mervenur16
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Ara 2008
- Mesajlar
- 1,098
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 32
VAR edenin adıyla, insanlığa inen Nur
Bir gece, yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir “Yağmur”
Kutlu bir zaferdir bu, ebabil dudağından. (N.Genç)
Bu mübarek “Yağmur”la hep sırıl-sıklam olmak saadettir. Kurursa gönüller, kurursa gözlerdeki yaşlar, ol dem dağlar, taşlar, çiçekler, kuşlar, kentler, ülkeler, devletler çölleşmeye başlar. Ol dem, toprak şerha şerha yarılır. Ol dem, insanlık inkar, şüphe, isyan, kavga, stres ve adı bilinmedik hastalıklarla kuşatılır, sarılır. Dost dergahına, sevgilinin oymağına bu “Yağmur”la sırıl-sıklam varılır.
Yağmur! Seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen, bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırıl-sıklam bir bakış da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
“Bahira”dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir dün de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için, kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben oysaydım
O, yüce insan.. O, kutlu Resul.. O, sonsuzluk sınırındaki elçi.. insanlığın en güzeli idi. O'nu bir kere gören göze, güzel beğendirmek imkansızlaşırdı. O'nun nurunu seyreden gönüller “Cennet bahçesi”ne dönüşürdü.
Bir güzel ki, en güzeli güzelin
Gönüller gelin!
Sonsuz gerçek; habercisi ezelin;
Kitaplar gelin!
Şarkı bizde, Şeytan!
Nağmeler gelin!
Ey karanlık! Gelmektedir ecelin;
Işıklar gelin! (Necip Fazıl)
İşte! Bu güzellikler ikliminin sultanı, benim efendim, erdiricim, kurtarıcım, müjdecim Resulullah'tır.
Bu sevgi çağlayanı, cennetlerden akıp gelen bir sonsuzluk ırmağıdır.. Bütün aşıklar, bu ırmak gibi akarlar...
Hak-i payine yetem der ömr'lerdir muttasıl,
Başını taştan taşa urup, gezer avare su.
Dest-busi arzusiyle ger ölürsem dostlar,
Kuze eylen toprağım, sunun anınla yare su. (Fuzuli)
Şair, Resulullah'ın sevgisi ve hasretiyle öylesine doludur ki, bir ömür, Resulullah'ın bastığı toprağa erişmek hasretiyle başını taştan taşa vurarak akan su gibi avaredir. Yüce Resul'ün elini öpmek arzusu içinde iken ölürse, dostlarından rica ediyor ki, mezarının toprağından yapılmış bir toprak kase ile Efendimize su ikram etsinler. O da mübarek elleriyle bu torak kaseyi tutsun ve içsin. Böylece, Şairin toprağı, Efendimizin elini öpmüş olsun... Hayal, hasret ve ifade müthiş.. Değil mi? İçimizde bu çapta “Aşk”ın oluşması dileğiyle.. Sevgiler, dostlar...:a27:
MUSTAFA YAZGAN
Bir gece, yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir “Yağmur”
Kutlu bir zaferdir bu, ebabil dudağından. (N.Genç)
Bu mübarek “Yağmur”la hep sırıl-sıklam olmak saadettir. Kurursa gönüller, kurursa gözlerdeki yaşlar, ol dem dağlar, taşlar, çiçekler, kuşlar, kentler, ülkeler, devletler çölleşmeye başlar. Ol dem, toprak şerha şerha yarılır. Ol dem, insanlık inkar, şüphe, isyan, kavga, stres ve adı bilinmedik hastalıklarla kuşatılır, sarılır. Dost dergahına, sevgilinin oymağına bu “Yağmur”la sırıl-sıklam varılır.
Yağmur! Seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen, bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırıl-sıklam bir bakış da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
“Bahira”dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir dün de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için, kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben oysaydım
O, yüce insan.. O, kutlu Resul.. O, sonsuzluk sınırındaki elçi.. insanlığın en güzeli idi. O'nu bir kere gören göze, güzel beğendirmek imkansızlaşırdı. O'nun nurunu seyreden gönüller “Cennet bahçesi”ne dönüşürdü.
Bir güzel ki, en güzeli güzelin
Gönüller gelin!
Sonsuz gerçek; habercisi ezelin;
Kitaplar gelin!
Şarkı bizde, Şeytan!
Nağmeler gelin!
Ey karanlık! Gelmektedir ecelin;
Işıklar gelin! (Necip Fazıl)
İşte! Bu güzellikler ikliminin sultanı, benim efendim, erdiricim, kurtarıcım, müjdecim Resulullah'tır.
Bu sevgi çağlayanı, cennetlerden akıp gelen bir sonsuzluk ırmağıdır.. Bütün aşıklar, bu ırmak gibi akarlar...
Hak-i payine yetem der ömr'lerdir muttasıl,
Başını taştan taşa urup, gezer avare su.
Dest-busi arzusiyle ger ölürsem dostlar,
Kuze eylen toprağım, sunun anınla yare su. (Fuzuli)
Şair, Resulullah'ın sevgisi ve hasretiyle öylesine doludur ki, bir ömür, Resulullah'ın bastığı toprağa erişmek hasretiyle başını taştan taşa vurarak akan su gibi avaredir. Yüce Resul'ün elini öpmek arzusu içinde iken ölürse, dostlarından rica ediyor ki, mezarının toprağından yapılmış bir toprak kase ile Efendimize su ikram etsinler. O da mübarek elleriyle bu torak kaseyi tutsun ve içsin. Böylece, Şairin toprağı, Efendimizin elini öpmüş olsun... Hayal, hasret ve ifade müthiş.. Değil mi? İçimizde bu çapta “Aşk”ın oluşması dileğiyle.. Sevgiler, dostlar...:a27:
MUSTAFA YAZGAN