. Nitekim bu ayetle müşrik olarak ölenler için mağfiret dilenmesi kesinlikle haram kılınmış ve Rasulullah da bundan sonra böyle bir şeye yeltenmemiştir.